Cevaplar.Org

MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-19

Komünizm *Lenin’in ifadesiyle komünizm siyasi bir çocukluktur. Baasçılık da komünizmin Arap dünyasında çocuğu ve iz düşümüdür. İdeolojik bir miyopluk ve siyasi çocukluktur.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-01-01 10:25:26

Komünizm

*Lenin'in ifadesiyle komünizm siyasi bir çocukluktur. Baasçılık da komünizmin Arap dünyasında çocuğu ve iz düşümüdür. İdeolojik bir miyopluk ve siyasi çocukluktur.

*Bolşevik Devrimi ve Lenin'in ülkesine dönmesinde Avrupa'daki barlarda asılı 'Ruslar ve köpekler giremez' ibaresi etkili olmuştur. Nefret ederseniz, nefret görürsünüz…

Kur'an

Kur'an sure isimlerini bazen cin ve bazen insan ve bazen de hayvanlardan seçmiştir. Bazen de milletlerin kaderine temas eder. Öyle icazla bahseder ki, üzerine basıp geçersiniz de, anlayamazsınız. Tedebbür ve azami dikkat gerek. Kehf Suresi gibi surelerde ahirzaman sırlarını gizlemiştir. İsra Suresi hem peygamberimizin gece yolculuğuna (İsra) temas eder hem de Beni İsrail'in kaderine bakar ve ışık tutar. Bu yüzden Surenin tali isimlerinden birisi Beni İsrail suresidir. Özellikle ilk 8 ayeti ile 104'üncü ayeti Beni İsrail'in günümüzdeki seyrine tam tamına ışık tutmaktadır. Rum Suresi de Batılıların kaderine temas etmektedir.

Kurban Bayramı

*Kurbanlarda da bazı şaklabanlar çıkıyor tavuk kurban etmekten bahsediyorlardı. Hayvan hakları taraftarları inanç hakları taraftarlarını sıkıştırıyor ve kavurma şöleninden uzak kalmaya davet ediyorlardı. Böylece bırakın kavurma tadını, ağız tadımızı, yürek tadımızı bile kaybediyoruz. Brigitte Bardot gibi modern 'güzellik tanrıçaları' kurbanlarda hafiyelik, dedektiflik merakına kapılarak Müslüman komşularını dikiz ediyorlardı. Sanatçılığı sönmeye başladığı günlerinde her kurban bayramı mutlaka Müslümanlara sataşırdı. Belki de şöhretini böyle taze ve zinde tutuyordu.

*İslam dünyasındaki yerli oryantalistler de kurbana laf atıyorlar. Kurbanın kutsiyetini sorguluyorlar. Meseleyi et şölenine indirgiyorlar. Hâlbuki ayette 'Allah'a kurbanların etleri değil güzel niyetleriniz ulaşır' denilmektedir. İnsanlar Allah yolunda hayvanları kurban ediyorlar da, kendilerini kurban etmiyorlar mı? Hayvanları kurban eden Müslümanlar kavurma şöleni yapmakla veya Mısırlı Fatma Naut'un ifadesiyle asırlardan beri hır yıl hayvan katliamı ile suçlanırken; İsrail ve kafadarı Avustralya da Müslümanları ölüme tapınmakla suçluyorlar. Ölüm kültü ile suçluyor! Müslümanlar bu dünya için yaşamıyorlar. Gerektiğinde Allah için ve Allah yolunda kendilerini feda ediyorlar. Buna mukabil İsrail ve Batılı dostları çıkara tapınıyorlar. Dünyaya tapınıyorlar. Yerli uzantıları Fatma Naut isimli bayan veya Neval Sadavi'nin yeni versiyonu, kurban bayramı tebriki için ' hayırlı bayramlar' yerine ' hayırlı katliamlar' tabirini kullanıyor.

Kusur

İnsanoğlu hatalardan pak ve mahfuz değildir. "Peygamber masum, evliya mahfuzdur" derler. Lakin bu kıyas maalfarıktır. Hadiste denildiği gibi âdemoğlu kusurludur ve hataya açıktır. Kusurlular arasında en iyiler ise kendilerini gözden geçirenler ve hatalarını yukarıya yükselme basamağı ve merdiven kılanlardır. Kusuru ve bunu itirafı onu dinamik kılar. Arayışa ve tashihe sevk eder. Statiklikten kurtarır, dinamik hale getirir. Hatalarından ders alarak tekâmül çizgisini benimser ve yakalar. İnsan kusurlarını deneme yanılma ve ikaz yoluyla fark edebilir ve bu yollarla da hatalarını aşar ve bunlardan arınabilir. Eskiler bu mealde şunu söylemişlerdir: Çeşm-i insaf gibi kâmile mizan olmaz. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. Kusurunu itiraf etmeyen insan tekâmül yasalarına tabi değildir. Ya yerinde sayar ya da enaniyeti uğruna ayağı kayar ve esfeli safiline düşer.

Kürtçülük-Kürtler

*Risale-i Nur içine sızmış Kürtçülük kimyaları tefesssüh etmiş ve bozulmuştur. Irkçılık ortak köprüyü ve bağları yok eder. Benimle Bediüzzaman arasında İslam köprüsü varsa Bediüzzaman'ı alet eden Kürtlerle hiçbir köprüm yoktur. Manifesto. Risale-i Nur'a gölge etmesinler. Biz bilmiyorsak, Bediüzzaman ırkçı ise veya ırkçı damar taşıyorsa elimizin tersiyle iteriz. Hiç dert değil. Kürt doğmak kimsenin tercihi değil Kürtçü olmak ise tercihi. Bizim tercihimiz ise Müslümanların ittihadıdır. Biz yazılarımızda liderliğin işlevsel olduğunu yani müktesep olduğunu söylüyoruz.

*Kürtçülerin peşinde oldukları ulus devleti bir seraptır, hayaldir.

*Batılılar Suriye meselesini Kobani meselesine indirgediler? Kürtleri sevdikleri için mi yoksa stratejik hesaplarından mı? Kin üzerinden zafer kazanılabilir ama asla bahtiyar olunmaz. Bundan dolayı bırakılım bu boş davaları..

*Birileri ülkemizi yangın yerine çevirmek istiyor. Bunlar masum hamallar değil aksine ideolojik hamule ve yükleri olan kimyaları bozulmuş bazı çevreler. İşte bu ideolojik hamallara doğru istikameti, ötesinde Kürtlerin gerçek saadetini ve kimliğini gösterecek Bediüzzaman tipinde kahramanlara ihtiyaç var. Bu kahramanlar şahs-ı manevi dairesinden çıkacaktır. Kürt kimliğinin muhafazasını ideolojik simsarlara, Kürtçülük simsarlarına bırakmasınlar. Onlar yıkım memuru ise Risale-i Nur şakirtleri yapım memurlarıdır. Yıkmak yapmak gibi olmaz. Ülkemiz bu ideolojik hamallarının açtığı kötü çığırın acı meyvelerini tatmıştır. Şahs-ı manevi arasından bu biriken kötü enerjiyi bertaraf edecek salih Kürtlerin çıkmasını intizar ediyoruz. Abdülkadir Badıllı abinin çığlığı boşuna değil. O çığlık maşerin mahşeri çığlığı haline gelir inşallah...

*Kürtler milletlerin kendi kaderini tayin etme hakkından bahsediyorlar. Bu tek yanlı bir iddiadır. Bu sömürge altındaki milletlerle alakalı bir durumdur. Kürtler Irak'ta sömürge altında mı bulunuyor? Yoksa sömürgecilerin kayığına mı binmişler? 'Kerkük'ten çıkmayız' şeklinde laflar ediyorlar. Burada tamamen fırsatçı yüzleri ortaya çıktı. Şöyle bir mantık yürütüyorlar: Maliki güçleri çekildi öyleyse buraları bize kaldı. Kerkük Maliki güçlerine mi aitti? Kerkük'ün demografik yapısını da işgalle birlikte değiştirdiler. Şimdi Irak yangınından mal kaçırarak oldu-bittilerini pekiştirmek ve kalıcı hale getirmek istiyorlar. Kürtlerin bağımsızlık istemeleri Irak'ın güneyde bir Şii devleti kurulmasına ve daha sonra da İran'a bağlanmasına emsal veya zemin teşkil edebilir. Suriye'de de İsrail'in dört gözle beklediği Nuseyri devleti hayata geçebilir.

* İran Türkiye'ye karşı Osmanlıcılık kartıyla birlikte Kürt kartını da oynuyor. Kürtler uluslar arası oyuncuların iyi bir malzemesi. Ortak bölenin değil parçalamanın araçları. Maliki döneminde Kürtlerle Şiiler arasında ortaklığın bozulması karşısında kılını kıpırdatmayan İran şimdi Kürtlerin hamisi kesildi. Tek amacı Türklerle Kürtlerin bağını biraz daha gevşetmek. Bunun üzerinden zemin kazanmak.

*'Çevresinde İslamcılık dalgası boy verirken, Kürt milletçiliği laiklik dalgasına biniyor' başlıklı makalesinde Suriyeli yazar Bekir Sıdkı, Kürtler açısından anakronik (tarih dışı veya tarihi seyre aykırı) bir durumu izah ediyor. Çevrede İslami dalga feveran ederken ve coşarken Kürtler kendilerini milliyetçilik hatta ırkçılık dalgasına kaptırmış bulunuyorlar. Türkçülük için geçerli olduğu gibi, Kürtçülük için de geçerli olan temel husus ırkçılıkla laikliğin izdivacıdır. Kürtçülüğün açılımı laiklik ile ırkçılığın imtizacıdır. Bu meseleyi açtığımızda karşımıza şöyle bir hakikat çıkıyor: Kürtçüler daha önce Turancıların ve Türkçülerin İslam karşıtı kullandıkları argümanlara sarılıyorlar. Bu argüman veya iddia şudur: İslam bizi geri bıraktı. Hatta nakl-i kelam ile Ziya Paşa şunları söylemektedir: İslam imiş devlete pa-bend-i terakki: Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı. Ziya Paşa bazılarının İslam'ın bizi geri bıraktığı mavalını savunduklarını nakletmektedir. İslam'ın taşıyıcısı olan Araplar bu durumda ne desinler? Onlar da kendilerini şöyle teselli ettiler: Bizi geri bırakan Türkler oldu. Osmanlılar oldu. Türkler Roma gibi sadece harp sanatını ve savaşı biliyorlardı. İlimde ve fende geri kalmamızın yegâne nedeni kafasız Türkler idi ( el etrak biidrak veya etrak muh naşif)! Kürtler ise ikisini de birden söylemeye başladılar. İslam bizi geri bıraktı. Türkler ise bizi İslam'la aldattı. Keşke aldatanlar dünyasında aldanan birileri olsa da, onların masumiyeti sayesinde hep birlikte kurtulabilsek! Hayata sadece siyaset sahnesinden veya deliğinden bakanların gösterebileceği yegane hedef veya argüman aldatmak veya aldatılmışlık duygusu olmalıdır. 

*Bekir Sıdkı tersinden Apo'nun Kemalizm'in ipine sarıldığını ve ona özendiğini ve öykündüğünü ifade etmektedir. Ulus devlet fikriyatı ve arayışı sonuç itibarıyla, diğerlerini de meşrulaştıran bir kaygan zemindir ve aynı sürece (uluslaşma) hizmet etmektedir. Mitos bölünmeyle zıt benzerlerini veya kardeşlerini üretmektedir. Sözgelimi, Kürtlerle Türkler arasında son siyasi bağ olan hilafetin kaldırılmasıyla birlikte Şeyh Said Piran yeni rejime karşı baş kaldırmıştır. Bir an kalkışma noktasının haklı olduğunu farz edelim; lakin başarılı olsaydı Kemalizm'in ikizini doğuracaktı. Kemalizm çizgisine uygun bir sonuç elde etmiş olacaktı. İslam için yola çıkmış lakin ulus devlete ulaşmış olacaktı. Belki Türkiye'nin güneyinde bazı bölgelerde Mahabad Kürt Cumhuriyetine benzer bir yapı kurmuş olacaktı. Lakin akıbeti maalesef Kadı Muhammed'e benzemiştir. Kürtler dindarlıklarını muhafaza etmiş olsalardı belki de aralarında yeni bir Salahaddin namzedi çıkabilirdi.

*Elbette son iki müceddidin Kürtler arasında çıkması kaderin bir cilvesidir. Zira tecdide en ihtiyaçlı bölge Kürtlerin yaşadıkları bölgedir. Elbette ilaveten hilafetin yıkıldığı bölgedir.

*Bugün Kürtçüler laiklik ile milliyetçiliğin terkibi haline gelmiş bulunuyorlar. İslam dünyası İslam'a avdet ederken Kürtler anakronik ve gecikmiş bir ulus devleti damarı taşıyorlar. Hâlbuki Bekir Sıdkı'nın isabetle kaydettiği gibi, Kürtçülüğü azdıran Kemalizm ve onun Arap dünyasındaki ikizi Baasçılık ideolojisi şimdi sönme aşamasına girmiş ve zeval ve guruba doğru yol almaktadır. Kemalizm sönerken ve solarken hem Irak Baası hem de Suriye Baası geriliyor ve tarihe karışıyor. Buna mukabil, Kürtler adı konmamış bir Baas süreci yaşıyorlar.

Laiklik

*Günümüzde sosyal hastalıklardan birisi olarak laiklik hastalığından bahsetmek mümkündür. Hem de eskilerin tabiriyle 'el cunun funun' nevinden yani katman katman. Elvan elvan. 

*Günümüzde laiklik anlamını, kilise devlet ayrımından değil hedonizmden yani ahlak ile insanı ayırmasından, arasına kalın çizgi çekmesinden alıyor. Laiklik hukuki normdan ferdi norma veya hayat tarzına indiğinde o artık hedonizm demektir. Yıktın perdeyi eğledin viran! Artık laiklik başka bir evresini veya dönemini yaşamaktadır. Bu din ile devleti değil insan ile ahlakı birbirinden ayırması dönemidir. Ahlaki izafiyetçi falan da değiller. Düpedüz ahlakı sıyırmışlar.

*Zımni olarak Fethullah Gülen ile Başbakan Erdoğan arasındaki meselenin hallinin bir nevi laiklikten geçtiğini savunuyorlar. Bu bakış açısına göre o takdirde, sorunlar şahıslarda değil İslam'da düğümleniyor. Ya da sorun İslam'da, çözüm ise laiklikte. Halbuki İslamcılar daha on yada bilemediniz yirmi yıl evvelinde 'çözüm İslam'da sloganı atıyorlardı. En tercihli sloganlarından birisi buydu. Şimdiki yeni İslamcılar ya da adlarına ne diyeceksek çözümü laiklikte görüyorlar. Demek ki çözüm Emevicilikte veya Kemalizm'de. Bundan dolayı şahıslar veya gruplar arasındaki dini kavgayı laiklik üzerinden halledeceklerini düşünüyorlar.

Bu yetmez! İnançları da budamanız gerekir. Sözgelimi Mehdi, Mesih gibi meseleler de ihtilaflara medar oluyor, yol açıyor! Mucizeler meselesi de yanlış anlaşılmaya açık! Öyleyse azar azar veya taksit taksit bunları azaltalım. Nitekim Emeviler öyle yapmışlar bazı dini alanları tatil etmişler. Ardından Kemalizm sonrası toptan tatilat ve tadilata gidilmiş? Yetmedi mi? Mesih veya Mehdi'yi kaldırsanız ortalığı sulh ve sükun mu kaplayacak? Tam tersine bu defa laik Mehdiler zuhur edecektir. Fransa'da kendini Mehdi zannedenler Napolyon olduklarını sayıklıyorlar! Orada kurtarıcılık hastalığının adı Napolyonculuktur. Yoksa Bizansların yaptıkları gibi bu defa tartışma alanı meleklerin cinsiyetine mi gelecek? Ya da Yahudilerin yaptığı gibi buzağının rengine mi? 

Biz de 12 Eylül ikliminde veya öncesinde Türkiye'de Cuma namazı kılınıp kılınmayacağını tartışıyorduk. Demem şu ki, imtihan araçlarını kaldırarak imtihanı ortadan kaldıramazsınız. Bunu teklif eden ya hevasına tabidir ya da tarihten hiçbir ders almamıştır. İmtihan araçlarını kaldırsak bile şerbetli olan insanoğlu yerlerine hemen yenilerini ikame edecektir. İmtihanı hafifletmenin yolu araçlarını kaldırmak değil haddimizi bilmektir. Çözüm dengeli olmak ve meseleye doğru yerden bakmaktır. İmtihan araçlarını imtihan aracı yapan yine insanların dinmeyen ihtirasları ve polemik düşkünlükleridir. 

Zaten Kur'an insanın cedele yatkın olarak yaratıldığını ifade etmektedir. Bütün araçları kaldırsanız da cedel kaldığı yerden devam edecektir. Araçlar değişir imtihan değişmez. Araçları kaldırsanız da imtihan sırrını kaldıramazsınız. Bu beşerin takatinde değildir. Bunun yolunu laiklikte görenlere 'hayrını görün' demekten başka sözümüz olamaz.

Liberal Ä°slam

*Türkiye'de liberal İslam çizgisi Kemalizm'le birlikte yeşerdi lakin tam yerleşemedi.

Libya

*Kaddafi'nin devrilmesinden sonra devrimin çocukları arasındaki ideolojik ayrılık İslamcılarla anti İslamcılar arasında saflaşmayı beraberinde getirmiş, süreçte anti İslamcılarla Kaddafi kalıntıları bütünleşmişlerdi. İslamcılar da devrim safhasından cihat safhasına geçtiklerini ilan ettiler.

 *Libya'da istikrarı kurcalayan ve İslamcıları köklerini kazımak isteyen birkaç isim var. Bunlar şu isimlerden oluşuyor: Halife Hafter, Mahmut Cibril, Ali Geylani, Ahmet Kazzafuddem ve benzerleri. Eski başbakan Ali Zeydan da bunlara destek veriyor. Hafter mızrak ucu olarak kullanılıyor. Darbelerin fikir babası liberal ve İslamcı düşmanı Mahmut Cibril ise ABD'de ağırlanıyor. Mahmut Cibril ve Hafter'e bağlı birlikler veya isyancılar ise Mısır ordusu tarafından eğitiliyorlar. Silahları ve mühimmatları Körfez ülkelerinden. Eğitimleri ise Mısır ordusundan.

*Irak'ta Saddam'ın devrilmesinde sonra 'bir Saddam gitti yerine sayısız Saddam geldi' denilmiştir. Libya'da da şimdi aynısı söylenmektedir. Milli Kaddafi yerine özel Kaddafiler türemiş ve piyasaya çıkmıştır. Sabah kalkan durumdan vazife çıkarmakta veya silaha sarılarak darbeye teşebbüs etmektedir. Kaddafi, 17 Şubat devrim sürecinde muhaliflerini susturmak için askıda bulunan ve uygulanmayan ceza yasasının 195'inci maddesini işletmekle tehdit etmiştir. Aynı şekilde halkın tepkileriyle karşılaşan Geçici Parlamento ( el Mutemer el Vatanı el Amm) da 'çekil' çağrılarından sonra bu maddeyi tadil ettikten sonra halka karşı aktif hale getireceği tehdidinde bulunmuştur. Binaenaleyh Libya'da bu yönüyle de tarih tekerrür etmektedir. Dolayısıyla Libya'da kurumlar cılız olduğu oranda sorumsuz da. Hem kel hem fodul misali! Görevlerini yapmadığı gibi diktatörlüğe de heveslenmektedir. Parlamento hem görevini yapmıyor hem tek yanlı olarak görev süresini uzatıyor hem de halkı tehdit ediyor. Libya'nın temel meselelerinden birisi Arap Baharından sonra bütün ülkelerde olduğu gibi iç çekişmedir. İdeolojik kamplaşmadır. Özellikle de bu ideolojik kamplaşma İslami kesimlerle laik veya liberal kesimler arasında yaşanmaktadır. 7 Şubat sürecinden sonra zıt güçler arasındaki bu çekişme hesaplaşmaya dönüşmüştür. Libya Parlamentosunda üç akım var. Vefa Bloğu ve Müslüman Kardeşleri temsil eden Adalet ve Yapı ve Liberal-Laik eğilimli Milli Güçler Koalisyonu.

*Devrim sonrası Libya'nın en önemli sıkıntıları arasında çekişme kültürü geliyor. Bu bazen İslamcılarla muhalifleri arasında ideolojik zeminde yaşandığı gibi bazen de kabile kökenli olabilmektedir. İkincisi ise Yeniçeriye dönen 'Ali kıran baş kesen' karakterli Libyalı milis güçleridir. Halife Hanfer'den sonra Ka'kaa ve Savaik adlı Zentanlı milis güçleri Meclis'i tehdit etmiş ve vekillerin çekilmesini istemiştir. Bunlar laik eğilimli Mahmut Cibril ile bağlantılı kabul ediliyorlar. Buna mukabil ordu ve Mısrata milisleri yasallığın yanında olduğunu duyurarak Zentanlı milislerin harekete geçmesi halinde haddini bildireceklerini ve karşı koyacaklarını ilan etmiştir. Milislerin birbirini bloke etme durumlarını gören Abdulhakim Fennuş gibi bir takım analizciler Libya'da devrim ortamının olmadığını söylüyorlar. Çekişmeler darbeyi engellese de kaosu ve asayişsizliği getiriyor. Kaosu artıran hususlardan birisi de petrol tesislerinin hala atıl olması ve devreye sokulamamasıdır. Bunun sonucunda birkaç aydır maaşlarını alamayan muhafızlar Bingazi Havaalanını saatlerce uçuşa kapatmışlardır. Durum Osmanlı'da ' hoşafın yağı kesildi' diye kazan kaldıran Yeniçerilerin durumunu hatırlatıyor.

Malezya

Malezya'da da Enver İbrahim ile Mahatır Muhammed ve ardıllarının çekişmesi Çinli azınlığı güçlendirmektedir. Turabi gibi Enver İbrahim de doğru veya yanlış karşıtlarını diktatörlükle suçluyor. Lakin bu sonucu değiştirmiyor. Ülkeyi güllük gülistanlık haline getirmiyor. Yanlışları örtmemek lazım ama tedavisinde umumu gözeterek daha hassas davranmak elzemdir. Ve bunu yapanın da azami derecede ihlâsla bezenmiş olması gerekir. Şahsi hesapları ülkeyi zayıflatan bir anafora ve çekişme arenasına dönüştürmemelidir. Benlik senlik kavgası iki tarafı da çökertirken; hesapta olmayan terazi dışındakilerine hizmet etmektedir.

*Sonunda modelsiz kalmamak için bula bula Aslı Aydıntaşbaş'ın bir zamanlar bizim için Amerikan nazarı ve bakış açısıyla negatif bir rol model olarak takdim ettiği Malezya'yı buldular! Bazı hususlarda Malezya'dan ileri gittiğimizi ve çizmeyi aştığımızı düşünmüş olmalılar. Şimdi tersinden Malezya'nın Türkiye'ye benzemesinden veya özenmesinden endişe edebilirler! Matrak geçtiğimi sanmayın! Gerçekten de böyle. 2013 yılı ekim ayı içlerinde Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, Malezya ve ardından Afganistan'ı ziyaret etti. Elbette Afganistan'ı ziyareti boşuna olmadığı gibi Malezya ziyareti de tesadüf değil. Kerry bu ziyaret sırasında 'çok inançlı, modern ve girişimci' özellikleriyle bu ülkeyi yeni partner veya ortakları olarak ilan etti. Böylece Türkiye'den boşalan yere Malezya'yı yerleştirmiş oldular. Kerry, Malezya'nın toplum yapısıyla hibrid/melez ve katılımcı modele uygun olduğunu ifade etti. Kerry çok inançlı dese de aslında Amerikalılar inanç hanesinin seyrekleştirilmiş olmasını tercih ediyorlar. Hatta ne kadar seyrekleştirilirse onlar için o kadar iyi. İşte buna, Nur Vergin'in 28 Şubat'ta öne çıkan ifadesiyle 'light İslam/hafif İslam' diyorlar. Dokusu seyrekleştirilmiş bir İslam anlayışı. Bunun ayrıca melez olması da önemli. Bunun ötesinde İslam ülkelerinin idarelerinin ve yapılarının Arapların deyimiyle' hülami' yani jelatin tipli yumuşak ve erişebilir bir dokuya haiz olmasına da özen gösteriyorlar. İslam ülkelerinin geçirmez nitelikte, granit gibi sert yapıda ve güçlü kuvvetli olmasını istemiyorlar. Türkiye model tahtından inince Malezya'yı yeniden süsleyip model ülke olarak tensip ettiler. Malezya ziyareti sırasında Kerry, Malezya'nın dünya için bir model ülke olduğunu söylemiştir ( Cumhuriyet gazetesi 12 Ekim 2013 Cumartesi ). Kerry'nin ardından Asya turuna çıkan ve dört ülkeyi ziyaret eden Obama'nın durakları arasında Malezya'nın olması şaşırtıcı değil. Bu ülkenin rol modelini pekiştirmek istemiştir. Belki bu ziyaret sırasında gölgeleyici bir iki ayrıntı olmasaydı ziyaret tam başarı ile taçlanacaktı. Bazıları Obama'nın karşısına Rabia işaretleriyle çıkarak pişmiş aşa su kattı. Bu biraz Obama'nın endamını veya fiyakasını bozmuş olabilir! Bu kadar da olsun artık!

Maniheizm

Maniheizm dini anlamda Seneviye veya Dualizm anlamına da gelmektedir. Abbasiler Horasan üzerinden Emevilere galebe çalınca Bağdat üzerinde İran etkisi kaçınılmaz olmuştur. İran'da etkin dini anlayışlar Bağdat'a da yansımıştır. Bunlardan birisi de Maniheist eğilimler olmuştur. Bu akımlar daima zındıka sıfatıyla birlikte anılmıştır. Abbasiler döneminde, Memun, Mutasım, Vasık gibi halifeler Mutezile'ye destek verdiği ve ehl-i hadise cephe aldığı ölçüde Maniheizmle de mücadele etmiştir. Sahibu'z zındıka adıyla zındıka takip birimi kurmuşlardır. Zındıklar ve Maniheizmle en fazla mücadele eden Abbasi halifesi ise Mehdi'dir. Ölünceye kadar onlarla mücadele etmiş, yılgınlık göstermemiş hatta yazdığı vasiyetle birlikte öldükten sonra da mücadelesini oğlu Hadi'ye devretmiştir. Kimilerine göre Abbasi halifesi Mehdi zındık avı başlatmıştır. Bir nevi cadı avcılığına benzetilebilir. Bundan dolayı kendisini eleştirenler de var.

*Abbasiler dönemi İran kaynaklı çalkantılara sahne olur. Bunlardan bir kısmı dini bir kısmı siyasi kaynaklıdır. Halife Mehdi bunun arkasında Maniheistlerin olduğuna inanmıştır. Yanlış da değildir. Eski dinlerine ahu enin eden bir takım Maniheistler veya İranlılar gizliden gizliye Kur'an hakkında itibarsızlaştırma kampanyasında yürütürler. Bazı şairler Kur'an'dan daha belagatli şiirler yazabileceklerini iddia etmişler ve dolayısıyla Kur'an'ın meydan okumasını çürütmeye çalışmışlardır. Emevilerden sonra devlet çarkını bir biçimde Horasanlılara kaptırmıştır. Derinden meydan okuma iki biçimde gelişir. Çeşitli adlar altında devrimler ve edebi ürünler üzerinden yürütülür. Her ne kadar zındıka hareketi Abbasiler döneminde yoğunluk kazansa da ikinci asırdan itibaren İslam toplumları içinde serpilmeye başlamıştır. Emevi Halifesi Hişam Bin Abdulmelik Ca'd İbni Dirhem'ı zındıklık isnadıyla idam etmiştir. Ca'd İbni Dirhem ilk maniheist dalga arasında sayılmıştır.

*Günümüzde örtülü ve açıktan zındıka cereyanı devam etmektedir. Bazen bu Türkçülük veya Arapçılık kisvesi altında da yürütülmektedir. Sözgelimi er Risale dergisinin sahibi Ahmet Hasan ez Zeyyat, Nasır'ı bazı yazılarında neredeyse Hazreti Peygamberin üzerine çıkarmıştır. Geçmişte Abbasiler döneminde Maniheizm ve türevleriyle anılan zındıklık hareketi günümüzde küreselleşmiş ve gölgesi bütün dünyaya vurmuştur. Şimdi yine bu zındıka hareketi gizli kapaklıdır ve Illuminati olarak anılmaktadır. Abbasi Halifesi Mehdi'nin misyonu günümüze küreselleşmiştir. Misyon adeta sahibini aramaktadır. Bakalım bu akımı günümüzde kim tepeleyecektir?

Marifetullah(Allahı tanıma bilgisi)

Hıristiyanlık marifetullahı yani Allah'ı tanıma pusulasını kaybetmiştir. Bu pusula sadece İslam'ın uhdesindedir. Marifetullahı edinmek İslam dışında mümkün değildir.

Medeniyet

*Kimilerine göre medeniyetler çatışması tezi ilk kez 1926 yılında kavramlaştırılmıştır. Soğuk Savaşın bitiminden sonra iki teorisyenin elinde yeniden güncelleştirilmiştir. Birisi 2008 yılında vefat eden ve kutuplaştırıcı iki temel eser kaleme alan Samuel Huntington'dır. 1993 yılında Medeniyetler Çatışması adlı eserini kaleme almıştır. Bir dönem sonra da 'Biz Kimiz?' adıyla mütemmim bir kitap kaleme almıştır. Huntington'ın iki kaynağı olduğu varsayılmaktadır. Bunlardan birisi Bernard Lewis'in 1990 yılında yayınlanan 'Müslüman Öfkenin Kökleri' adlı makalesidir. İkincisi de Mehdi Mencere adlı Faslı düşünürün medeniyetler çatışması tezidir. Lakin iki tez arasında mahiyet farkı var. Huntington kışkırtıcılık yaparken Mehdi Mencere uyarı görevini yapmıştır. Daha doğrusu Hantington, Marksist zeminde olduğu gibi medeniyetler çatışması tezini adeta tarihi bir determinizm gibi görmüştür. Mehdi Mencere ise bunun emareleri olduğunu, gelişmemesi için önlem alınmasını tavsiye etmiştir. Kısaca bakışlardan birisi yıkıcı diğeri ise yapıcıdır. Huntington, Lewis'in tekrar güncellediği 'Medeniyetler Çatışması' kavramını 1993 yılında teorik bir çerçeveye kavuşturmaya çalıştı. 1950'lerde Bernard Lewis'in İslam ve komünizmi 'totaliter ideolojiler' olarak aynı kefeye koyduğu çalışmalarına tanık olunmuştur.

*Medeniyetler çatışması tezini besleyen pratik hususlardan birisi 11 Eylül saldırıları olmuştur. Bu saldırılar dünyayı turlamış veya devr-i âlem yapmıştır. Paris'teki 7 Ocak (2015) saldırılarından sonra bu mesele yeniden alevlenmiş, güncellenmiştir. İki açıdan güncellenmiştir. Birincisi, Paris'teki saldırıların 11 Eylül'e benzerliği üzerinde durulmuştur.

Ruşen Çakır'ın yazdığına göre, Fransızların birçoğu eylemi 11 Eylül bağlamına koymuyor. Bununla birlikte İsrail televizyon kanallarından en azından bazıları Charlie Hebdo saldırısını Fransa'nın 11 Eylül'ü olarak takdim etmiştir. Tartışmanın birinci boyutu 11 Eylül'e benzerlik meselesi ise ikinci boyutu da medeniyetler çatışması tezinin devamı olup olmadığıdır. İşte burada Paris farkı ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, özellikle de Yahudi aidiyetten gelen bazıları meseleyi bir medeniyet karşısında bir barbarlık meselesi olarak görmeye heves etmiştir.

Bunlardan birisi de Nicolos Sarkozy'dir. Daha doğrusu hem halef hem de selef cumhurbaşkanları (Hollande, Sarkozy) her ikisi de meseleye Huntington zemininde yaklaşmıştır. Hollande ötekileştirici ve dışlayıcı barbarizmi suçlarken, Sarkozy de Paris saldırılarının medeniyete yönelik barbarca bir saldırı olduğunu savunmuştur.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlancağınız şerefli bir yere yerleştiririz.

Nisâ, 31

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zühd hakkında

“Kendisine çok konuşmama ve zühd duygusu verilen kimseyi gördüğünüz zaman ona yaklaşın.Zira o hikmet telkin eder.”İbn-i Mace-Zühd:1

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI