ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN İBRETLİ HATIRALAR-3
BİR BABA TAVSİYESİ Benim babam, ben Ankara İlahiyat'a asistan olarak gelirken, İstanbul'dan beni uğurlarken: "Evlâdım! Biz sana bakmaya hazırız. Dinine bir baskı sezdiğin zaman, vazifeyi bırak, dön gel!" demişti, bir. --Allah razı olsun...-- İkincisi de, "Her sabah fakülteye giderken, on defa şu ayeti oku!" demişti:
BİR BABA TAVSİYESİ
Benim babam, ben Ankara İlahiyat'a asistan olarak gelirken, İstanbul'dan beni uğurlarken: "Evlâdım! Biz sana bakmaya hazırız. Dinine bir baskı sezdiğin zaman, vazifeyi bırak, dön gel!" demişti, bir. --Allah razı olsun...-- İkincisi de, "Her sabah fakülteye giderken, on defa şu ayeti oku!" demişti:
(Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba'de iz hedeytenâ veheblenâ min ledünke rahmeh, inneke entel vehhâb!) "Yâ Rabbi, kalbimizi biz hidâyete erdikten sonra tekrar saptırtma, eğriltme! Doğruyu bulduktan sonra yanlış yola tekrar döndürtme! Lütf u kereminden, ind-i ilâhinden bize rahmetini, ihsan ve ikram eyle!.. Çünkü sen çok cömertsin, çok vehhabsın... İkram edicisin, hibe edicisin, bahşedicisin." diye bu ayet-i kerîmeyi okuyarak; yâni kalbin sapmaması, şaşırmaması, ayağın kaymaması duasını yaparak gitmeyi söylemişti. . 17 Mart 1992 – Ankara
"BÖYLE TARİKAT ANLAYIŞINA BEN DE KARŞIYIM"
Bizim Kayseri'li bir tüccar kardeşimizin bulunduğu handa tezgâhtar bir şahıs... Sarıklı geziyor, cübbeli geziyor, beş vakit namazı camide kılıyor... Sakalı da var. Başka tezgâhtar işçi çocukları filân da yakalarsa, onları da İslâm'a çekmeye çalışıyor. Onları da namaza alıştırmağa çalışıyor. Demek ki, yâni bir İslâmî hizmet yapmak durumunda... Sonra birden bu şahıs bakıyorlar ki cübbeyi bırakmış, sarığı bırakmış, sakalı kesmiş, camiyi de terk etmiş... "Ne oldu?" diyorlar. İşte bir şahsa bağlanmış onun için... Aradan bir zaman geçiyor. Tabii bu o şahsa bağlı olduğu için, bizim tüccar arkadaşımıza da geliyor diyor ki: "Bu akşam bizim --söylemek istemiyorum, kelimeyi kullanmak istemiyorum--babamız, üstadımız, büyüğümüz --diyor diyelim-- falan yerde konuşacak, siz de buyurun!" diyor. "Olur hemen gelirim." diyor. O daveti yapan gittikten sonra, bunun dükkânında çalışan tezgâhtarı patronuna diyor ki, "Abi, sen olur giderim dedin ama bu çocuk namaz kılıyordu namazı bıraktı, sakallıydı sakalı kesti, yolunu sapıttı, şaşırttı... Yâni bunun bağlandığı şahıs da sapık bir kimsedir. Ne diye gideceksin onun meclisine?.." deyince; yâni, her çeşmeden su içilir mi? Kimisi çamurludur, kimisi mikropludur. Diyor ki, "Ben onun öyle olduğu için gideceğim, merak ediyorum, bunu raydan çıkartan şahıs kimdir diye gideceğim." diyor.
Kalktım gittim diyor. Tam bizim o eve yaklaştığımız sırada akşam ezanı okundu. Biz de tereddüt ettik. "Camiye mi gidelim, eve mi gidelim?" diye. "Evde belki cemaat daha fazladır, mahalle camisinde birkaç kişi olabilir, çok cemaatle namaz kılalım!" demişler, eve girmişler. Ev tıklım tıklım dolu... Bir köşeye ilişmişler. Başköşede bir adam bir şeyler konuşuyor. Dinlemişler, dinlemişler, dinlemişler... Saate bakmaya başlamışlar... Yâni, akşamın vakti daralmaya başlamış. Demişler ki, "Namaz kılmadık, namazın vakti geçiyor!.." Konuşan adam, şöyle istihfaf edici bir nazarla bakmış. "Nerden getirdiniz, bu bîganeleri?" gibilerden... Ev sahibine demiş, "Meşgul ol şunlarla!"
Artık o çağıran şahıs bunları almış, lavaboya götürmüş; abdest almışlar. O da utandığı için abdest almış. Gelmişler. "Ne yaptın evlâdım?" demiş, o sapıtan çocuğa... "Islandım baba!" demiş. Tabir, baba... Onun da cevabı şu: "Evladım, insanoğlu çamurdan yaratılmıştır, suyla pek oynamaya gelmez, demedim mi ben sana?.." Yâni abdest almak, suyla oynamak çamurdan yaratılmış insanı biraz bozar filân diye. Sonra namaz kılmışlar, gene gelip oturmuşlar. "Ne yaptınız?" demiş. "Namaz kıldık." demişler. "Yahu, biz burada aşkullahtan, muhabbetullahtan bahsediyoruz; siz namaz kılmaya kalkıyorsunuz. Namazın kazası var ama sohbetin kazası yok!" Yâni biz aşkullahtan, muhabbetten, o kadar yüksek şeylerden bahsediyoruz; siz basit şeylerle uğraşıyorsunuz... "Ben de bidâyet-i halimde, 25 sene kadar önce bir namaz kılmıştım; siz de zamanla belki düzelirsiniz." demiş.
Şimdi tabii, böyle insanlar varken, elbette tasavvufa karşı çıkacak insanlar da vardır; ben de başlarındayım!.. Ben de başlarında olmak üzere... Çünkü biz, Allah'ın kullarıyız. Allah'ın emrine itaatle, Allah'ın kelâmı olan Kur'an'a uymakla; rasûlü olan, Habîb'ine ittibâ etmekle görevliyiz. Böyle maskaralık olmaz ki!.. Haramların mubah görüldüğü, menhiyâtın icra edildiği bir yol, İslâmî bir yol olamaz ki!.. Onun için tabii, tenkidler olacak... Onlarla anlaşabiliriz; "Neyi tenkid ediyor?" filân diye sorup, belki aynı noktaya gelebiliriz. ... 26 Nisan 1992 – SÖKE
"SİZ KAYNAĞA BAKIN"
Ermeni bir kardeşimiz vardı İstanbul'da, Zâhid Barsam... Müslüman olmuş, Hocamız'ın geldi elini öptü. Kapalıçarşıda ticaret yapıyor. Papazlar her gün dükkanına gelip gidiyorlarmış. "Niye Hıristiyanlıktan döndün, İslâm'a girdin? Bak bu hacıların hallerine, bak bu müslümanların hallerine, fakirliğine, geriliğine, vesairesine!.." diyorlarmış. "Siz suyun kaynağına bakın. Dağdan pınarın ilk çıktığı yere bakın! O pınar suyu kullanılıyor. Kullanıldıktan sonra drenaj kanallarından aktığı yere bakıyorsunuz. İslâm o değil ki, o kullanılmış tarafı değil ki. Kaynaktan çıkan asıl yere bakın; İslâm'ın asıl orası güzel." demiş. Yâni "Müslümanların kusurlarını bahane eden, fakirliğini, geriliğini bahane eden papazlarla böyle mücadele ediyorum." diye söylemişti Ermeni. 25 Eylül 1992 ANKARA
CAMİ CEMAATİNİN HAL-İ PÜR MELALİ
Geçen gün ezan okundu; --yâni bunu, acı taraflarımızı belirtmek için söylüyorum-- yavaş gidersem sünneti değil farzı da kaçırırım diye, camiye apar topar gittim. Bana cübbeyi verdiler, sarığı verdiler, yatsı namazında mihraba sürdüler. Namazı kıldırdım, çıktık. Sonradan öğrendim ki, "Hocaefendi bize çorapsız namaz kıldırdı" demişler, tenkit etmişler. Namaza yetişeyim diye çorap giymeye fırsat bulamadım. Çorabı arasam namaz kaçacak. Ayağımı kurulayacağım vs. Apar topar camiye yetiştim. "Yâhu, hoca abdestsiz namaz kıldırmamış; usulüne uygun kıldırmış. Çorapsız kıldırırsa ne olur?.." Hiç bir şey olmaz. Bundan haberdar değil millet; bunun dedikodusunu yapıyor . Peygamber Efendimiz yün çorap mı giydi, ipek çorap mı giydi, pamuklu çorap mı giydi, merserize mi giydi?.. Ne giydi de namazı kıldırdı?.. Yâni çoraplı olsa ne olacak, çorapsız olsa ne olacak?..
Bir cuma günü hadisi şerifte okumuştum, "Cuma'dan sonra yüz defa: (Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr) derse, şu sevapları alır." diye, oturdum. Biraz gecikiyor insan tabi bunu okurken. Bir kasabadayız. Arkadaşım da arkada namaz kılıyor... Patırtı koptu. Şöyle baktım münakaşa ediyor bir şahısla, neyse ben tesbihleri çektim. Meğer konu şuymuş: "Yâhu, bu ne biçim adam?" demiş arkadaki birisi. Benim arkadaşım da soruyor ona: "Ne biçim, ne var yâni?.." "Cumadan sonraki sünnetleri kılmadı, boyuna oturuyor." demiş. "O ilâhîyat profesörüdür, git kendisine sor!" demiş. Gelip de bana da sormuyor, ama buğz ediyor bana... Yâni, ben farzdan sonra oturmuşum, Peygamber Efendimizin sünneti seniyyesi olan bir şeyi yapıyorum; yine sünnetlerimi kılacağım. Kılmayacağımdan değil. Sana ne be adam, başka işin mi yok?.. Yâni cumanın farzını kılsa, o da yeter bir insana... Ama bunun için müslüman birbirine buğz ediyor. Yâni, bilgiden bu kadar yoksun. Bilgi iletiminden, iletişiminden bu kadar uzak. Amerika'lı % 46'sını harcıyor gelirinin; biz bu kadar uzağız. 25 Eylül 1992 ANKARA
-Devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3
Bursa’da Bursa’ya Ayın 15 inde, Çarşamba günü gittik. Bu şehir, İstanbul'un güneyinde
MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2
Türk’ün Gücü, Hindin Aklı, Arabın Mantığı Pazar günü saat 10’da edebiyatçılar ve
MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1
Kıymetli ziyaretçilerimiz geçen asrın son günü aramızdan ayrılan allame merhum Ebul Hasan e
MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR
Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli bir alimimizin bir seydamızın bazı hatıralarını
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13
HOCAMIN VEFASI Hocamın çok dikkat çeken bir özelliği de vefa duygusu idi. Buna dair bir misal
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12
HOCAMIN İBADET YÖNÜ Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıy
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11
VAKIFLARLA BİR MÜZAKERE Hatırlıyorum, bazen Türkiye genelinden vakıflar “vakıf okuması
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10
HOCAMIN DERSLERİNDEN Diyanet İşleri eski başkanı Mehmed Görmez bey hocamı ziyarete gelmişti
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9
MUHTELİF HATIRALAR HAKİKATLARI HURAFELERLE ZAYİ ETMEMEK LAZIM "Benim bir arkadaşım bir şeh
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8
ŞERCİL POLAT AĞABEY Merhum Şercil Polat ağabey Erzurum’da nurları hocamla birlikte ve belki
ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7
BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıy
- ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-6
- ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-5
- ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-4
- ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-3
- ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-2
- ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-1
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-7
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-6
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-5
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-4
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-3
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-2
- SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-1
- KIRKINCI HOCAMIZIN HATIRALARINDA 27 MAYIS
- SEYDA FETHULLAH AYTE EFENDİ’DEN BAZI HATIRALAR
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-15
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-14
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-13
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-12
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-11
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-10
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-9
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-8
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-7
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-6
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-5
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-4
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-3
- YAVUZ BÜLENT BAKİLER HOCAMIZDAN HATIRALAR-2
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.
HAŞR, 1
GÜNÜN HADİSİ
Sehavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil sehavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."
Tirmizi, Birr 40, (1962)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...