FEHMİ TÜRKMEN HOCAEFENDİ’NİN HATIRALARI-2

-Tahsili bitirdikten sonra ne yaptınız? Askere gittim. 1969’da terhis oldum. Birkaç ay babamın yanında kaldım. Daha sonra Ahlat’ın Saka köyünde imamlığa başladım. Orada Risale-i Nur’u bilen kimseler vardı. Dört beş sene orada imamlık yaptım. Daha sonra köyüme döndüm, 6-7 ay kadar da orada imamlık yaptım.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2015-04-29 12:19:38

-Tahsili bitirdikten sonra ne yaptınız?

 Askere gittim. 1969'da terhis oldum. Birkaç ay babamın yanında kaldım. Daha sonra Ahlat'ın Saka köyünde imamlığa başladım. Orada Risale-i Nur'u bilen kimseler vardı. Dört beş sene orada imamlık yaptım. Daha sonra köyüme döndüm, 6-7 ay kadar da orada imamlık yaptım.

İlkokul, ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirdim. Daha sonra, 1976'da Muş merkezine geldim. Orada 8 ay kadar imamlık yaptım. Molla Mehmet Çağlayan-Allah rahmet eylesin- o zaman Muş Müftüsü idi. Beni kadroya almak istemiyordu. Uzatmayalım, bayağı bir şeyler geçti. Allah bir şeyi murad etti mi oluyor, engel olamıyorsun

Molla Mehmet, Ohin şeyhlerinin aleyhindeydi. Daha evvel kendisiyle bu konuda bir münakaşamız olmuştu. Kendisi Nurşin'de okurken babası kendisini ziyarete geldiğinde babama misafir olurdu. Bu vesileyle tanışıyorduk. Daha sonra ben Ahlat'ta imamken kendisini Muş'ta ziyaret etmiştim.

Molla Mehmet ziyaretim sırasında Ohin şeyhlerinin aleyhinde konuştu. "Bu zamanda şeyh yok, eskiden varmış ama şimdi yok" dedi. Dedim; "Valla şeyhtirler ve köyümüze de çok faideleri oldu. Sadece bizim köye yaptıkları hizmetler onlara yeter." Gerçekten de köyde münakaşalar, ihtilaflar olur, bunlar gelir barıştırırlardı. Belki onlar olmasa bizim köyde çok cinayetler işlenirdi.

 Dedi ki "ben inanmıyorum, eskiden şeyhler vardı ama şimdi yoktur" dedi. Dedim; "İbn-i Hacer diyor ki; "her asırda vardır." "Feteva-yı İbn-i Hacer burada var mıdır" diye sordum. "Yok" dedi. Muş'ta Molla Rahmi isminde bir kitapçı vardı. "Molla Rahmi'de vardır, gidip bakalım" dedim. Molla Mehmet "Olur, İbn-i Hacer ne derse ben kabul ederim" dedi.

Gittik kitapta o bahsi açtık. İbn-i Hacer diyor ki; "her asırda, kıyamete kadar evliya vardır, Kim dese ki 'eskiden vardı, şimdi yoktur' onun akıbetinden korkulur."

Molla Mehmet bu ibareyi görünce çok kızdı "ya ben bu yaşa geldim, sen beni yola mı getireceksin" dedi. "Seyda öyle bir şey yok" dedimse de kızdı, çıktı.

Bir sene sonra da ben imtihana katıldım. O da vazifeyi başkasına vermek istiyordu. Ama Allah bize nasip etti, biz vazife aldık.

Biz bu şekilde Muş'ta Hacı Şeref Camiinde görev aldık. Bazı çekemeyen kimseler cami cemaatine "bunu şikâyet edin, Türkçe bilmez" demişler. Hâlbuki ben Risale-i Nurlardan Türkçeyi öğrenmiştim.

Ben de Zülfikar mecmuasının Arapçasını elime aldım, Cuma günü vaaz etmeye başladım. Cemaat memnun kaldı ve Allah onlardan ve sizden razı olsun, cemaatim beni şikâyet etmediler.

Bir gün Molla Mehmet'in kendisi geldi. Ben yine Zülfikar'dan vaaz veriyordum. Onu görünce vaazı kestim, "Müftü beyin olduğu yerde ben vaaz veremem" dedim. "Yok, devam et" dedi. Allah rahmet eylesin, sonradan aramız çok iyi oldu. Fakat kısa bir süre sonra Müftü Efendi'nin Muş'tan tayini çıktı.

Ben o zaman kendisine demiştim ki; "Hocam, benim şehir merkezine gelmek istememin sebebi, üniversiteye hazırlanmaktır. Köyde olsam, hazırlanamayacağım." Gerçekten de öyle oldu, sınavlara hazırlandım ve Erzurum Yüksek İslam Enstitüsünü kazandım.

Sınavı kazandım. Ama o sırada 20 gün devamsızlık olursa enstitüde kayıt siliniyordu. Ben de o zaman aday imamım, asaletim tasdik olmamış, oraya nasıl gideceğim? Ama Cenab-ı Hak bir şeyi murad ederse sebeplerini de yaratır.

Siyasiler beni kandırdılar "hemen tayinini yaparız" dediler, ama aradan zaman geçti, tayinim yapılmadı. 

Allah razı olsun Kırkıncı Hocamın yanına bir Cuma günü gittim. "Hocam" dedim, "ben tayinimi buraya aldıramazsam, okuyamayacağım." "Tamam, sen yarın gel, sana bir mektup yazacağım" dedi. Erzurum eski müftülerinden Sakıp Danışman'ın oğlu Rıfkı Danışman o zaman bakan idi. Hocam ona bir mektup yazdı ve "bunu Rıfkı Danışman'dan başka kimseye vermeyeceksin, bizzat ona vereceksin" dedi.

Bir de orada Hürsöz gazetesinin sahibi Ahmet Polat vardı. Kırkıncı Hoca "ondan da bir mektup al" dedi. Ona gittim, durumumu anlattım. "Tamam" dedi, o da bir mektup yazdı ve "bu mektubu bizzat bakana vereceksin, başkasına verme" dedi.

Ankara'ya geldim. Ama bakana ulaşamıyoruz. Bakanlık özel kaleminde akşama kadar bekliyoruz, bakan o sırada bir türlü uğramıyor. Oradaki yetkililer, "hocam siz elinizdekileri teslim edin, biz bakana iletiriz" diyorlar. "Yok, ben bakanla bizzat görüşeceğim" diyorum.

Böylece 17 gün bekledim. Bu sırada Maltepe'de, ilahiyat öğrencilerinin kaldığı bir dershanede misafir kalıyordum. O talebeler de diyorlar ki; "Allahım! Bakan gelmesin." Çünkü bu zaman zarfında onlarla Arapça okuyoruz.

Neyse, bekleyişimin 17. Günü özel kalem müdürü Ömer bey "bugün bakan bey gelecek, ama ne zaman geleceği belli değil. Sen kaldığın yere git, bakan gelir gelmez ben sana haber vereceğim, hemen gel" dedi. Akşama kadar bekledim, tekrar dershaneye döndüm. Talebe arkadaşlarla okumaya başladık.

Ömer Bey gece 11 civarında bana telefon açtı. "Bakan geldi, acele gel" dedi. Gittiğimde baktım ki benim gibi, bakanla görüşmek isteyen 15 kadar insan gelmiş. Hemen beni görüştürdü. Önce Kırkıncı Hocamın ve Allah rahmet eylesin, Ahmet Polat ağabeyin mektuplarını takdim ettim. Sonra durumumu izah ettim. Dedi ki; "yarın gel" ve özel kalemi çağırıp "yarın geldiğinde beni mutlaka görüştür" dedi.

Ertesi gün gittim. Ben çok seviniyorum ama o talebe arkadaşlar ben ayrılacağım için hiç sevinmiyorlar. Gençtiler ve okumaya aşıktılar, Allah bağışlasın onları..

 Neyse, bakan beyle görüştüm. Hemen personel daire başkanını çağırdı "bu hoca ne istiyorsa ona göre bir görev ona ver, tayinini yap" dedi. Personel daire başkanı; "Hocam, ne istiyorsan bir dilekçe halinde yaz" dedi, yazdım.

Dilekçeyi verdim hemen bir yazı yazdılar. "Git, Diyanetin muvafakatini al" dediler. Diyanete gittim, evrakı verdim. "15 gün bekleyeceksin" dediler. "Ya, Allah aşkına, ben raporlu gelmişim, raporum bitiyor" dedim. "On beş günden evvel olmaz" dediler.

Daha önce de ben tayinimin yapılması için Hamdi Mert beye gelmiştim, kendisi o zaman Diyanette müşavir idi. Yanına gittim, "bak hocam, benim tayinimi yaptırmadınız. Eğer tayinim olmazsa ben görevden atılacağım ve okumayı bırakacağım. Bakanlık benim tayinimi zaten yapıyor, benim muvafakatimi versinler, ben gideyim" dedim. Hemen telefon açtı "Hocamın işini hemen yapın, kendisi şu an benim yanımda oturuyor, derhal muvafakati hazırlayın, getirin" diye emir verdi. 15 günlük iş yarım saatte halledildi. Türkiye'nin hantal bürokrasisi işte böyle bir şeydi.

Böylece Erzurum'a tayinim yapılmış oldu. Yani benim Üniversiteyi okuyabilmemin en büyük sebebi Kırkıncı Hocadır, Allah razı olsun.

Erzurum'a tayinim olduktan sonra evimi de oraya taşıdım. Arkadaşlar "Arapça okuyalım" dediler. Nerede okuyacağız? Karanlık Kümbet'te, Kırkıncı Hocamın medresesinde.. Biz orada Arapça okumaya başladık. Kırkıncı Hocam, İnam Hoca, Prof. Dr. Mustafa Baktır(o sırada asistandı) ile Suyuti ile Ebu Zehra'nın Usul-i Fıkıh'ını okuduk. Zaten evim de Karanlık Kümbet'in arkasında idi.

Kırkıncı Hoca çok halim selim, çok mütevazı, çok değerli bir âlimdir. Çok da zeki birisidir. Her yönüyle çok mükemmel bir insandır, Allah razı olsun. Risalelere de çok hâkimdir, Hikmet Pırıltıları adlı eseri bunu göstermeye yeter.

Böylece 76 ile 80 arası dört güzel senemiz geçti.

-Erzurum'da mezuniyetten sonra tayininiz nereye oldu?

-Seksen ihtilalinden az bir zaman önce Soma'ya vaiz olarak tayin oldum. Üç sene Soma'da vazife yaptıktan sonra Almanya'ya tayin oldum.

Almanya'dan sonra Afyon'un Çat ilçesine müftü olarak tayin edildim. Dört beş sene orada kaldık. Sonra Mersin'in Mut ilçesine müftü olarak tayin edildim. Orada da iki sene kadar kaldım. Sonra tayinim Pozantı'ya çıktı.

Ardından Urfa Harran Üniversitesindeki arkadaşlar Arapça okutman olarak gelmemi çok rica ettiler, ısrar ettiler. Servet Armağan Bey o sırada orada rektördü. Allah rahmet eylesin Prof. Dr. İbrahim Canan, Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz(o zaman dekan yardımcısıydı, çok değerli bir zattır) ve sair arkadaşlar "burada Arapça hocasına ihtiyacımız var, gelin" dediler. Dedim, "orası sıcaktır, dayanamayız." "yok, eskisi gibi değil" dediler. Velhasıl 1993-97 arası orada öğretim üyesi olarak görev yaptım.

Aynı zamanda öğretim görevlileri ile Arapça İşaratü'l İ'caz'ı okuduk, Kızıl İ'caz'ı okuduk. Suyuti'yi okuduk, Şerh-i Akaid'i okuduk.

-Kızıl İ'caz çok zormuş..

-Zor tabii..Ama Allah rahmet eylesin onun üzerinde Abdülmecid ağabeyin şerhi var, onu 1974'de Molla Zahid-Allah rahmet eylesin-Beyrut'ta bastırmıştı.

- Merhum Abdülkadir Badıllı ağabey ile de o zaman mı tanıştınız?

-Hayır, biz Abdülkadir ağabey ile çok önceleri tanışıyoruz. 1973 senesinde Elazığ'a İmam Hatip imtihanlarını vermek için gidiyorduk. Hulusi ağabey hayattaydı, onun da çok derslerine katılırdık. Badıllı ağabey ile orada tanışmıştık.

Ben ortaokulu bitirdikten sonra Urfa'ya gitmiştim. Badıllı ağabey o zaman gençti ve vakıftı.

Sonra Mustafa Hoca vardı. İmamdı. Ben ta yetmişli yıllardan beri onlarla tanışıyorum.

-Mustafa Hoca medrese usulü okumuş mu, yoksa sadece imam mı?

-İmamdı..Çok değerli bir insandır ve ehl-i kalp birisidir. Allah için halis bir nur talebesidir.

Biz Urfa'ya öğretim görevlisi olarak gittiğimiz ilk sene Rıdvaniye medreselerinde bize bir oda tahsis etmişlerdi. Biz orada öğretim elemanlarıyla Arapça İşaratü'l İ'caz okurduk. Badıllı ağabey de bunu duymuş. Biz zaten kendisini ziyarete de giderdik.

İşaratü'l İcaz'da zorlandığımız bir ibare vardı, onu kendisine sorduk. Dedi ki; "Valla ben ibareyi okumakta zorlanırım ama manasını anlayabilirim." Baktı, bizim verdiğimiz gibi bir mana verdi; "manası budur" dedi.

Ben Pozantı'da müftü olarak vazife yaparken bana misafir olmuş ve yaptığı İşaratü'l İ'caz tercümesinden bana hediye etmişti. Abdülkadir ağabey de çok değerli bir insandı.

-Devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

serkan çakır, 2015-05-01 05:06:40

Bu yazıda diğer yazı gibi okurken dersi ibret aldığımız hususlar var 1. kırkıncı hocamızın ehli ilme nasıl kubbe olduğu içinde nice ümmete faydalı insanlara fikri dayelik yaptığı 2.kibirin hakikaktı nasıl örttüğü halbuki ibni hacer Hz.leri bunu ne güzel izale etmiş 3.kim bir şeyi ciddi isterse cenabı hak ona o yolu kolaylaştırdığı evet bu hatıralar sadece bir varmış bir yokmuş manasında okunmamalı bizlere hayat dersi ve ibret alacağımız hususiyetler açısından önemlilikler arz ettiğinden birer pusula gibi okunmasının gerekliliğini düşünmekteyim salih okur beye tekrardan teşekkür eder gayretinin devamını cenabı haktan niyaz ederim

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm.

Bakara, 2/186

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim, inanarak ve karşılığını yalnız Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Buhârî

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI