MEHMED FEYZİ PAMUKÇU

1912 Kastamonu doğumlu olan Mehmed Feyzi Pamukçu ağabey, 1938 den itibaren 1943 senesine kadar Kastamonu’da Üstad Hazretlerine hizmet etmiştir. Denizli ve Afyon Mahkemelerinde Üstadla beraber hapis yatmış


Ömer Özcan

ozcannurs@hotmail.com

2007-09-01 03:59:53

1912 Kastamonu doğumlu olan Mehmed Feyzi Pamukçu ağabey, 1938 den itibaren 1943 senesine kadar Kastamonu’da Üstad Hazretlerine hizmet etmiştir. Denizli ve Afyon Mahkemelerinde Üstadla beraber hapis yatmış. Lâhikalarda çok sayıda mektupları ve Şua’larda Afyon müdâafası vardır. “Kastamonu” ve çevresinin mânevî mutasarrıfı “Mehmed Feyzi Pamukçu” ağabey senelerce etrafına feyz ve ilim saçmıştır. 1990 yılında vefat etmiştir. Kabri Kastamonu vilâyetindedir. Kabrine giden şehir yolları, Belediye tarafından “Mehmed Feyzi Efendinin kabrine gider” diye levhalarla, oklarla işaretlenmiştir.

ÜÇ FEYZİ

“Bayram Yüksel” Ağabey (R.H) bir gün şöyle demişti: Üstad derdi ki “Bir talebem tek başına beni kaldıramaz, tek başına temsil edemez, her bir talebem bir sıfatıma sahiptir” demişti. Üstadımızın üç Feyzisinden Hasan Feyzi (R.H.) i göremedik, fakat diğer iki Feyzi’yi yakından tanımak nasip oldu. Hakîkaten Ahmed Feyzi (R.H.) bambaşka bir fıtrat ve kâbiliyet. Mehmed Feyzi (R.H.) ise tamamen başka bir fıtrat. Üstadımızın İlim, feyz ve takva vechini tutmuş bir zat.. Aslında her bir Nur Talebesi, kabiliyetine göre “küçük bir Said” olup, bir vecihten Üstad’ına ayna oluyordur herhalde.

KASTAMONU 1973-1984

İlim ve feyz kaynağı idi

Zonguldak’ta 1973-1984 seneleri arasında öğretmenliğimiz sırasında defalarca Kastamonu’ya gidip, Mehmed Feyzi ağabeyi kendi evinde ziyaret etmek nasip oldu. Ekseriya Zonguldak’ın Nur ağabeyisi “Bilal İslamoğlu” ile giderdik. Feyzi Ağabey kendisini çok sever, mânevi evlad olarak kabul ederdi. O bölgenin insanları gerek Nur Cemaatı, gerekse sâir ehl-i îmân mensupları sıkça Kastamonu’ya ziyaretler tertip ederlerdi.

Mehmed Feyzi Ağabey öyle ilim ve feyz sahibi bir insan idi ki; ziyaretine bir kere giden, yanına birkaç kişi daha alarak tekrar giderdi. Oralarda herkes bilir, ben de hemen her seferinde şâhid olmuşumdur ve her gidenden de duymuşumdur ki; Bu mübarek velî zat kalbimizdeki suallere göre konuşur, sual sormaya fırsat kalmadan cevaplarını verirdi. Bir değil; üç değil; beş değil; hemen her seferinde aklımızdan geçen; dışarıda sormaya karar verdiğimiz meselelere muhakkak temas ederdi. Evinde münzevi yaşayan Feyzi Ağabey, hemen her geleni kabul eder, bazen saatlerce derin ilmî meselelerden anlatırdı. Ruh’u anlatırdı, âhireti anlatırdı, insanı anlatırdı vs...

Sohbet bittiğinde M.Feyzi Ağabey tıpkı Üstadımız gibi, “Safa geldiniz kardaşım, siz safa geldiniz kardaşım” der. O zaman biz de sohbetin bittiğini anlar elini öpüp ayrılırdık. Mehmed Feyzi Ağabeyi çok dinlediğim halde Üstadla, hizmetle alâkalı herhangi bir hâtıra yazamadım. Zaten çok değişik ve devamlı insanlar geldiğinden, sormadan pek anlatmazdı. Ben sadece bende bıraktığı te’siri, büyük mânevî şahsiyetinin tanınması için yazdım.

Sîması çok te’sirli idi

Mehmed Feyzi Ağabeyin sîması, kıyafeti, ciddiyet ve vakarı herkes gibi beni de çok etkilerdi. Süt gibi bembeyaz bir sarık, cübbe, düzgün gür ve kırçıl bir sakal. Hele iri ve içleri devamlı nemli o çok te’sirli gözler; o gözlere bakabilmek kolay değildi. Gittiğimizde karşı divanda bağdaş kurup oturur, devamlı konuşur, gözlerini de karşısında yerde oturanların üzerinde gezdirirdi. Kalına yakın, tok ve vakarlı sesiyle bir konuşmaya başlayınca karşısındakiler hemen te’siri altına giriverirdi. Ben bilhassa ilk ziyaretlerimde karşısında oturur hiç kımıldayamazdım.

Bir kış günü yine “Bilal İslamoğlu” Ağabeyle ziyaretine gitmiştik. İri yakalı hardal renginde bir pardösüm vardı. Onunla oturmuştum karşısına, bir de baktım kocaman bir tahtakurusu pardösümün yakasında gezinip duruyor. Feyzi Ağabey de görüyor. O andaki manevî te’sirden elimi kaldırıp tahtakurusunu alamadım. O’da bir şey demedi.

Teferruatını hatırlayamıyorum, bir keresinde birisi damdan düşer gibi münasebetsiz bir sual sordu. Feyzi Ağabey de biraz sitemkâr: “Kardaşım, göz yerinde güzeldir. Gözü yerinden çıkarıp bir tabağa koysan o güzelliği kalmaz” diye ince bir mesaj vermişti.

Üç kişi olalım da, cemaat olsun, Cuma namazını kılabilelim

Yeis içinde olanlara 1950 den evvelki halkın vaziyeti ile şimdiki vaziyeti mukayese için: “Biz müezzinle beraber Cuma günleri, câminin bahçe kapısında beklerdik. Yoldan geçenlerden çok rica ederdik ki: Gelsin abdest alsın, üç kişi olalımda, cemaat olsun, taa ki Cuma namazını kılabilelim. İşte böyle insan arardık. Bu memlekette o günleri de yaşadık.”

Bu memleket “Dârül-harp” olamaz”

Bir gün “Dârül -harp” mes’elesini işledi. “Ne olursa olsun minarelerinde günde beş def’a “Ezan-ı Muhammediyye” okunan, câmileri açık olan memleket “Dârül-harp” olamaz” dedi.

Maymun, hayvanat ile İnsanlar arasında; Hurma da hayvan ile bitki arasında berzahtır

Dikkatimi çeken bir açıklaması da, canlılar arasındaki berzah olma meselesi idi. Şöyle izah etmişti: “İnsana en çok benzeyen hayvan Maymundur. Maymun, hayvanat ile İnsanlar arasında berzahtır. Hurma da Hayvan ile bitki arasında berzahtır. Çünki, hurma dalları birbirine sarılarak çiftleşir.”

M.Feyzi Efendinin mânevî evlatlığa kabul ettiği Bilâl İslamoğlunun kendi el yazısı ile yazdığı hâtıralar

•Nurları tanıyalı 5-6 ay olmuştu (1965). Zonguldak ve Karabük’ten 10-15 kardeş Kastamonu’ya ziyarete gittik. Bir ağabeyimiz “eve gitmeden birer paket çay ve şeker alalım” dedi. Müskirat satmayan bir bakkal bulabilmek için 5-6 dükkan dolaştılar. İçeri girdiğimizde Feyzi Efendi (R.H.) zâhiren yalnız idi. Bizler oturur oturmaz: “Kardeşlerim ben çok sıkılıyorum bir paket çay için dükkan dükkan dolaşıp zahmet çekiyorsunuz” deyince ben bu kerameti karşısında şok olmuştum.

•Üstadla tanışmasını şöyle anlattı: “Bir mürşid arıyordum. Bir gün mâna âleminde “aradığın Mürşid geldi yanına git” dediler, rüyadır deyip pek aldırmadım. Bir yıl sonra yine “beklediğin zatın yanına git” dediler. Nasrullah Câmiine gittim “buraya dışarıdan gelen bir şeyh veya bir mürşid var mı?” diye sordum. Üstadın kaldığı evi tarif ettiler. Yanına gittiğim zaman ayağa kalkarak karşıladı ve bana sarıldı. “Kardeşim Feyzi ben seni bir yıl evvel çağırdım, niye gelmedin, bir yıl kaybın var” dedi.

•Bir gece Hazret-i Üstadı rüyamda gördüm. Bana arkamdan gelerek sarıldı; “kardeşim, selef-i sâlihin senin gibi bir talebem olduğu için beni kıskanıyorlar” dedi.

•1967 veya 1968 yılları idi, içtima-i hayat çok karışıktı, malûm sol faaliyetler artmıştı. Bazı ağabeyler de “sol bir ihtilâl olma ihtimali var, tedbir alalım” diyorlardı. Biz yine 5–6 ağabeyle ziyarete gittik, bize tavsiyesi şu olmuştu: “Kardeşlerim Risale-i Nur inayet altındadır, hiç bir güç bu hizmete mâni olamaz, siz evinizdeki sivri uçlu bıçak varsa ucunu yuvarlayıverin ve hizmetinize devam edin” buyurdular.

•Feyzi Efendi bir gün tedbirden bahs ederken “tedbir normal zamanlarda yapılanıdır. Ve Hakîm ismine müraat etmektir. Şartların zorlaştığı sırada yapılan tedbir korkudandır” demişlerdi.

•Bir gün huzurunda kalabalık bir cemaat vardı. Hatıra anlatması rica edildi. Dedi ki: “Hâtıra anlatmakta çok mahzurlar var, bâzen duyuyorum, söylemediğim şeyleri söyledi diyorlar. Söylemediğim bir şeyi söyledi diyene veya eksik söyleyene hakkımı helâl etmiyorum.”

•Sakal mevzuunda : “Sakal bırakmak sünnettir, kesmek haramdır. Bu sebeple sakal bırakacak Müslümanlar Türkiye’nin şartlarını iyice düşünerek hareket etsinler. Ben sakalımı hiç kestirmedim, hapishanede kesecekler diye çok üzülmüştüm. Hazret-i Üstad yanıma geldi “Kardeşim bu sendeki sakal benim sakalımdır, onu hiç kimse kesemez” dedi. Hakikaten berbere çağırdılar, bana baktı baktı “ben bu sakalı kesemem” dedi ve kesmedi öyle kaldı. Bir ziyaretimizde “kardeşlerim benim bu vaziyetimi tenkid edenler var. Bu âciz kendi ihtiyarımla burada oturmuyorum, sevgili Üstadımın emri ile oturuyorum” demişlerdi.

Risale- i Nurda Mehmed Feyzi

Külliyatta Mehmed Feyzi Efendi ile alakalı çok yerler vardır.

Afyon Ağır Ceza Mahkemesine

İddianâmede beni Üstadım Said Nursî’nin hem sır kâtibi, hem kendisiyle hem Risale-i Nur’la şiddetli alâkalı, hem çok hizmet ettiğimi bahisle bu hareketimi medar-ı mes’uliyet saymış. Ben de buna karşı, bütün kuvvetimle bu ithamı kabül edip iftihar ediyorum. Çünki fıtratımda ilme karşı, gayet kuvvetli bir iştiyak var. Bir delili şudur ki: Denizli hâdisesinde menzilim taharri edildiği vakit beşyüzseksen aded mütenevvi kütüb -ü ilmiye ve Arabiye evimde bu- lunduğu resmen sabit olmuştur. Benim fakr-ı hâlimle ve gençliğimle ve lisân-ı Arabîde nok- saniyetimle beraber bu zamanda binde bir şahısta bulunmayan bu mütenevvi beşyüz seksen cilt kitabı bana toplattıran fevkalâde bir talebelik şevki ve hârika bir aşk-ı ilmîdir. İşte bu fıtrî istidat ile daima hakikî bir Üstad arıyordum. Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, uzakta aradığımı pek yakında elime verdi. ...

Afyon Ceza Evinde mevkuf Kastamonulu

Mehmed Feyzi Pamukçu

***

Feyzi Kardeşim! Sen, Isparta Vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın... Risale-i Nurla hizmet ise, îmânı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebelerini kazandırıyor. Bir adamın îmânını kurtarmak ise on mü’mini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevablıdır. Çünki îmân, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine, kür-i arz kadar bir saltanat-ı bâkiyeyi te’min eder. Velâyet ise, mü’minin Cennet’ini genişlendirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın îmanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.

İşte bu dakik sırrı, senin Isparta’lı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalpleri görmüş ki, benim gibi bir biçare, günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyâlara, belki de eğer bulunsaydı, müçtehidlere dahi tercih ettiler.

Bu hakikate binâen, bu şehre bir kutup, bir Gas-ı Âzam gelse, seni on günde velâyet dere cesine çıkaracağım dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın. (Kas. L. 83)

***

Azîz, Sıddık Kardeşlerim

Re’fet, Mehmed Feyzi, Sabri!

Ben şiddetli bir işâret ve mânevî bir ihtarla sizin üçünüzden, Risale-i Nur’un hatırı ve bu bayramın hürmeti ve eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki, dehşetli yeni bir yaramızın tedâvisine çalışınız. Çünkü, gizli düşmanlarımız iki plânı tâkip edip.. biri beni ihânetlerle çürütmek; ikincisi mâbeynimize bir soğukluk vermektir. Said Nursî (Şuâlar 517)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

NAİL DEREKARA, 2009-03-23 14:50:14

Güzel yazmışsın kardeşim. Ama bazı eksikler var. Mesela vefat tarihi 1990 yazılmış. Halbuki 1989 olacak. Bu bir ihmalden mi kaynaklanıyor yoksa bilgi eksikliğinden mi? bilinmez... Acaba başka bilgilerde de hata var mı?! Bir de ne zaman Mehmed Feyzi Efendi'den bahsedilecek olsa Lahikalar'daki: "Feyzi Kardeşim! Sen, Isparta Vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın... Risale-i Nurla hizmet ise, îmânı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebelerini kazandırıyor..." ile Şualar'daki " Azîz, Sıddık Kardeşlerim Re’fet, Mehmed Feyzi, Sabri! Ben şiddetli bir işâret ve mânevî bir ihtarla sizin üçünüzden, Risale-i Nur’un hatırı ve bu bayramın hürmeti ve eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki, dehşetli yeni bir yaramızın tedâvisine çalışınız. Çünkü, gizli düşmanlarımız iki plânı tâkip edip.. biri beni ihânetlerle çürütmek; ikincisi mâbeynimize bir soğukluk vermektir. Said Nursî" mektupları yazılıyor. Yani aziz kardeşim sen bu mektupların hangi sebeple yazıldığını biliyor musun? Biliyorsan doğru açıklamasını yaz! Okuyanın da kafasında istifham kalmasın. Ayrıca Feyzi Efendi kimi ne şekilde manevi evlatlığa kabul etmiş? Bu ne demek? Ayrıca yandaki fotoğraflarda Feyzi efendinin yanındaki adam kim? Açıklamasını yaparsan güzel olur.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

mustafa çetin, 2007-09-02 00:03:26

selef-i salihin asrında numuneleri bulunan tahiri mutlu rh, ibrahim hulusi yahyagil rh, hafız ali rh, hasan feyzi rh ve bu yazıda bir parça temas edilmiş olan mehmed feyzi pamukçu rh gibi nur ağabeylerin bu davaya, bu ahirzamanın dehşetli fesad ve ciğersuz hengamesi esnasında yar ve yaran olmaları, ahirinin mi evvelinin mi daha rahmet olduğunun muhayyerliğini ifade ile tebşir edilen zatların olduğuna rahmet-i rahmandan kaviyyen me'mulum. Allah onlardan ebeden razı olsun ve başta andelib-i zişan efendimiz asm olmak üzere umum selefe, bu ağabeyler gibi varis olmayı ve bu davanın mücella ve dırahşan çehresinin umum aleme bir şems-i sermed gibi bir sirac, bir misbah olmasını rabb-i kerim ve hakimimden niyaz ederim...

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

ÛLVİYE SÜMER (1895 – 1974)

ÛLVİYE SÜMER (1895 – 1974)

Ûlviye Sümer, Risale-i Nur’un Kastamonulu hanım kahramanlardandır… “Âsiye, Ulviye, Lütfi

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

ŞÜKRÜ ALTUĞ(1914 – 1984)

ŞÜKRÜ ALTUĞ(1914 – 1984)

Isparta’nın Sav köyü bin kalemle Risale-i Nur eserlerini yazarak çoğaltan, Hz. Üstadın ifad

ŞEVKET AKIN(1923 -2021)

ŞEVKET AKIN(1923 -2021)

Batmanlı Şevket Akın, Bediüzzaman hazretlerini 1952 yılında Isparta’da ziyaret ediyor. Aynı

ŞAHABEDDİN ÜNLÜ (1945 -2021)

ŞAHABEDDİN ÜNLÜ (1945 -2021)

Bolvadinli Emekli Edebiyat öğretmeni Şahabeddin Ünlü ile Ankara’da halef selef oluyoruz. Biz

ŞAHABEDDİN GARGILI(1924 – 2017)

ŞAHABEDDİN GARGILI(1924 – 2017)

Molla Şahabeddin Gargılı, 1924 yılında Bingöl’ün Kığı ilçesinde doğmuştur. Erzurumlu

SÜLEYMAN ÇAĞAN(1930 - )

SÜLEYMAN ÇAĞAN(1930 - )

Malatya/Doğanşehirli Süleyman Çağan ağabeyimiz üç arkadaşıyla beraber Hz. Üstad’ı Ispa

SAİD NUR ÇELEBİ (1948 -)

SAİD NUR ÇELEBİ (1948 -)

Risale-i Nur hizmetkârlarından iki bahtiyar hanedanın silsilesi Said Nur Çelebi’de buluşuyor.

ÖMER HALICI(1919 – 1954)

ÖMER HALICI(1919 – 1954)

Şehid Pilot merhum Ömer Halıcı, Risale-i Nur’da adı çokça geçen Konyalı (aslı Kığı il

OSMAN NURİ TOL(1885 – 1955)

OSMAN NURİ TOL(1885 – 1955)

Merhum Osman Nuri Tol 1885 doğumludur ve Abdullah Yeğin Ağabey gibi Kastamonu/Araçlıdır. Milli

OSMAN AKSOY(1940 - )

OSMAN AKSOY(1940 - )

Denizlili emekli lise öğretmeni Osman Aksoy, Bediüzzaman hazretlerinin Isparta’da bulunduğu ta

Çünkü Allah, haktır. O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok büyüktür.

Lokman, 30

GÜNÜN HADİSİ

Kur'an'ın Faziletine Dair

"Sizin en hayırlınız Kur'an'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir."- Buhari, Fedailu'l-Kur'an 21

TARİHTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI