İSMAİL HAKKI ZEYREK HOCAEFENDİ’DEN HATIRALAR-6

AHMED DAVUDOĞLU HOCA’NIN ÜSTÜN KARAKTERİ -Yüksek İslam enstitüsünde müsbet olarak tanıdığınız hangi hocalar oldu? -Ben ilk olarak 1966 senesinde İstanbul Yüksek İslam enstitüsüne girdim. O zaman enstitüye giriş imtihanında üç kişiden oluşan üç tane komisyon kurulmuştu. Bir başkan ve iki de üye vardı.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-06-21 22:45:38

AHMED DAVUDOÄžLU HOCA'NIN ÃœSTÃœN KARAKTERÄ°

-Yüksek İslam enstitüsünde müsbet olarak tanıdığınız hangi hocalar oldu?

-Ben ilk olarak 1966 senesinde İstanbul Yüksek İslam enstitüsüne girdim. O zaman enstitüye giriş imtihanında üç kişiden oluşan üç tane komisyon kurulmuştu. Bir başkan ve iki de üye vardı.

Benim girdiğim heyetin başında Ahmed Davudoğlu hoca vardı. Çok mübarek bir insandı. Akşama doğru beni imtihana aldılar. İmam Hatibi dışarıdan bitirdiğimden, beni geç imtihana almışlardı.

Kâğıtlara soru hazırlamışlardı. "Çek bir tane" dediler. Kâğıtta harekesiz bir hadis metni var. "Onu harekele ve manasını ver" diyorlar. Sonra o hadisten çıkarılmış bazı sorular var. Mesela usul-i hadisle alakalı sorular var. Bana çıkan kağıtta "hakimle hücceti tarif et, aralarındaki farkları söyle" diyordu.

Biz hadisi harekeledik, tercüme ettik. Hakimle hücceti tarif ettik. Hakimle hüccet arasındaki farkları söyledik. Davudoğlu merhum; "Evlat yanılıyorsun" dedi. Şöyle düşündüm; "hayır efendim, tarifimde doğru olduğumu biliyorum" dedim. Ben ısrar edince "acaba ben mi yanılıyorum? Ama bu meseleye bakacağım" dedi. 

O gün öyle geçti. Bu hadise Cumartesi günü olmuştu. Pazartesi günü de Arapçadan imtihan var. Ben o gün Arapça imtihanı için içeri girince, hoca hemen beni tanıdı; "evlat, sen doğru söylemişsin" dedi.

Söylemek mecburiyetinde değildi, çünkü imtihan geçmiş, puan verilmişti. Yanında iki tane de hoca varken bana bunu söylemek mecburiyetinde değildi. Ama hoca çok muhterem bir insandı. Rahmete vesile olması için bazen bunu anlatıyorum. Allah rahmet eylesin.

Ä°MTÄ°HANI KAZANDIM FAKAT..

O zaman İstanbul İslam enstitüsüne kaydoldum, ama ancak 15 gün devam edebildim. Zira ancak imamlık vazifesini İstanbul'a naklederek okuyabilirdim. Gerçi 150 kişilik parasız yatılı imtihanı kazanmıştım ama diğer ihtiyaçlarımı görmek için mutlaka İstanbul'da bir vazife almam lazımdı. Bir yerden beş kuruş gelirim yok, gönderebilecek kimse de yoktu.

Nakil de olmadı. Tuttular bana ta Okmeydanı'nda bir yer gösterdiler. Enstitü Bağlarbaşındaydı. Okula gidip gelmek çok zor olacaktı.

Bir de, bir ara İş ve İşçi bulma kurumun başkanlığını da yapmış olan, şu anda ismini hatırlayamadığım bir nur talebesi vardı. Bekir Berk ağabey bana dedi ki; "Bu, enstitüyle, hukuku beraber okudu. Onun vazife yaptığı enstitüye yakın bir cami var. Bu oradan ayrılsın, sen onun yerine geç" dedi.

Benim de buna vicdanım müsaade etmedi, Bekir ağabeyin teklifini kabul etmedim. On beş gün sonra İzmir Yüksek İslam enstitüsü açılınca naklimi oraya yaptırdım.

Enstitüye girerken yaşım tutmuyordu. Yani yaşım büyük geliyordu. Burada bir hâkime bir dostum vasıtasıyla söylettim. O benim yaşımı üç yaş küçülttü, otuz sekizli yaptı.

Yalnız, o söyleyen arkadaş hakime; "şahit getireceğiz, ama yemin verdirmeyin onlara" demiş. Hakim de kabul etmiş. Biz iki tane şahit götürdük, ama onlar da benden belki birkaç yaş büyüktü yani. Benim doğumumu hatırlamaları mümkün değil. Şahitler geldiler, ama hakim bey zaten onlara hiçbir şey sormadı. Karar verdi ve biz otuz sekizli olduk.

Mahkeme kararıyla nüfus müdürüne gittik. "Kaydetmem" dedi. Sebebini sorduk. "O mahkemenin beni oraya çağırması lazımdı. Ben bulunmadığım mahkemenin kaydını yapmam" dedi. Hâlbuki yapabiliyormuş da inad etti yani.

Bizde mahkeme ilamımızı aldık, kaydımızı İstanbul'da öylece yaptırdık. Daha sonra buraya naklimi yaptırdım. Mahkeme i'lamıyla kayıta itiraz süresi üç aymış. Üç ay içinde itiraz edilmezse normal kayıt sayılıyormuş. Onu da sonradan öğrendim.

Tabii İzmir Yüksek İslam Enstitüsünde o zaman kayıtlara Ruhi Fığlalı bakıyordu. Hainlik yapacak ya, bana ikide bir de "nüfusunu getir" diyor. Ben de bilerek oyalıyorum. Sonunda "ya getir artık, üç ay bitti zaten" dedi.

 DR.İBRAHİM EL HARİRİ

-O zaman enstitüde âlim diyebileceğimiz kimler vardı hocam?

-Alim olarak bir adam hatırlıyorum, Mısırlı Dr. İbrahim el Hariri.. Çok mübarek bir insandı. Arapça ve Farsçası çok mükemmeldi. Son derece nazik bir insandı. Yedi dil bildiği söylenirdi.

 

-Devam Edecek-

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Âl-i imran:190

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zühd hakkında

“Kendisine çok konuşmama ve zühd duygusu verilen kimseyi gördüğünüz zaman ona yaklaşın.Zira o hikmet telkin eder.”İbn-i Mace-Zühd:1

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI