TERBİYE-İ NEFS-İSMAİL ÇETİN-DİLARA YAYINLARI-ISPARTA-(tarihsiz)

Dünya hayatı kendisine süslendirilen nefs-i emmâre, hizb-i şeytandan sayıldı. İşte bu nefsi terbiye etmek, onu Allah Azze ve Celle’nin zikriyle itâatkâr kılmak, farz olan bir vecibedir. Ve bu vecibeye, terbiye-i nefs denilmektedir. S. 28


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2010-10-01 02:44:25

 

Dünya hayatı kendisine süslendirilen nefs-i emmâre, hizb-i şeytandan sayıldı. İşte bu nefsi terbiye etmek, onu Allah Azze ve Celle'nin zikriyle itâatkâr kılmak, farz olan bir vecibedir. Ve bu vecibeye, terbiye-i nefs denilmektedir. S. 28

Zavallı insan ruhu, sersemleşip dünya hayatının lezzetlerini ön plâna alınca, artık şeytan onu nefsin istek ve arzularına taptırır. İbnu Kesîr diyor ki: "Nefs, her ne vakit bir şeyi görüp ona meylederse, onu sever. Artık sevdiği şey yani nefsin istek ve arzusu, kendisine din ve mezhep oluverir." S. 30

…Nefs-i emmârenin tabiatı, Allah ve O'nun Rasûlü'nün hükmüne karşı gelmektir. Nefs-i emmârenin hevâsı yani istek ve arzusu yani silahı, zekât ve sadakayla temizlenmeyen kötü mal, mâlâyâni konuşmak, vakti öldürecek derecede uyumak, cins-i münasebette fazla bulunmak için yemek ve içmek olmak üzere dört şeydir. S. 38-39

…Nefsi büsbütün istek ve arzularından alıkoymak ve her türlü nimetlerden mahrum etmek, sofîlik değildir. Bilakis sofîlik, nefsi mer'âsında mübah şeylerle gütmek. Allah'ın yasak ettiği şeylerden alıkoymaktır. S. 76-77

Mü'min, imanında kuvvetli ve salâbetli olmalıdır. Sebeblere tevessülle birlikte sebebleri Yaratan'dan ğâfil kalmayıp O'na dayanıp güvenmelidir. Bu dayanış ve güvene tevekkül denilmektedir. S. 88

…Nefsin olgunlaşması, hedefe ulaşması, ruhla birlikte Allah Azze ve Celle'nin Âlî Huzuru'na ulaşması, takvâdan başkasıyla olmaz. S. 88

…Nefsi ruha mağlub kılmak ve kalble arkadaş etmenin, hülâsa edeblendirmenin başlangıcı, zâhirde ve bâtında bunların şeriat dairesinde takvayla çalıştırılmasıdır. S. 99

…Nefsin terbiyesinden maksad, kalbin temizlenmesidir. S. 112

İmanın hakîkatlerini keşfeden Mü'min, zevâli imkânsız olan cennet nimetlerini dahi sarf-ı nazar ederse sıddîklık makamında, edemezse ihlâs makamında sıddîk ve muhlistir. Buna özleşme ismi verilmektedir. S. 167

Tevbenin en büyük şartı, iman ve kesin inançla, günahların kul ile Allah arasında perde olduğunu ve tevbeyle perdelerin kaldırılacağını bilmek, geçmişte yapılan günahlardan ciddî bir pişmanlık duymak, gelecekte işlememeye azimlemek olmak üzere üç esastan ibarettir. S. 176-177

"Şu günahı da yapayım, sonra tevbe edeyim."
"İhtiyar olayım, sonra amel işleyeyim."
"Çocukları evlendireyim, sonra hacca gideyim."
"Emekli olayım, ondan sonra kendimi dîne vereyim" gibi şeytanın telkinleriyle insan, ya tevbeyi tehir eder yahud da sür'atle tâat ve ibadete koşar, kaldıramayacağı yük altına girer, usanır, kaçar. Bu sûretlerin hepsi "tesvîf" ve mağrur olmaktır. S. 202

İnsan, amacının kölesidir; onun için çalışır; amacı ne ise ona tapmış olur. İşte bu arınan amaç üzere kul, kendini Allah Azze ve Celle'nin kontrolü altında bulundurmalıdır ki Tevhîdi sahih olsun. S. 236

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Diğer bir kişi katılmaksızın, iki kişi aralarında fısıldaşmasın.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI