Cevaplar.Org

HZ. MEVLANA’NIN AHLAK VE VASIFLARI

Merhum Mevlânâ Şiblî, yazdığı Sevanih-i Mevlana Rûm (Mevlânâ Rûmî'nin Hayatı) isimli eserinde şöyle yazıyor: "Tasavvuf çemberi içine girmeden önce Mevlânâ'nın hayatı, âlimlere özgü bir debdebe, şatafatlı bir şekil gösteriyordu. O, atına binip de dışarı çıktığı za­man, sadece âlimler, talebeler değil, hatta bir kısım yük­sek seviyede devlet memuru da iki yanında yer alırdı. Devlet erkânının ve sultanın sarayı ile de alâkası var­dı


2012-12-16 09:23:01

Merhum Mevlânâ Şiblî, yazdığı Sevanih-i Mevlana Rûm (Mevlânâ Rûmî'nin Hayatı) isimli eserinde şöyle yazıyor:

"Tasavvuf çemberi içine girmeden önce Mevlânâ'nın hayatı, âlimlere özgü bir debdebe, şatafatlı bir şekil gösteriyordu. O, atına binip de dışarı çıktığı za­man, sadece âlimler, talebeler değil, hatta bir kısım yük­sek seviyede devlet memuru da iki yanında yer alırdı. Devlet erkânının ve sultanın sarayı ile de alâkası var­dı. Fakat tasavvufa intisab edince bu durum değişti. Okutma, öğretme, ders verme, fetva yazma işi devam ediyordu ama bu, daha önceki yaşayış tarzının hatırası idi. Yoksa artık o daha fazla sevgi ve marifet (ilâhî ger­çekleri bilme) neşesi içinde mest olmuştu."

Haddinden fazla riyâzat ve mücâhedeye (bir kenara çekilip ibâdet ve tefekkür haline) dalmıştı. Sipehsâlâr, senelerdir yanında kalmış biri olarak diyor ki: "Ben onu hiç bir zaman gece elbisesi (uyku kıyafeti) ile gör­medim. Yaygı ve yastık asla bulunmazdı. İsteyerek ya­tıp uyumazdı. Uyku bastırıp da gözleri kapanırsa otur­duğu yerde uyurdu."

Bir gazelinde şöyle diyor:

"Hangi yana doğru yatarsa yatsın, dikenli yastığı olan biri rahat eder mi?"

Semâ toplantılarında müridlerinin fazla uykusu gelirse onları düşünerek, serbestçe uyusunlar diye sırtını duvara dayayıp başını dizlerine koyarak dururdu. Diğerleri rahata erip uykuya dalınca kendisi kalkar, zi­kirle ve ibâdetle meşgul olurdu. Bir gazelinde buna işa­ret vardır:

"Herkes uyudu ve gönül haline gelen beni uyku tut­madı,

Bütün gece boyunca gözüm gökyüzündeki yıldızları saydı.

Gözümden uyku öyle kaçtı ki, bir daha asla geri gelmez.

Senin hasretinin zehirini içti de öldü uykum, artık geri dönmez."

Namaz Kılış Şekli:

Namaz vakti gelir gelmez hemen yüzünü kıbleye çevirir, rengi uçar ve namazda son derece cezbe halinde olurdu. Sipehsâlâr diyor ki: "Pek çok zaman kendi göz­lerimle görmüşümdür ki; yatsıdan sonra el bağlar ve namaza durur, iki rekât namaz kılıncaya kadar sabah olurdu."

Mevlânâ bir gazelinde diyor ki:

"Akşam namazı olunca herkes lambasını yakar, sof­rasını kurar

Benim, uğraşım ise sevgilinin hayâlidir, üzüntü­dür, inlemedir, ağlamadır.

Gözyaşıyla abdest alınca namazım ateş gibi hara­retli olur,

Ezan sesi kulağıma gelince dertlerim mescitte beni yakar,

Sarhoşların namazı ne acaiptir. Sen söyle, acaba o sahih midir?

Çünkü o, ne zaman bilir, ne mekân tanır.

Acaba bu iki rekât mıdır, dört rekât mıdır?

Zamanım olmadığı için hangi sûreyi okuduğumu bilmiyorum.

Hakkın kapısını nasıl çalayım? Çünkü ne elim kal­dı, ne gönlüm.

Vallahi; ne namaz kıldığımdan, ne rekâtın bittiğin­den,

Ne de filan kişinin imam olduğundan haberdarım."

Bir keresinde kış günlerinin en soğuk zamanlarıy­dı. Mevlânâ namaz kılıyor ve namazda o kadar ağlıyor­du ki yüzü, sakalı, gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Soğuğun şiddetinden gözyaşları sakallarının uçlarında donarak buz haline geldi. Ama yine de o namazını terk etmedi. Kılmaya devam etti.

Zühdü ve Gözü Tokluğu:

Tabiatında, son derece dünya malına ilgisizlik ve gözü tokluk vardı. Bütün devlet erkânı çeşit çeşit hedi­yeler, paralar gönderirdi de, Mevlânâ hiçbirini kendi yanında bırakmaz, ne gelirse hemen Selâhaddin Zerkûb'a aktarır veya Hüsameddin Çelebi'ye ve­rirdi.

Bazen evinde büyük bir yokluk sıkıntısı olduğu an­lar olurdu. Oğlu Sultan Veled, dağıtılmak üzere gelen­lerden bir miktar eve bırakmasını babasından isterdi de o zaman eve az bir şey bırakırdı. Evde yiyecek bir şey olmadığı gün çok sevinir ve; "Bugün bizim evden dervişlik kokusu geliyor" derdi.

Cömertliği ve Fedakârlığı:

Cömertliği ve fedakârlığı o noktaya varmıştı ki, bir dilenci bir şey istediğinde yanında bir şey yoksa sırtın­daki hırkasını veya bir elbisesini çıkarıp verirdi. Bu ba­kımdan elbisesi de abası gibi, çıkarması kolay olsun di­ye önden açık olurdu.

Bir keresinde müridleriyle yolda gidiyordu. Dar bir sokağın ortasında bir köpek uyuduğundan yol kapan­mış, geçilemiyordu. Mevlânâ orada durdu, bir süre öyle bekledi. Bir adam gelerek köpeği kovaladı. Mevlânâ çok üzülerek; "haksız yere ona eziyet verdin, dedi.

Bir gün iki kişi yolun ortasında kavga ediyordu. Bi­ri diğerine; "Ey melun, bir dersen on duyarsın." dedi. Tesadüfen Mevlânâ oradan geçiyordu. Duydu da o ada­ma dedi ki: "Ey kardeşim, söyleyecek bir şeyin varsa ba­na söyle. Çünkü bana eğer bin söylersen ben bir bile söylemeyeceğim." İkisi de Mevlânâ'nm ayaklarına ka­pandılar ve birbirleriyle barıştılar.

Geçim tarzı ve geçim aracı ise, ayda-aldığı onbeş di­narlık maaşdı. Mevlânâ, bedavadan geçinmeyi hiç sev­mediğinden bu aylık karşılığında vazife olarak fetva yazma görevi yapıyordu. Müridlerine ısrarla: "Eğer bir fetva gelirse, ben ne durumda olursam olayım bana ha­ber verin. Görevimi yapayım ki, bu maaşım bana helâl olsun." derdi.

Bir keresinde kendisine; "Şeyh Sadreddin'e binlerce lira aylık veriliyor, size ise sadece onbeş dinar aylık ve­riliyor" dediklerinde Mevlânâ onlara: "Ama şeyhin mas­rafları daha çok, hatta bana verilen bu onbeş dinar bile ona verilmeli" dedi.

Mevlânâ, mizaç ve tabiat olarak devlet erkânından, şatafatlı mevki sahibi olanlardan pek hoşlanmazdı. Onlarla ancak güzel ahlâkından dolayı görüşürdü. Yoksa onlarla konuşmaktan çok çekinir, uzak kalmaya dikkat ederdi.

Bir keresinde yüksek mevkiden bir kişi; meşguliye­tinden dolayı vakit bulup her zaman gelemediğini, bu bakımdan seyrek gelebileceğini söyleyerek özür dile­yince Mevlânâ ona: "Özür dilemeye gerek yok, ben gelmenizdense, gelmemenize sevinirim" dedi.

Ebul Hasan en Nedvi

İslam Önderleri Tarihi

Terc: Yusuf karaca

Kayıhan Yayınları

 Not: Merhum Nedvi şöyle diyor; Bu bilgileri en güzel şekilde aktaran, merhum Kadı Hüseyin Gevrekhpûrî, bu son devirde Mesnevî'nin ve Mesnevi yazarının en büyük âşıkı ve araştırıcı âlimi idi. Onun kitabı Mir'âtü'l-Mesnevî'nin, ilgili kitaplar içinde bir benzeri yoktur. Mir'âtü'l-Mesnevî'nin dışında şu ana kadar basılmamış olan iki tane daha araştırmaya dayanan eseri vardır. Biri: Sâhibü'l-Mesnevî, diğeri de; Nakdü'l-Mesnevî'dir. Bu iki kita­bın yayınlanması, Rûmî'nin edebiyatı üzerinde kıymetli bil­giler verecek, bu bilgilere çok katkıda bulunacak bir hizmet olacaktır. Sâhibü'l-Mesnevî, Hindistan'daki Âzamgarh şehrindeki Dârül Musannifin İslâm yayınevinin basım programı içindedir."

Hind diyarında Mevlana hazretleri ve fikriyatı hakkında birçok kıymetli eser kaleme alınmıştır. Bizler de yukarıdaki eserlerle birlikte Mevlana Eşref Ali Tehanevi'nin Mesnevi'nin anahtarı hükmünde konuları ele aldığı Kilid-i Mesnevi adlı eseri ile, Mevlana Şibli Numani'nin Sevanih-i Mevlana Rûm adlı biyografisinin dilimize çevrilmesinin çok önemli olduğu kanaatindeyiz. İnşallah Ehl-i hamiyet bir yayınevinin dikkatini çeker. (Salih Okur)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.

Yasin, 77

GÜNÜN HADİSİ

Bir kimseye şer olarak bir müslüman kardeşine hakaret etmesi kafidir.

Riyazü's Salihin, 3/1605

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI