İYİLİK YAP DENİZE AT

Güzel, güneşli bir günde yalnız başına yürüyordu. Her zamanki gibi sokaklar kalabalıktı. Bir yandan yürürken diğer yandan da etrafına bakıyordu. Köşede bir dilenci fark etti. Gelip geçenlerden hiç kimse ona dönüp bakmıyordu. Zavallı dilenci her


Adem Serverdi

ademserverdi@mynet.com

2009-06-28 02:45:23

Güzel, güneşli bir günde yalnız başına yürüyordu. Her zamanki gibi sokaklar kalabalıktı. Bir yandan yürürken diğer yandan da etrafına bakıyordu. Köşede bir dilenci fark etti. Gelip geçenlerden hiç kimse ona dönüp bakmıyordu. Zavallı dilenci her geçenden bir umut beklercesine bütün fakirliğini ve acizliğini ortaya koyarak samimiyetle yalvarıyordu. Her yalvarışının sonuçsuz kalmasına aldırmadan her an yeni bir umutla gelen geçene el açıyordu.

Bu garip dilenciyi görünce yüreği burkuldu. Kendi kendine, neden insanlar bu kadar duyarsız olmuşlar diye düşünmeye başladı. Bir anda insan olduğu için utandı. İnsanlar bu kadar duyarsız olamazdı. Yapısı itibarıyla her şeyle alakadardı ve her şey onun dikkatini çekerdi. Peki, neden şu çırpınan adamı kimse görmüyordu. Bu düşünceler beyninde şimşek çakar gibi gelip gitmeye başladı. Elini cebine attı. Birkaç lira parasının kaldığını gördü. Bu da ancak yol harçlığıydı.

Dilencinin yanına yaklaşınca, onun içten yalvarışına dayanamayarak cebindeki son parasını ona verdi. Bir anda bu kadar parayı gören dilenci sevincinden ne yapacağını şaşırdı. Onun arkasından yüksek sesle: “Allah senden razı olsun. Ne muradın varsa Allah versin. Allah seni darda bırakmasın. Bu iyiliğinin karşılığını dünyada ve ahirette versin” diye dualar etti.

Parayı dilenciye verince, ruhunun derinliklerinde bir mutluluk hissetti. Sanki sihirli bir değnek ona mutluluk aşıladı. Bu huzurla eve doğru yürümeye başladı. Gerçi yol parasını dilenciye verdiği için uzun bir yolu yürüyerek gidecekti. Fakat içindeki mutluluk o uzun yolu ona unutturdu. Birden eve yaklaştığını fark etti. Eve geldiğinde annesi yemeği hazırlamıştı. Hemen elini yıkayıp sofraya oturdu. Annesi onu böyle neşeli ve huzurlu görünce şaşırdı. Ona bunun sebebini sordu. Annesine başından geçen hadiseyi ve kendisindeki değişikliği anlattı. Annesi buna çok sevindi ve ona:

“Bak oğlum! İnsan aslında Allah’ın huzurunda her an imtihandadır. Birçok kişi bu imtihanın farkında bile değil. Günde belki onlarca defa Allah onu imtihan eder. İnsan bu imtihanı ya kazanır ya da kaybeder. İşte Allah bu gün seni, bu dilenci ile imtihan etmiş. Sen buna dikkat etmeseydin belki o dilenciyi fark edemezdin bile. Hayatının her anında böyle uyanık olmalısın. Önüne gelen fırsatları değerlendirmelisin. Yaptığın her iyilik sana tekrar iyilik olarak döner. Allah merhametinden dolayı iyiliğin içine peşin bir ücret de koymuş. Onun için sen ruhunda bir rahatlık hissettin. Eğer insan sadece Allah rızası için birisine yardım ederse Allah ona bu duyguyu yaşatır. Fakat asıl mükâfat bu değil tabi. Allah asıl mükâfatı ahirette verecek. Bu dünyada sadece tattırır” dedi.

Annesinin bu konuşması onu daha da mutlu etti. Şimdiye kadar neden bunu düşünememişti. Bundan sonra insanlara yardım edecekti. Hem de insanları ayırt etmeden bunu yapacaktı. Madem insan her an imtihanda, her an Allah’ın gözetiminde, o zaman çok dikkatli olmalı ve önüne gelen fırsatları değerlendirmeli diye düşündü.

Yemeğini yedikten sonra dersinin başına geçti. Dersini bitirince zaman epey ilerlemişti. Artık yatma vakti gelmişti. Dişlerini fırçalayıp huzurlu bir kalple yatağına girdi.

Sabah uyanınca kahvaltısını yapıp okula gitti. Dersler, ödevler derken yine yoğun bir gün geçirdi. Arkadaşlarına:

-Bir yerlere gezmeye gidelim mi? Bu aralar zihnen baya yorulduk dedi.

Arkadaşları bunu memnuniyetle kabul ettiler. Hafta sonu için sözleştiler. Eve geldiğinde bunu annesine de söyledi. Annesi, dikkatli olmaları şartıyla izin verdi.

İlkbahar mevsimiydi. Ağaçlar çiçek açmış ve her taraf yemyeşil olmuştu. Kuşların cıvıltısı etrafa ahenkli bir musiki şeklinde yayılıyordu. Ahmet ve arkadaşları da havanın ve mevsimin bu güzelliğinden faydalanmak için ormana doğru gitmeye karar verdiler. Hazırladıkları malzemeleri alıp yola çıktılar. Birkaç saat yürüyerek güzel bir yere geldiler. Karınları da acıkmaya başlamıştı. Evden getirdikleri yiyeceklerle karınlarını doyurdular. Artık koşmak, eğlenmek, özgürce oyun oynamak zamanıydı. Birbirlerinden fazla uzaklaşmamak şartıyla saklambaç oynamaya karar verdiler. Aralarında kura sonucu Mehmet ebe oldu. Ona kadar saydı ve herkes bir yerlere saklanmaya başladı. Ahmet farkında olmadan gruptan uzağa gitti. Birden kendini gür çam ağaçları arasında buldu. Korkmaya başladı ve paniğe kapıldı. Nereye gittiğini bilmeden ve olanca hızıyla koştu. Birden kendisini bir uçurumdan aşağıya düşerken gördü. Ne olduğunu anlayamadı, gözleri karardı. Baygınlık geçirdi. Dakikalar sonra gözlerini açtı. Her tarafı ağrıyordu. Yavaş yavaş etrafına baktı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Sonra derin bir çukurun içine düştüğünü anladı. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Çukur çok derindi ve tek başına çıkamazdı. Zaten hareket edecek gücü de kalmamıştı. Onu duyan kimse yoktu. Ne yapacağını bilemiyordu. Bu ıssız ormanda ona kim yardım edecekti. Yerini bilen de yoktu. Bunları düşününce ağlamaya başladı. Ağlamaktan ve bağırmaktan sesi kısıldı. Annesinin söylediği sözler aklına geldi. Allah’a dua etmeye başladı.

 Epey zaman geçtiği halde hala gelen yoktu. Artık iyice yorgun ve bitkin düşmüştü. Umutları tükenmek üzereydi ki birden bir ses:

-”Ahmet indirdiğim ipi kendine bağla ve ipe tutun” dedi.

Birden irkildi ve başını yukarı kaldırdı. Hem şaşkınlık hem de mutluluktan bir an donup kaldı. Gözlerine inanamıyordu. Çünkü ona ipi uzatan adam yardım ettiği dilenciydi. Dilenci, tatlı bir sesle:

-Hadi Ahmet, gayret et dedi.

Ahmet kendini toparladı ve ipi kendine bağlayıp sıkıca tutundu. Dilenci onu yukarı çekti. Kolları ve yüzü çizilmiş, bir ayağı da incinmişti. Ama o bunun farkında bile değildi. Şaşkınlıkla dilenciye bakıyordu. Dilenciye:

-Senin burada ne işin var amca, dedi.

Dilenci:

-Aslında ben o dilenci değilim. Sadece o dilenci şeklinde sana göründüm. Ben senin yaptığın iyiliğim. O iyiliği bir dilenciye yaptığın için onun suretinde sana göründüm. Annenin dediğini hatırladın mı? Allah iyilik yapan insanlara zor durumda yardım eder. Sen zor durumda olan dilenciye yardım ettin. Allah da sen zor durumdayken sana yardım etti. Anlayacağın yapılan hiçbir iyilik karşılıksız kalmaz. Sen iyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir, dedi.

Dilenci, Ahmet’i arkadaşlarına teslim edip hızla uzaklaştı. Arkadaşları Ahmet’i görünce çok sevindiler. Ahmet’e:

-Seni çok merak ettik, nereye kayboldun, dediler.

Ahmet başından geçen olayı anlattı. Arkadaşları:

-Peki, seni getiren adam kimdi diye sordular.

Ahmet kendi kendine “ İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” diye tekrar etti.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

AFGAN ÇOBANIN SÖYLEDİKLERİ

AFGAN ÇOBANIN SÖYLEDİKLERİ

Değerli dil üstadı Yavuz Bülent Bakiler beyefendi anlatıyor; “Dr. Müjgan Cunbur Hanımefendi

UTEYBE'Yİ İZLEYEN ARSLAN

UTEYBE'Yİ İZLEYEN ARSLAN

Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullah (A.S.)’ın kızı Ümmü Gülsüm’le evlenmişti.Nebi Al

İYİLİK YAP DENİZE AT

İYİLİK YAP DENİZE AT

Güzel, güneşli bir günde yalnız başına yürüyordu. Her zamanki gibi sokaklar kalabalıktı.

EŞEKLİĞİNE PİŞMAN OLAN EŞEK

EŞEKLİĞİNE PİŞMAN OLAN EŞEK

Bir zamanlar bir adamın, çalışmaktan zayıflamış ve perişan bir hale düşmüş bir eşeği v

ROMALI BİR GENERALİN HİKÂYESİ

ROMALI BİR GENERALİN HİKÂYESİ

Roma ve Kartaca denizin iki tarafında, karşı karşıya bulunan iki şehirdi. İkisi de çok güç

ÜÇ SORU

ÜÇ SORU

Bir zamanlar hükümdarın biri şöyle düşünüyordu: “Eğer her işe zamanında başlamay

TILSIMLI TESTİ

TILSIMLI TESTİ

Eski zamanda İsmail Dede ile ihtiyar eşi Fatma nine bir akşam evlerinin önünde güzel ve huzur

Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

Ankebut:45

GÜNÜN HADİSİ

Hastayı ziyaret edin, açı doyurun, esiri kurtarın.

Riyazü's-Salihin

TARİHTE BU HAFTA

*I.Dünya Savaşı Sona Erdi(11 Kasım 1918) *Bolu-Düzce-Kaynaşlı Depremi(12 Kasım 1999) *Mehmed Zahid Kotku Hz.lerinin Vefatı(13 Kasım 1980) *K.K.T.C Kuruldu(15 Kasım 1983) *Muhyiddin-i Arabi Hz.lerinin Vefatı(16 Kasım 1240)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI