KUR’AN-I KERİM’E GÖRE PEYGAMBERLERE İTİRAZ EDENLERİN GEREKÇELERİ

Günümüzde Yahudî ve Hıristiyan Oryantalistlerin başlattığı ve Müslüman teologların devam ettirdiği hadis düşmanlığı ve Hz. Peygamber'in şahsiyet ve sünnetini itibarsızlaştırma faaliyetinin dayandığı bazı iddialar, gerekçeler ve argümanlar bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerîm âyetlerine baktığımızda bunların yeni olmadığını ve geçmiş ümmetler döneminde peygamberlere karşı kullanıldığını görmekteyiz. Buradan da şunu anlıyoruz ki, söz konusu inkâr gerekçelerini dile getiren zamanımızın peygamber ve sünnet itirazcısı zevat, şayet peygamberler döneminde yaşasalardı


Seyda Musa Geçit Hocaefendi

musa_bazid04@hotmail.com

2021-02-08 10:09:12

Günümüzde Yahudî ve Hıristiyan Oryantalistlerin başlattığı ve Müslüman teologların devam ettirdiği hadis düşmanlığı ve Hz. Peygamber'in şahsiyet ve sünnetini itibarsızlaştırma faaliyetinin dayandığı bazı iddialar, gerekçeler ve argümanlar bulunmaktadır. Kur'an-ı Kerîm âyetlerine baktığımızda bunların yeni olmadığını ve geçmiş ümmetler döneminde peygamberlere karşı kullanıldığını görmekteyiz. Buradan da şunu anlıyoruz ki, söz konusu inkâr gerekçelerini dile getiren zamanımızın peygamber ve sünnet itirazcısı zevat, şayet peygamberler döneminde yaşasalardı, bunları bizzat Hz. Peygamber'e ve diğer peygamberlere
karşı dile getirecek ve karşı tavır sergileyenlerden olacaklardı. Bu bile onların ne denli tehlikeli bir alanda at koşturmaya çalıştıklarını göstermektedir.

Şimdi biz burada mealistlerin argümanlarından olup müşriklerin ve diğer inkârcıların iddialarına benzeyen bazı söylemlerini maddeler halinde dile getireceğiz.

1. HADİS VE SÜNNET DELİL DEĞİLDİR, BİZE KUR'AN VEYA VAHİY LAZIMDIR:

Bu iddia aslında Peygamber sözünü kabul etmemek ve Tanrı'nın bizzat kendisinden söz talep etmek anlamına gelmektedir. İşte bu şekildeki iddiayı Yahudîler Hz. Musa'ya karşı dile getirmişler ve şöyle demişlerdir:
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ ﴿68﴾ قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ ﴿69﴾ قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاۜ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ ﴿70﴾
"(Yine) demişlerdi ki: «Bizim için Rabbine duâ et de onun (o ineğin) ne olduğunu (kaç yaşında olacağını) bize iyice açıklasın». (Musâ da): «Allah diyor ki o, ne çok yaşlı, ne de pek gene değil, ikisi ortası bir dine (inek) dir. Artık emrolunduğunuz şey'i yapın» demişdi. (Tekrar) şöyle söyledilerdi: «Bizim için Rabbine duâ et de onun donu (rengi) nedir, bize tam açıklasın». O da : («Rabbim) diyor ki: o, bakanlara ferahlık verecek sapsarı bir inekdir» demişdi. (Yine) demişlerdi: «Bizim için Rabbine duâ et de o nedir? Apaçık anlatsın bize. Çünkü bizce bir çok inekler birbirine benziyor. Allah dilerse (istenen ineği bulmıya) muvaffak oluruz (yahud hidâyete erdirilmiş bulunuruz)." (Bakara Sûresi)
2. BİZDEN BAŞKASI VAHYİ ANLAMAMIŞTIR, 14 ASIRLIK RİVAYET KÜLTÜRÜNÜ KABUL ETMİYORUZ:

Bu iddia da mealistlerin sürekli dile getirdikleri bir palavradır. Buna göre Kur'an'ın nazil olduğu dönemden bugüne kadar Hz. Muhammed de dâhil kendilerinden başka hiç kimse, yani ne sahabilerden, ne tabiun neslinden, ne selef âlimlerinden ne de bugüne kadar muhteşem bir ilim medeniyetini bize miras olarak bırakan tefsir, hadis, kelam, fıkıh, siyer, tarih, belagat ve sair ilimlerin mütehassısları olan âlimlerden hiç birisi Kur'an'ı doğru anlamamıştır. Hepsi rivayet kültürüne ve uydurulmuş hadislere dayanmış, geleneksel kabukları yırtamamışlardır. Bu nedenle Allah'ın dinini tahrif edip bid'at ve hurafelerle halka zorla kabul ettirmişlerdir. Bunlar için bir sürpriz olacak ve onların beklediğinin tersine Yahudiler, Hıristiyanlar, ateistler ve deistler bile cennete girecek ama, Müslümanlar cehenneme gireceklerdir. İşte bunların bu durumu da şu âyetlerde geçtiği gibi Ehl-i Kitap'ın iddialarına dayanmaktadır:
وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿80﴾
"O yahûdiler: "-Bize sayılı bir kaç günden başka asla cehennem ateşi dokunmaz." dediler. Ey Habibim, onlara de ki, size o müddetten daha ziyade azab edilmeyeceğine dair Allah'tan bir vaad mı aldınız? Böyle ise, Allah ahd ve vaadinden asla caymaz. Yoksa Allah'a karşı bilemiyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" (Bakara Sûresi)
3. BİZİM DİN ANLAYIŞIMIZ İNDİRİLEN DİNDİR, DİĞERLERİNKİ UYDURULAN DİNDİR:

Bu iddia da Yahudî ve Hıristiyanların Müslümanlara karşı kullandıkları iddialara benzemektedir. Onlara Hz. Muhammed'in getirdiği âyetler ve vahyin diğer şekillerinden öğrenerek öğrettiği ilâhî hükümler sunulduğunda sadece kendilerine göre indirilmiş kabul ettikleri şeyleri kabul edeceklerini, diğer şeylerin indirilen değil, uydurulan iddialardan ibaret olduğunu söylüyorlardı. Şimdiki mealistler de sünnetin dayandığı kaynak olan vahy-ı gayr-ı metlüvvü kabul etmemekte ve kendi ölçülerine göre kabul ettikleri âyetleri indirilmiş din olarak kabul etmektedir. Örneğin Edip Yüksel ve avanesi 19 Mu'cizesi adını verdikleri uydurulmuş Hurufilik sistemine uymayan bazı âyetleri inkar etmektedir. Prof. Dr. İlhami Güler de Kehf Suresi'nin bazı âyetlerinin değiştirilmesi kanaatinde olduğunu açıkça ifade etmiştir. Hatta Fazlur Rahman gibileri miras âyetlerinin hükümlerinin yerine çağdaş hukuk sistemlerinin kabul ettiği hükümlerin konulabileceğini açıkça ifade etmektedirler. Diğer birçok teolog ve ilahiyatçı oryantalistlerin bile ifade etmekten kaçındıkları Kur'an'ın bir kısmının tarihsel, bir kısmının da sembolik olduğunu ifade ederek tümünü yürürlükten kaldırma anlamına gelen iddialarda bulunmaktadırlar. İşte Allahu Teâlâ onların bu durumunu nen kadar güzel ortaya koymaktadır:
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَٓاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْۜ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ اَنْبِيَٓاءَ اللّٰهِ مِنْ قَبْلُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿91﴾ وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ ﴿92﴾
"Yahûdi'lere: "Cenâb'ı Allah"ın indirdiği İncil ve Kur'an'a iman edin" denildiği zaman: "- Biz, bize indirilen Tevrat'a iman ederiz." derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur'an, onlardaki Tevrat'ı tasdik eden bir gerçektir. Habibim, sen onlara şöyle de: "- Mâdem ki Tevrat'a iman ediyorsunuz, daha önce gelen Allah'ın peygamberlerini niçin öldürüyordunuz?" Celâlim hakkı için, Mûsâ Aleyhisselâm size doğru haber ve mûcizelerle gelmişken, o, Tûr'a gittikten sonra, siz buzağıyı ilâh edindiniz ve böylece zâlimlerden oldunuz." (Bakara Sûresi)

4. KUR'AN KAVRAMLARINA YENİ ANLAMLAR YÜKLEMEK:

Mealistler ve modernistler gelenek adını verdikleri Sünnet'i ortadan kaldırdıktan sonra ancak hadislerin ve sünnetin delaleti ve hidayeti ile anlaşılması mümkün olan Kur'an kavramlarını da tamamen değiştirmekte ve onlara yeni yeni anlamlar yüklemektedir. Örneğin Salât, Hac, Kurban, Şefaat, İsra, Mescid-İ Aksa, Resul, Nebi, Vahiy, Kitap, Kur'an, Sünnet gibi kelimeleri tamamen kendi hevalarına ve peşin hükümlerine, kafalarında oluşturdukları din anlayışı ve kendim tasavvurlarına uygun geliştirdikleri kalıplara göre yorumlamaktadırlar. Bu konuda gösterilecek çok örnek vardır. Ancak burada sadece işaret etmekle yetiniyoruz. Zira onların kitap ve makalelerini okuyanlar bu söylediklerimizin hepsine vakıftırlar ve bu konuda şahitlik yapabilirler. İşte onların bu durumları şu âyetlerde son derece açık ve net bir biçimde özetlenmiştir:
مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدّ۪ينِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿46﴾
"Yahudi olanlardan kimi kelimeleri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden (kaldırıb) değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek, dîne de saldırarak (sana) derler ki: «(Sözünü zaahiren) dinledik, (fakat kalbimizle) isyan etdik. İşit, işitmez olası. Râînâ». Eğer onlar: «Dinledik, itaat etdik. İşit, bize bak» deselerdi kendileri için elbet daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, kendi küfürleri yüzünden onları rahmetinden koğmuşdur. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler." (Nisâ Sûresi)

5. BİZ YAZAR, AYDIN, AKADEMİSYEN, KÜLTÜRLÜ VE BİLGİLİ KESİMLERİZ, BİZDEN BAŞKALARI CAHİL, DİNİ DAR, SIĞ DÜŞÜNCELİ VE AKLINI KİRAYA VERENLERDİR:

İşte bu iddia da tamı tamına geçmiş ümmetlerdeki mütekebbir ve inatkâr kesimin Peygamberlere ve inanan halk kesimlerine karşı kullandıkları iddiaların aynısıdır. Mealist ve modernist kesim, astıkları diplomalara ve haksız yere işgal ettikleri makam ve kürsülere güvenerek kendisi dışındaki herkesle alay etmektedir. Bu alay ettikleri ve hakaretlerle andıkları şahsiyetler, sadece halkın avam kesimi değildir. Asıl düşmanları ve hedefleri âlimlerdir. Sahabeye karşı kin kusmakta, hepsini iktidar muhterisi olarak ilan etmektedirler. İsterseniz son yıllarda çıkardıkları kitapların isimlerine bir bakınız: Sahabe devri iktidar mücadelesi, sahabe devrinde ilk iktidar kavgası, sahabe devri siyasi ihtilaflar vs.. bu isimler onların sahabeyi hedef aldığını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı şekilde müctehit imamlarla alay etmekte, onları cahil ve hurafeci diye göstermektedirler. Örneğin İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinin Emevi ve Abbasîlerin kapıkulu uleması olduğunu söyleyerek onların menfaat karşılığında hadis ve din uydurduklarını, fetva verip iktidarları meşrulaştırdıklarını iddia etmektedirler.

Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbn Mace ve Nesei başta olmak üzere tüm hadis âlimlerini yalancı, uydurmacı, iftiracı ilan etmektedirler. Birçok İslâm âlimine de kâfir, müşrik adını vermektedirler. Bu konuda daha çok büyük cinayetler de işlemektedirler. İşte bakınız aynı tavrı geçmiş ümmetlerin fasık, mütekebbir, münafık ve peygamber düşmanı, ümmet karşıtı kişi ve kesimleri de sergilemekte idi:
فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿27﴾ قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ ﴿28﴾
"Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.» (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?" (Hûd Sûresi)

6. PEYGAMBER DE BİZİM GİBİ BİR İNSANDIR, BİZDEN ÜSTÜN TARAFI YOKTUR. BİZ ONUN SÖZÜNE DEĞİL, ALLAH'IN ÂYETLERİNE BAKARIZ: Mealist ve modernistlerin en çok vurgulayıp gündeme getirdikleri iddiaları da budur. Bu iddia ile artık Allah'ın elçisini tamamen devreden çıkararak kendi hevalarına uygun bir din anlayışını geliştirme ve bunu halka dayatma fırsatını yakaladıklarını zannederler. Önce dindar kesimlerin peygamberi aşırı sevdiklerini, onları uçurduklarını ve mucize, şefaat gibi olağan üstü yetkiler vererek tanrılaştırdıklarını söylerler, daha sonra da "o da bizim gibi bir insandır" veya "o sadece bir postacıdır" diyerek peygamberi tamamen itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Bakınız aynı iddiayı eski müşrikler ve helak olan ümmetler de dile getirmişlerdi:
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ ﴿10﴾
"Peygamberleri de (onlara) şöyle demişti: "- Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah'ın birliğinde şüphe edilir mi? O, günahlarınızı bağışlamak için sizi hak dine çağırıyor ve belirli bir vakte kadar size müsaade ediyor." Onlar da (Peygamberlerine) dediler ki: "- Siz de bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıkları şeylerden (putlardan) çevirmek istiyorsunuz. O halde, doğruluğunu isbat eder açık bir delil bize getirin." (İbrahim Sûresi)

قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿11﴾
"Peygamberleri, onlara dediler ki: "- Evet, biz de sizin gibi ancak bir insanız; fakat Allah, Peygamberlik nimetini kullarından dilediği kimseye ihsan eder. Allah'ın izni olmadıkça da (isteğiniz üzere) size bir mûcize getirmemize imkânımız yoktur; ve müminler ancak Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Sûresi)

وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَرًا رَسُولًا ﴿94﴾ قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكًا رَسُولًا ﴿95﴾ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا ﴿96﴾
"İnsanların, kendilerine hidâyet (rehberi) geldiği zaman îman etmelerini «Allah bir beşeri mi peygamber gönderdi?» demelerinden başka bir şey men' etmedi. De ki: «Eğer (yüzün) de (insanlar gibi) sakin sakin yürüyen melekler olsaydı biz ancak onlara gökden melek bir peygamber gönderirdik». De ki: "Benimle sizin aranızda şâhid olarak Allah yeter! Şübhesiz ki O, kullarından hakkıyla haberdardır, (onları) hakkıyla görendir." (İsra Sûresi)

Aynı gerçeği şu âyetler de net bir şekilde ortaya koymaktadır. Burada sadece metnini vermekle yeniniyoruz. Saygıdeğer okuyucuları bu âyetlerin meal ve tefsirlerini okumaya davet ediyoruz:
فَقَالَ الْمَلَؤُ۬ا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ ﴿24﴾ اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ ﴿25﴾ (Mu'minun Sûresi)

وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿33﴾ وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذًا لَخَاسِرُونَ ﴿34﴾ (Mu'minun Sûresi)

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿141﴾ اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿142﴾ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿143﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿144﴾ وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿145﴾ اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ ﴿146﴾ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿147﴾ وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ ﴿148﴾ وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِه۪ينَۚ ﴿149﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿150﴾ وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿151﴾ اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿152﴾ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ ﴿153﴾ مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿154﴾ قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ ﴿155﴾ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿156﴾ فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ ﴿157﴾ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿158﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿159﴾ (Şuara Sûresi)

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿176﴾ اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿177﴾ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿178﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿179﴾ وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿180﴾ اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ ﴿181﴾ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ ﴿182﴾ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ ﴿183﴾ وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ ﴿184﴾ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ ﴿185﴾ وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ ﴿186﴾ (Şuara Sûresi)

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ ﴿13﴾ اِذْ اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ ﴿14﴾ قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ ﴿15﴾ قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ﴿16﴾ وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿17﴾ (Yasin Sûresi)

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ ﴿23﴾ فَقَالُٓوا اَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذًا لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ ﴿24﴾ (Kamer Sûresi)

اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۘ فَذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿5﴾ ذٰلِكَ بِاَنَّهُ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُٓوا اَبَشَرٌ يَهْدُونَنَاۘ فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا وَاسْتَغْنَى اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ ﴿6﴾ (Teğabun Sûresi)

Kur'an ve Sünnet peygamberlerin beşer olduklarını reddetmemektedir. Ancak normal bir beşer ile Allah'ın kendisine ve dinine resul ve nebi olarak seçtiği bir beşer arasında da büyük farklar bulunmaktadır. İşte bu farkı da yine Cenab-ı Hak şöyle ifade etmektedir:
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا ﴿110﴾ (Kehf Sûresi)

"De ki: «Ben ancak sizin gibi bir beşerim. (Şu kadar ki) bana yalınız Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı ümîd (ve arzu) ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine ibâdetde (hiç bir kimseyi ve hiç bir şey'i) ortak tutmasın."
7. HZ. MUHAMMED KUR'AN, SÜNNET VE DİNİ MERASİMLERİ ÇEVREDEKİ ÜMMETLERDEN VE MİLLETLERDEN ALMIŞTIR: Bu iddiayı ileri süren modernist ve mealist zevatın sayısı az değildir. Onlar eserlerinde bazen açık bir şekilde, bazen de sinsi bir şekilde Kur'an âyetlerinin bile Hz. Muhammed'in sözü olduğunu ve çevresinden etkilenerek dile getirdiklerini söylerler. Kuran konusunda bile bu kadar aşırıya giden bu güruh zaten namaz, oruç, zekât, hac, nikâh, miras, ceza konularında Hz. Peygamberin, Raşid Hulefanın ve Müslümanların Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve Arap Cahiliyesinden etkilendiklerini ve sözü edilen taabbudi konularda bile büyük çapta eski dinlerin uygulamalarını devam ettirdiğini ifade etmektedirler. Aynı iddiayı bakınız kendilerinden önce kimler dile getirmiş:
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ ﴿103﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْد۪يهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿104﴾ اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ ﴿105﴾ مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ ﴿106﴾ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿107﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿108﴾ لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿109﴾
"Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor" diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır. Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır. Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.
Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır. Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve onlar, gafillerin ta kendileridir. Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir." (Nahl Sûresi)

8. KUR'AN ÂYETLERİNİ VE HADİSLERİ KENDİ AKLİ SEVİYESİNE GÖRE YORUMLAMAK, UYMAYANLARI İNKÂR ETMEK:

Mealistlerin ve modernistlerin en belirgin huyu, her konuda kendi aklî seviyelerini ölçü kabul etmektir. âyet onların aklına uymazsa, yorum gücüyle istedikleri şekle uygun halde izah ederler. Hadis uymazsa derhal uydurma diyerek inkâr ederler. Hâlbuki ilim adamına yakışan anlamadığı konularda araştırmalara devam etmek ve daha üst seviyede bilgisi olanlara müracaat etmektir. Ne yazık ki mealistlerde bu ahlak olmadığı gibi, bir de anlamadıklarını alaya alır, eğlence havası içerisinde değerlendirirler. Örneğin ciş-i şerif, idrar-ı şerif, kıl-i şerif gibi kelimeler kullanarak Hz. Peygamber'in şahsiyetine bile dokunacak ifadeler kullanırlar. Müslümanların Rasulullah'ın sünneti olarak telakkî ettikleri sakal, sarık, cübbe gibi kılık kıyafetlerle, nafile ibadetlerle alay ederler. Yine Kur'an'a geçen kıssalara hikâye, masal, öykü gibi kelimelerle ifade ederek Allah'ın kelâmı hakkında konuşan birisinin takip etmesi gereken edebi takınmaktan uzaklaşırlar. Son yıllarda sahih islâm anlayışı adı altında sergilenen bu tavırlar çok değil, son iki asır içinde 20 sene öncesine kadar ittihad-terakkiciler, sosyalist ve komünistler, ateist ve materyalistler tarafından dile getirilmekteydi. Bu tür ifadeler Abdullah Cevdet, Aziz Nesin, İlhan Arsel ve Turan Dursunlar tarafından dile getiriliyor iken son yıllarda Edip Yüksel, Caner Taslaman, Mustafa İslâmoğlu gibi şahısların dilinden düşmemektedir. İşte bu tavırlar, Allah'ın gönderdiği peygamberlere karşı eski müşriklerin gösterdiği şu tavırdan farklı değildir:

اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ ﴿1﴾ مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ ﴿2﴾ لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْۜ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰىۗ اَلَّذ۪ينَ ظَلَمُواۗ هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿3﴾
"İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?" (Enbiyâ Sûresi)

اِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ ﴿18﴾ فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿19﴾ ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿20﴾ ثُمَّ نَظَرَۙ ﴿21﴾ ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ ﴿22﴾ ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ ﴿23﴾ فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ ﴿24﴾ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ ﴿25﴾ سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ ﴿26﴾

"
Çünkü o (Kur'an hakkında ne diyeceğini) uzun uzadıya düşündü, (kendine göre gûyâ bir) ölçü koydu. Hay kahr olası! Ne biçim ölçü kurdu o? Yine kahr olası, nasıl ölçü yapdı o?! Sonra baktı. Sonra (ümîdsizliğinden ve öfkesinden) kaşlarını çatdı, suratını asdı. En son arka çevirdi ve büyüklük tasladı da, «Bu, dedi, (sihirbazlardan öğrenilib) rivayet edilen bir sihirden başkası değil». «Muhakkak bu, insan sözünden başkası değil». Onu cehenneme sokacağım ben." (Müddessir Sûresi)

Sonuç olarak şunu net bir şekilde söylemek mümkündür: Bugünkü mealist ve modernist kesimin ağızlarıyla iddia ettikleri gibi Allah'a ve Kur'an'a mücmelen iman etmeleri dışında Kur'an ve Sünnet bütünlüğünü savunan, selef-i salihin ve müctehid imamlara değer veren, din anlayışını hem aklî hem de naklî delillere dayandıran, kısacası 14 asırlık ulema tarafından üzerinde ittifak edilen, icma edilen, amel edilen, yani bu muazzam gayretlerin bereketli ürünü olarak ortaya çıkan tefsir, hadis, kelam, fıkıh, siyer, tarih birikimine dayalı İslâm anlayışı ile bağdaşan bir tarafı bulunmamaktadır. Bu güruhun Müslümanlarla benzeşen yönleri de çok azdır. Hatta Müslümanlar arasındaki Ehl-i Sünnet çoğunluğunu, tüm insanların arasındaki kâfir çoğunluğa kıyaslayarak "onların çoğu akletmezler, müşriktirler" anlamına gelen hakaretler de yaparlar. Hâlbuki kendi düşünce ve söylemlerini Kur'an'a arz ettikleri zaman geçmiş ümmetlerden kime nasıl benzediklerini daha iyi göreceklerdir. Bizim onlara tavsiyemiz, gurur, kibir ve hakareti bırakmaları, kendi bilgi ve akıl seviyelerini "selim aklın" ve "sahih naklin" yani "hak dinin" ışığında sorgulamalarıdır. Herkesten ve her şeyden evvel, analitik ve kritik bakışlarını kendilerine çevirmeleri, biraz da aynaya bakarak kendilerini görmeleridir.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

O halde sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah'tan korkup sakınanlardır.

Hûd, 49

GÜNÜN HADİSİ

"Tutumlu kişi asla fakir olmaz."

Taberani

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI