ASR-I SAADET-4-Mevlânâ Şibli-Eser Neşriyat-İstanbul-1978

Erkekler içinde Müslümanlığı ilk kabul etmek şerefi, Hz. Ebû Bekir’in mübarek alnını aydınlatan bir iftihardır. Peygamberimizin şairi Hassan, Hz. Ebû Bekir’in ihraz ettiği bu yüksek şerefi terennüm ederek onun “Peygamber


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-10-15 15:08:26

• Erkekler içinde Müslümanlığı ilk kabul etmek şerefi, Hz. Ebû Bekir'in mübarek alnını aydınlatan bir iftihardır. Peygamberimizin şairi Hassan, Hz. Ebû Bekir'in ihraz ettiği bu yüksek şerefi terennüm ederek onun "Peygamber'den sonra takvâ ve adalet itibariyle insanların en hayırlısı ve Peygamber'e inanan ilk Müslüman" olduğunu beyan eder. S:12

• Resûl-i Ekrem'in vefatını müteakip Müslümanlar arasında dört grup teşekkül etmişti:

1- Hz. Ebû Bekir ile arkadaşlarının etrafında toplanan Muhacirler.

2- Sa'd bin Ubâde ile arkadaşlarının etrafında toplanan Hazrecliler.

3- Üseyd bin Hudayr ile arkadaşları etrafında toplanan Evsliler.

4- Hz. Ali ve Hz. Zübeyr etrafında toplanan Haşimîler. S:37-38

• Müslümanlar Hz. Peygamber'in en eski dostunu, Ashâb'ın en güzîde ve en büyüğünü riyâset makamına getirmişlerdi. Bu birliğin temininde Hz. Ebû Bekir'in yüksek ruhu, sağlam seciyesi, berrak muhakemesi en mühim âmil olmuştu. S:38-39

• Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İmam Ahmed Hz. Osman'ın şu sözlerini naklediyor: "Resûl-i Ekrem'e muhtelif sûrelerden birine ait bir âyet indiği zaman vahiy kâtiplerinden birini çağırır ve ona şöyle buyururdu: "Bu âyetleri, şu veya şu âyetleri ihtiva eden sûreye yaz!" S:72

• Birçok tarihî deliller, Resûl-i Ekrem'in Kur'an âyetlerini, iniş tarihine göre değil, fakat mevzularına göre tertip ettiğini ispat ediyor. Birçok sûrelerin tam olarak vahyolunduğunda şüphe yoktur. Fakat bir sûrenin âyetlerini diğer sûreye dair âyetler takip ediyordu. Onun için bunları iniş tarihine göre tertibe imkân yoktu. S:83

• Hz. Ebû Bekir'e çağdaş olan medeniyet âleminin en mühim iki devleti Roma ve İran'dı. Bu iki devlet, yedi yüz seneden beri birbiriyle mücadele ediyordu. S:101

• Hz. Ebû Bekir'in İslam birliğini yıldırım sür'atiyle tesisinden sonra bütün memleket onun etrafında birleşmişti. Bunu müteakip İslam tarihinde yeni devir başlıyordu. S:102

• Hz. Ebû Bekir, fütuhâta başladığı zaman, elde edilmesi icap eden ilk havalinin, Arabistan ile Doğu Roma (Bizans) arasında duran ülkeler olduğunu biliyordu. S:108

• Mûte savaşı Arap Hıristiyanlarına Müslümanlığın yalnız zuhurunu değil, onun ne kadar canlı bir kuvvet olduğunu, Tebûk seferi, bunlara Müslümanların birkaç sene zarfında ne kadar ilerlediklerini herhalde göstermişti. S:108

• Hz. Ebû Bekir'e Irak'a karşı hareketten bahseden Müsennâ bin Hârise, Bekr bin Vâil'e mensubdu. Müsennâ, Hz. Ebû Bekir'e müracaat ederek kabilesinden Müslüman olanlara Irak'a karşı harekete geçmek için müsaade istemiş, Hz. Ebû Bekir ona müsaade etmiş, bunu müteakib Hz. Halid'i bu tarafa göndermişti. Bu hareket, Hicret'in 12. senesinin başlangıcında vuku bulmuştu. S:108-109

• Suriye, Müslümanlığın ilk zuhur ettiği sıralarda İran istilasına uğramış, daha sonra Hirakl tarafından geri alınarak haç'ın Kudüs'e iadesi münasebetiyle büyük tezahürata sahne olmuştu. Bu hâdiseler Milâd'ın 631 senesinde nihayet bulmuş, Hz. Ebû Bekir, İslam devletinin riyaset makamını ihraz ettikten sonra İran tarafındaki Arapların teşkil ettikleri Seddi bertaraf ettiği gibi Suriye havalisindeki Arap çenberini de bertaraf etmek ve bu suretle bunların Müslümanlığa bir mani teşkil etmelerini önlemek, Müslümanlığın diğer milletlere temas edebilmesini temin etmek istemişti. S:118

• Hz. Ebû Bekir, Müslümanların riyasetinde çok kısa bir müddet geçirdiği halde çok büyük işler görmeğe muvaffak olmuştu. Belki hiçbir İslam reisi, Hz. Ebû Bekir'in başkanlığı esnasında elde ettiği başarıya muadil bir başarı elde edememiştir. S:128

• Hz. Ebû Bekir 13. Hicret yılının Cemaziyelâhir ayının başlarında hastalandı. İbn-i Ömer'in Hâkim tarafından nakledilen bir rivayetine göre Hz. Ebû Bekir'in sıhhatini en çok sarsan şey, Resûl-i Ekrem'den ayrılmanın O'nun üzerinde icrâ ettiği tesirdi. Esasen nahif ve son derece yumuşak bir kişi olan Hz. Ebû Bekir, Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra âdeta erimeğe başladı. S:129

• Hz. Ebû Bekir'in hastalığı gün geçtikçe artmış, o da imamlık vazifesini Hz. Ömer'e bırakmıştı. Onun bu hareketi, başkanlığa Hz. Ömer'in geçmesine taraftar olduğunu gösteriyordu. S:129

• Nihayet 13. Hicret yılının Cemaziyelâhir ayının sonlarında bir Pazartesi günü akşamı Hz. Ebû Bekir rûhânî bir kalp huzuru içinde hayata gözlerini yumdu. S:131

• Hz. Ebû Bekir'in bu fâni hayatta elde ettiği en büyük mükâfat, Hz. Peygamber'in ravza-i mutahharasında bu mevkiye gömülmekti!.. S:131

• Resûl-i Ekrem, Zeyd gibi azat edilmiş bir köleyi ordu kumandanlıklarına tâyin ederek, Hz. Ebû Bekir, Zeyd'in oğlu Üsâme'yi ordunun başında göndererek, Hz. Ömer gibi bir zat Hz. Ebû Bekir ve Hz. Bilâl Habeşî hakkında "Ebû Bekir efendimizdir ve efendimizi (yani Bilâl'i) azat etmiştir" diyerek Müslümanların köleleri nasıl telakki ettiklerini ve Müslümanlığın bu müesseseyi kaldırmayı istihdaf ettiğini göstermiştir. S:154-155

• Hz. Ebû Bekir, halim ve selim yaratılışlı, son derece yumuşak ve şefkatli idi. Fakat vazife ve mes'uliyet işlerinde zerre kadar müsamaha göstermezdi. Din işlerinde veya devlet işlerinde onun en küçük tereddüdünü, en basit müsamahaya göz yumduğunu göremezsiniz. S:160

• Hz. Ebû Bekir'in devri çok kısa sürdüğünden ve birçok mühim buhranların giderilmesini istilzâm ettiğinden bilâhare Hz. Ömer'in zamanında teşekkül ve tekemmül eden hükûmet dairelerinin temeli onun zamanında atılmıştı. S:160

• Hz. Ebû Bekir, Kur'an-ı Kerim'e son derece âşık olduğundan her âyet-i kerimeyi anlar, anlamadığı her âyeti Resûl-i Ekrem'den sorardı. Bu itibarla Hz. Ebû Bekir, Kur'an-ı Kerim'i tefsir hususunda şüphesiz devrinin en salahiyetli adamı idi. Hz. Ebû Bekir, Kur'an-ı Kerim'den birçok âyetlerin tefsirini nakletmiştir. S:162-163

• Hz. Ebû Bekir'in faziletleri onun yaratılıştan taşıdığı nezih ahlâk ile kat kat yükseliyordu. Takvası, bir darb-ı mesel olarak gösterilirdi. Onun için dünyada yaşamanın zevki, yüksek gayeler takip etmekti. Malını Allah uğrunda fedâ etmek onun için müstesna bir zevkti. Resûl-i Ekrem buyuruyor ki: "Dünyada hiçbir kimsenin malı benim için Ebû Bekir'in malı kadar faydalı olmamıştır." S:169

• Başka hiçbir millet, Müslümanlar kadar, rivâyette itina etmemiştir. Müslümanlar, her rivâyetin müselsel senedini bulmuşlar, râvilerin durumlarını tahkik ve tedkik etmişler, rivâyeti müstakil bir fen haline getirerek o fenne "râviler fenni" adını vermişlerdir. S:186

• Halid, Irak harekâtı esnasında çok parlak zaferler kazanmıştır. Belki Halid, Irak savaşlarını neticelendirmeğe muvaffak olabilirdi. Fakat Halid, Hicret'in on üçüncü senesinde, Bizanslılarla uğraşmakta olan İslam ordusuna yardım için Hz. Ebû Bekir'den emir aldığından kumandanlığı Müsenna'ya bırakarak o tarafa azimet etmiş, Halid'in Irak cephesinden ayrılmasını müteakip İranlılar, Müslümanların ilerlemesine mani olmuşlardı. S:239

• Hz. Ebû Bekir, Irak fethiyle meşgul olan Halid bin El-Velid'in Suriye tarafına hareket etmesini emretmiş, Halid, birçok mukavemetleri kırarak Şam'a varmış ve karargâhını orada kurmuştu. İmparatorun gönderdiği büyük ordu Ecnâdin'de idi. Halid ile Ebû Ubeyde Ecnâdin'e harekete karar verdiler. S:266

• Halid kumanda ederek Bizanslılarla harbe girmiş ve 3000 müslüman şehit düşmesiyle neticelenen bir savaştan sonra zafer kazanılmıştı. (28 Cemaziyel'evvel 13 H. 636 M.) S:266

• Ecnâdin savaşını müteakip Halid, Şam'a doğru hareket ederek şehri muhasara etti. Muhasara Ebû Bekir'in zamanında başlamakla beraber, zafer Hz. Ömer'in zamanında elde edildi. S:266

• Mısır'ın fethi, Hz. Ömer'in büyük muvaffakiyetleri arasında olmakla beraber bu hareket Amr bin El-As tarafından tertip edilmişti. S:313

• Irak fethinde kumandanlık vazifesini hakikat-i halde yapan zat Hz. Ömer'di. İslam ordusunun Medine'den hareketinden itibaren takip edilecek yollar, kat'edilecek merhalelerin hepsi kendisi tarafından gösterilmişti. S:330-331

• Müslümanlık tarihinde ilk adlî teşkilât, Hz. Ömer tarafından kurulmuştur. Medenî bir idarenin teessüsünü gösteren mümeyyiz vasıf, adlî teşkilâta aid vazifelerin diğer vazifelerden ayrılmasıdır. Dünya tarihinde hiçbir devlet veya memleketin, adlî teşkilâtı bu şekilde ayırdığını görmediğimiz halde bunu Hz. Ömer'in devrinde müşâhede etmekteyiz. S:362

• Hz. Ömer, milliyet, renk, din, memleket ayrılığı dolayısıyla bir kimseyi ordusundan uzaklaştırmamıştır. Gönüllülerden müteşekkil ordu binlerce Zerdüşti'yi muhtevi idi. Bunlar da, Müslüman silah arkadaşları kadar maaş alıyorlardı. S:391

• Müslümanlar sırf âlicenaplıklarından dolayı ordularına gayrimüslimleri kabul etmişlerdir. Yoksa elde edilen başarılara erişmek için bunlara ihtiyaç yoktu. Müslümanların gayrimüslimler tarafından yardım görmeleri, onların siyasî bir başarısı idi. S:392

• Hz. Ömer'in askerî idaresinde en hayret bahşeden nokta, bütün ordunun sayı itibariyle pek büyük olduğu, ordunun meşgul olduğu sahalar hükümet merkezinden pek uzak bulunduğu, orduyu teşkil eden unsurların birbirine yabancı sayıldığı halde, Medine'de ikamet eden devlet başkanının her kıtanın başında imiş gibi her kıtaya hâkim olmasıdır. S:398

• Hz. Ömer, ilim ve irfanın neşrine hakkıyla çalışmıştır. Onun zamanında bütün fethedilen ülkelerde Kur'an-ı Kerim, ahlâk ve âdâbı öğreten müesseseler açılmış, Ashâb ve ilim adamları fıkıh ve hadis öğretmek için her tarafa gönderilmişlerdi. S:399

• Şah Veliyyullah, Hz. Ömer'in mesaisinden bahsediyorken şu sözleri söylüyor: "Bugün Müslümanlar içinde Kur'an-ı Kerim'i okuyan her ferd, bunu Farûk-u A'zam'a borçludur." S:403

• Kur'an-ı Kerim Müslümanlığın üssül-esasıdır. Bu gerçek, herkes tarafından kabul edilmiştir. Kur'an-ı Kerim'i ilk önce toplayan ve tertip eden, ikinci olarak onu yazdıran ve metnini olduğu gibi muhafaza eden, üçüncü olarak da Kur'an-ı Kerim'i İslam ülkelerinin her tarafından öğrettiren Hz. Ömer'dir. S:403

• Zimmîlerin şeref ve namusu, Müslümanların şeref ve namusu gibi mukaddes ve masun tanılırdı. Zimmîlerin namus ve şerefi aleyhinde söylenen herhangi sözün sahibi cezaya uğrardı. S:420

• Zimmîlerin bu muameleyi gördüklerinden dolayı Müslümanlarla birlikte kendi dindaşları aleyhinde harb ediyor, Müslüman askerlere muhtaç oldukları her şeyi temin ediyor, Müslüman askerlerin ileri hareketleri esnasında yolları ve köprüleri tamir ile meşgul oluyor, Müslümanlar için istihbaratta bulunuyorlardı. S:421

• Hz. Ömer, Arabistan'da köleliği kâmilen kaldırmaya muvaffak olmuştur. Ömer, başkanlık makamına gelir gelmez, irtidad savaşları esnasında ele geçen erkek ve kadın Arap esirlerini, kâmilen serbest bıraktı. S:426

• Hz. Ömer eşitlik esasına riayet ettiği içindir ki, hiç kimsenin diğerlerinden farklı lâkablar kullanmasına müsaade etmemiş, hiç kimsenin diğerlerinden üstün olduğunu gösterecek bir vaziyet ihtiyar etmesine imkân bırakmamıştı. S:436

• Hz. Ömer, halkın tembel ve tufeyli bir hale gelmemesi için dikkat ederdi. Onun hazinesinden muntazam maaş alanlar; savaşlarda hizmet edenler, gelecek harblerde kendilerinden istifade edilecek olanlar veya ihtiyarlıktan dolayı çalışamayacak durumda bulunanlardı. S:446

• Arabistan'ın cahiliyet devrinde tevârüs ettiği yozlaşmış ahlâk; haseb ve neseble övünme, avamı hor ve hakir görme, müstehcen kelimeler kullanma, şehvetlere, lezzetlere, içkiye, fâsiklik ve fâcirliğe dalmak gibi şeylerdi. Hz. Ömer'de, bütün bu yolsuzlukları kökünden söküp atmağa çalışmıştır. S:464

• Bir kabilenin diğer kabileden üstün olduğunu gösterecek bir şey bertaraf edilmişti. Mesela bir kabileye mensub olanlar, kendi kabilelerini alkışlamak itiyâdında idiler. Bu âdet kaldırılmış, kölelerle efendileri birbirinden ayıran her fark izâle edilmişti. S:464

•Bir defa Hz. Ömer hutbe irâd ediyorken cemaatten, kötü yola düşecek ve nefsânî arzulara boğulacak olursa, ne yapacaklarını sordu. Cemaatten biri derhal kalkarak: "Seni kılıcımızla doğrulturuz!" dedi. Hz. Ömer şu mukabelede bulundu: "Cenab-ı Hakk'a çok şükür ki yanlış yola sapacak olursam, milletin içinde beni kılıcıyla doğrultacak kimseler vardır." S:466

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir

Âl-i İmran:20

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Şekavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil şekavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."

Tirmizi, Birr 40, (1962)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI