Vehbi VAKKASOĞLU ile RÖPORTAJ


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2002-01-28 21:40:47

-Muhterem hocam, dünya son terör hadisesinin şokuyla sarsıldı. Bu vesile ile İslam ve terör kavramları da tekrar gündeme geldi. Biz de sizinle bu konular etrafında konuşalım istedik. İzninizle ilk sorum şöyle: İslam, cihad adı altında teröre izin verir mi?

-İslam ile terör yan yana gelmemesi gereken ve özünde asla gelmemiş olan iki kelimedir. Çünkü İslam Allah'a teslim olmak manasındadır. Allah'a teslim olan Allah'ın kullarına sevgide ve saygıda teslim olmuş demektir.

İslam'ın birçok tarifi var; ama bana göre, en güzel ve kapsamlı ve derin, gerçek tanımı; Allah'a kulluk ve O'nun yarattıklarına da şefkat göstermektir. Yarattıkları derken sadece insanları da kastetmiyoruz. Cansız varlıklardan, en yüce yaratılmış insana kadar hepsine sevgi ve şefkat göstermek manasını içine alır bu kelime.

Dolayısıyla 'ben müslümanım' diyen 'Allah'a ve O'nun emrettiği mahlûkata şefkat prensibine boyun eğdim' diyen bir insan nasıl terörist olur? Yargısız infaz yoluyla hiç tanımadığı, bilmediği insanları öldürmeye kalkar. Tanıdığı, bildiği insanlar suç işlemişler dahi olsa, İslam nizamdır, İslam düzendir, kanundur, hukuktur, yargılamadan yetkili makamların hükmü çıkmadan hiçbir karar; ölüm kararı da dâhil infaz edilemez. Ve insanlar bu konuda kendi kendilerini görevlendiremezler.

Dolayısıyla, İslam ile terör asla yan yana gelmez. Geceyle gündüzün yan yana ve bir arada, iç içe bulunamayacağı kadar kesin bir gerçektir bu. Ama şu olabilir: Müslüman kimliğine sahip, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan bazı insanlar teröre bulaşmış olabilirler. Her inançtan ve dinden ve felsefeden insanların bulaştıkları gibi.

Ancak bunun için bir şart vardır, bir gerçeğin oluşması lazımdır. O da Müslüman kimlik ve kişiliğinin içinin boşalmış olması lazım. Bu kimlik ve kişiliğin içi nasıl boşalır? Sadece, rahmetli Necip Fazıl'ın deyimiyle insanlar "marka müslümanı" olarak kalırlar, nüfus cüzdanı müslümanı olurlar. O zaman, İslam'a uymayan, İslam dışı her türlü aykırılığı yapabilirler. Terör de dahil olmak üzere, Allah'ın yasakladığı her şeyi yapabilirler.

Şimdi birçok müslüman içki içiyor, kumar oynuyor, faizcilikle geçiniyor, kul hakkı yiyor, bütün bunların mesela en çok kullanılan, günahlardan biri olan yalanın ve gıybetin dinimizde yeri var mı? Yok, ama bunu birçok müslüman yapıyor.

Eee şimdi, İslam yalanı, İslam gıybeti, İslam zinası, İslam faizciliği diye bir şeyden söz edilebilir mi? Bu edilemez; ama müslümanın günahlarından söz edilebilir.

Dolayısıyla içi boşalmış bir İslam, içi boşalmış bir Müslümanlık ya da yaşanmayan, özünden uzaklaşmış, kimlik ve kişiliğini kaybetmiş bir Müslüman teröre bulaşabilir, başka günahlara bulaştığı gibi.

Eğer bundan gerçekten şikâyet ediyorsa dünya ve bu şikâyetlerinde de samimilerse, benim bir teklifim var. Bu halledilebilir, önüne geçilebilir, Müslümanı terörden ve diğer günahlardan kurtarmanın bir tek yolu var, onu özüyle birleştirmek, buluşturmak gerçekten Kur'an ve sünnet müslümanı yapmak, yani Peygamberin (sav) yolunu yol bilen müslüman yapmak.

Eğer bu gerçeklerle müslümanı buluşturursak, bırakın adam öldürmeyi, terörü, müslüman karıncaya bile kıyamaz, topal bacaklı bir sivrisineğe bile kıyamaz. Gönül insanı olur, şefkat insanı olur, sevgi insanı olur, dost insan olur.

Çanakkale'de dedelerimizin yaptığı gibi düşmanına bile insan muamelesi yapar, esirine bile hatırlı misafir muamelesi yapar. Sınırını sormadım, ama bu kadar uzun konuşmak caiz midir?

-Tabii hocam, estaÄŸfurullah.

-Peki, Kuran-ı Kerim'de mesela 'Onları bulduğunuz yerde öldürün' gibi ayetleri bu konuda dile getirenler var.

-Ama bu ayetin önünü ve sonunu hesaba katmadan konuşuluyor. Hani,'namaza yaklaşmayın' ayetini almış da adam, namazdan kaçmış. Ama 'İçkiliyken namaza yaklaşmayın' gerçeğini görmemiş.

Dolayısıyla, bu ayeti yorumlayanlar da bence Kur'an'ın bu ayetinin başlangıcına ve sonuna bakmıyorlar, Kur'an'ın bütününe bakmıyorlar. Cımbızla cümle seçmek yolu haksızlık ve adaletsizlik sonuçları doğurur, yanlış anlamalara yol açar. Bunun için, Napolyon'un burada bir sözünü de hatırlatmadan da geçemeyeceğim. Diyor ki:'Bana dünyanın en masum cümlesini getirin, sizi onunla idam edeyim.'

Şimdi Kur'an-ı Kerim'den de böyle cımbızla cümle seçip, ondan hükümler çıkarmak çok yanlıştır. 'Onları gördüğünüz yerde öldürün" kimler onlar? Hiçbir anlaşmaya yanaşmayanlar, zulmü durdurmayanlar, adaletsizliği devam ettirenler, kendileri cana kıyanlar başka hiçbir fren tanımıyorlarsa, başka hiçbir sınır tanımıyorlarsa, bütün anlaşma yollarını kapatmışlarsa ve savaş zorunlu duruma gelmişse o zaman savaştan da kaçmayacaksınız diyor ki, bu gayet tabii bir neticedir.

-Bu terör eylemi Batı'daki İslam'a yönelişi nasıl etkiler sizce?

-Bence olumlu etkileyecek. Olumlu etkileyecek, çünkü insanlar düşünmeye başlayacaklar, insanlar araştırmaya başlayacaklar. İnsanların bütünü değil belki bu düşünceyi, bu araştırmayı yapmayacak;ama işe yarar bir kısmı, gerçekten okuyan, anlayan, düşünen, derin fikirli insanları bu görüşmeyi, bu düşünmeyi, bu tefekkürü yapacaklar, araştıracaklar..

Hayırlı bir netice çıkacak, ama bu hayrı çoğaltmak için biz Müslümanlara büyük görev düşüyor. Araştıran insanların eline doküman sunmak, araştıran insanların eline belge vermek, kaynaklara ulaştırmak ve yaşayışımızla İslam'ın güzelliklerine gölge düşürmemek bizim görevimiz.

Eğer biz bunu yaparsak araştıran insanların önünü açmış, yolunu aydınlatmış oluruz. İşte sizin yaptığınız bu çalışma da bunun bir parçası. Keşke mümkün olsa da bu sözlerimiz İngilizceye çevrilip İngilizce olarak ekrana veya bilgisayara, internete ulaştırabilsek.

Dünyada dilimizi bilmeyen insanlar da öğrenebilseler. İşte bunlar yapılabildiği miktarda güzel gelişmeler olacak. Yani işin güzelliğinin dozajı, ölçüsü yine bizim çalışmalarımıza bağlı ve İslam'ın güzelliklerini yaşamamıza bağlı.

-Bir de son olaylarla S.Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezi tekrar gündeme geldi. Sizce geleceği bir çatışma ortamı mı belirleyecek yoksa bir diyalog ortamı mı?

 -Evet. Gelecek geçmişin devamıdır. Geçmişte eğer gerçekten bir "Medeniyetler Çatışması" var idiyse bu devam edecek demektir. Ama bizce böyle bir çatışma yok. Biz bütün insanları Allah'ın[cc] kulları biliyoruz. Bütün insanlarla kendimizi kardeş hissediyoruz, Hz.Adem[as] ve Havva'nın[as] çocukları olduğumuza inanıyoruz. Eğer bu inançta başka dinden olan kardeşlerimiz de, insan kardeşlerimiz de samimilerse bir çatışmaya, hele "Medeniyetler Çatışması"'na hiç gerek yok.

Gerçekten medeniyet ise zaten çatışmaz. Medeniyet, anlaşmak, kaynaşmak, iletişim kurmak sanatıdır, onu yapabilen insanların meydana getirdiği toplumlara medeniyetler derler. Medeniyet varsa çatışmaz.

Ama bunu söyleyen de boşuna söylemiyor. Huntington'un sözünde bir gerçek de var, çünkü o ve benzeri kişilerin, o dünya görüşündeki insanların kafalarında bu çatışma var. Kendi kafalarındaki ve gönüllerindeki çatışmayı açıklıyorlar, söylüyorlar, söylemeye çalışıyorlar. Aslında onun izahıdır.

Evet, onların kafasında var hep haçlı seferi... Bush'un da ağzından bir ara çok kötü bir talihsizlik kaçtığı gibi. Ama bilinçaltından da bunu söküp atmak lazım, bilinçaltından da bunu çıkarmak lazım. Bizim bilinçaltımızda böyle bir şey yok. Onun için biz "hilal savaşı' yapacağız" demiyoruz. Diyenler de bilgisizliklerini dile getiriyorlar. Bizim savaşlarımız savunma savaşlarıdır, korunma savaşlarıdır, adaletsizlikleri önleme savaşıdır.

Elbette dediğim gibi uzun tarihi boyunca Müslümanların da hataları olmuştur; ama bu diğer milletlerin tarihleriyle karşılaştırıldığında devede kulak kalır. Dinimizin özünde asla yoktur. Savaşmak zorunda kalan müslüman bile eski usul Arap sisteminde ortaya çıktığı zaman biliyorsunuz, savaşın önsözü var karşılıklı ordulardan kendilerine güvenen insanlar çıkıyor ve savaşı başlatmak istiyorlar. Başlamış bir savaşta bile ilk vuran olmak istemiyor Müslüman. Onun için çıkıyor meydana Hz. Ali(ra), Hz. Hamza(ra) benzeri yiğitler "Saldır ya kâfir" diyorlar, ilk saldırıyı karşıdan bekliyorlar. Yani başlamış savaşta bile ilk vuran kendileri olmak istemiyorlar.

Böyle bir inceliği medeniyetinin özüne yerleştirmiş olan İslam hiç çatışma taraftarı olabilir mi? Uzlaşma, anlaşma, kaynaşma ve barış dinidir dinimiz. Bizim kafamızda yok; ama onlar kendi kafa ve gönüllerindekini hâkim etmek istiyorlar.

Ama edemeyecekler, çünkü Hıristiyanlardan da, Yahudilerden de artık bu gerçeği gören insanların sayısı çoğalıyor.

-Gelinen noktada "Medenilere galebe ikna iledir" diyen Bediüzzaman'ın metodu İslam dünyasında öne çıkıyor.

-Evet. İşte bu gerçek medeni bir insanın sözü. Medenileri ikna etmek lazım, inandırmak lazım, belgelerle ve bilimsel metodlarla, akıl mantık çerçevesinde bir noktaya gelmek lazım. Yoksa sloganlarla, bağırmakla hele baskılarla, zorbalıklarla hiçbir insanın bir yere geleceği yok.

İlkokul çocukları bile bugün bağırmakla, çağırmakla, zorbalıkla, dayakla dediğiniz yere değil tam tersi istikamete gidiyorlar. Erişkin ve yetişkin insanlara bunu yapamazsınız.

 Zaten İslam dünyası şu anda güçsüz, bu faydalı bir metod olsa bile, yapacak gücü yok. Dolayısıyla gerek olaylar, gerek dünyanın gelişimi, değişimi, gerekse akıl, mantık ve temelde de dinimiz bizi ilme çekiyor, inandıklarını yaşamaya çekiyor, beden diliyle ikna etmek, anlatmak, ağzımızdaki dille ikna etmek, anlatmak ve bunların içine sevgi ve samimiyet katmak ve insanları yaratılışta kardeşimiz bilmek ve gerçekten değerli bir varlık olarak kabul etmek lazım ki, bu emeklere değer görelim.

Dolayısıyla, Bediüzzaman Hazretleri'nin medeniyet diye bir şeyden bahsetmesi, medeni insanlardan söz etmesi ve onları da gerçeklere getirmenin yolu olarak ikna metodunu savunması bundan yüz seneye yakın zaman önce söylenmiş; ama yüz yıl sonrasını da, daha sonrasını da aydınlatan güzel bir gerçek.

İnsanoğlu yavaş yavaş o noktaya geliyor. Birileri erken söylüyor, erken tavsiye ediyor; ama başka birileri de yavaş yavaş geliyor. Başta da söylediğim gibi, eğer bizler ikna metodunun güzelliklerini, gerçekleri hakkıyla, hakikatiyle anlar ve anlatabilirsek ve bu gerçekleri hayatımıza geçirebilirsek fazla bir şey söylemeye ve yapmaya da gerek kalmayacağı kanaatindeyim. Çünkü her insan yaşayan bir Kur'an, yaşayan bir İslam olursa ağızlarındaki dilin fazlaca konuşmasına da ihtiyaç kalmayacak. Bugün insanlar artık kimin ne dediğine bakmıyorlar, kimin ne yaptığına bakıyorlar.

Dolayısıyla, ikna etmenin en etkili yollarından bir tanesi de beden dilimizi konuşturmak, yani evrensel ahlak kuralları çerçevesinde hareket etmek, diye düşünüyorum. Artık bundan sonra da ikna metodunun ilim metodunun dışında bir metod kalmıyor; ama iknayı, insanları inandırmayı, inandığımız gerçeklerin güzelliklerini göstermeyi de güzel yapmak lazım, metodumuzun da sevgi ve şefkat metodu olması lazım.

Yine Bediüzzaman Hazretleri'nin ifadesiyle bir elinde nur bir elinde topuz tutanlar, insanları çekemezler, insanları kazanamazlar, kaçırırlar. Acaba elindeki nuru gösterip öteki elindeki topuzla kafamıza mı vuracak korkusunu yaşarlar.

Dolayısıyla, biz bazı tabirleri de artık değiştirmemiz, kullanmamamız ve hatta kabul etmediğimizi açıkça söylememiz lazım. Zaten bunlar bizim geleneğimizde olmayan kelimeler. Mesela bunlardan bir tanesi "İslamcılık"

Bana soruyorlar 'İslamcı bir yazar olarak,' Hayır, ben İslamcı bir yazar değilim, ben Müslüman bir yazarım. Çünkü dilimizdeki geçerli olan ifadesiyle de İslamcılık bir şeyle meşgul olmak demektir, bir şeyi alıp satmak demektir, bir şeyin uzmanlığını yapmak demektir. Ben hiçbirini kabul etmiyorum. Ben onu yaşamak, onu ruhumun ilacı, gıdası, yaşama sebebim bilmek istiyorum, kimseye pazarlama da yapmıyorum. İslam'ı, önce kendime lazım diye bakıyorum, dünyama ve ahiretime gerekli diye bakıyorum.

Dolayısıyla, İslamcılık gibi, fundamantalizm gibi kelimelerden biz gocunmak yerine hiç bunlarla ilgimizin olmadığını anlatmamız lazım. Biz Müslümanız, yani Allah'a[cc] teslim olmuş ve O'na[cc] kul olmaya çalışan ve O'nun[cc] yeryüzündeki sevgi sembolü Hz. Muhammed'in[sav] yaşadığı gibi yaşamak isteyen, sünneti kendilerine yürünecek yol bilen Müslümanlardan biri olmak çabasında olduğumuzu hepimizin söylemesi gerekiyor. Başka hiçbir tarifle, tanımla, isimle kendimizi isimlendirmemiz gerekiyor. Biz, bizim bütün Müslümanların üst kimliği Allah'ın[cc] kulu, Peygamber'in[sav] ümmeti olmaktır. Bu da sevgi, barış, dostluğu ve insanlar arası güzel iletişimi emretmektedir.

-Hocam çok teşekkür ederim...

 -Ben teşekkür ederim...

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et!

Hicr, 99

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hikmetli söz, müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en layıktır.

Tirmizi, Ä°lim, 19.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI