EHL-Ä° BEYT SEVGÄ°SÄ°-2

Gemiye binen kurtulur fakat, sağ salim karaya ulaşmak isteyenlerin, yıldızları takip etmesi lazımdır. Zira, yıldızlar kılavuzdur. ‘Ashabım (Radıyallahu Anh) yıldızlar gibidir. hangisine uyar (tabi olur)sanız hidayete erersiniz.‘(’9) hadis-i şerifi de, ehl-i beyt gemisine binenlerin, yıldız gibi olan sahabeleri takip etmekten hâli olamayacaklarını haber veren bir vesika olarak karşımıza çıkmaktadır.


Ali Haydar Çetintürk

cetinturkalihaydar@gmail.com

2021-10-08 12:31:49

Gemiye binen kurtulur fakat, sağ salim karaya ulaşmak isteyenlerin, yıldızları takip etmesi lazımdır. Zira, yıldızlar kılavuzdur.

'Ashabım (Radıyallahu Anh) yıldızlar gibidir. hangisine uyar (tabi olur)sanız hidayete erersiniz.'('9) hadis-i şerifi de, ehl-i beyt gemisine binenlerin, yıldız gibi olan sahabeleri takip etmekten hâli olamayacaklarını haber veren bir vesika olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fahruddin-i Razi'nin dediği gibi; bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla da yönünü belirlerse, hedefine selamet içinde ulaşır.(10)

Bütün yıldızlar, yıldız olmada eşittirler, fakat büyüklük ve küçüklük itibariyle farklı oldukları gibi, Sahabe-i kiram da (Radıyallahu Anh) büyüklük ve küçüklüklerine göre farklılık arzederler. ''Sizden fazilet sahibi olan'(11) ayet-i kerimesinin muhatabı olan Ebu Bekr-i Sıddık'ın (Radıyallahu Anh), sıradan bir bedevi ashab ile aynı olduğunu söylemek ilmi bir cinayettir. Zira,

"Ashabıma sövmeyin. Nefsim kudret elinde olan Allah'a (Celle Celalühü) yemin ederimki, sizden biriniz Uhud Dağı kadar altını Allah (Celle Celalühü) yolunda infak etse (harcasa) yine de onlardan birinin infak ettiği bir müdd (iki avuç kadar) hatta müddün yarısının sevabına bile erişemez ''(12) hadis-i şerifi laf olsun diye söylenmiş bir söz değildir. Yani Ashaba hitab eden Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Ashabıma sövmeyin" buyuruyor. Demekki ashab da kendi arasında farklılık arzediyor, tıpkı yıldızların farklı olduğu gibi.

HAZRETİ FATIMA (Radıyallahu Anha)

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 35 yaşındayken dünyaya bir yıldız gibi doğan Hazret-i Fatıma'nın (Radıyallahu Anha) en büyük özelliklerinden birisi, babasının anası (gibi) olmasıdır. Hazreti Fatıma (Radıyallahu Anha) içeri girince Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayağa kalkar ve ''Hoş geldin babasının anası'' derdi.

O çocukken, Ebû Cehil'in, ay gibi parlak olan yüzüne attığı şiddetli tokattan dolayı Ebû Süfyan'ın girişimiyle kısas için bir araya geldiklerinde, Ebû Cehil'in pis yüzüne dokunmayacak kadar temiz ve bir o kadar da asil idi.

Hayız görmediği için lakabı Zehra olan Hazreti Fatıma'nın (Radıyallahu Anha) çeyizinde; bir halı, üç minder, bir hurma lifli yastık, bir değirmen, su kabı, bir kırba, bir testi, bir havlu, bir elek, iki elbise ve bir yorgan vardı. Çoğu kez evinde çorba pişmeyen Fatıma'nın (Radıyallahu Anha) yatağı yoktu. Üzerine oturdukları postaki onun yatağı idi.

Deve yününden elbisesi üzerinde, bir elinde çocuğu, diğer eliyle değirmeni çevirirken, ''ahiret var kızım! Allah (Celle Celalühü) sana çok verecek'' diyen babasına bakıyordu Hazreti Fatıma (Radıyallahu Anha). Sonra Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) '' birşey yedin mi kızım? '' sorusuna, ''birşey bulamadım'' dediğinde, ''ey açları doyuran, Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kızı Fatıma aç kalmasın'' duâsının sırrına mazhar olarak, ''vallahi bundan sonra ben asla açlık hissetmedim'' demişti Medine'nin gülü.

Gelin olarak giderken bindiği devenin yularını Selman-ı Fârisi'nin (Radıyallahu Anh) tuttuğu Hazreti Fatıma (Radıyallahu Anha), bütün çocuklarını kendi elleriyle toprağa veren Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ''baba'' diyecek tek kişi olarak hayatta kalmıştı.

Mekke'de secdedeyken Rasulullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üzerine deve işkembesi konduğunda ağlayan Hazreti Fatıma'nın (Radıyallahu Anha) Medine'de dimdik durması gerekiyordu. Çünkü o babasının anası idi!

Herhalde Fatıma (Radıyallahu Anha) olmanın bir bedeli vardı. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde Hazreti Enes'e (Radıyallahu Anh) ''ya Enes! Rasulullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nasıl toprağa koydunuz?''

''Benim üzerime dökülen musibetler, gündüzlerin üzerine dökülseydi o gündüzler gece olurdu'' diyerek alıp kokladığı kabir toprağına, ''yeryüzündeki hiçbir koku bundan daha güzel değildir'' diyecekti.

Vefat ederken yanında ''sakın beni babana şikayet etme'' diyen Ebu Bekr-i Sıddık'ın (Radıyallahu Anh) hanımı Fatıma binti Ümeys (Radıyallahu Anh) vardı.

23 Temmuz Pazartesi günü yıkandı ve çocuklarını öptükten sonra dışarı çıkarttı. Babasının yattığı gibi sağ elini başının altına alarak uyumak için döndü. Biraz sonra '' Fatıma Fatıma '' sözlerine cevap alamayan binti Ümeys gözleri açık, dudaklarında ise tebessüm olan Hazreti Fatıma'nın (Radıyallahu Anha) vefatını kapıda bekleyen Hazreti Ali'ye (Radıyallahu Anh) ''Peygamberin gülü soldu'' sözleriyle haber verdiğinde Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh) sözü şu olmuştu; ''seni ne kadar sevmiştim.''

Hazreti Fatıma, bint-i Ümeys'e 3 vasiyette bulunmuştu.

1- Ölür ölmez beni gömün, yarına bırakmayın.

2- Medine mezarlığına bacılarımın yanına gömün.

3- Halkı çağırmayın." Sessiz ve sakin yaşayan Hazreti Fatıma (Radıyallahu Anha) yas ve gürültü istemediği için sessiz ve sakin gömülmek istemişti.

(Vücud hatları belli olmasın diye) ''tabutumun iki tarafına tahta koyun '' diye vasiyet etmişti. Sessiz sedasız gömüldükten sonra, Hazreti Ali (Radıyallahu Anh), Efendimiz'in kabrine gelmişti ve ''demin çok sevdiğin Fatıma'yı (Radıyallahu Anha) defnettik'' derken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

HAZRETİ HASAN (Radıyallahu Anh)

Dünya zalim, insanlar garib, ehl-i beytin ise çekeceği daha çok çileler vardı.

Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefatında 8 yaşında olan Hazreti Hasan (Radıyallahu Anh) fizik olarak dedesi Hazreti Peygambere (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çok benziyordu.(13) Ebû Bekr-i Sıddık'ın (Radıyallahu Anh) ''Nebiye benzeyen Ali'ye benzemeyen, sana babam feda olsun''(14) dediği Hazreti Hasan (Radıyallahu Anh) Şam'a doğru 12 bin kişilik orduyla yürürken 37 yaşındaydı.(15) Kendi ordusundaki el-Cerrah bin Sinan el-Esedî tarafından baldırından hançerlendiği zaman, Kûfelilere güvenmemesi gerektiğini anlamıştı.

Rasulullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ''Hiç şüphe yok ki bu oğlum şehiddir. Umulur ki Allah (Celle Celalühü) onun sayesinde iki büyük mümin gurubu barıştıracaktır''(16) sözlerinin bir tecellisi olarak, 6 ay 5 gün olan hılafetini, müslüman kanı dökülmesin diye Şam yönetimine devredip, geri kalan 10 yılını geçirmek üzere Medine'nin yolunu tutmuştu.

Medine'den Mekke'ye yürüyerek 15 defa yaptığı haccıyla meşhur olan ve her ne kadar kendisi sükut etse de hanımı Ca'de bint-i el-Eş'es bin Kays tarafından zehirlendiği rivayet edilen Hazreti Hasan (Radıyallahu Anh) 5 Rabiül-evvel (2 Nisan 670) de 47 yaşındayken vefat etmiştir.

Hazreti Hasan'ın (Radıyallahu Anh) çilesi bitmişti ama Hazreti Hüseyin'in (Radıyallahu Anh) Kerbelası başlamak üzereydi...

HAZRETİ CAFER-İ SADIK (Radıyallahu Anh)

Hem Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh), hem de Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık'ın (Radıyallahu Anh) torununun torunu olan Cafer-i Sadık (Radıyallahu Anh) hicri 83 yılında Medine'de çileye gözlerini açtı.

''Belaların en şiddetlisine Peygamberler, sonra hakka yakınlıklarına göre veli olan kullar, sonra ise derecesine göre diğer müminler maruz kalırlar.''(17) Kabil ve Kenan ile imtihan olunan Hazreti Adem (Aleyhisselam) ve Hazreti Nuh (Aleyhisselam) gibi, babasıyla imtihan olan İbrahim (Aleyhisselam) ve evlatlarıyla imtihan olunan Yakub (Aleyhisselam) gibi. İffet ve sabır ile sınanan Yusuf (Aleyhisselam) ve Hazreti Meryem Valide gibi.

Ancak büyüklerin en büyüğü olan ve ana rahmindeyken babasını, ana demeye doyamadan anasını, sığındığı kimseleri ve evlatlarını bir bir kaybeden Rasulullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gördüğü imtihanı hiç kimse görmemiş ve yaşamamıştır.

Binaenaleyh Cafer-i Sadık'ın (Radıyallahu Anh) imtihanınında benzerlik arzetmesi doğaldır.

Ancak Cafer-i Sadık (Radıyallahu Anh) Kûfelilerin ihanetini görecek kadar basiretli birisiydi. Otoriteye kıyam eden amcası Hazreti Zeyd'in (Radıyallahu Anh) şehadeti karşısında çok sarsılmıştı, fakat ehl-i beyt üzerinde oynanan kirli oyunlarında farkında idi. Emevilerin sonu, Abbasilerin ise başında ehl-i beyti birbirine düşürmek için kurulan tuzaklara alet olup, fitnelere sebep olmadı.

Fakat sûfî meşreb olması ve etrafındaki kalabalığın çokluğu her zaman birilerinin korkmasına sebeb oldu. Cafer-i Sadık'a (Radıyallahu Anh) dokunamayanlar, ona göz dağı vermek için en sadık talebesi ve hizmetlisi olan Mualla ibn-i Huneyf'i şehid ettiler.

Hazreti Cafer-i Sadık (Radıyallahu Anh) Abbasiler hakkında ''bunlar ötekilerden farklı değil. Değil bunlara biat etmek, cami gibi hayırlı bir iş için bile benden yardım isteseler ben yine de onlara destek vermem'' diyen ve halifenin yüzüne karşı ''dünyayı isteyen sana nasihat etmez, ahireti isteyen de seninle arkadaşlık etmez'' diyecek kadar cesur bir sûfî idi.

Abdullah ibn-i Mübarek'e, ''halife Ebû Müslim mi, yoksa Haccac mı daha iyidir?'' diye sorulduğunda Abdullah ibn-i Mübarek; ''Ebû Müslim'in herhangi bir insandan daha iyi olduğunu söyleyemem, ama Haccac ondan daha kötü biriydi'' cevabında adı geçen Ebû Müslim el-Horosani, kendi akıbetinden korkarak Cafer-i Sadık'a halifeliği teklif ettiğinde Cafer-i Sadık (Radıyallahu Anh) ''ne sen benim adamımsın, ne de zaman benim zamanımdır'' dedikten bir müddet sonra Ebû Müslim muhalifleri tarafından hunharca katledilmiştir.

Ehl-i Sünnetin, firaset hususunda silsile-i zehebin (altın silsilenin) 4. halakasındaki Cafer-i Sadık'tan (Radıyallahu Anh) öğrenecek çok şeyleri olduğu muhakkaktır. Fakat, tarihte onun firasetini anlayamayanların bugün kü uzantılarına söylenecek söz şu olsa gerek; Hazreti Cafer-i Sadık (Radıyallahu Anh) sadece Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh) değil, aynı zamanda Hazreti Ebû Bekiri'n de (Radıyallahu Anh) torunudur.

HATÄ°ME

Son söz olarak, Ehl-i beyti sevdiğini söyleyenlere, Hazreti Cafer-i Sadık'ın (Radıyallahu Anh) basiret ve firâsetinden nasiblenmelerini diliyor, klimalı evlerinde Hazreti Fatıma'yı (Radıyallahu Anha) çok sevdiğini söyleyen ehl-i kanepelere de Hazreti Fatıma'nın (Radıyallahu Anha) Arabistan sıcağında deve yününden giydiği elbiseyi ve yatak olarak kullandığı postakiyi hatırlamalarını tavsiye ediyorum. Vesselam.

KAYNAKÇA

9- Beyhaki el- Medhal sh:164, Kenzül Ummal h no: 1002

10- Razi Tefsir-i Kebir XXVII, 143

11- Nur suresi ayet 22 den

12- Buhari h no: 3673, Müslim h no: 2541

13- Tirmizi, Menakıb 31

14- Buhari, Fezailul- Ashab 22

15- Yakubi II, 260

16- Buhari, Fiten 20, sulh 9, Ebû Davud, sünne 12

17- Tirmizi, Ä°bn-i Mace

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Zulüm (ve haksızlık) edenlere de sakın meyletmeyin! Sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez.

Hûd, 113

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İşçi işverenin malından mesuldür.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI