MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-16

İstibdat *Bir müstebit gidiyor ama istibdat yerli yerinde kalıyor ve sayıyor’ diyen Dr. Ahmet Hayri Umeri müstebitin başka bir müstebitle değiştirilmesine imkân vermemek için istibdat kültürünün değişmesi gerektiğini savunuyor


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-12-06 15:08:13

Ä°stibdat

*Bir müstebit gidiyor ama istibdat yerli yerinde kalıyor ve sayıyor' diyen Dr. Ahmet Hayri Umeri müstebitin başka bir müstebitle değiştirilmesine imkân vermemek için istibdat kültürünün değişmesi gerektiğini savunuyor. Bu bağlamda ağaçtan ormanı göremediğimizi, ağacın bir müstebit, ormanın ise bir sistem ve kültür ve bataklık olduğunu söylüyor. Bu bağlamda mütegallibe anlayışına hulus çeken ve ulu'l emr meselesini istismar eden âlimlerin kınanması ve yanlışlarının da tashih edilmesi gerektiğini ifade ediyor.

*İstibdadın menzilleri çoktur. Bu menziller arasında derece farkı vardır. Otokrasi ile totaliterlik bu menzillerden ikisidir. 19'uncu ve 20'inci yüzyılda İslam dünyası skala biçiminde istibdat basamaklarında gezinmiştir. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur.

*Hazreti Peygamberimiz (asm), hadislerinde istibdat çağlarını haber vermiş, ümmetini bundan haberdar kılmıştır. Kendi dönemi ve hilafet-i raşide dönemi hariç iki türlü istibdattan haber veriyor. Bunlardan birisi melik-i adud suretiyle gelişen otoriterlik veya tek adamlık yönetimleridir. İkincisi de melik-i cebri diye ifade ettiği totaliter dönemdir. Bediüzzaman mealen geçmiş devirlerde, tek adamlık devirlerinde istibdada karşı alim veya şeyhlerin kafi geldiğini ama totaliterlik devrinin cemaat devri olduğunu söylemiştir. Otokratlara karşı hakkı haykırmak şeyhlerin veya âlimlerin görevidir. Ve şartlara göre yeterlidir. İz bin Abdusselam ve İmam Nevevi gibiler öyle de yapmışlardır.

*Dolayısıyla iki devr-i istibdattan bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte istibdadın koyulaştığı ikinci devrede irşat eksenli faaliyetler için salih ve muslih kimselerin münferit mukabeleleri beklenen tesiri göstermez. Kifayet etmez. Bundan dolayı Bediüzzaman 'tarikat zamanı değil, cemaat zamanıdır' derken yeni devirde ve mevcut şartlarda kişilere bağlı hizmet anlayışının yetersizliğine dikkat çekmiştir. Eski tarz, otokrat devirlerin harcıdır. Dolayısıyla totaliterliğin tiryakı ve ilacı cemaat seviyesinde mukabeledir. Bu, ilcaat-ı zamandandır. Bununla birlikte Bediüzzaman cemaat derken cemiyeti yani komitacılığı kastetmiyor.

*Baskı, insan ve toplumların melekelerinin hatta organlarının gelişmesini engelleyen bir husustur. Bunu yapmak büyük bir vebal olsa gerektir. Baskı ile birlikte yeis ve istibdat gelişmeye manidir. İslam toplumlarında da umutsuzluk ve yeis halinin temel nedenlerinden birisi istibdattır. İstibdadın birçok perdesi ve devresi vardır. Sözgelimi pederşahilik ( paternalism) ailenin genç fertlerinin gelişmesini engeller. Evet! Aile dayanışması açısından pederşahiliğin bir dereceyle kadar olumlu bir rolünden bahsedilebilir. Saygı ve hürmeti kırmamak gerekir. Lakin tabii eğilimlerin önüne geçmek de gelişmeyi sekteye uğratır.

*İslam toplumlarında görevler ve engeller birbirine karıştırılmaktadır. Birlik veya beraberlik adına bazen hastalıklı haller veya istibdat dayatılmakta veya sineye çekilmektedir. Birliği istibdat ve otoriterliğin dışında da yakalamak mümkündür. Tek adamlık, oligarşi veya totaliterlik toplumların gelişmesini engeller. Tabii mecrayı saptırır. Kurum ile karizma arasında veya içtimai ile ferdi melekeler arasında bir köprü ve denge kurmak gerekiyor. Bu köprü kurulamazsa gelişme sağlıklı zeminde seyretmez ve ilerlemez

Ä°ÅŸid

· IŞİD konusunda da birileri Türkiye'yi çift koldan sıkıştırıyor. Abartılarla birlikte yeni bir Mcchartizm ruhu üretildi. Herkesin bu algı operasyonu sonucu oluşturulan ortak ruha katılması ve ABD'nin liderliğini ikiletmeden kabul etmesi isteniyor. Süper adam yine insanlığı kurtarmak için harekete geçti. Bu sefer de IŞİD belasından kurtaracak! Her zaman bunu yapıyorlar. 11 Eylül öncesinde sürekli olarak Kaide konusunda bir algı ve abartı operasyonu vardı. The Reader's Digest gibi bazı yayın organları küresel cihattan ve Kaide'nin 60 bin eğitimli unsurundan bahsediyorlardı. Böylece operasyonu olgunlaştırmak ve altyapısını hazırlamak istiyorlardı. Bu süreçte 11 Eylül fırtınası koptu ve 13 yıl sonra da hala bir bunun gölgesinde yaşıyoruz.

*IŞİD üzerinden ulaşmak istedikleri sonuç, BOP ile aynı. Bölgeye İsrail ve Amerikan şapkası geçirmek. Bunun önünde şimdi iki engel görüyorlar. Türkiye ve Katar'ın mızıkçılık yapması. Bu iki ülkeyi planlarına angaje etmek için de kalıp suçlamalara gidiyorlar. Türkiye'nin uluslar arası toplumun dışında yani sürü dışında hareket etmeye başladığını ve başına buyruk hareket ettiğini düşünüyorlar.

*IŞİD satranç tahtasında ABD'nin bir piyonudur. Bununla birlikte Kürtler ve ABD'ye destek veren öteki unsurlar da madalyonun ikinci yüzünü temsil ediyorlar. Birinci yüzünde IŞİD diğer yüzünde de onlar var. Olan biten hakkında fazla kafa patlatmaya gerek yok. Her şey ortada. Ve biz bu filmi daha önce defalarca seyrettik.

*Obama'nın akıl hocalarından İsrail'in mutemetlerinden Rahm Emanuel, IŞİD'in yükselişini bir fırsat olarak görüyor. Daha doğrusu bu krizin bir fırsata dönüştürülmeyi gerektiğini söylüyor. Obama'ya böyle akıl veriyor! İbtidaen bunun böyle kurgulanmadığını nereden bilelim? Beyaz Saray'ın eski Teşrifat Müdürü Rahm Emanuel IŞİD meselesinin kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu ifade ediyor. Amerikan redifinde ve yedeğinde cephe meraklısı Araplar olduğu müddetçe Rahm Emanuel gibiler fikirlerinde yanılmayacaklardır.

*Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan'ın Mustafa İslamoğlu ile gerçekleştirdiği söyleşide IŞİD'le ilgili şikâyetler var. IŞİD'in panzehiri Mevlana'nın anlayışıdır. Bununla birlikte tezat biçimde Türkiye'nin IŞİD haritasında Konya'nın önlerde seyrettiği ifade ediliyor. Demek ki Mevlana diyarında pek anlaşılabilmiş değil. Bunun nedeni de tefritçilerdir. Kaldı ki bu bir imtihan sırrıdır, oğlu Alâeddin bile babasını anlayamamıştır. IŞİD'in yolunu döşeyenler Mevlana değil ona gölge edenlerdir. IŞİD'çilerin panzehiri Mevlana'dır, lakin onu iki kesim anlayamaz. Bir IŞİD damarına yatkın olanlar bir de aşk mesleği ile batiniliği birbirine karıştıranlardır. Bu yönde, Mustafa İslamoğlu ile Cemalnur Sargut madalyonun iki yüzünü temsil ediyorlar.

 *Ebu Hureyre'nin (Radıyallahu Anh) rivayet ettiği bir hadiste sarahaten, IŞİD'in yayılma sahasının el Cezire'yi aşmayacağı beyan edildiği gibi aynı zamanda sonlarının da kendi aralarında parçalanma suretiyle gerçekleşeceği ifade edilmektedir. El Cezire bölgesinden çıkamayacak ve yayılamayacak ve ayrıca bitişi kendi içinde parçalanmalarla gerçekleşecektir.

*Kendi içlerinde parçalanmayla alakalı emareler de görülmektedir. IŞİD içinde emir komuta düzeyinde yer değiştirmelerin parçalanma ile sonuçlandığı ifade edilmektedir.

*İngiliz istihbaratı tarafından hazırlanan bir raporda IŞİD ile ilgili sempati halesinin bitmesi ve dış desteğin kesilmesi halinde örgütün hızlı bir biçimde insan kaynaklarındaki azalmadan mütevellit olarak çökeceği ifade edilmektedir.

*IŞİD'in el Cezire'nin şehirlerinden Kobani'yi elinde tutamaması örgüt için sonun başlangıcı sayılıyor.

*IŞİD unsurları da kendi aleyhlerinde kadere fetva verdiriyorlar. IŞİD anlayışı Şiilerin Ahbari ekolünü hatırlatırcasına belki onlardan da öte inşai değil, ihbari (ahbari) bir dini anlayışı temsil ediyor. Onun ötesinde İncilciler veya Neoconlar gibi Allah'ın elini kıyamete zorlamak için hadislerde rivayet edilen Dabık'a, 80 kusur ülkenin ordusunu yığmayı düşlüyor. Düşlemekten öteye kurguluyorlar ve esbabını hazırlamaya gayret ediyorlar. Fitne fesat istenmez, yüzleşme olduğunda ve geldiğinde de sebat istenir, edilir. Hâlbuki kitap yakarak, adam yakarak veya keserek kışkırtma veya düşmanı üzerine çekme ahbar'da veya gaybi ihbarlarda olmadığı gibi İslam'da da yoktur.

*IŞİD, Musul'daki devlet kütüphanesini hedef seçti, on binden fazla kitaba, 700'den fazla nadir elyazmasına ev sahipliği yapan kütüphaneyi patlayıcılarla havaya uçurdu. Yazma ve okuma zahmetine katlanmayan bu vandal kafa önüne geleni yakıyor.

*Dünya IŞİD meselesiyle birlikte imtihanın iki ucunda yaşıyor. Kafa ve kol kesme ve budama üzerinden kimileri İslam'dan nefret ediyor ve küfür kampına kayıyor.

*Gerçekten de dünya ağır bir imtihan devresinden geçiyor. IŞİD mezalimini görenler ama dünyanın zulmünü görmeyenler İslam'dan kaçıyorlar. Ya da madalyonun öteki yüzlerine kör olanlar IŞİD nedeniyle İslam'dan nefret ediyorlar. Bu onların imtihanı. Öte yandan IŞİD nedeniyle dünyanın İslam dünyasına çullanmasını ve ondan önce de tek suçları sandıkla iktidara gelmeleri olan Müslüman Kardeşlere yönelik küresel kampanyayı görenler de İslam'a koşuyorlar, demir atıyorlar. Sonuç itibarıyla afakta enfüs dairenizdekini görüyorsunuz. Gönlünüzü olaylara yansıtıyorsunuz. Olaylar ise sadece birer ayna. İslam'a karşı küresel seferberlik bazılarını İslam sahiline taşıyor. Mısırlı iki Kıpti kız kardeş örneğinde olduğu gibi.

* Şimdi müthiş bir algı operasyonu da IŞİD üzerinden ve özellikle hilafet iddiası üzerinden yürütülmektedir. Şiiler fethe karşı oldukları halde direniş edebiyatıyla nasıl parladılarsa, IŞİD ise algı düzeyindeki hilafet iddiasıyla öylece parlamış ve çekim merkezi haline gelmiştir. Dünyadan kendisine eleman akmaktadır. Somut bir örnek olarak; Ürdünlü cihatcı selefilerden Dr. Saad Huneyti ' alıp başımı hilafet diyarına gidiyorum' diyerek ülkesi Ürdün'üterk etmiştir. Bu çıkışını sanki Hazreti İbrahim'in çıkışına benzetmiş ve Selman-ı Farisi'nin duygusallığıyla hareket etmiştir. IŞİD kalpazanları algı alıyor, vehim satıyorlar.

*Keza IŞİD bir fitne şebekesi değil düşmanın ta kendisidir.

*IŞİD kimin eseri? Başta Esat ve Maliki'nin eseri sayılabilir. Onun ötesinde genel olarak baktığımızda fikren Suudi Arabistan'ın, siyaseten İran'ın ve örgüt olarak da ABD'nin ürünüdür. IŞİD fitne ortamlarının ürettiği bir yapıdır.

*IŞİD'ciler ise iddia düzeyinde apokaliptik fetvalar üretiyorlar. Kıyamet alametleri sürecinde yaşadığımız gerçeği başka, bu dönemin kahramanları arasında olduğumuzu varsaymamız daha başkadır. Evdeki hesap çarşıya uymaz. Siz kendinizi ahirzaman halifesi veya Mehdisi görebilirsiniz ama serde Harici olmak da var. Sizin olduğunuz ne malum? Müteşabihi kendi üzerlerinden muhkem hale getiriyorlar. Bu, dini anlayıştaki çarpıklığa girer. İnsanın kendisini hüsnü kuruntu ile bu makamlara layık görmesi ve bunun üzerinden herkese zulüm icra etmesi nihayetsiz bir çarpıklıktır. Dolayısıyla IŞİD'in ideolojisi çarpıklığı barındırmaktadır. Bizi bağlamaz. Öyleyse Amerikan kampına geçebilir miyiz? Veya IŞİD karşısında onların safında yer alabilir miyiz? Kim katılırsa katılsın Amerikan koalisyonu özünde bir Haçlı koalisyonudur.

*Günümüzde kargaşa ve umutsuzluk dalgaları ve ortamları yeniden bu tür aşırı fikirlerin ve sert akımların türemesine imkan vermektedir. Duygusuzlaşma ve duyguların körelmesi ' el cezau min cinsi'l amel' sırrıyla daha azılısını üretmiştir. Dünyanın Suriye'ye duyarsızlığı IŞİD gibi akımlara altyapı hazırlamıştır. Bir dte buna siyasi mühendislik boyutu eklenmiştir. 

*Keza Haricileşme dalgasının yeni araçlarından olan IŞİD de böyledir. Barajın önünün açılması gibi Ebu Gureyb Hapishanesinin boşaltılmasıyla bu akımın çeliğine su verilmiştir. Suriye rejimi de uluslar arası mahfillerde kendisini meşrulaştırmak için bu akımı güçlendirmeye çalışmıştır. IŞİD'in komuta mevkiindeki şüpheli isimlerden birisi Ebu'l Berra Samarrai kod adıyla anılan Muhammed Yasin olup, Suriye rejiminin Siyasi Güvenlik şubesinin elemanlarından birisidir. IŞİD tavanının yüzde 20 oranında şaibeli ve sızma isimlerden oluştuğu bilinmektedir. Cezayir'de GIA üzerinden rejim kendisine meşruiyet alanı üretmiştir. Suriye'de de IŞİD üzerinden hem öteki İslami hareketler tasfiye edilirken veya zayıflatılırken hem de Esat rejimi ehven-i şer durumuna düşmüştür.

*IŞİD hareketi tam bir sorumsuzluk örneği, çocuksu eğilim göstermekte ve öyle de davranmaktadır. Kıyamet alametleri üzerinden recaya kapılırken herkesi tekfir etmektedir. Kendisine güvenme perestiş düzeyine gelmiştir.

*IŞİD de Yahudilerin ve Şiilerin izinden giderek kıyametçi yorumları veya tabir caizse kıyamet fıkhını öne çıkarmıştır. Bu keyfi bir tutumdur. Buna göre, İstanbul ve İslam dünyası mürtet olmuştur. Dünyanın yeni bir cahiliyet çağı yaşaması başka mürtetlik isnadı ve bunu bir yaptırım nedeni yapmak daha başkadır. Onlar irtidat dalgası karşısında Hazreti Ebubekir'in (R.Anhu) duruşunu değil, Hazreti Ali karşısında Harici mantığını ve duruşunu temsil ediyorlar. Ona teslim oluyorlar.

*Suriye'de muhaliflerle rejimin birbirini yıpratması ve arada boşluk doğması üzerine taze güç olarak IŞİD devreye girerek bazı bölgeleri ele geçirmiştir.

*IŞİD hareketi zaaflarla maluldür. Bunlardan en büyüğü yöntem meselesidir. Bu yöntem kimseden onay alamayacağı gibi, İslami kesimlerce de onaylanmamaktadır. Bundan dolayı Şam'da Nusra cephesiyle ayrı düştüğü gibi, diğer bazı İslami fraksiyonlarla veya cephelerle de savaşmaktadır. Bundan dolayı insan unsuru olarak disiplinli olsa da sınırlı bir güce ve potansiyele sahiptir. Gençlerin hilafına kitlelere erişimi sınırlıdır. Bu eksiklik nedeniyle Ebubekir Bağdadi İslam dünyasına seslenmiş ve kitlelerden kendilerine katılmalarını ve 'devletlerine' sahip çıkmalarını istemiştir. Geniş coğrafyada hâkimiyet tesis etmesine rağmen insan açığını kapatamazsa günleri sayılıdır. Fikri ataları Hariciler gibi ancak uçlara, dağlara yaslanabilir, sığınabilir ve buralarda varlığını sürdürebilir.

*Günümüzün dünyasında başarının unsurları arasında olsa bile; sadece yalın kılıç başarılı olmak mümkün değildir. Sofistike yani çok yönlü hareket edebilme kabiliyetine haiz olmak gerekiyor. Onlar ise çocuksu bir halat içinde görünüyorlar. Bundan dolayı da sık sık adlarını değiştiriyorlar. Irak'ta Tevhid ve Cihad hareketi iken sonrasında Irak Devleti haline gelmişler ve ardından da IŞİD olarak belirmişlerdir. Bu da yetmemiş İslam Devleti veya Hilafet Devleti adını almışlardır.

*Evet! Esas kadar usul de önemlidir. IŞİD destursuz bağa ve ümmetin harimi ismetine giriyor.

*Adı hilafet meselesiyle anılan Hizbu't Tahrir de bu hilafet veya İslam devleti ilanının geçersiz olduğuna hükmediyor ve bu hareketin şefkat ve merhametten mahrum olduğunu ve Hazreti Peygamberin yaklaşım ve metodunu esas almadığını ifade etmiştir. Bu aceleye getirilmiş ilanlarla ve yanlış imajlarla ancak hilafetin alay ve şaka konusu haline getirildiğini hatırlatmıştır. Hizbu't Tahrir'in Ürdün Kolu Basın Bürosu Sözcüsü Memduh Ebu Sava Katişat, bu ilanın boş-lağv olduğunu ve hiçbir değer taşımadığını söylemiştir.

* Yusuf Karadavi'nin başında bulunduğu Müslüman Âlimler Birliği'nde önemli isimlerden Faslı fakih Ahmet Raysuni ilanın hurafeden ibaret olduğunu ve bir ağırlık taşımadığını ileri sürmüştür. Bu ilanı vehim, serap ve karmaşık rüyaya benzetmiştir. Birilerinin mağarada halife seçmelerinin ancak kendilerini bağlayacağını hatırlatmıştır. Biatı da, meçhullerin meçhule biatı olarak tanımlamıştır. Bu ilanın ne fiili ne de şer'i bağlayıcılığı bulunmadığını sözlerine eklemiştir.

*Her zaman olduğu gibi Batılar yangına benzinle gidiyor ve meseleyi abartıyor. IŞİD'in 2020'ye kadar Avrupa, Asya ve Afrika'nın yarısını almayı planladığına dair hayali haritalar yayınlıyorlar.

*Daily Mail gazetesi IŞİD'in beş yıl içinde (2020) imparatorluk düzeyine geleceğini tasavvur ediyor (http://www.dailymail.co.uk/ news/article-2676347/ISIS-leader-calls-Muslim-territory-group-seized-build-Islamic-state.html ). Sınırları İstanbul'u da geçerek Viyana'ya kadar dayanıyor. Açıkça Batılılar veya Batı basını kısmen de olsa bu haliyle IŞİD'e çalışıyor.

*Elbette hilafetin özü ve içeriği İttihad-ı İslam'dır. Ama benzeri örgütlerle bile ittihat edemeyen ve savaşan bir yapının ittihad-ı İslam iddiasında bulunması mahz-ı hayaldir. Bu tarz hareketler kaş yapayım derken göz çıkartırlar. Bizim suçumuz ise onlara boşluk bırakmaktır. Yani vazifemizde kusurdur. *Suud âlimi Ahmet Sebii, IŞİD meselesini izah ederken iki nedenden dolayı bu yapının kalıcı olamayacağını ve tutmayacağını öngörmektedir. Birincisi, demokratik değerler üzerine kurulmaması. İkincisi de uluslar arası sisteme istinat etmemesi..

*Elbette IŞİD'in kalıcı olmasını engelleyen zati sebepler de bulunuyor. Selman Avde IŞİD'in umduğu başarıyı sağlayamayacağını bunun nedeninin de vizyon ve proje eksikliği olduğuna parmak basmaktadır. Resmi Suud alimleri IŞİD'i Harici kategorisini yerleştirirken, birçok neden arasında kurulu rejimlerin meşruiyetini tanımamasını da göstermektedir. Suudlu resmi ulemaya göre, Haricilik sözlü itirazla başlar sonrasında eyleme geçer. Dolayısıyla isyana veya huruca götüren öncülleri, mukaddimatı da reddediyorlar. Dolayısıyla gösterilere ve sözlü eleştirilere bu zeminde karşı çıkıyorlar. Anladıkları Ehl-i Sünnet anlayışında ise kurulu sistemlerin şeksiz meşruiyetini kabul yatmaktadır. Burada elbette anlam buharlaşması var. Tekfir etmekle meşruiyetini tanımamak başka şeydir. Huruç etmekle eleştirmek yine farklı şeydir. Kaldı ki Emevilerle birlikte başlayan süreçte siyasi meşruiyetten ve şuradan sapma olduğu genel kabul gören bir anlayıştır. Emevilerle birlikte başlayan süreçte suri bir hilafet ve kusurlu bir meşruiyetten bahsedilir. Bununla birlikte huruç meselesi farklı bir kategoride değerlendirilir. Açık küfür mertebesine gelmeden ( küfren bevvahen) huruca müsade edilmemiştir. Lakin günümüzde huruca müsaade etmeyenler tekfire de karşı çıkıyorlar. Zira ikisi birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Bununla birlikte Vehhabiler Osmanlı ve Mehmet Ali Paşa ordusunu tekfir ettikleri zamanları unutmuş görünüyorlar.

*IŞİD ise zaferlerinde Hazreti Peygamber ve dönemini geçtiğini vehmediyor. Bu noktada Eric Hoffer'in ifadesiyle Hazreti Ömer gibi mütereddit durmuyorlar bilakis kesin inançlılar. 

*IŞİD vahşette efendilerinin ökçesine bile yetişemez. IŞİD istese de Batı vahşetini kopya edemez, aşamaz. Zira sonuçta onların silahlarını kullanıyor. Olsa olsa ilkel bir kopya düzeyinde kalır. Peygamberimiz karınca köyünün bile tarumar edilmesini yasaklarken insanların yakılmasına nasıl cevaz verebilir?

*Kenya'da fakir köylüleri İncil'le soyan misyonerlere karşı ABD insan hakları kisvesiyle, yöntemiyle soyuyor, istila ediyor. IŞİD meselesi, Arap Baharını akim bıraktıktan sonra devreye soktuğu yeni bir Sykes-Picot aracı değil midir?

*Merhum Malik Binnebi'nin ürettiği en önemli sosyolojik kavramlarından birisi ' kabiliyetü'l hezime' kavramıdır. 'Yenilgiye yatkınlık' olarak da çevirebiliriz. Malik Binnebi gibiler İslam ümmetinin problemlerini genelde iç hastalıklara bağlarlar. Dış boyut ise talidir. Sözgelimi zihin konforu ve tembelliğinden dolayı kimi zaman IŞİD gibi meseleler basite indirgeniyor ve vulgarize ediliyor. Sadece komplo üzerinden izah ediliyorlar. Lakin Irak Âlimler Konseyi Başkanı Şeyh Mahmud Abdülaziz el Ani IŞİD'i 'Sünnilerin içindeki bir hastalık' olarak teşhis ediyor ve tanımlıyor. Buna bir hastalık olarak bakmak lazım.

*IŞİD bir dinden ve din anlayışından ziyade bir karakter ve mizaç meselesidir. IŞİD şeytanın sağdan yaklaşmasıdır. Şeytan soldan da yaklaşır. Kimi laik kafalar IŞİD meselesini sadece İslami kesimlere hasrediyorlar. Zira gönülleri öyle istiyor. Bu bir karakter veya medeniyet veya coğrafya sendromudur. Dinle değil karakterle yakından alakalıdır. Karakterlerin din kisvesine bürünmesidir. Dolayısıyla dini yorumlamada karakterin etkisi olmaktadır. Laiklik te böyledir. Köktenci laiklik var. Tabir caizse evcil ve dinle bir yere kadar barışık laiklik de var.

*IŞİD hangisi olursa olsun; zehirli bir türdür.

*IŞİD gerçekten de kaba saba anlayışlarıyla birlikte İslam âlemine zarar vermiş ve Suriye'de mücadeleyi uzatmış, kilitlemiş ve kayıpları artırmış ve masumların helakine sebep olmuştur. Bu hadisleri Arap dünyasından mühim bir âlimin Cübbeli Ahmet Hoca ile paylaşması ve aktarması onun da kamuoyuna duyurması yerinde ve hayırlı bir hizmet olmuştur. Bu fitne dönemlerinde bilenlerin ilimlerini ortaya çıkarmaları hayati değerde öneme haizdir. Bunu ehli bidatın bütün renkleri konusunda da yapmalıyız.

*Bu durumda Türkiye, IŞID ve karşıtı cephe karşısında nasıl bir tavır takınmalı? Elbette ahmaklar sürüsü olan IŞİD'e destek veremez. Ama cephe ile IŞİD arasında bir denge ve orantı da bulunmuyor. Üstelik bütün caniler, IŞİD'in cinayetlerini göstererek aynı cephede saf tutuyorlar. Esat, Maliki ve varisleri, İran cephesi, İsrail, Putin ve Çin hepsi de aynı kazanda kaynıyor. IŞİD iyi değil ama öteki cephenin günah galerisi daha büyük. Öteki cephe mutlak olarak daha kötü. Üstelik IŞİD öteki cephenin günahlarının bir toplamı ve ürettiği bir türevdir. Amerikan işgali ve üzerine Esat ve Maliki olmasaydı bugün ortalarda IŞİD denilen bir vakıa olur muydu?

*Irak cehenneminin katmanları farklı olsa da kazanı tektir. Irak cehennemini Dante'nin İlahi Komedya'sında Cehennem Katmanlarına benzetecek olursak; Bu skala biçimindeki cehennemin en alt katmanında Amerikalılar olsa gerek. Ateşleri bol olsun! Pandoranın kutusunu onlar açtı. Arkalarından Şiiler ve Kürtler geliyor. Dolayısıyla Amerikalıların hemen üzerinde şeytana külahını ters giydiren mezhepçi Şiiler yer almalı. Onların üzerinde de çağdaş şuubi damarı temsil eden; ırkçılık virüsünün son taşıyıcıları Kürtler olmalıdır. Onların üzerinde de neoharici eblehler sürüsü IŞİD'ciler olmalı. Burada en yalnız olanlar ise ahmaklıklarıyla cinler sürüsünü peşlerine takan IŞİD'ciler olmalı. IŞİD'cilerin en büyük günahı ebleh sürüsü olmaları ve bu yüzden de sürüye kurt dadandırmalarıdır. Ahmaklar karşısında insi şeytanlar korosuna karşı hangi yanda durmalı? Sonunda yanlışa karşı doğru tarafı temsil edemeyen IŞİD'in kaybedeceğine göre en akıllı şey ' hel min mezid/daha yok mu 'diyen Cehennem yolcularının sayısını artırmaktır! Tamuya yakıt göndermeli! Bunun için kimler yaparsa zayıf tarafa ikmal yapmalı ve en azından nitelikli silahlar vererek Amerikalıların hava gücünü kırmalı ve şeytanın diğer ortaklarını da cehennemin Irak katmanlarına postalamalı. Şeytanların birbiri üzerinde tepinmesinden tek karlı çıkacak olanlar masumlardır. Hilebazlar ve düzenbazlar cephesi karşısında tek kazanacak hilesiz olanlar ve Asayı Musa'ya tabi olanlar olacaktır.

*Hareket olarak IŞİD bir terkiptir. Hareket olarak çok boyutlu faktörlere dayanmaktadır. Bu nedenle sadece bir fikre irca etmek mümkün değildir. Meselenin siyasi ve sosyal derinlikleri vardır. İndirgemecilikle sadece fikri bir boyuta hapsedilemez. Bölge ve dünyadaki sebepler ve sonuçlar ilişkisi açısından da incelenmelidir. Fikri olarak Haricilere istinat ettikleri ve yaslandıkları değerlendirmesinin gerçeklerle bir bağlantısı yoktur. Fikri olarak IŞİD'i tek bir kaynağa bağlamak mümkün. Bu da Vehhabilik veya daha yumuşak ve geniş yelpazeli ismiyle Selefiliktir.

*IŞİD türündeki hareketler derinlikten yoksun bulunuyorlar. Sığlıkla malul oldukları söylenebilir. Teoriden ziyade daha ziyade pratik etrafında şekilleniyorlar. Eski metinlerin otoritesine takılmadan doğrudan naslara yöneliyorlar. Bu sadece onları eski metinlerin otoritesinden değil aynı zamanda dirseklerini yıllarca ilmi meclislerde çürütmüş ulemanın otoritesinden de kurtarıyor.

*IŞİD cihatçı selefiler arasından çıkmış Kaide'den kopan ve bir nevi onun devamı olan nev-i şahsına münhasır bir harekettir. Genel dairede Selefilik akımına bağlıdır. Selefiik ise bilindiği gibi Hanbeli anlayışa dayansa da mezhebi bir özellikten ziyade harekete dönüşen bir akımı temsil etmektedir. 

*IŞİD'in arka planında Vehhabilik olduğu gibi, bir coğrafya ve karakter olarak Haricilik damarı da vardır. Haricilik coğrafya ile karakterin buluşmasını remzeder.

*Arap Baharının darbelerle sandık dışına itilmesiyle IŞİD türü hareketlerin önü açıldığı varsayılabilir. 

*IŞİD bazı hat ve harekatında aynen Vehhabilik geleneğini sürdürmektedir. Yükselti şeklinde yapılan kabirleri yıkmak ve tekfir gibi meselelerde seleflerinin (Vehhabiler) izini takip etmiştir. Yakın döneme baktığımızda IŞİD'in hareket ve reflekslerinin Suudi Arabistan İhvanına benzediğini söyleyebiliriz. Tersinden bakıldığında da Riyad rejiminin İhvan hareketine karşı sindirme ve tenkil hareketini IŞİD'e karşı yürüttüğünü de söyleyebiliriz.

*IŞİD Irak çıkışlı olsa bile sonuç itibarıyla Mısır'dan ve Mısırlılardan da etkilenmiştir.

*IŞİD fikren selefi bir hareket olarak sayılsa bile eylem ve hareket bazında Harici olarak nitelendirilmektedir. Kimileri Suriye rejimi bağlamında işlevsel rolü itibarıyla de bir zamanlar sayelerinde on karanlık yıl geçiren Cezayir tarihindeki kanlı dönemin mimarı GIA (Silahlı İslami Grup)'e benzetiliyor.

*IŞİD de Vehhabiler gibi mezar ve ziyaret yerlerini küfür alameti sayarak yıkmaya yeltenmişlerdir. Ahmet Rüfai gibi evliyadan sayılan zevatın kabirlerini yerle bir etmişlerdir. Taliban da, Bamyam'da Buda heykellerini yıkarak dünya çapında bir infiale sebep olmuşlardır.

*Bu süreçte sorulan bir başka soru da şudur: IŞİD neden Suriye rejimine veya Bağdat'a saldırmadı da kendisine tali hedefler aradı. Yezidilerin veya Kürtlerin üzerine gitti. İsrail'e yönelmemesi de sorgulanan hususlardan birisi oldu. Şam rejimine yönelmeden ve onu Kunaytıra gibi bölgelerden atmadan İsrail ile temas kurmak mümkün değil. Lakin IŞİD rejimle savaşmak yerine kurtarılmış bölgeleri Suriyeli öteki muhaliflerin elinden alıyor veya kendi ifadesiyle yeniden kurtarıyor! İsrail ile sınırı olmaması belki saldırılarını engelliyor olabilir. Bununla birlikte belki de İsrail öncelikle düşmanı değil. Zira Şiiler için söylendiği gibi Haricilerin de özeliklerinden birisi de dâhili kavgaya yoğunlaşmalarıdır.

*Cihatçı selefi ekol arasında IŞİD'in farklı bir yeri bulunuyor. En önemli farklarından birisi eski ifadesiyle müteharrik bizzat olup almadıkları meselesidir. Bu konu hakkında iki temel kuşku vardır. Bu kuşkulardan birisi kısa sürede İngiltere büyüklüğünde bir alanı kontrol eder hale gelmeleridir. Büyümesinin hormonlu olduğuna dair genel bir kanaat vardır. Bu kanaati besleyen iki amil ve faktör bulunmaktadır. Bunlardan birisi Ebubekir Bağdadi'ye Bucca Hapishanesinde imtiyazlı ve ayrıcalıkla davranılmasıdır. Ardından büyüme trendinde Taci, Ebu Gureyb gibi hapishanelerden toplu ve şaibeli firarlardır. Bu insan kaynaklarının oluşmasında önemli bir faktördür. Bucca Hapishanesi adeta bir kuluçka dönemi ve faktörü olmuştur. Buradaki tanışmalar örgütün çekirdeğini oluşturmuştur. The Guardian gazetesinde Martin Chulov yazmış olduğu 'IŞİD'in İçeriden Hikâyesi ( Isis: the inside story)' bu konuda insana epey bir fikir vermektedir. Buradan Amerikalıların IŞİD'i ete kemiği büründürmek için epey çaba harcadıkları sonucuna varılabilir. Zira, IŞİD onlar için Irak'a girmenin yeni bir anahtarını sunmuştur. ABD'nin daralan rolünü yeniden artırmıştır. Bu yeni denklem Amerikalıların Irak'ta Şiilerle Sünniler arasında yeniden bir oyun kurmalarına imkân sunmuştur. Şiiler ise Sünnilerle anlaşmak ve haklarını teslim etmek yerine IŞİD'i Amerikalılarla bastırmayı yeğlemişlerdir. Sünnilerle anlaşmak yerine Amerikalılara boyun bükmeyi yeğlemişlerdir. 

* IŞİD'in fikri ve hareket kökenleri noktasında üç temel mütalaa biçimi vardır. Bunlardan birisi liberal selefilerin de kabul ettikleri Vehhabi kökenlerdir. Vehhabilerle IŞİD'çiler arasında birkaç temel unsur vardır. Birincisi, IŞİD'ciler genel anlamda Hanbelî fıkhıyla amel etmektedirler. Ortak referans noktalarından birisi Hanbelîlik, İbni Teymiyye ve Muhammed Bin Abdulvahhab çığırıdır. 2006 yılında Devlet-i İslamiye'nin ilk emiri olarak temayüz eden Ebu Ömer Bağdadi referans sistemi olarak Vehhabiliği esas almıştır. Hareket noktasında da iki temel benzerlik vardır. Bu benzerlikler Haricilikle kurulamaz. Bunlardan birisi azınlıklara karşı sert tutumlarıdır. İkincisi de kabir yıkıcılıklarıdır. En azından sadr-ı İslam'da bu tarz yüksek kabirler olmadığı gibi Hariciler de kabir tahripçiliği yapmamıştır. Veya bu sıfatla anılmamışlardır. Vehhabilerin aksine Hariciler azınlıklara karşı da müşfiktir.

*Cemal Kaşıkçı gibi kimi Suudlu yazarlar IŞİD'in temelinde Vehhabi anlayışı ve damarı olduğunu ve İhvan'ın bir uzantısı sayılması gerektiğini söylüyorlar. IŞİD, Vehhabiliğin bir devamı sayılırsa; ilk defa olarak Vehhabiler kendi sınırlarının dışına taşmış ve Irak-Suriye kırsalında varlık göstermişlerdir,

*Buna mukabil resmi Suud uleması IŞİD'in Harici karakter taşıdığını ileri sürüyor. Köken beraberliğini reddediyorlar. Lakin IŞİD'ciler belki kısmen harici bir karakter arz etseler de bütün referansları Vehhabilerle aynıdır. Bundan dolayı Suudlu liberallerden Cemal Kaşıkçı, Bernard Lewis'in bir kitabının başlığını hatırlatırcasına 'what went wrong' yani ters giden neydi sorusunu Suudi Arabistan-IŞİD bağlamında ortaya atmıştır! Bu analiz aynı zamanda IŞİD türü örgütlenmelerin üremesinde Suudi Arabistan'ın en azından fikri sorumluluğunu kabul etmektedir.

*Bununla birlikte kimi Suudlu yazarlar ve Selefi çizgideki tutucu bazı alimler Hariciliğin dışında IŞİD'in dayandığı referans sistemini Seyyid Kutup ve Müslüman Kardeşlere bağlıyorlar. Özellikle de IŞİD'in hilafet ilanını nazara vererek selefi bazı hareketleri siyasal İslam'ın temsilcisi olan Müslüman Kardeşlerin kabından çıkardığını ve huruca yönlendirdiğini savunmaktadırlar. Şarku'l Avsat gazetesi yazarlarından Abdullah bin Bijad al Uteybi bir makalesinde IŞİD türü hareketleri ayartan ekolün veya akımın Müslüman Kardeşler ve Seyyid Kutup olduğunu ileri sürmüştür. Seyyid Kutup'un çağdaş cahili düzenlerin yıkılması çağrısında bulunduğunu hatırlatmaktadır.

*IŞİD'in başka işlevsel rolü daha bulunuyor. Bu da Batının müdahalelerine zemin hazırlamasıdır.

*Hariciler geçmişte Kur'an okumaları ve ibadetleriyle insanları iğfal ederken, günümüzde ise ahkam-ı Kur'aniyyeyi hayata geçirmek ve hilafeti ilan etmekle birlikte insanları cezp ediyorlar. GIA'nın yaptığı gibi öncelikli olarak dindarları hedef alıyorlar. Bütünlükten kopuk bir dini anlayışı temsil ediyorlar. Bazı ayetleri veya hadisleri rehber alırken diğerlerini de tatil etmektedirler.

*Irak Alimler Konseyi Başkanı Şeyh Mahmud Abdülaziz el-Ani, IŞİD'in Sünniliğin bir iç hastalığı olduğunu ileri sürmüştür. Sünnilik vasatiyet, itidal olduğuna göre Sünnilik içinden gulat yani aşırılar çıksa da, nazari olarak onlar Sünniliği temsil etmezler. Sünniliğin değil ama Sünni toplumların bir hastalığı olarak görülebilir.

*Resmi Suud uleması, IŞİD'in arkasında kimin olduğu veya kimin kurguladığı yönündeki sorulara cevap vermekten kaçınıyorlar. Bunun önemli olmadığını veya tali bir mesele olduğunu asıl önemli olan onlarla ilgili dini veya İslami zeminden gelen hüküm, teşhis olduğunu ifade ediyorlar. Hadislerin üzerinden IŞİD'in harici bir karakter taşıdığının anlaşıldığını ve bunun ötesinin ise fuzuli olduğunu ileri sürüyorlar.

*IŞİD veya İslam Devleti adlı sürrealist yapı İbni Teymiye'nin Mantığı ve Kimyayı yasaklamasını esas alarak Rakka'daki okullara kimya yasağı koymuştur. Bu yönde kimyayı anlamadığı gibi tam olarak İbni Teymiye'yi de anladığı da söylenemez. IŞİD'ciler kimya ile birlikte felsefeyi de yasaklamışlardır. Hâlbuki İbni Teymiye katıksız felsefeye, hedefini reddeden ama yöntemde araçlarını benimseyen kelamdan daha yakındır. 

*Yani kimya meselesi oldukça karışıktır. Bununla birlikte, IŞİD'in kafası nettir. Nedeni de, bu kafanın akrep ve yelkovanlarının ortaçağda durmuş ve kalmış olmasıdır. Skolâstik ötesinde bir zihniyeti temsil ediyorlar. Kimyaya simya veya astronomiye astroloji muamelesi yapmak haksızlık olur vesselam. Ata et vermek olur. İlimlerin muhtevası değiştikçe tanımı da değişir; tanımı değiştikçe hükmü de değişir. Kimya yasağı koymaları dünü de bugünü de anlamadıklarını ve yönetmeye ehil olmadıklarını ortaya koyuyor. İbni Teymiye'de kalmak günümüzü ve hayatı ortaçağın algılarıyla okumaktır. Gerçek anlamda IŞİD skolastik bir zihniyeti temsil ediyor. Bunda sürrealizm de var. Simyaya karşı olmalarına rağmen simyacılık da var. Hilafet ilan etmeleri sürrealizm kadar çağdaş simyagerliktir. Belki de onlar adına birileri bize sihir ve simya yapıyor.

*Onların Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Sünnilik itidal üzerine kaimdir. Onlar ise gulat yani aşırılardır. Dolayısıyla isimleri ne olursa olsun sıfatları hariciliktir.

*Neden tarihi sevmezler? Tarihi bir tezleri yoktur. Tarihin düşmanıdırlar. Tarihten ders çıkartacak durumda değillerdir. Bunların fikri atalarından olan Şükrü Mustafa grubundan, Cemeatü'l müslimin üyelerinden birisiyle Ebu Za'bel Hapishanesinde görüştüğümüzde çok ciddi olarak benden, hadisle İstanbul fatihi olarak müjdelenen Fatih Sultan Mehmet'in Müslüman olup olmadığını soruyordu.

*Maalesef IŞİD ölüm makinası gibi çalışıyor ve önüne gelen herkesi öldürüyor. Hilafet devleti ilan ettikten sonra Kasım 2014 ortalarına kadar birkaç ay zarfında 1500 kişiyi infaz etmiştir.

*İnhiraf ve sapkınlıkları nedeniyle IŞİD Irak ve Şam'da ulemayı kendi yanına çekemediği gibi aynı zamanda sıradan halkı ve avamı da kazanamamıştır. Bunun nedeni fıtrilikten uzak olması ve sapmalarla malul bulunmasıdır. İlk haricilerin saflarında İbni Abbas'ın ifade ettiği gibi tek bir sahabe bile bulunmazken, IŞİD saflarında da tanınmış bir alim ve varis-i Muhammediye rastlanmamaktadır

*IŞİD'in en büyük sorunu meşruiyet, fikir ve vizyon sorunudur. Bütün bunları düğümleyen mesele ise istikamet sorunudur. Bununla birlikte IŞİD, taraftarlarını hilafet, cizye, şeriat ve ülkelerin birleştirilmesiyle aldatıyor. Halbuki, bütün yaptıkları İslamın karalamasına ve iptidai (primitif)bir surette gösterilmesine neden olmaktadır. Vaat ettikleri başka, yol açtıkları ise acı hasattır. Mahmut Muhammed Şakir gibilerin geçmişte de yazdığı gibi eylemleri 'tebşiü'l İslam' yani İslam'ın şeytanlaştırılmasına hizmet etmektedir.

*Bütün bunların ötesinde IŞİD, direnişi ve muhalefeti temsil eden gruplara karşı Esat rejimiyle işbirliği yapmakta ve şeriat tahkimine başvurulduğunda bu alanda da keyfi davranmaktan kaçınmamaktadır. Mezaliminden dolayı ucu kendisine dokunacağı için bağımsız şeriat mahkemeleri kurulmasına yanaşmamaktadır. 

*Vaat edilmiş hilafeti bekleyen kimseler Suriye ve Irak'ta IŞİD cephesine gittiklerinde suç makinesiyle karşılaşmaktadırlar. Bu kötü uygulamalar nedeniyle 60 kadar İngiliz Müslüman ülkelerine avdet etmek zorunda kalmışlardır. IŞİD, İsrail ile savaşmazken aynı zamanda Şii bölgelerinden de uzak durmaktadır. Suriye'de Esat rejimiyle muvazaalı bir duruş sergilerken, Irak'ta da Sünni bölgelere musallat olmuştur.

*IŞİD kalleşlik, kötü ahlak, inhiraf çizgisini ve Cezayir'de GIA meselesinde olduğu gibi istihbarat kurumlarının sızmalarını temsil ediyor . Batılılar bölgeyi kontrol etmek ve yeniden şekillendirmek için IŞİD üzerinden kontrollü bir gerginlik ve kriz politikası üretiyor, uyguluyorlar. Bu çerçevede IŞİD'e bir alan açıyorlar ve böylece bölgenin enerjisini tüketerek kendilerine kolay bir müdahale alanı açmak istiyorlar. Bununla birlikte IŞİD'e açtıkları alanı sınırlı tutuyorlar. Sınırlarını aşmasına izin vermiyorlar. 11 Eylül sonrasında işgal güçleriyle başaramadıklarını yardımcı güç pozisyonunda başarmak niyetindeler.

*Elbette IŞİD'in Vandallıkları saymakla bitmez.

*Gerçekten de Robert Fısk'ın yazdığı gibi, IŞİD Musul'da ve Diyala'nın Mikdadiye şehrinde topladığı yazma ve matbu her konuya ait binlerce kitabı ateşte infaz etmiştir. Ortaçağ'dan günümüze yeni bir tablo yansıtmıştır. Ortaçağda Moğolların kütüphanelerden topladıkları kitapları Dicle Nehrine atmaları ya da Engizisyon mahkemelerindeki papazların topladıkları kitapları ve insanları yakmaları gibi, onlar da ellerine geçirdikleri eserleri yakıyorlar. Şimdiye kadar Musul'da Merkezi Kütüphaneden veya baskınlarda ve taramalarda ele geçirdikleri altı bin civarında kitabı yakmış bulunuyorlar.

*İngiliz istihbaratı tarafından hazırlanan bir raporda IŞİD ile ilgili sempati halesinin bitmesi ve dış desteğin kesilmesi halinde örgütün hızlı bir biçimde insan kaynaklarındaki azalmadan mütevellit olarak çökeceği ifade edilmektedir.

*IŞİD hem eylemleriyle hem de siyasi mühendisliğe konu tavırlarıyla bize hem Ebu Nidal hareketini hem de Cezayir'de cuntanın taşeronu GIA'yı hatırlatmaktadır. GIA da başta Cezayir istihbaratı olmak üzere yerli ve yabancı istihbarat örgütlerinin sızdığı ve cirit attığı malul ve şaibeli bir yapıdır. 

*IŞİD'in iki misyonu vardır. Terör odağı olarak Arap Baharının yüzeye çıkardığı İslami hareketlerin tasfiyesine hizmet etmek, ayrıca buna ilaveten ABD'nin bölgeye daha kolay yoldan avdetini, bölgeyi yeniden dizayn etmesine imkan verecek gerekçeyi sağlamaktır. IŞİD bu haliyle geçmişte ABD'ye hizmet ettiği gibi günümüzde de kaldığı yerden devam etmektedir. Umumun zaferini özeline ve tekeline alarak çarçur etmiştir. 2003 yılında Irak'a yönelik Amerikan işgali büyük bir dirençle karşılaşmış ve direniş karşısında ABD gerilemiş ve bölgeye yönelik planlarını askıya almıştır. Bununla birlikte, Ebu Musab Zerkavi ve Ebu Ömer Bağdadi döneminde Irak Kaidesi veya İslam Devletinin hekimane veya akıllı olmayan davranışları sebebiyle Irak Sünni bölgesindeki aşiretler desteklerini Sahavat/Uyanış birliklerine kaydırmışlardır. Kısaca, ABD ve müttefiklerine karşı kazanılan zaferi Ebubekir Bağdadi'nin selefleri nobran ve keskin yaklaşımlarıyla harcamışlardır.

*Usame Rufai hoca önemli bir meseleye parmak bastı ve zımni olarak neden IŞİD'nin zararlı bir örgüt olduğuna temas etti. Yöntemi baştan sona yanlış ve sapma. Bundan dolayı güven üretmesi mümkün değil. Aksine olan güveni de dağıtıyor. Hoca bazı konuşmalarında bunların İran, Irak ve Suriye muhaberatı tarafından sızmalarla malul olduğunu ifade ediyor. Zira sızmaya müsait bir yapısı var. Bunun en belirgin özelliklerinden birisi ilmen sathiliği, tez canlı oluşu, gizliliği ve maske kullanmalarıdır. İslam tarihinde ancak bazı Hariciler veya Batini terör şebekeleri bu yöntemi benimsemiştir. Horasan'daki Abbasi daileri kendilerini belli etmemek için maske takmışlardır. Tanınmamayı amaç edinmişlerdir. İşte bu gizlilik İslami değil gayri İslami bir tercihtir. Zira Usame Rufai hocanın da ifade ettiği gibi Hazreti Ebubekir'den son Osmanlı halifesine kadar Müslümanları yönetenler kaçamak hareket etmemiştir. Gizlilik ve kod isimler verilmesi istisnai bir durumdur geçerli bir gelenek olamaz. Bunların yöntemi ise maske takmak, adam kaçırmak ve fidye almak ve kısaca İslam adına eşkiyalık yapmaktır. Bunlar İslami kimlik taşımakla birlikte adi soyguncular hükmündedir. Bu yöntemi geçmişte Harici terör örgütleri ile Batini terör örgütleri kullanmışlardır. Şimdi Harici terör örgütleri ile Batini terör örgütleri sarmal ve matruşka biçiminde haberli veya habersiz hep birlikte Suriye rejiminin hizmetindedir. Aradaki bağlantı gizli ve sofistikedir. Harici terörün örgütü IŞİD en fazla Şia'ya düşman olmasına rağmen dolaylı olarak onlara çalışmaktadır. Ayinesi iştir kişin lafına ve iddiasına bakılmaz.

*Ahmet Davudoğlu'nun ifadesiyle IŞİD, Şam rejimini ehveni şer haline getirme operasyonudur. Böyle olunca IŞİD'den kaçanların yolları rejimle kesişmiş olacaktır. Zaten Abdulbari Atvan'ın ifadesiyle ABD de İsrail namına IŞİD üzerinden rejime göz kırpıyor. Başbakan Erdoğan'ın ifade ettiği gibi IŞİD üzerinden bir kuş katliamı yapılıyor. İran ortaklarıyla birlikte icra ettiği Batini terörü Harici terörle maskeliyor. Hem ideolojik olarak artıya geçiyor hem de Suriye rejiminin sahadaki elini güçlendiriyor. Muhalefeti de zayıflatıyor. İran'ın tekfirci, Muallim Efendinin 'yoldan sapmış Vahhabiler' dediği kesimleri umacı olarak gösterme fırsatı doğuyor. Kaide, Afganistan'dan dağılınca gözetim altındaki Pakistan'a değil İran'a akın etmişti. Süleyman Ebu'l Geyt bunun ispatıdır. O günden beri kâh Irak'ta kâh Suriye'de kullanıyorlar. Suriye rejimi IŞİD üzerinden kendisini sağlama alıyor ve daha kötünün alternatifi oluyor ve ehvenleşiyor. Batı da ideolojik olarak artıya geçiyor ve bölgede İslamcılığın nasıl potansiyel tehlike taşıdığını göstermiş oluyor. Olan yine Müslümanlara ve Suriye halkına oluyor. 

*Suriye rejimi de baştan beri halkına ' ya ben ya kara toprak' diyordu. Şimdi yeni bir seçenekle 'ya ben ya IŞİD' denklemini masaya sürüyor. IŞİD, rejimin alternatifi değil kardeşidir.

*Obama IŞİD ile mücadeleyi: "ilerleme ve gerilemelerle sürecek uzun vadeli bir hamle" olarak nitelendirmiştir. Demek ki amaç kaos üzerinden bölgeyi yeniden dizayn etmek. Başkan Barack Obama'nın IŞİD'le mücadele koalisyonu özel temsilcisi John Allen de bu gizli niyeti doğrulayan ifadeler kullanmıştır. IŞİD'in sahada güç kazandığını ve bileğinin bükülmesinin zor olduğunu, hava akınlarının bile bunu zor değiştireceğini ve askeri pozisyonun galip ve mağlup olmadan sürebileceğini söylemiştir. Bu bir skandaldır.

*Küreselleşen dünyada Batı'nın bir geleceği kalmadığı gibi gençlerin de bir geleceği yok. Emre Aköz'ün aktardığına göre, New Statesman'da yazan Mehdi Hasan isimli İngiliz gazeteci bu IŞİDCİ gençlerin arkasında sığlık hastalığı olduğunu yazmış. Bu teşhis yeterli olmasa bile yerinde. Gençlerin samimi olarak tutunabilecekleri bir dal yok. Düşman bir ortam. Toplum ve aile çökmüş, çözülmüş ve hayat nehri içinde yapayalnız sürükleniyorlar. İşte burada ontolojik kaygılar devreye giriyor. Neyim, ne oldum ve nereye gidiyorum?

*Evet! Bu sürecin sonunda dünya sisteminin tıkanmışlığı ve tükenmişliği var. Gençleri Ebubekir Bağdadi'ye iten Kral Abdullah, David Cameron veya Obama gibi kılıksızlardır. Yani onlar bu halleriyle IŞİD' e hizmet ediyorlar. Ne yazık ki, dünyada reşit yani sağduyulu aklı başında tek bir idare bile yok. Gençleri IŞİD'e sevk eden gerçek sadece çaylaklık veya sığlık hastalığı değil aynı zamanda özenti ve çekici ortamdır. Kurtlar Vadisi buna örnektir. Bu da ister beğenelim isterse beğenmeyelim IŞİD gibi örgütlerde var. IŞİD sadece bir ayna. Hiçbir anlamı kalmayan dünyanın bir aynası. Hiçlik ve anlamsızlığa aynı dilden bir tepki.

*Nefret ederseniz, nefret görürsünüz. IŞİD'i acımasız nefret iklimi doğurmuştur.

*Günümüzde Haricilik, IŞİD gibi örgütlerde yeniden filiz vermiş, dirilmiş halde bulunuyor.

*Irak'taki gelişmelerle alakalı olarak Türkiye'de epey kafa karışıklığı var. Bu kafa karışıklığından birisi de IŞİD'in rolüyle alakalı. IŞİD aslında durumdan vazife çıkartıyor, Sünni intifadasını ve devrimini çalıyor ve kendine mal etmeye kalkışıyor. Birileri de buna çanak tutuyor. Sünnilerin Maliki'ye ve onun ötesinde teşeyyü hareketine ve siyasetine karşı öfkesini ve bilenmesini istismar ediyor. Maliki ile şerikleri ve Tahran'daki patronları da buna gayret ediyorlar. Ne yazık ki, mesele iyi takip edilemediğinden Türkiye'de de IŞİD öne çıkartılıyor. Halbuki, genellikle Arap basını kabile güçlerinden bahsediyor. Doğrusu da budur. Elbette bölgede IŞİD de var. Ama Suriye'deki gibi. İntifada hareketinin tamamı değil, parçası. Vurucu bir parçası. Az ama vurucu bir güç. Gözünü budaktan sakınmıyor. Çarpışma azmi yüksek. Zira ölümden korkmuyor. İşin vahim kısmı şu ki, ölümden korkmadığı gibi öldürmekten de korkmuyor! Kan dessastır ve dolayısıyla lüzumsuz kan davalarından kaçınmak gerekir. Buna riayet etmediğinden adı 'ruthless/acımasız' örgüte çıkmıştır. Bununla ilgili algı veya hüküm de yanlış değil.

*IŞİD'in iki kusuru var. Yöntemindeki sakatlık ve vizyonunun yetersizliği. Bununla birlikte bizdeki değerlendirmeler de ezber. Sahadan ve gelişmelerden kopuk. Ve özellikle siyasetçilerimiz öğrenmek için değil atışmak için malzeme arıyorlar. Hala BOP projesinin bir devamı olarak görenler var. Esasında bunu söyleyenler, vaktiyle de BOP'u anlamadan sakız yapanlardır. Hala da tahlilde yetersiz kaldıklarında, BOP kulpuna müracaat ediyorlar. Dolgu maddesi olarak kullanıyorlar.

*Hikayesini anlattığımız IŞİD meselesi ise bu gelişmeler üzerine yükselen bir bileşkedir. Ali Muhyiddin Karadaği gibi âlimlerin ifadesiyle IŞİD bir felaketler yumağı ve bileşkesinin ürünüdür. Bu gibi iğreti yapıları siyasi ve sosyal çalkantılar veya depremler uyandırmaktadır. Tarihte ve günümüze yansıdığı şekliyle her asra bakan bir Harici karakter bulunmaktadır. Bunların kuvveden fiile çıkması potansiyelden vakıaya bürünmesi çalkantıların sonucu olmaktadır. Var olan Harici karakteri üzerine İsrail'in kurulması, mezhebi karakterli batini İran devrimi ve ardından Amerikan müdahaleleri gelmesiyle birlikte IŞİD ete kemiğe bürünmüştür. Bu tarihi ve aktüel vetirede IŞİD gibi örgütlerin üremesi için müsait altyapı teşekkül etmiştir. Lakin bütün bunlar bu tarz hareketlerin serpilmesi için yeterli değildir. Ayrıca bu gibi hareketlere mühendislikle alan açılması; insan ve para ve ateş gücünün temini de gerekli şartlar arasındadır. Arap Baharının halk iradesinden ziyade terör hareketine çevrilmesi rejimlerin işini kolaylaştıracaktır. Bu nedenle de kurulu rejimler halk baskısından kurtulmak için barışçı devrim çizgisini bir biçimde IŞİD'e havale etmiş ve terör hareketine çevirmiştir. Halk iradesini bloke etmek ve tesirsiz hale getirmek için IŞİD gibi hareketler cezaevlerinde üretilmiş, biçimlendirilmiş veya önleri açılmıştır. 

*PKK'nın doğuşunda Diyarbakır Cezaevi bir milat ise, Bucca, Taci ve Ebu Gureyb hapishaneleri de IŞİD'in ete kemiğe büründüğü ve IŞİD olarak göründüğü mekanlar olmuştur. Kurtarıcı olarak işlevsel rolleri ortaya çıkması için Amerikalılar IŞİD üzerinden yaratıcı kaos modelini denemişlerdir. Böylece kapıdan kovuldukları Irak'a yeniden pencereden girme imkanı elde etmişlerdir. IŞİD üzerinden İslam âlemine yönelik yeniden hamle gücü kazanmışlardır. Yerel tiran veya zorba rejimler de bu gibi Vandal hareketler üzerinden kaybettikleri meşruiyetlerini yeniden temin etme ve sağlama derdine düşmüşlerdir.

*IŞİD irtikap ettiği vahşetleriyle birlikte anılır hale gelmiştir. Duyanların tüylerini ürperten, adam boğazlamak, adam ve kitap yakmak bunlardan bazılarıdır. Bu nedenle de 1970'li yıllarda Filistin örgütlerini parçalamasıyla ve tedhiş eylemleriyle gündeme gelen Sabri Benna'nın liderliğindeki Ebu Nidal hareketinin dini versiyonu olarak algılanabilir. Tarihte benzeri modelleri ise çoktur. Bu açıdan kimileri IŞİD'i, şehirleri yakan ve kitapları Dicle'ye fırlatan Cengiz ve torunu Hülagu'ya benzetirken, kimileri de onları yeni Haşhaşiler olarak tasvir etmektedir. Elbette bunlar Şiiler veya İsmaililer gibi Müslümanların batini değil zahiri hastalığıdır. Adeta birçok amilin ortaya çıkardığı Frankenstein bir yapıdır. Hizbullah 2006 yılında direniş edebiyatı üzerinden taraftar kazanması gibi IŞİD de taraftar toplamak için hilafeti kullanmaktadır. Bununla birlikte Faslı ulemadan Ahmet Raysuni'nin ifadesiyle onların hilafeti Sünni bir hilafet olmayıp bid'i bir hilafettir. Hazreti Peygamberin getirdiği çizginin dışındadır. Peygamber yöntemli bir hilafet olmayıp kendinden menkul bir hilafet tarzıdır. Hariciler arasında sahabe olmadığı gibi IŞİD'ciler arasında da kayda değer bir alim yoktur.

*Kimileri IŞİD'e 30 kimileri 45 yıl ve Suudi Arabistan eski istihbarat Başkanı Türki Faysal gibiler de en az 10 yıl veya daha gerçekçi olanlar 3 yıl ömür biçseler de, IŞİD Kur'an buyruğuyla örümcek ağı kadar dayanıksızdır. İşlevsel rolü bittiğinde iç ve dış amiller nasıl teşekkülü için bir araya geldilerse dağılması için de bir araya geleceklerdir. Denildiği gibi onu ortaya çıkaran taraflar yok etmek için ittifak kurmuşlardır. Oluşumuna neden olan esbap ortadan kalktığında, IŞİD geldiği yere, tarihe geri dönecektir.

*IŞİD de Nuseyri-Şii ekseniyle birlikte ABD'nin ürünü, eseridir. Bunun faturasını da bize kesme gayretindeler.

*IŞİD'i ortaya çıkaran sosyal ve siyasi faktör bölgedeki İran politikalarıdır. 11 Eylül'den itibaren İran ABD'nin gizli ortağıdır. Buradan Halit Harup şu manidar ifadeyi çıkarmıştır: ABD ekiyor, İran biçiyor (El Hayat: 12 Ekim 2014)

*Bugün İslam adına ortaya çıkan bazı yapılanmalar siyasetten de ziyade bizleri istiazeye (Allah'a sığınmaya) sevk etmekte, mecbur kılmaktadır. Bu hareketlerin başında da günümüzde kurmaca bir hareket olarak temayüz eden IŞİD gelmektedir. Kitap ve insan yakma eylemleriyle birlikte tamunun ve bir esfel- safilin yolcusu olduğunu ortaya koymuştur. İslamiyet insaniyet-i kübradır ve kaybolan insanlığı diriltmeye amadedir, gelmiştir. Amacı insanlığı son kez teyit etmek ve vurgulamaktır. 

*IŞİD'in temsil ettiği anlayış ise insanlıktan çıkmak ve barbarlığa kulaç atmaktır. Anlam buharlaşması ve manevi olarak fakirleşmenin ve çölleşmenin öteki adresidir. Muhammed Gazali'nin ifadesiyle bedevi bir anlayış, fıkhıdır. İnsanlığı değil, Vandalların ve Cengiz'in yasasını diriltmektir. İslam suretinde bir Cengiz Han modelidir. Bununla birlikte Cengiz Han müstakil bir şahsiyettir. Ebubekir Bağdadi ise ancak bir kopya veya suret veya maskara olabilir. Sonuç itibarıyla, ağaç meyvesinden belli olur. Meyvesi ise cehennem meyvesi olan zakkumdur. Olaylar açık bir surette göstermektedir ki IŞİD nihilist bir harekettir ve hayra yatkın bir yapısı yoktur. İstense de kendisinden bir hayır sadır olamaz. Bu yüzden de Euüzü billahi mineşşeyştani ve IŞİD demeliyiz ve demekteyiz. Şeytandan ve IŞİD'den Allaha sığınırız!

*Dünyada neler oluyor sorusu, ister istemez bizi bir bulmacaya (puzzle) götürüyor. IŞİD' bulmacasına. Bununla ilgili belki de en itimada şayan değerlendirmelerden binisini Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Beşir yaptı ve bu hareketin müteharrik bizzat olmadığını Mossad ve CIA gibi kaynaklı veya onların ürünü olduğunu beyan etti. Ahmet Musa isimli Mısırlı yorumcu da IŞİD'in ABD'nin askeri kanadı olduğu yorumunda bulunmuştur. Bu adamlar bir biçimde hapishanelerin ürünü, onun ötesinde Irak ordusunun toplu olarak firar etmesi ve ABD'nin yanlışlık bahanesiyle silah ve mühimmat atmasının neticesidir. ABD kastı mahsusla bu harekete alan açmıştır. Bölgedeki aktif tarafların hareketin büyümesine göz yumulduğu hatta büyümesinde hormonal katkı sunduğu bal gibi ortada. Peki, bu hareketle birlikte ne yapmak istiyorlar? Condoleezza Rice'ın deyimiyle yaratıcı kaosla birlikte İslam dünyasına nizamat vermek istiyorlar. IŞİD ise arazide binekleri ve araçları. Bu bulmacanın veya puzzle'ın iki unsuru veya trendi var. Bunlardan birisi IŞID eylemcilerinin orada burada göstere sanal ve gerçek olarak gösterime girmesidir. Adeta bulundukları yeri Esat gibi korku filmi setine çeviriyorlar. Bu suretle dünyanın ayranını kabartıyor ve midesini ağzına getiriyorlar. İslam dünyasında; Suriye, Mısır örneğinde olduğu gibi zorbalara meşruiyet kaynağı oldukları gibi aynı zamanda Irak örneğinde uluslar arası müdahalelere de zemin hazırlıyorlar.

*Türkiye esasında IŞİD aleyhtarı koalisyona katılmayarak doğru olanı yapmış ve kendisine ait olmayan bir savaşta temkinli davranmıştır. Gerçi Amerikalı Dr. Webster Griffin Tarpley gibiler zaman zaman İran kanallarında İran ağzıyla konuşarak Türkiye ve Katar gibi ülkelerin IŞİD'e dolaylı olarak desteklediklerini ve onu kurtarmak istediklerini söylüyorsa da, aslında Türkiye ince ayarlı, mesafeli bir politikayla birlikte IŞİD'in siyasi ve beşeri zayiatından uzak kalıyor. Aksi taktirde, Ürdün veya Mısır gibi IŞİD tuzağına düşebilir veya bataklığına saplanabilir. Zaten kendi makro planı olmadan mikro düzeyde diğer ülkelerin planlarına katılması baştan zayiat yolun girmesi demektir. Türkiye, müstakil tutumuyla başkalarının taşeronu ya da vekilharcı olmadığını göstermiştir. Bu açıdan IŞİD'e mesafeli durduğu kadar anti IŞİD koalisyona da mesafeli durması doğru bir yaklaşımdı. Türkiye ek icraatlarla birlikte bu doğru yaklaşımını taçlandırıyor.

*Şimdiye kadar Türkiye kuyruğunu örgüte hiç kaptırmadı. Bundan böyle de inşallah kaptırmaz. Lakin IŞİD'in bir manivela olduğu gerçek. Dr. Webster Griffin Tarpley, IŞİD'in ABD'nin gizli ordusu olduğunu ileri sürmektedir. Press TV gibi organlara konuşan kimi yorumcular ABD'nin IŞİD'i kullanarak Nuri Maliki'nin ipini çektiğini ileri sürüyorlar. Ama aynı ABD, IŞİD üzerinden Beşşar Esat'ın siyasi ömrünü uzatmıştır.

*Mezhep olarak değil ama hareket olarak IŞİD türü hareketler de Hariciliğin yeniden dirilişidir. IŞİD Hariciliği mezhep zemininde değil hareket zemininde temsil etmektedir. Bugün Harici mezhebinin kollarından birine bağlı olan Umman Sultanlığı ile hareket olan IŞİD arasında hiçbir münasebet yoktur. Ama kökleri birdir. IŞİD'ın tarihi ikinci soy veya fikri ataları ise kabir yıkıcıları olarak ünlenen Vehhabilerdir. IŞİD sadece Şii kabirlerini değil, Birinci Şah Abbas'ın Bağdat'a girdiği sırada İmam-ı A'zam ve Abdulkadir Geylani'nin kabirlerine yaptığı gibi bugün Suriye ve Irak'ta eline geçirdiği şehirlerde Sünnilerin saygı gösterdikleri kabirleri de tahrip etmektedir. En son Ahmet er Rufai'nin kabrini yerle bir etmiştir. Bugün Vehhabilik hareketi sönmüş ve yerleşik ve muhafazakar bir yapıya bürünmüştür. Dolayısıyla fikren kökenleri aynı olsa da, muhafazakarlaşan Suudi yönetimiyle IŞİD ve benzeri örgütlerin hiçbir münasebeti kalmamıştır. IŞİD ise tarihi köklerinden ve küllerinden yeniden doğan ve fışkıran; aktif hale gelen bir volkandır. Dolayısıyla günümüzde hem Şia'nın hem de Hariciliğin hareket olarak modern kisvesinde ve kalıplarında yeniden dirildiğine şahit oluyoruz. Bu aynı zamanda Ebu Lü'lü ve İbni Mülcem soyluların yolunun da tazelenmesidir.

*Dünyada ve bölgede 'IŞİD kimin eseri ?'tartışmayı uzayarak devam ediyor. 'Kabahat samur kürk olmuş ama kimse talip olmamış' misali kimse IŞİD'in fikir atası olduğunu ve kirveliğini kabul etmiyor! Bununla birlikte herkes yakar top gibi birbirinin üzerine atıyor. IŞİD'in Suriye'den sonra Irak'a girmesi yeni bir 11 Eylül etkisi meydana getirdi. Bunun üzerinden dört koldan algı operasyonu yürütülüyor. Bütün çözümsüz meseleler IŞİD üzerinden çözüme kavuşturulmaya çalışılıyor. Batı meseleye işlevsel bir zeminde yaklaşıyor. Bununla ilgili çeşitli ithamlar ve karşılıklı suçlamalar var. Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'ın da ifade ettiği gibi, aslında Batı'nın Suriye'de akan kana seyirci kalması ve onun yanında bölgesel aktörleri işlevsiz bırakması ve kilitlemesi IŞİD'in sadece doğuşuna değil aynı zamanda büyümesine ve palazlanmasına da hizmet etmiştir.

*Obama yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Ben Rhodes IŞİD'in yükselişinden Esat rejiminin sorumlu olduğunu söylemiştir. Elbette bu konuda Nuri Maliki'nin de payı var. Hala bugün bile Ebu Gureyb Hapishanesinden toplu kaçışların sırrı çözülebilmiş değil. IŞİD'in türemesinde elbette hapishanelerin rolü büyük.

*Kısaca IŞİD'in çıkmasının arkasında 11 Eylül işgalleriyle birlikte Pandora'nın kutusunu açan Amerikan yönetimi vardır. Obama bu dönemin perdesini hala kapatamamıştır. Gulag Takımadalarının halefi veya Ebu Gureyb'in akranı olan Guantanamo Temerküz Kampı hala faaliyetlerine devam etmektedir. Bu nedenle IŞİD ortak bir üründür. Esasında Amerikan yönetimi bunlarla mücadele etmiyor, kullanıyor. Bu doğrudan veya dolaylı olarak ürettiği anlamına da geliyor.

*Mısırlı yazar Cemal Sultan diktatör Arap rejimlerinin ve onların liberal ortaklarının IŞİD'in yasal kirvesi ve atası olduğunu beyan etmektedir. Meselenin küresel boyutunun yanında bir de Ortadoğu boyutu var. Bu ülkelerdeki çeşitli fikir akımları IŞİD'i hoşlarına gitmeyen zümrelerin üzerine boca ediyorlar. Bununla birlikte tartışmada iki odak öne çıkıyor. Bunlardan birisi Hazreti Ali döneminden kalma ve zaman zaman nükseden Haricilik cereyanıdır. Haricilik mezhep olmaktan ziyade bir harekettir. IŞİD'in fikir atası olarak kabul edilen ikinci hareket ise Selefilik veya Vehhabiliktir. Özellikle de Muhammed Bin Abdulvehhab'ın geliştirmiş olduğu Vehhabilik olarak anılan akım ve hareket. Kabir yıkma ve tekfir konusunda bu hareketle IŞİD arasında elbette bazı benzerlikler var. Suudi Arabistan'ın resmi tezi bunların Vehhabilikten ziyade Haricilikten mülhem olmaları yönünde. Kimse ayranım ekşi demiyor.

*Psikopatlar sürüsü, İslam düşmanlarına ve toprağında gözü olanlara bahane üretiyorlar. Cihadın imajını bozdukları gibi, aynı zamanda Şiilerin Nasibi iddialarına kuvvet vermektedirler. Şiiler, Nasibi söylemini abartarak; işlevsel anlamda hazır kalıp düşman cephe üretirken, İbni Teymiye ekolü ise Cehmiye kavramını büyütürler ve bunlar üzerinden mevhum düşmanlar üretir ve edinirler.

*IŞİD'i kullananların hepsi mütemerrit ve mahir şeytandır. Şeytanlara binek olmalarından dolayı hadiste Haricilerin "ehli nar'ın köpekleri" olduğu haber verilmiştir.

*Elbette IŞİD yöntemi yanlış ve kirli bir örgüttür. Lakin bölgenin ve dünyanın ahlaksızlığı IŞİD'den ibaret değildir. IŞİD temel değil türev sorundur. Temeli görmeyenler bu türevi üretmiştir. Türev sorunları kaşıyanlar daima temel sorunlardan kaçmaktadırlar. İsrail'in dizginlenmesi ve Esat'ın tasfiyesi gibi.

*Ergin Yıldızoğlu gibi Amerikalı Kongre üyesi ve Çay Partisinin kurucularından Michele Marie Bachmann, Obama'nın IŞİD'i hedef alarak sorunun çevresinde dolandığını ve sorunun özüne inemediğini savunmaktadır. Ona göre sorunun özünde İslam bulunmaktadır. Michele Marie Bachmann da Sarah Palin gibi Çay Partisinin kurucularından bir dişi Rambo veya dişi Mesih! Michele Marie Bachmann Alahu Ekber yani tekbirden yola çıkarak İslamın en büyük şer ( eş şerru'l ekber) olduğunu ileri sürmektedir. Öyleyse topyekün harp ilan edilmeli ve Müslümanlar elekten geçirilmeli, dümdüz edilmeli. Böylece neden IŞİD'i önce görmezlikten gelip sonrasında bu kadar büyüttükleri de anlaşılıyor. İslam'a karşı harbin çapını ve dairesini genişletmek için abartıya ihtiyaçları vardı. Bunu da IŞİD üzerinden sağlamış oldular.

*Taliban, Diyobend anlayışına dayanıyordu. Kabile ittifakının çekirdeğini oluşturan IŞİD Hareketi de kısmen benzerlik arz ediyor. Selefilik yorumuna dayanıyor. Ebubekir Bağdadi de meçhul bir kişilik. Savaşçıları da öyle. Adeta ortaçağdan çıkmış tipler. Tarihteki Mukannaa/Maskeli hareketleri andırıyorlar. Zira muharipleri de kendilerini maskeliyorlar.

*IŞİD, Kaide'yi de söndürdüğü gibi, sandıkla iktidara gelen hareketleri tezyif etmekte ve tekfir etmektedir. Sözgelimi, çiçeği burnundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ve sistemini 'mürtet rejim' olarak nitelendirmektedir. Keza devrik Mısırlı Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsi için de benzeri sıfatlar kullanmaktadırlar,

*IŞİD hareketi Müslüman Kardeşler ve yöntemini hedef almıştır. Geçmişe Hizbu't Tahrir gibi kimi siyasi hareketlerin Müslüman Kardeşleri başarısızlıkla suçladığı vakidir. Bununla birlikte IŞİD'in eleştirileri de yaklaşımları diğer hareketlerin veya düşünce ekollerinin tutumlarıyla kabil-i kıyas değildir. Zira IŞİD'in ki tekfir bulvarında ve ekseninde ilerlemektedir.

*Batılıların IŞİD'in zuhuruyla ilgili dolaylı rollerini itirafları gibi İran'da özellikle Rafsancani İran'ın da bu tür hareketlerin zuhuruna zemin hazırladığını kabul etmektedir. The Independent gazetesi bu gibi hareketlere karşı set çeken Saddam'ı alaşağı ederek Batı olarak bu tür radikal hareketlerin önünü açtıklarını yazdı. Rafsancani ise bu hususta İran'ın dile getirilmeyen, karanlıkta kalan rolüne temas etti. İran'da ve Şii dünyada sahabelere yönelik sövgü ve hakaretlerin IŞİD gibi hareketlerin türemesini kolaylaştırdığını söylemiştir. Son günlerde bir başka açıklamasında birinci halifenin tayini konusundaki ihtilafın savaşlarına neden olduğunu hâlbuki bunun bize düşmediğini ve yersiz olduğunu söylemiştir. Aliya İzzetbegoviç'in ifadesiyle 'tarihi unutma ama tarihte de kalma' prensibini seslendirmiştir. 

*IŞİD, Kaide gibi Suud kökenli olmayıp Irak kökenlidir. Bu da nedenler veya sebepler zımninde anlayıştan ziyade ortama işaret etmektedir. IŞİD bir bileşke ise bu bileşke içinde fikir kadar o fikri kuvveden fiile çıkaran sosyal, siyasi hatta askeri ortam da vardır. Belki de Petro dolar edebiyatı yapanların unuttukları boyut budur. 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.

Fussilet, 46

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fazıl Mustafa Paşa'nın Belgrad'ı Fethi(9 Ekim 1960) *HAZRETİ HÜSEYİN (r.a.) Şehid Edildi-Kerbela Vak'ası(10 Ekim 680) *Ömer Nasuhi Bilmen Vefat Etti(12 Ekim 1971) *Ankara Başkent Oldu(13 Ekim 1923)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI