BÄ°R GAZÄ°NÄ°N SEFERBERLÄ°K HATIRATI-7

Son Çatışmaya Doğru 23 Nisan 1338 (1922) Misakı Milli (TBMM kuruluşu) Bayramının ikinci sene-i devriyesi İshaklı kasabasında şenlik ve sevinçle kutlanmıştı. 2 Mayıs 1331 (1915) askere yeni silâh altına girişimden bu güne kadar geride bıraktığı aile efradımdan doğru dürüst bir malumat alamadığım gibi, hiçbir tanıdık arkadaşa da rastlayamıyordum.


2014-01-07 16:29:55

Son Çatışmaya Doğru

23 Nisan 1338 (1922) Misakı Milli (TBMM kuruluşu) Bayramının ikinci sene-i devriyesi İshaklı kasabasında şenlik ve sevinçle kutlanmıştı.

2 Mayıs 1331 (1915) askere yeni silâh altına girişimden bu güne kadar geride bıraktığı aile efradımdan doğru dürüst bir malumat alamadığım gibi, hiçbir tanıdık arkadaşa da rastlayamıyordum.

Böyle bitmez ve tükenmez muharebenin acaba nihayeti gelecek midir? Bu da düşünülüyordu. Yine de iman ve kazanacağımıza güvenimiz tamdı. Sakarya zaferinden bugüne kadar hiç durmadan manevradan manevraya koşun ordularımız tam manasıyla çelikleşmiş, Sakarya'daki gibi derme çatma değil, modern bir ordu kurulmuştu.

2 Temmuz 1338 (1922)'de 1. Kolordumuz(un) Akarı köyüne hareket etmesi, yani umumi mıntıkaya hareket etmesinden bir harbe başlanacağı umulmakta idi.

1. kolordu 20–21 Ağustos 1338 (1922) gece, saat yedide cepheye hareket etmiş bulunuyordu. Gündüz hayvanların üzerinde yeşil yaprak vs. gibi şeylerle örtülü (idi), tabi asker de aynı şekilde idi. Gece yürüyüşüne çok ehemmiyet veriliyor(du). Gündüz o kadar (ehemmiyetli) değildi. Bu şekilde Tınaztepe gerilerine (kadar) sokulmuştuk. Muhasip mesullük de Tınaz eteğindeki Aynaoğlu Hasan Çavuş, nam-ı diğeri Kömürtepe'yi tutmuştuk. Yunan tayyareleri çok yüksekten keşif yapıyor, Türk ordusunun bu hâkim tepeye sokulduğunu bir türlü anlayamıyordu.

Büyük Taarruz

25–26 Ağustos sabaha karşı Tınaz Tepe'de düşmanı gafil avlayarak yıldırım gibi saldıran Türk ordusu yedi kat tel örgüsünü müthiş top ateşi ile ve piyadelerimiz de bir kısmını makasla kesmiş, istihkâmın içindeki Yunan askerlerini bastırmış ve imha etmişti. Bu yıldırım taarruzun önünü alamayan ve bir çare bulamayan Yunanlılar, derhal ricata başlamışlardı.

3. fırkanın cephesi olan Sinan tepe ve daha büyük hâkim tepelerden üç büyük tepe alınmıştı. (Düşmanlarca) "Bu tepeleri Türkler yedi sene de alabilirlerse, 7 gün sayarız" denilmişti. Vatanı için ölüm nedir? Hatır ve hayaline getirmeyen cesur, gayur (gayretli) ve fedakâr muharip Türk ordusu yedi saat değil, bir iki saat içinde düşmanı tarumar ve hâkim tepeleri de zapt etmişlerdi. Tabi umum cephelerde ilerleme olduğu gibi, (muharebe) Sandıklı ve Afyon arasında tam hızıyla devam ediyordu.

Sakarya Meydan Muharebesi ile Başkumandan Muharebesinin başlangıcı arasında tam bir sene üç gün fasıla vardır. Bu fasılada Türk ordusu tam manasıyla kendisini toplamış ve modernleşmişti. Yunanlılar(ın) askerlik çağına gelmeyen Türk çocuklarını istihkâm eştirmekte olduğu alınan esirler meyanında görülmekte idi.

27 Ağustos günü saat yedide umum cephelerden ordular ağırlığıyla beraber ilerlemeye başlamış, biz de Kırca Arslanlı köyünü tutmuştuk. Köyün içinde (Yunanlılar) otomobille çektikleri 15,5 luk bataryasını bırakmış, (Yunanlılardan) mühim miktarda cephane, makineli, otomatik ve çok sayıda esir alınmıştır.

28 Ağustos 1338 (1922)'de kolordumuz düşmanı takip ediyor, zalim ve mağlup Yunanlılar rezil ve perişan bir halde Sinan Nahiyesi'nin Düzağaç ve daha birçok köylerini teslim ederek Dumlupınar'a doğru çekiliyor(lar)dı.

29 Ağustos günü alessabah (sabaha karşı) düşmanın dört bombardıman tayyaresi bomba atmaya başlamış ise de müdafaa eden topçumuz(un) ateşinden tahammülleri tükenen düşman, gerisi geriye çekilmişti.

30 Ağustos 1338 (1922) bugün Başkumandan: "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!" demişti. Yine aynı gün Dumlupınar'a girmiş bulunuyorduk. Burada (Yunanlılar) büyük tayyaresini yakmış ve kaldıramamışlardı. Aynı gün hareket etmiş bulunuyorduk. Üç fırka birden türbe Tepe'den inerken, düşman ağır bataryalarını kaçıramayarak Murat Dağı'na doğru kaçıyor(du). Çünkü sağı Kütahya'da sarılmış ve solu Banaz Ovası'na düşen (düşman) Afyon'un batısındaki bu dağda kurtulurum sanıyordu. Dağın yakın karşısında muntazam fırkalarımızı Oturaklı istasyonuna inmekte ve kendisi ile çarpışan düşmana toplarıyla karşı koyuyordu.

Piyadelerimiz top ateşinden kendisini kurtarmış ve düşmana sokulmuştu. Düşmanın bu dağda Türk ordusunun pençesinden kurtulamayacağını anlayan iki Yunan topçu miralayı birbirlerinin ağzına tabanca sıkarak intihar etmişlerdi. Bu intihar (olayını) esir edilen efson (fistanlı) Yunan askerlerinden istihbar (haber almak) etmiştim.

Yunan Başkumandanı Esir

31 Ağustos 1338 (1922)'de büyük rütbeli kumandan ve zabitlerden müteşekkil ve hesabı belli olmayacak kadar çok (düşman) esir edilmişlerdi. Bu esirler meyanında Yunan Başkumandanı Trikopis'in de olduğu söylenmekteydi. Ve dağda hiç Yunan askeri kaçamayıp umumiyetle esir edildiler. Oturaklı istasyonu binaları üsera (esirler) garnizonu (gibi) olmuş, bu istasyona gelinceye kadar hiçbir köylüye rastlayamamıştık. Meğer köylü kendisini kurtaracak ve düşman uğramayacak sığınak ve mağaralara saklanmışlardı.

Bugün Oturaklı köylüleri sırf asker hesabına yemek ve ekmek pişirmekte ve askerlerin çantalarına ekmek doldurmakta idiler.(Gerçi) askerlerin ekmeğe ihtiyaçları yoktu. Buna rağmen onlar bu isteklerinde ısrar edip durdular.

Diğer yandan Yunan askerleri perişan bir halde kaçıyor, hiç uyku ve istirahatları olmuyordu. Alınan esirler yol kenarlarında kendinden geçmiş bir halde uyukluyorlardı. Düşman tayyareleri arada bir bomba atsalar bile isabet ettiremiyorlardı.

Ä°zmir'e DoÄŸru

1–2 Eylül günü kolordunun 1.fırkası düşmanı takip ediyor ve ağır ağır Uşak kasabasına girilmekte idi.

O güzelim Uşak'ı Yunan askerleri ateşlemiş, (kasaba) bir taraftan yanmakta idi. Türk askerlerini üç senedir görmeyen, Yunan zulmünden bezgin halde kurtulan kasabanın yürümekten aciz pir-i ihtiyar, erkek ve kadınları koltuklarında evlat ve torunları ile beraber (asker önüne) gelmekte ve şöyle demekteydiler: "Askerlerimizin elinden, yüzünden öpemezsem, geçtikleri yerleri ve ayaklarının altını öpeceğim." Yine yürekleri kan ağlayan genç kız ve gelinler: "Biz hemşirelerinizi yeni dünyaya getirmiş oluyorsunuz" diyorlardı. Hal böyle iken kolordumuza 800'e yakın nefer ve 62 zabit esir getirilmişti. Türk köylerine zarar ve ziyan veren, Uşak'taki yangını çıkaranların da bu esirlerin içinde olduğu söyleniyordu.

Uşak'tan hareket eden fırkalarımız seri bir surette düşmanı takip ediyor, bütün geçtiğimiz yollarda olduğu gibi burada da pınarlıklarda uyurken Yunan fistanlı askerlerini buluyor ve cezaları görülüyor idi. 5–6 Eylül'de ordularımız tam hızı ile düşmanı takip ediyor ve düşman da perişan halde kaçıyordu.

7 Eylül sabahı Ahmetli Nahiyesi'ne girmiş bulunuyoruz. Nahiyenin dörtte üçü yanmıştı. Saat altıda Turgutlu kasabasında ve yangını söndürmek üzere bir bölük bırakılmıştı.

Turgutlu'daki telsiz, telgraftaki hemşerim Ordulu İsmail'den malumatım olan şayialar şöyleydi: Yunanlılar İngilizler vasıtasıyla ve telsiz telgraf muhaberesinde mütareke yapılmasını ve esirin mecmuunu (tamamını) istiyormuş. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin verdiği cevabın şöyle olduğunu istihbar (haber almak) ettim: "Yunan ordusu karşımda yoktur ki mütareke yapayım. Bendeniz İzmir'e giriyorum. Ordularımla henüz irtibatım yoktur. Esirin mecmuunu (toplam sayısını) bilmiyorum. Yalnız misak-ı millinin çizdiği hududu elde edinceye kadar harekât-ı harbiyem devam edecektir." Diyor.

İngilizler buna karşı şöyle vaat ediyormuş: "Bila şart ile kayıt sulha teşebbüs ettiğimiz gibi, boğazlara taarruz edilmemek şartıyla Trakya'yı da tahliye ettireceğim" diyordu.

9 Eylül 1339 (1922) günü saat yedide Nif kasabasına girilmişti. Kolordunun süvari alayı, Akdeniz önünü kesmiş ve (düşmanın) kaçacak yeri olmadığından evvela süvarimize, müteakiben de topçu ve piyadelerimize, külli kuvvetle Akdeniz kıyılarında şaşkın ve perakende halinde teslim olmuşlardı.

Ve Ä°zmir

Keza İzmir körfezinde içinde duba ve mavnalara yüklü Rum ve Ermeniler esir alınmıştı. İzmir'e iki saat mesafeden muzaffer 1. Kolordu ve fırkaların bando musikisi Sakarya marşı çalmakta, bütün asker de yüksek sesle söylemekte, şan ve şerefle ve askerin nihayeti gelmez bir şekilde İzmir'e doğru giriyorduk…

Yolun sağını ve solunu Yunan zulüm ve işkencesinden henüz kurtulmuş ihtiyar erkek ve kadınlar, fedakâr askerlerimizi görelim ve sevelim diye gelmekte (idiler). O genç kız ve gelinler, asker kardeşlerimizi çok şükür gördük diye seviniyorlar ve üzerlerimize çiçek serpiyorlardı… Allah'ımıza şükür ve dua ediyorduk…

27 Şubat 1339 (1923)'de İngiliz, Fransız, İtalya ve Amerika harp sefineleri (gemiler) birbirini takiben (İzmir'den) çekilmişlerdi. Kafkas Fatihi Kazım Karabekir Paşa riyasetinde İzmir'de inikat eden (toplanan) Türkiye İktisat Konferansı 4 Mart 1339 (1923) tarihinde nihayete ermiştir.

14 Haziran 1339 (1923)'de terhis vesikamı İzmir'den aldım. Ve trene bindirildik. Bandırma'dan Akdeniz vapuru ile memleketime geldim.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI