PEYGAMBERLERİN DAVET İLKELERİ

Peygamberlerin davet ve irşatları, yaşadıkları devirlerin ihtiyacından doğan, ya da onların kendi düşüncelerinden kaynaklanan bir şey değildir. Bilakis, Yüce Yaratıcının kendilerine gönderdiği vahiy kaynaklıdır. Bu yüzden davet ve irşatları, kusursuz bir seyir takip etmiştir


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2016-11-21 11:08:25

a. Kaynağın Rabbaniliği:

Peygamberlerin davet ve irşatları, yaşadıkları devirlerin ihtiyacından doğan, ya da onların kendi düşüncelerinden kaynaklanan bir şey değildir. Bilakis, Yüce Yaratıcının kendilerine gönderdiği vahiy kaynaklıdır. Bu yüzden davet ve irşatları, kusursuz bir seyir takip etmiştir. Aşağıdaki âyetler, bu gerçeğe işaret etmektedir:

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْياً أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولاً فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ {*} وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحاً مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُوراً نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

"Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasında konuşur. Yahut bir elçi gönderir de kendi izniyle, ona dilediğini vahiy buyurur. Şüphesiz O, Yüceler Yücesidir, hüküm ve hikmet Sahibidir. Resulüm!. İşte böylece sana da emrimizden bir ruh (insanlara can üfleyen Kur'an'ı) vahiy ettik. Yoksa Sen, kitap nedir, imân nedir bilmezdin. Fakat biz, onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi hidâyete erdiririz. Şüphesiz ki Sen, insanları gerçekten dosdoğru yola iletiyorsun."(1)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى {*} إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

"O kendi hevasına / keyfine göre konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler."(2)

b. Davetçinin Hasbiliği:

Bütün peygamberler, yaptıkları hizmetin karşılığını yalnız Allah'tan beklerler. Davet ve irşatla ilgili hiç bir hizmeti dünya menfaatlerine basamak olarak kullanmazlar. Aşağıdaki âyetler, bu hususu açıkça göstermektedir:

İşte Hz. Nuh'un söyledikleri:

يَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْراً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

 

"Ey kavmim!. Ben bu davetime / size yapmakta olduğum bu hizmetime karşılık, sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece, beni yaratan Rabbime aittir. Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?"(3)

İşte Hz. Peygamber (a.s.)'in duruşunu gösteren âyetler:

وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ

"Resulüm!. Sen onlardan bir ücret istemiyorsun. Bu Kur'an, âlemlere bir hatırlatma ve uyarıdan başka bir şey değildir."(4)

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ{*} إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ

"Resulüm' De ki: "Ben bu hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Ben yapmacık şeyler peşinde koşan gayr-ı ciddi bir insan da değilim. Bu Kur'an, bütün milletlere ve çağlara yapılan bir hatırlatma ve bir uyarıdan başka bir şey değildir."(5)

c. Dinin Allah'a Tahsisi:

Peygamberlerin davet ve irşatlarında temel hedef, insanları Allah'ın birliği etrafında toplamaktır. Madem –zerreden yıldızlara kadar her şeyin diğer şeylere karşı gösterdiği yardımlaşma, dayanışma ve kucaklaşmanın şahadetiyle- kâinatın Yaratıcısı birdir. O halde kul ile Allah arasında var olan bağları tanzim etmekten ibaret olan din de yalnız Allah'ındır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

"Onlar, sadece bâtıl dinlerden uzaklaşarak saf bir inançla Allah'a kulluk etmek, namaz kılmak ve zekât vermekle emrolunmuşlardı ki, dosdoğru din de zaten budur!."(6)

İnsanlar, dinin temel esası olan Allah'a imân etmekle mükelleftirler. İmân, bir intisaptır / bağlılıktır. İman eden kişi, kendini Allah'a nispet etmekle şeref kazanır. Yani: "Ben Allah'ın kuluyum, O'nun sanatıyım!." demekle şeref duyar. Böyle bir iman sahibi de: "Allah benim Rabbimdir, O'nun terbiyesinde yetişiyorum, onun rızkıyla besleniyorum, emirlerine göre hareket ediyorum, öldükten sonra, tekrar O'nun emriyle dirileceğim ve O'nun Cennet'ine namzedim / adayım!." gibi hakikatlere sahip çıkıp, daha dünyada iken, Cennet gibi bir hayata kavuşur.

Kâinattaki en büyük gerçek Allah'ın varlığı ve birliği olduğuna göre, Allah'ın elçileri olan peygamberlerin irşat ve davetlerinin başında da bu hakikat yer alır. Aşağıdaki âyet bunu gösterir:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ

"Biz senden önce hangi peygamberi gönderdiysek, ona: "Benden başka tanrı yoktur; sadece Bana kulluk edin" diye vahyetmişizdir."(7)

d. Muhatapların seviyesine inmek:

Peygamberler, Allah'ın terbiyesinde yetişmiş mürşitler oldukları için, davet, tebliğ ve irşatlarında da daima O'nun yardım ve inâyeti altında olmuşlardır. Bu ilahî terbiye sayesinde de, muhataplarının ruh hâletini, ferasetlerini (anlayış durumunu), bilgi ve görgü seviyesini hemen anlamış, üsluplarını ona göre ayarlamışlardır. Kur'an'da bu gerçeğin altını çizen âyetler çoktur. Ancak biz, Peygamber Efendimiz'le (a.s.) ilgili birkaç âyet göstermekle yetineceğiz:

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

"Resulüm!. İnsanları Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et!. Ve onlarla sürdüreceğin mücadeleyi en güzel şekilde yürüt!. Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanları da, hidâyete erenleri de en iyi bilendir."(8)

أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي

أَنفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغاً

"Allah, onların kalplerindekini bilir. Onlara aldırma!. Onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek beliğ / güzel söz söyle!."(9)

"Beliğ söz", belagate ait söz demektir. Belagat ise, mukteza-yi hale / hal ve vaziyetin gerektirdiğine göre konuşmaktır. Bunlardan biri de, muhatabın anlayış seviyesinde konuşmaktır.

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ {*} وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ

"Resulüm!. Bundan dolayı sen onları dine davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol!. Onların heveslerine uyma!. Ve de ki: 'Ben, Allah'ın indirdiği her kitaba imân ettim ve aranızda adaletle hükmetmekle emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektiren bir durum yoktur. Allah, bizi bir araya toplayacaktır. Dönüş ancak O'nadır.' Allah'ın davetine uyulduktan sonra, hâlâ Allah'ın dinine karşı mücadele edenlerin delilleri, Rableri katında bâtıldır. Onların üzerine bir gazap ve onlar için şiddetli bir azap vardır."(10)

e. Davetin özüyle bütünleşmek:

Kur'an bütün asırlara, bütün insanlara hitap eder. Her seviyedeki insan, kendi kabiliyeti nispetinde Kur'an'dan hissesini alabilir. Bu hüviyetiyle Kur'an, zaman ve mekân üstü bir özelliğe sahiptir. Arapça olarak, en güçlü ve edebî bir lehçe olan Kureyş lehçesiyle inen Kur'an'ın, genel amacı itibariyle herhangi bir kabilenin veya herhangi özel bir çevrenin izlerini taşımaması, bilakis, evrensel bir nitelik göstermesi, onun semavî kimliğinin önemli bir belgesidir. Kur'an'ın muhatabı bir bölge, bir kabile, bir çevre değil, bütün zamanlar, bütün mekânlar ve tüm insanlık câmiasıdır. Kur'an'da - Besmele'den sonra- ilk âyetin "Âlemlerin Rabbine hamd olsun" şeklinde başlaması, onun ne kadar geniş bir perspektiften baktığını göstermektedir. Ayrıca:

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيراً

"Âlemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şânı yücedir"(11) ve:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيراً وَنَذِيراً وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

"Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."(12) mealindeki âyetler, Kur'an'ın başkaları için bir değer ifade etmeyen hiç bir mevziî / bölgesel işle uğraşmadığını, aksine, kâinatı kuşatan bir ilmî bakış açısına sahip olduğundan, semâvî bir kimlik sergilediğini göstermektedir. Hakikaten, Kur'an'ın imân esasları için ortaya koyduğu deliller, birer evrensel boyut taşıdığı gibi, insanlık için koyduğu pedagojik, ekonomik ve sosyolojik prensiplerin hepsi de dar bir çevrenin izlerinden uzak, evrensel boyutlu birer sosyal reçete hükmündedir.(13)

Dipnotlar

1-Şura, 42/51-52.

2-Necm, 53/3.

3-Hud, 11/51.

4- Yusuf, 12/104.

5-Sad, 38/86-87.

6-Beyyine,98/5

7-Enbiya, 21/25. Bu konu için ayrıca bk. Tevbe, 9/31; 21/108; Fussilet, 41/6; 8-Muhammed, 47/19.

8-Nahl, 16/125.

9-Nisa, 4/63.

10-Şura, 42/15-16.

11-Furkan, 25/1.

12-Sebe, 34/28.

13-el-Butî, Min Ravâii'l-Kur'an, 216-222.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Çünkü Allah, haktır. O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok büyüktür.

Lokman, 30

GÜNÜN HADİSİ

"Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden sonra babasının dostlarına sıla-i rahimde bulunmasıdır"

Müslim, Birr, 11-13 (2552);

TARİHTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI