Cevaplar.Org

Taklidi iman nedir? Tahkiki iman nedir? diye soruyor.


2002-11-17 20:12:39

Taklit kelimesi de tahkik kelimesi de Arapça kelimeler. Tahkik; işin hakikatini araştırma, hakikatini bulma, hakikatine ram olma, meseleleri hakikat açısından ele alma, doğru olarak ele alma manasına gelir.. Taklit ise, yedilme, boynuna bir şey takılıp çekilmesi, birine uyup arkadan gitmesi, kendi şahsiyeti, kendi görüşü, kendi bilgisi, kendi iz’anıyla yaşamaması, daha ziyade başkalarının tesiri altında bulunması, kanaat ve düşüncelerinde başkalarının tesiri olması haline umumi manada taklid diyoruz. Bu meseleyi imana vurduğumuz zaman karşımıza kendi tariflerine göre şu mana çıkar: İmanın tahkiki olabilmesi için Allah'a imana götürecek vesilelere başvurulmuş olması lazımdır. Bizi imanla imanın erkanıyla mükellef kılan Allah (C.C.), kainat kitabı gibi muhteşem bir kitabı, nazarımıza serivermiştir. Ve bu kainat kitabında geniş harflerle yazılan büyük hakikatları mahiyetimizde fihrist mahiyetinde derc etmiştir. İster dışta(âfâki), ister içte (enfüsi) araştırma yapıp, okuyup neticede bir hükme varıp “Allah birdir” dediğimiz zaman tahkiki bir hükme varmış oluyoruz. Bir hakimin bir meseleyi su yüzüne çıkarmak için alabildiğine geniş bir tahkikat yapması ki, hukuk ıstılahında tevsih-i tahkikat denir. Alabildiğine tahkikatı genişletip bir neticeye varması. Daha az yanıltmış olur hakimi. Biz de kainat hakkında ve kendimiz hakkında bir hükme varıyoruz. Hususiyle kainat ve Allah münasebetini, insan ve Allah münasebetini çıkarıyoruz. Bu hükümle öyle bir araştırmaya vabeste iman elde etmeye tahkiki iman diyoruz. Bu tahkiki imanı elde edenler hayatın her parçasında marifetten huzmeler alırlar, Allah adına büyük şeyler iktisab ederler. Arkadan gelenler bunları taklid edip, her hangi bir araştırma lüzumunu duymazlarsa sadece onlara uymuş arkalarından gitmektedirler demektir.Bu gibiler kanaatlerine dokunacak, yakinlerini sarsacak iz'anlarını alt üst edebilecek bir hadiseyle karşı karşıya kalınca bağlandıkları şeyden vazgeçebilirler. Bunun pratik hayatta canlı misali Sahabe-i Kiram ve onlardan sonra düşünerek Müslüman olan kimselerdir. Sahabe-i Kiramdan bazıları bu işte ileriye gitmek suretiyle tahkiki imana kavuşmuşlar, bazıları taklidde kalmışlardır. Tahkikte olanlar bağlandıkları şeyden dönme lüzumunu duymamışlardır. Hayatın ağır tekalifi karşısında, çok böyle serbest yaşıyorken birden bire kulluk mükellefiyetlerini üzerlerine almaları karşısında, bela ve musibetler karşısında hiç sarsılmamışlardır. Hatta dehrin bütün hadiselerine meydan okurken, dünyanın devletlerine meydan okurken, Hıristiyan ve Yahudilerin ilim yapıp karşılarına çıkmasına rağmen Müslümanlar dinlerinden dönmemişlerdir. Çünkü elde ettikleri şeyi tahkiki olarak elde etmiş, araştırıp bulmuşlardır. Yalnız ben tahkikin tarifi, tahkikin anlatılması üzerinde duruyorum. Tahkik nasıl olur değil. Biz nasıl tahkik yaparız değil. 20. asırda ise Müslümanların karşısına bir kısım hadiseler çıkınca hepsi ellerindeki meseleyi bırakıp bir kenara çekiliverdiler. Çünkü bu asırda ve bundan bir iki asır evvel içinde yaşadığınız asır belki gelecek seneler içinde taklidi imana saplanmış bir kısım kimseler vardır ki imanları, iz'anları hakkında ortaya atılan bir kısım şüpheler karşısında mukavemet edecek güce sahip değillerdi. Tahkik sayesinde insan Allah hakkında (C.C.), ahiret hakkında, Peygamberan-ı izam hakkında, hususiyle Efendimiz hakkında (S.A.V.) öyle bir yakin hasıl etmiştir ki, kendi mevcudiyetine inandığı gibi inanmaktadır. Nasıl insanın kendi kendini sofistler gibi, septistler gibi nefy etmesi inkar etmesi mümkün değildir. Öyle de, hakikaten Allah'a inanmış ahirete inanmış bir insanın bu meselelerde tereddüde düşmesine imkan yoktur. Binlerce delailin tahşidatı payanda olmasıyla çok sağlam bir iman elde etmiştir. Öbürüne gelince vakıa elinde tesbihi vardır, yüzü Kâbeye müteveccihtir, camidedir, ama takliden dine bağlıdır. Onun için gelen bir dalalet fırtınası karşısında tutunamamaktadır. Kur'an-ı Kerim bu iki meseleye işareten bakarken bir tanesine Kelime-i Tayyibe, öbürüne kelime-i habise der. Biri rasıhtır,semaya doğru ser çekmiş, yerin dibine doğru da kök salmıştır. Öbürü ise, devrin meydana getirdiği fırtınalar karşısında her mevsim ayrı bir yer değiştirmektedir. Cenab-ı Hak mevsimlere göre, dehrin hadiselerine göre yer değiştirmeden bizi muhafaza buyursun. Semere vermek için sabit olmak lazım. Yerinde kalmak lazım.. Herkes içinde bulunduğu devrin kültürünün ağzıyla, gözüyle, kulağıyla, eliyle, diliyle, dudağıyla Allah hakkında araştırma yapması lazımdır. Mesela siz bu devirde büyük imam İmam-ı Gazali’nin devrindeki araştırmalarla Allah hakkında yakin hasıl etmeğe kalkarsanız, şu ulum ve fünunun semalara yükseldiği devirde, füzelerin yıldızlar arasında seyrü seyahat temin ettiği devirde okla muharebeye gitme gibi bir şey yapmış olursunuz. İmam-ı Gazali büyük bir insandır. Nazarını ayağını bastığı noktaya koymuş bir insandır. 8 asır hükmü geçerli bir insandır. 9 asır hükmü geçerli bir insandır. Ama bununla beraber onun Allah'ın tanınması marifeti hakkında o günkü kelam yoluyla, felsefe yoluyla delil adına koyduğu şeylerle yola, çıkmak ve ben bu delilleri kullanmak suretiyle marifet elde edeceğim demek devrin kültüründen anlayışından geri kalma, NBC harbinin hüküm ferma olduğu bir devirde okla muharebeye gitmek gibidir. Öyleyse bu devrin insanı en az bu devirdeki insanlar kadar hiç olmazsa ansiklopedik olarak o kadar astronomi bilecek, o kadar kimya bilecek, o kadar fizik bilecek veyahut ta bunların hülasasını, enmuzecini bir araya getirmiş kitapları okuyacak ayağını sağlam basacak, ta fırtınalar sarsmasın ve kalbinde şüphe olmasın. Bu tahkikin yoludur. Bu yolda olanlar tahkiktedirler. Bu yolda olmayan takliddedir. Tekkede dahi neş’et etse, zaviyede neş’et etse, elinden tesbih düşmese, yüksek bir okula gitse, sol fikirli bir hocayla karşı karşıya kalsa Marks'ın felsefesi karşısında kalsa akidesini iz'anını her şeyini kaybeder, dinsiz bir ateist olur. Önüne geçemezsiniz. Binlerce muvahhidin evladının şirazeden çıkması meydandayken delil aramak zaiddir. Taklidle tahkiki böyle anlayıp, tahkik yolunda olmağa çalışmak lazım. Eski tüfeklerle değil, yeni tüfeklerle hasımlara karşı muharebeye çıkmak lazım. Hususiyle hasımları yenebilecek malzemeye, mataryele sahip olmak lazım. Sahip olduğumuz dini herkes karşısında peynir ekmek yeme rahatlığı içinde isbat etme mükellefiyetindeyiz. Bunu bir seviyede anlatabilecek hali iktisap etmek lazım. Bütün mev'izelerde bu tahkik mevzuu üzerinde şimdi pek çokları duruyor. Onun için ben onun üzerinde daha fazla durmayacak, tarifiyle iktifa edeceğim.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Bilin ki, Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.

Hûd,18

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Biriniz bir oturma yerine girince selâm versin. Oturmak isterse otursun. Kalkarken yine selâm versin. Çünkü, birinci selâm ikincisinden daha üstün değildir."

Ebu Davud

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI