Cevaplar.Org

Kur'an-ı Kerim sure sure, ayet ayet indirilmiştir. Bir araya toplanması Peygamberimiz Efendimizin vefatından sonra olmuştur. Bu çok ehemmiyetli işin nasıl yapıldığını anlatır mısınız? her hangi bir ayet kelime veya harfin değişikli


2002-11-17 20:08:37

Bu mesele riyazi katiyet içinde başkalarına yakin hasıl etmez. Fakat Kütüb-ü İslamiyeyi tetkik edenler için yakin hasıl eder. Bizim elimizde saadet asrından bu yana telif edilen kitaplar vardır. Fıkha ait kitaplar, hadise ait kitaplar, magaziye, siyere ait kitaplar, tarihe ait kitaplar vardır. Öteden beri bu kitaplar öyle ince elenerek sık dokunarak ele alınmış ki, bunların içinde şu yanlıştır bu doğru değildir şeklinde adeta bir tereddüde, bir şüpheye yer kalmamıştır. Hususiyle bunlar içinde hadisin nekkadı dediğimiz, her meseleyi tenkid eden en sağlam meselelere karşı dahi kuşku duyan kimselerin tenkidinden, tahkikinden, kritiğinden geçen meselelere şüpheyle asla bakamayız.. Bu sorulan sorunun cevabından evvel bir meseleye dikkatinizi rica edeceğim. Dinimizin esaslarına ait meseleler bize öyle sağlam, öyle garantili intikal etmiştir ki, hiç tereddüt etmiyoruz. En başta Sahabi devrine gidelim. Şahabi arasında hadis ıstılahıyla Ebu Hureyre’ye muksir denir. Yani çok hadis rivayet eder. Kütüb-ü Ehadisiyede biz onun beş bin hadis rivayet ettiğini biliyoruz. Esasında, bugünkü hadis bilenler karşısında Ebu Hureyre çok fazla hadis bilmiyor demektir. Bugün şöyle dişini sıkan bir cami imamı bu kadar hadis bilebilir. Beş bin tane hadis fazla değildir, Buhari’nin ihtiva ettiği hadisler kadar demektir.. Ebu Hureyre’nin bu kadar hadis rivayet etmesi dahi sahabe-i kiram arasında çok görülüyordu. Ve hususiyle bunlar arasında Hz. Aişe gibi o sahabinin en büyük nekkadesi ve Hz. Ali gibi büyük nekkad daima Ebu Hureyre’nin karşısında oluyorlardı. Bir mesele söylediği zaman hemen karşısına çıkıyorlardı “bunu nerden bildin” diyorlardı. Ve daha Efendimiz(sav) hayattayken, bütün Sahabe-i Kiram hayattayken Ebu Hureyre’nin durumu tenkid ediliyor. O ise şöyle anlatıyor bize : “Benim mümin kardeşlerim tarafından durumum tenkid ediliyor, “ Ebu Hüreyre Muksirdir” diyorlar. Ensar kardeşlerim tarlalarında, bahçelerinde, bağlarında ziraatleriyle meşguldürler. Muhacir kardeşlerimiz de çarşıda pazarda meşguldürler, pazarcılık yapmakla meşguldürler. Bense, boğazımın tokluğuna Rasul-u Ekremin huzurunda duruyor bir lahza ayrılmıyorum. Ağzından çıkan her şeyi belliyorum işte benim çok hadis rivayet etmemim sebebi budur. Bir de -yine sahiheynde gördüğümüz bir husus-. Bir gün Resul-u Ekrem (S.A.V) bana bellediğim şeyleri unutmamak için duada bulundu.” Hadis çeşitli rivayetleriyle değişik manalar getiriyor. Bir defasında diyor ki “gaybden elini uzattı bir şey alıyor gibi serdiğim sergi üzerine koyuverdi, bir defa sergiyi serdirdi topla dedi bana. Dua etti bir şeyler söyledi, vallahi ben ondan sonra kafama koyduğum şeyi unutmadım” diyor.Sadece bu meseleyi arz etmekle şuna dikkatinizi çekiyorum: Sahabe-i Kiram arasında dahi hadis rivayet eden kimsenin çok hadis rivayet etmesi tenkid ediliyor. Tabiin arasına gelince mesele iyice inceden inceye ele alınıyor, eleniyor.Tabiinden bir tanesi bir meseleyi vesikalı filan söylemedi mi hemen karşısına bir tanesi çıkıyor, nerden çıkardın sen bunu diyor, kabul etmiyorum diyor. Behemehal tevsikini istiyor bu meselenin. Tevsikte nasıl hassas olduklarını da arz edeceğim. Şu hususa da dikkat rica edeceğim. Himmetleri sadece din olan bir cemaat. Dinin emirlerini neşretmek olan bir cemaat. Sadece ve sadece bu meselelere eğilmiş bunları düşünüyorlardı. Dimağlar o kadar saf, duygular o kadar duru idi ki, bizim çok uzun zamana mütevakkıf belleyeceğimiz şeyleri çok kısa zamanda belliyorlardı. Ensardan bir sahabinin “15 günde îbraniceyi öğrendim” dediğini Buhari’de Müslim’de görüyoruz, “Resul-u Ekrem’e gelen mektupları tercüme ediyordum ve giden mektupları yazıyordum” diyor. Duygular da bu kadar duru idi. Bu asırda 6 ayda bir lisanı belleyeni biz dillere destan yapıyoruz. 15 günde belledim mektup yazıyordum diyor. Belki siyasetle, politikayla alakalı şeylerdi ama yine de çok şümullü bir şeydir bu. Mektup yazacak, mektubu tercüme edecek bu mühim bir meseleydi. Bu kadar da duygular tatlı, duru idi. Tabiinden sonra öyle nekkad geldi ki mesela İbn Mihdi gibi, Said-ul Kattan gibi kimseler tabiini bile tenkid ediyorlardı bunlar. Tabiin imamları Süfyan’ı eleştiriyordu. Süfyanı Sevriyi tenkid ediyordu.Süfyan Ibn Uyeyne’yi tenkid ediyordu. Zühri’yi tenkid ediyordu bunlar. Ve öyle bir zaman geldi ki daha o devirlerde mevzuat yazarları meydana çıktı. Bu hadis hadistir veya değildir. Hususiyle bunlar arasında Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud gibi sünen sahibi bunlar dev insanlardı. Kimyager gibi hadisin simasına baktıkları zaman anlarlardı. Ve işte biz her meseleyi bunlar vasıtasıyla, bu ince eleyen sık dokuyan kimseler vasıtasıyla alıyoruz, Kur'an-ı Kerim’in tevatüren bize naklini de yine bunlardan alıyoruz. Bunlar bize vakanın meydana gelişini, cereyanını ve bir hükme bağlanmasını şu şekilde naklediyorlar: Efendimiz (S.A.V.) dar-i Bekaya irtihal buyurdu. Kendisi Kur'an-ı Kerim’i her Ramazanda bir kere Cibrille mukabele yapıyorlardı. Vefat edeceği sene iki kere mukabele oldu. . Bunu yine Sahiheynde görüyoruz. Rasulu Ekrem (A.S.V.) böyle Cibril-i Eminle daima tashih edilen kıraatlarına kadar her şeyi kendisine anlatılan Kuranı Kerim’i Sahabe-i Kirama tebliğ ediyordu. Hafızası kuvvetli olanlar ezberliyorlardı. Daha Efendimiz hayatta iken Mekke’de ve Medine’de bir sürü Kur'an-ı Kerimin bütününü ezberleyen vardı. Vakıa Buhari ve Müslimde bu mevzuda Efendimiz vefat ederken Kur'anı Kerimin bütününü ezberleyen Medine’de 4 kişiydi, 5 kişiydi sözü rivayet ediliyor ise de, o bildiğini söylüyor. Pek çok kimseler vardı ki, mesela o öylelerini saymıyor ki Hz. Ali var bunların içinde. Öylelerini saymıyor ki Zeyd îbn Haris var bunların içinde, Zeyd ibn Sabit var bunların içinde. Öylelerini söylüyor ki bunların içinde Übey ibn Kaab yoktur. Halbuki bunların hepsi huffazdır ve Kur'an bunların nezaretinde toplanıyor. Diğerleri de muhtelif kemik parçalarında tahta parçalarında o güne göre yazıda kullandıkları ecsamda yazılı olarak muhafaza.e-diliyordu. Ve bu mesele ciddi bir heyet teşkil edilerek, tahkike tabi tutularak tesbit edildi. Yemame’de bir kısım Sahabe-i Kiramın şehid olduğu görüldü. Bunlar arasında huffazdan Salim de vardı, Huzeyfe’nin mevlası Salim de vardı. Bir-i Maunede de bir sürü huffaz şehid olmuştu Efendimizin hayatında. Yavaş yavaş hafızların şehid olması ile Kur'anı Kerim’i unutulacağı endişesi Hz. Ömer’i rahatsız edince, Hz. Ebubekir’e müracaat etti. “Kanaatimce bütün huffazı bir zatın başkanlığında toplayalım, Kur’anı Kerim’i çeşitli yerlerde parça parça olmadan bir araya getirelim, iki kapak arasında bir vücud verelim buna” dedi. Hz. Ebubekir tereddüt etti. Rasulu Ekrem (A.S.V.)'ın yapmadığı bir şeyi yapma teklifi karşısında kaldığı için tereddüt etti. “Efendimizin yapmadığı bir şeyi yapamam” dedi Ömer ısrar etti. Hz. Ebubekir daha sonra diyor ki: “ Ömer’in kalbinde olan şeye Allah benim kalbimi de yatıştırdı. Kanaat getirdim ki, Ömer hak üzere. Ben Onun dediğine kanaat ettim bu işe karar verdim, Fakat bu işin başına bir zat getirmek lazım. Zeyd ibn Sabit’i getirmeyi karar verdik. Beraber gittik onun yanına. Ona da bu meseleyi anlatınca, oda aynen şöyle dedi: “Allah Rasulunun yapmadığı bir şeyi bana teklif etmeyin Ben böyle bir şey yapamam “. Hz. Ebu Bekir ben kendi durumumu anlattım. Kalbimin yatıştığını anlattım. Derken ilhah ve ısrarla onun da kalbi yatıştı. 0 da inandı.” Belki daha çok dedikodu edenler oldu bu mevzuda. Fakat Allah (C.C.) hepsinin kalbine bu mevzuda istikamet verdi, anlayış verdi h«psi bu meselenin lüzumuna inandılar. Ve derken heyet teşekkül etti. Herkes yanında Kur'an-ı Kerim’den ne varsa getirdi. Huffaz da vardı. Bunlar bir bakıma kalbura vurulur gibi huffazın hıfzına vurulacaktı. Hafızın hafızasında ki Kur’anı Kerim’in ayetleriyle kemik parçası üzerinde yazılı birbirini tutuyor mu? Birinin yanındaki bir parçayla öbürünün hafızasındaki tam birbirini tutuyor mu? Herkes iki şahitle falan yerde bana şu ayet nazil oldu, iki şahidle getirdik. Şahidler aynı şeyi okudular, O da aynı şeyi okudu. Ve Sahabe-i Kiramdan müteşekkil bir cemaat huzurunda yapılıyordu bu. Bir taraftan iki kişi, üç kişi, dört kişi, beş kişi ve öyle ayet var ki yirmi tane adamın hafızasında. Bunlar böyle takviyeli gelirken beri tarafta da onları dinleyen o Sahabe-i Kiram, o topluluk hususiyle Efendimizden sonra yüz bin tane Sahabi böyle bir hadise karşısında ses çıkarmıyor ve sükuti bir icma münakit oluyordu. Herkes sükutuyla diyordu ki “ evet, doğru isabetli oldu, hakikaten bu ayet ayettir diyorlardı.” Sadece bir kişinin yanında bir ayet vardı o da Beraat suresinin sonundaki bir ayet veyahut Ahzabtaki bir ayet hadis kitablarında çeşitli değişik rivayetlerde görüyoruz. O bir şahidle geldi veyahut sadece kendisi geldi. Zeyd ibn Sabit böyle bir ayet var dedi ben bu ayeti hatırlıyorum ama fakat nasıldı tereddüdü vardı. Ayet okununca kendisine “tamam bu budur” dedi. Binaenaleyh Sahabe-i Kiramın icmaıyla kimisinin ifade olarak evet bu budur demesi, kiminin sükut etmesiyle, ses çıkarmamasıyla bütün Sahabinin ittifakına vabeste Kur’an hakkında icma münakit oldu. “Evet bu Kelamullahtır” dediler. Bu mesele bize biraz evvel arz ettiğim gibi nekkad bir cemaatten intikal ediyor. Bütün mesailerini dini emirlerin tashihine tenkidine sarf etmiş bir cemaat bize naklediyor. Bu birinci Kur'an-ı Kerim Sahabe-i Kiramın görüşü, nazarı, reyi altında tesbit edildi. Ve Halifenin evine kondu. Ondan sonra ikinci halifenin evine kondu. Ondan sonra üçüncü halife Hz. Osman (R. A.) Hazretleri geldi. Ermeniye’de ki bir savaşta bir kısım ihtilaf oldu. Bir kısım tarihçiler, siyer yazarları “Ermeniye’nin Erzurum mıntıkası” olduğunu söylüyorlar. Kur'an-ı Kerim’deki çeşitli kıraat vecihlerinde ihtilafa düştüler. Kıraatten az anlayan kimseler bilirler vecihler var. Bu vecihlerde, ayrı ayrı okuyuşlarda ihtilafa düştüler. Bu ihtilaf Hz. Osman’a intikal ettirildi. Birbiriyle böyle ters mütenakıs olan bazı okunuşlarında dahi mütenakıs olan Kur'anı Kerimleri tevhid ettirdiler. Bu defa Hz. Ebubekir devrinde istinsah edilen Kur'anı Kerim yine ele alındı dört tane veya beş tane Kuran-ı Kerim ondan çoğaltıldı, mühim mıntıkalara gönderildi, bazı kimseler bazı araştırmacılar bu gün dahi bunlardan bir tanesinin Kahire’de, bir tanesinin Hindistan’da bulunduğunu söylerler. O devirdeki yazı sitiliyle, karakteristik keyfiyetiyle mevcut olduğunu ifade ederler. Zaten o günden bu güne hafızların kesildiği hiç bir devir olmadı ki Kur'an-ı Kerim’in içine bir şey girmiş olsun. Cihanın Hindinde, Yemeninde, Çininde neresinde olursa olsun bin sene evvel yazılmış Kur’an-ı Kerim’le bu gün Osmanlıların hattıyla yazılmış Kur'anı Kerim arasında tek kelime farkı yoktur. Tek harf farkı yoktur. Sahabe-i Kiramın icma ettiği o günkü Kur'an-ı Kerim neyse bugünküler de aynen odur. Değil Kur'an-ı Kerim gibi bir mesele, hadisler hakkında dahi biz aynı hükmü verebiliriz. Binaenaleyh Kur'anı Kerim hakkında o bize kati kanaat veriyor ki hiç bir kimse parmağını ona karıştıramamış, bir tek harekesini dahi değiştirememiştir. O günden bu güne onu muhafaza için hırz-ı can eden bir cemaatın nazarı altında olan bir kitaba elbette parmak karıştırılamaz. Hususiyle teminatı İlahi altındadır." Kasem olsun ki Kur'anı Kerimi biz indirdik peyder pey. Ve kıyamete kadar onu muhafaza edecekte biziz” buyurmaktadır. Ve O(CC) etmiştir muhafaza. Tercüme edilmelere rağmen, rafa konmalara rağmen hâlâ o ulvi mevcudiyetiyle,mahiyetiyle binlerce hafızın hafızasında mevcuttur Allah'a çok şükür. Bu esasen büyük bir konuşma mevzuu olabilecek bir husustu . Sadece bir fikir vermek için kısaca arz ettim.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.

HAÅžR, 1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.

Tirmizi 13, (2175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Çanakkale'de Kirte Zaferi(28.04.1915) *Gazneli Mahmud'un vefatı(30.04.1090) *Cezzar Ahmet Paşa Akka'da Napolyon'u püskürttü.(2.05.1799) *Fatih Sultan Mehmed'in vefatı(3.05.1481) *Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb Ensari'nin vefatı (4.05.677)(İ.hatip takvimi)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI