Cevaplar.Org

HATIRALARDA KIRKINCI HOCAMIZ

MEHMED FEYZİ EFENDİ VE MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ Mehmed Kırkıncı Hocaefendi


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2016-02-25 11:37:26

HATIRALARDA KIRKINCI HOCAMIZ

MEHMED FEYZÄ° EFENDÄ° VE MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDÄ°

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi 22.10.2003 tarihinde, Kastamonu'nun medar-ı iftiharı allame Mehmed Feyzi Efendi ile alakalı şu hatırasını anlattı: "1961 senesinde Sungur ağabeyle beraber Kastamonu'da M. Feyzi efendiyi ziyarete gittik. İlk defa ziyaret ediyorum. Oraya gitmeden Araç ilçesinde Abdullah Yeğin ağabeyin babasının evinde bir gece misafir olduk. O gece orada yatarken rüyamda Peygamber Efendimizi(Sallalahu Aleyhi Vesellem) gördüm.

Sabah kalktık. Kastamonu'ya gittik. Bir de baktım ki Mehmed ağabeyin siması rüyamda gördüğüm Peygamberimizin(sav) simasının aynısı… Ondan anladım ki, Peygamber efendimizin(sav) bir varisi, vekili olduğu için bana öyle görünmüş. Hani hadiste var ya; "El ulema verese tül enbiya(Âlimler peygamberlerin varisleridir.) Ondan öyle anladım.

Aradan yıllar geçti. 1987'de tekrar ziyarete gittim. Aradan kaç sene geçmiş. Oturduk. Yatakta yatıyor, çok hasta… Baktı, gülümseyerek; "Sen molla Mehmed olmayasın" dedi. Hâlbuki bu sefer sakalım da var idi. Enteresan bir şey… Çok tatlı bir adamdı, çooook…

SENÄ°N KORKMANA GEREK YOK

Merhum Necip Fazıl'ın tabiriyle; "Aklın mücessem hali" ve "doğunun mantık küpü" olan muhterem Mehmed Kırkıncı Hocaefendi bir sohbetinde şu latif hatırayı naklediyor; "Bundan kırk, kırk beş sene evvel bir Sıddık Tivnikli Bey vardı. O, benim medrese hocam Hacı Faruk Efendi'nin yeğeni idi. Aynı zamanda nur talebesi olan Sıddık beyin Cumhuriyet caddesinde bir dükkânı vardı. Arasıra yanına gider, gelirdim. Yine bir gün gittiğimde beni hürmetle karşıladı. Dükkânda da elinde sigara, ayak ayaküstüne atmış bir enteresan adam var. Ben de o sıralar gencim, sakalım da yok. Sıddık beyin beni hürmetle karşılaması üzerine o adam elinde sigara bana dönerek; "Sen hangi hocalardansın?" diye sordu. Ben de kendisine "sen hangi hocalardan arıyorsun?" diye sorunca şöyle dedi; "Yoksa sen de "bir insana cennete şu kadar huri verilecek" diyen hocalardan mısın?" Ben de "Evet o hocalardanım" dedim. Bunun üzerine kızarak; "Hele işe bak kardeş! Benim evde bir hanım var. Onunla günde yetmiş kez dövüşüyorum. Ben onun hakkını veremiyorum. Yetmiş huriyle ne yaparım?" Ben de kendisine şöyle dedim; "Sana ne? O senin işin değil ki.. Onu huri verilenler düşünsün. Senin orada ne işin var?" Bunun üzerine mahcup oldu, ayaklarını topladı, bir şey diyemedi. Böyle ilzam olduktan sonra onu orda bırakmadım. İzah ettim ona meseleyi. Çok memnun oldu."

MAHÄ°R Ä°Z VE MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDÄ°

24.10.2003'te bir sorum münasebetiyle Mehmed Kırkıncı Hocaefendi Cumhuriyet dönemi irfan semamızın güneşlerinden merhum Mahir İz beyefendi(1894–1973) ile alakalı şu ilginç hatırasını nakletti; "Mahir İz buraya geldi, bizle oturup kalktı. Çok hoş sohbet ettik. Türkeş'in partisinden onu buradan mebus adayı olarak koymuşlardı. Bir ara dedi ki; "Nur talebeleri çok iyi de, siyasete bigâne kalmaları doğru değil."

Ben de ona cevap vermek için izin istedim, ama başlıyorum, devamlı sözü ağzımdan alıyor. En sonunda dedim ki; "Beyefendi bana beş dakika müsaade eder misin?" Konuşmaya başladım, yine müdahale edince, "Yoo" dedim "Haddini bil artık, beş dakika müsaade edeceksin." Sustu… Beş dakika oldu, yarım saat… Tek kelime konuşamadı, ilzam oldu…

 HACI İSHAK EFENDİ

 Hacı İshak Efendi, Erzurum'da çok iyi tanınan ehl-i keşif bir insanmış. 7–8 sene evvel dar-ı bekaya irtihal eden bu Allah dostu, fırıncılıkla uğraşıyormuş. Kendisiyle alakalı Kırkıncı Hocaefendi şöyle dedi; "İyi bir nur talebesi idi. Risale-i Nurlara gelmeden evvel de ubudiyetine dikkat eden, ibadetine çok düşkün, üstün bir kişiydi." 


Bu değerli insan ile alakalı Mehmed Kırkıncı hocamız bazı hatıralar lütfettiler. Sizlerle paylaşmak istedik. Beğeneceğinizi ümid ediyoruz.

…Mehmed Kırkıncı Hocaefendi 1996 yılında Buhara'lı bir ileri gelen zatın ricası üzerine "Anadolu'dan Türkistan'a Selam" başlığı altında küçük bir risale hacminde bir mektup hazırlar. Yeni yeni uyanan Atayurd insanına dünya ve ahiret mutluluğu için gerekli ölçüleri havi bir mektuptur bu…

Teberrüken girişinden bir parçasını nakledeyim; "Türkistan yad edildikçe nazarımda muhteşem ve mukaddes bir manzara canlanır. O feyyaz beldelerde yetişen, alemin gıpta ve hayranlıkla takdir ettiği nice mürşidleri, maneviyat sultanlarını ve dağlar deviren, çöller aşan, müşküller çözen nice kahramanları tahattur ederim. Ya Rab! O ne feyyaz toprak, o ne latif iklimdir ki, sinesinde doğan, kucağında yaşayan evlatlarını evc-i kemalata, fazilet ve marifete isal etmiştir."

İşte bu risale ile alakalı şunları anlattı Kırkıncı Hocaefendi; "Yazıya başladım…O sıra hastalandım ben. Evde yatıyorum, Ramazan ayı… Namazı kılmış mıydım, kılmamış mıydım Hanım geldi, dedi ki; "Hacı İshak Efendi sizi ziyarete gelmiş." Dedim; "Aç kapıyı, gelsin." Geldi selam verdi, "Hasta olduğunu duydum, ziyarete geldim" dedi. Sonra "Üstadı rüyamda gördüm. Dedi ki; "O mektubu yazarken bir şahsı değil de, şahs-ı maneviyi nazara alsın." "Ne mektubu?" dedim. "Bilmem sen bir mektup yazıyormuşsun" dedi. Ben bu mektubu yazdığımı kimseye söylememiştim. Sonra dedi ki; "Peygamberimiz(asm) de buyurdu ki; "O mektubun başlarına da benim İslam'a davetnamelerimden birer tane koysun."

 SANKİ GÖRMÜŞ GİBİ

 Mehmed Kırkıncı Hocaefendi Kader Risalesinin okunduğu bir derste şu hatırasını anlatıyor: Bir zaman yanıma bir zat geldi; "Hocam" dedi, "Ben Allah'ın varlığına öyle bir inanıyorum ki, hiç şüphem yok. Ama ahirete inanamıyorum. Ninem vefat ettiğinde ben yanındayım. Kendi kendime dedim; Bu nerde dirilecek?"

Kırkıncı Hocamız diyor ki "Muhatabıma dedim ki; Sen cidden Allah'a inanıyor musun?" "Evet" dedi. Ben de; O halde ahirete de inanman lazım. Çünkü o inandığın Allah diyor ki; "Ahiret var" dedim.

 

 Sonra o, derslere devama başladı. Haşir risalesi olan 10. sözü ona okuduk. Aradan epey zaman geçmişti, bir gün ders Cennet hakkındaki 28. söz'dendi. O dedi ki; "Hocam, artık ben ahirete nasıl inanıyorum biliyor musun? Sanki gittim, geldim, çarşılarını gördüm, döndüm, geldim gibi inanıyorum..

 MANTIĞIM ALMIYOR

 Prof. Dr. Ahmed Akgündüz Bey, Kader konusunda yaptığı bir derste Mehmed Kırkıncı Hocaefendi ile alakalı şu hatırayı anlatıyor: "Allah selamet versin, Kırkıncı Hocama biri demiş; "Hocam, kader meselesini benim mantığım almıyor."

Hocam demiş ki-çok güzel bir cevap-"Kardeşim, ben sana cevap vereyim. Ama önce sen benim iki soruma cevap ver; Birincisi; şu mantık nedir bir tarif et, niye almıyor acaba?" Tabii, muhatap cevap verememiş. Hocam da; "Yahu" demiş, "tarifini bilmediğin bir şeyin alıp almadığını nerden biliyorsun?"

İkincisi; senin vaktin var mı? Bu meseleler ayaküstü konuşulmaz. Oturup konuşmak lazım." Ve sonra meseleyi izah etmiş.

"BURADA YATMAK OLMAZ"

Hayati Mansuroğlu Bey, 24.05.2007'de muhterem Mehmed Kırkıncı Hocaefendi ile alakalı şu hatırasını naklettiler: "Kırkıncı Hocayı Mekke'de görmüştüm. Biz arkadaşlarla biraz ibadet ediyor, sonra arkalara çekilip yatıyorduk. Ondan kuvvet almak, destek almak için sordum; "Hocam biz yatıyoruz, siz de yatıyor musunuz?" "Görüyorsun, ben ayaktayım burada yatmak olmaz" dedi sabahlara kadar her gece ibadet etti..

SEBATIN BEREKETÄ°

Aydın Çine'li Ebuzer Savaş Bey anlatıyor; "1977'de Erzurum'da bir dersteydik. Büyük bir salon gençlerle dolmuştu. Çok kalabalıktı. Kırkıncı hocam dedi ki; "ben bir zaman üstada mektup yazmıştım." Mektup da şu mahiyette, o ilk zamanlar derse gidiyorlarmış, soğuk, tipi, kar..Katılanlar hem az, hem de yaşlı..bunlar hocamın şevkini kırıyormuş. Bu durumu mektupla üstada yazmış. Üstad cevaben "devam et kardeşim" demiş. Hocam "biz devam ettik, işte cemaat böyle çoğaldı" demişti.

 HEKİMOĞLU İSMAİL VE MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

Hayatım Hatıralarım adlı değerli eserinde Mehmed Kırkıncı Hocaefendi Hekimoğlu İsmail Bey hakkında şunları demekte: "Her insaf ve idrak sahibi kabul eder ki, Hekimoğlu, asrımızın dert ve ızdırabını vicdanına koymuş ve susmayarak onu haykırmış âlicenap bir insandır."

Muhterem Hekimoğlu İsmail Bey, 19.04.2007'de Timaş yayınevinde kendisini ziyaretimizde Kırkıncı Hocaefendi ile tanışmasını bize şu şekilde anlattı: "1956 senesinde Erzurum'da vazifeliydim. Mehmed Kırkıncı hocamı duydum, büyük bir İslam âlimi. Onu ziyarete gittim. Anlattığı şeyler bana çok tesir etti.

 Mehmed Kırkıncı hocam ne anlatıyordu? Okulla camiyi bütünleştiriyordu. Her ayeti, her hadisi mantığın süzgecinden geçiriyordu. İlk defa böyle bir adam gördüm, duydum. Hayranlıkla onu dinledim. Anlattığı şeyler benim hayatıma da ışık tutuyordu.

Onu böyle tanıyınca sık sık ziyarete gittim. Hatta bir gün Erzurum'da öyle kar yağıyor ki, göz gözü görmüyor. Ben de kaldığım otelden çıktım, Kırkıncı hocamın bulunduğu Kümbet'e gideceğim. Onun için Cumhuriyet caddesini buldum. Ama sonra, tipiden yolumu kaybettim. Bir baktım ki bir fayton geliyor. Adama dedim ki; "Beni Kırkıncı hocam'ın evine götürür müsün?"

Faytoncu döndü, dikkatli dikkatli bana baktı "Yahu sen onu nereden tanıyorsun?" dedi. Dedim; "Nasıl tanımam ya? Dünyanın en büyük âlimlerinden biri." Faytoncu; "Sen bu sırrı anladınsa, ben de seni oraya bedava götüreceğim" dedi ve beni bedava götürdü oraya. O zaman ben Aşkale'de bulunuyordum. Aşkale'den ta Kümbet'e gece gündüz demez, gelir, giderdim. Şöyle düşünürdüm; "Benim birçok arkadaşım var, onlar her yere gidiyor da, ben de hocama giderim" derdim ve hocama giderdim.

Sonra öğrendim ki, hocamın mektep tahsili yokmuş. "Allah Allah, mektep tahsili olmayan bu şahıs bunları nasıl biliyor ya? Ne kadar bilgili bu şahıs? Demek olabiliyor ya!"

Bir binbaşı doktor vardı. Onunla derslere beraber giderdik. Yani ben bir bakıma tahsilsizim, öbürü binbaşı, hem de doktor. O da benimle beraber ders dinliyor ve çok memnun oluyor. Bu husus da çok dikkatimi çekti.

Ve böylece Mehmed Kırkıncı hocam bana sadece Risale-i Nurları tanıtmadı, bana hayatı tanıttı. İnsan nereden nerelere gelebilir? Hiç mektep tahsili olmayan bir insan dünyanın en büyük âlimlerinden biri olmuş.. bu bana yol gösterdi. "Ben de böyle çalışacağım" dedim. Yani bir yönden Mehmed Kırkıncı hoca benim hocam oldu, tabiri caizse mürşidim oldu. Onun yetişme tarzına uygun olarak ben de çalışınca, işte bir şeyler olabildik."

 PROF. DR. AHMED AKGÜNDÜZ'ÜN GÖZÜYLE MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

 

Mevzuya başlamadan önce bir hakikati ifade etmek istiyorum, yoksa bu anlaşılmaz. Ben "Tabular Yıkılıyor" adlı kitabımda "Maddi ve Manevi Liderler" diye bir makale yazdım. O makale benim görüşümü yansıtıyor.

Bana göre bu asırda-çok önemli bir noktadır bu- Ferid ismine, Ferdiyet makamı unvanına layık, asrın kutb-u azamı ve ahirzamanda gelecek olan Mehdi, Bediüzzaman'ın temsil ettiği Risale-i Nur'un şahs-ı manevisidir.

Bediüzzaman bunu çok yerlerde açıklıyor. Burada fazla izahata girmek istemiyorum. Bu tespiti yapmadan, Mehmed Kırkıncı Hocaefendiyi değerlendiremezsiniz.

Şimdi, bu noktada Mehmed Kırkıncı Hocam'ı değerlendirelim.

Ben, Allah Rahmet eylesin, Kemal Gacar'la da, Mehmed Kırkıncı Hocamı tartıştım. O, kısmen aleyhte idi. Sonra ben izahlar getirince, tabi susmak mecburiyetinde kaldı ve "Allah affetsin. Bilmeden, aleyhinde bulundum" dedi. Kemal Gacar da çok âlim bir insan.

-Öyle mi?

-Tabii..Yani, Molla Hüsrev'in Durer ve Gurer'ini, Mir'at'ını, şusunu busunu, metnen ezbere anlayabilen bir insan. Rastgele bir insan değil, büyük bir fıkıh âlimi. "Ben tanımıyordum" demişti. Simdi Kırkıncı Hocamı haddimiz olmayarak tavsif edelim.

Birincisi: Mehmed Kırkıncı hocam, Şark medreselerinden icazet almış bir âlimdir ki, biz ona "mücaz" diyoruz. Fakat, icazet almış bir âlim olmasının yanında bazı üstün özellikleri vardır. Demek ki, birinci özeliği şark medreselerinden icazet almış büyük bir âlim oluşudur.

İkinci özelliği, Mantık ilminde, Kelam ilminde, Usul ilminde fevkalade yed-i tûla sahibi oluşudur. Allah'ın onu kelam ilminde ve de usul ilminde çok önemli zirvelere taşımasıdır. İcazet almış olmak demek, hadisten de, tefsirden de, fıkıhtan da, kelamdan da okumak demek. Ama herkesin bir üstün özelliği vardır. Mehmed Kırkıncı hocamın üstün özelliği, ilm-i Kelamda ve bunun yanında Mantıkta ve Usul ilminde çok zirvede oluşudur.

Onu Allah herkese nasip etmez. Birisi fıkıhçı olur, Ömer Nasuhi Bilmen gibi..Ömer Nasuhi merhum iyi bir fıkıhçıdır, ama demin saydığım noktalarda o kadar değildir.

Üçüncü önemli özelliği, bu bence en önemli özelliğidir. Bu iki üstünlüğünün yanında, Bediüzzaman'ın şahsiyetini tanıyabilmesidir. Bu özellik kendisini bütün âlimlerin üzerine çıkarmıştır. Çünkü asrın müceddidi değil sadece, Kutb-u Azam'ı, ferdiyet makamına gelmiş bir insanı ve benim itikadıma göre de Ahirzamanın Hazret-i Mehdisini tanımış bir âlim olmak, çok büyük bir imtiyazdır.

Dolayısıyla, bu noktadan misyonu, vizyonu diğer âlimlere göre çok geniştir. Ne Ömer Nasuhi ile kıyaslayabilirsiniz, ne eski Erzurum müftüsü Sadık Efendi ile kıyaslayabilirsiniz, ne de Sakıp Efendi ile kıyaslayabilirsiniz. Bu noktada Hocaefendi ileridedir.

Dördüncü bir özelliği ise, bu tamamen istihdamdır. Yani bu özellik çok az âlimde vardır. Üstadı ziyaret etmiştir ve üstaddan Risale-i Nur'un zor hakikatlerini izah etmede temsil duasına mazhar olmuştur. İster Kader meselesinde, ister Haşir meselesinde, ister Allah'a iman meselesinde ortaya koyduğu öyle misaller vardır ki, gerçekten Yunan filozofları o noktada zayıf kalır.

Bu da çok enteresan bir şeydir. Bu sünuhattır. Belki ondan daha âlim insanlar vardır, ama bu istihdamdır. Üstadın duasına mazhardır. Hikmet Pırıltıları'nı hiçbir zaman başka bir eserle, başka bir âlimin eseriyle kıyaslamayın. Bak, özellikle Hikmet Pırıltıları diyorum. Bütün kitaplarını demiyorum.

Beşinci özelliği, Hocamın bir diğer noktası da-bu da çok enteresandır-iyi bir felsefe okuyucusu olmasıdır. Bütün Yunan filozoflarını, düşünce sistemleri ile birlikte çok iyi bilir. 

Şimdi, hocamın hem felsefe, hem de Kelam'daki zirvesini iki örnekle göstermek istiyorum. Allah nasip etti, Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirini beraber, lezzetle, bir hoca talebe şeklinde değil, bir müzakere tarzında, tamamını sesli olarak okuduk.

İkincisi, Kelam ilminde meşhur olan Kadı Beydavi'nin, Nasirüddin Tusi'nin Tecrid'ine şerh olarak yazdığı kitap ki, biz ona Şerh-i Matali diyoruz. Satır satır beraber okuduk. Ağır bir metindir o..

..Onun için Hocamın bütün bu özellikleri sebebiyle Cenab-ı Hak onu bütün ömrü boyunca Risale-i Nur talebesi olarak akranlarının çok üstünde bir hizmete mazhar etmiştir.

 

Ben tam yedi sene onun yanında, derslerde Risale-i Nur'u okudum, o izah etti. Külliyatı üçbuçuk defa devretmişiz.

- Bir de hocamızın tevazu yönüne değinsek. Bu benim çok dikkatimi çekmiştir hep..

-Kırkıncı Hocam deyince aklıma Nevzat Yalçıntaş geliyor, merhum Sabahaddin Zaim hoca geliyor bir de merhum Turgut Özal.. Niye diyeceksiniz? Çünkü hepsinde de büyük bir tevazu gördüm. Hepsiyle de yurtdışı ve yurt içi seyahatlerimiz oldu..Bunu gözlemledim.

Kırkıncı hocamla bir yere gidip de, kendisinden önce sofraya oturmadığımı hatırlamam. Gittiğimizde her yerde en büyük iltifat onadır. Hayır..Önce Ahmed Hocayı sofraya oturtur. Sonra kendisi oturur.

Yani, büyüklük başkadır. Aynı şey Nevzat Yalçıntaş için de geçerlidir. Aynı şey Sabahaddin Zaim için de geçerlidir. Büyük insanların özelliğidir bu. Turgut Özal'da da gördüm bunu. İlk ziyaretimdi, Sami paşa dedi ki; "El öptürmeyi çok sever." Dedim ki; "Kendimi öldürür, elini öpmem. Çünkü ben burada ulemayı temsil ediyorum. O, siyasetçileri temsil ediyor."

Sami paşaya elini uzattı, öptürdü, beni kucakladı. Büyüklük budur. Kapıya kadar uğurladığında, Cumhurbaşkanlığı Köşkündeki herkes şaşırıyordu; "Bu adam kim? Bu delikanlı kim?"..Hayır.. o başka.. büyüklük başka bir şey..Hocamda da ben o büyüklüğü görmüşümdür. Çok önemli bir özelliğidir.

Ömrü boyunca yüzlerce talebe yetiştirmiştir. Sırf Risale-i Nur'da değil, İslami ilimlerde de böyledir. "Müteşabih(birbirine benzeyen) ağaçları birbirinden ayıran meyveleridir" der üstad Münazarat'ta. Şahsi kanaatim, onun rahle-i tedrisinde yetişen bir Şener ağabey, bir Vahdet ağabey, bir İrfan Kardeş ve diğerleri, Nur talebesi olarak Risale-i Nur semasının yıldızlarıdır.

Bunun yanında hakikaten çok kıymetli İslam âlimleri de yetiştirmiştir. Mesela Diyanet İşleri Yüksek Kurulunda onu temsil eden Zeki Karakaya, A'dan Z'ye onun talebesidir. Bu manada da çok talebe yetiştirmiştir.

Ben de hem Risale-i Nur, hem İslami ilimler itibarıyla çok istifade ettim. Şeref duyuyorum, onun talebesi olmakla..

"HAFIZLARA HÃœRMET ETMEK KAYDIYLA"

Nisan ayında, İstanbul'da misafir olarak bulunan Necati Kılıçoğlu Hocaefendiyle görüştük. Halen Erzurum'da ikamet eden Necati hocamız, Erzurum'un son devirde yetişen ulemasının çoğunu tanıyan, merhum İnam Hocaefendi ve Mehmed Kırkıncı Hocaefendilerden de bizzat ders okuyan bir ilim adamı. Aynı zamanda İnam Efendi'nin yeğeni..

Necati Kılıçoğlu Hocaefendi, "Kırkıncı Hocamın mantığı çok kuvvetli değil mi" sorumuza "her şeyi kuvvetli. Hocamın zayıf olan bir şeyi yok" dedi ve şu hatırasını anlattı; "Hocamdan ders okurken bazen ayaklarını uzatması icab ederdi. "kusura bakmayın" derdi. "Hocam estağfurullah" dediğimizde dedi ki; "Molla Nadir efendi bana icazet verirken 'hafızlara hürmet etmek kaydıyla' diye ibare koymuştur."

Necati Efendi seksenli yıllarda Molla Nadir Efendi'nin Karanlık Kümbette Kırkıncı Hocaefendi'yi ziyaretini de hatırlıyor. Orada Nadir Efendi'nin Elmalılı Tefsiri için şöyle dediğini naklediyor; "Bu Elmalılı tefsiri Arapça olsaydı, kitaplarımın hepsini satar, onu alırdım." 

Necati hocamız bir de Kırkıncı Hocamızla alakalı şu hatırayı anlattı; "Talebelik yıllarında Alvarlı Efe hazretlerini ziyaret edermiş. Efe hazretleri elinden tutar, yanına oturtur, "Nur Muhammed" dermiş. O zaman hocam daha Risale-i Nur talebesi olmadığı halde, Efe hazretleri böyle hitap edermiş."

ÂLİMİN ALİME HÜRMET DERSİ

Necati Kılıçoğlu Hoca anlatıyor; "Seksen ihtilalinden sonraydı. Kurşunlu Camindeki medresede Kırkıncı Hocam kuşluk namazı kılıyor, Efendi dayım(İnam Hoca) ders okutuyor, ben de çay hazırlıyordum. Osırada ders okuyan arkadaş, ibareyi yanlış okudu. Efendi dayım "öyle değil böyle" dedi. O arkadaş ta "ben de öyle dedim" dedi. Efendi dayım bir şey demedi. Arkadaş biraz sonra tekrar yanlış okudu. Yine Efendi dayım düzeltti. O arkadaş yine "ben de öyle dedim" dedi. O sırada hocam da namazı bitirdi. Sonra o arkadaşa dönerek "Ulan rezil, ulan kepaze, hem yanlış okuyorsun hem de koskoca hocayı yalancı çıkarıyorsun" diyerek öyle bir kızdı ki, o zamana kadar hocamın öyle kızdığını hiç görmemiştim.

"BU ADAM CENNETE GİDİYOR" 

24.11.2003 tarihinde Kümbet medresesinde ziyaret ettiğimiz Mehmed Kırkıncı Hocaefendi bizlere birbirinden güzel hatıralar anlattı. Kaydettiklerimizde bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyoruz, peyder pey diğer kısımlarda nakletmek üzere… Bunlardan biri Üstad Bediüzzaman'ın talebelerinden merhum Tahiri Mutlu ağabeye ait iki tevafuk… Şöyle anlattı hocamız; "Tahiri ağabeyin vefatında İstanbul'daydım.(1977) Osman Demirci hoca cenazesini yıkıyor, ben de orada bir yerde oturuyorum. Duvarda bir takvim vardı, ondan bir sayfa çektim. O takvimde bir ibare çıktı; "Böyle bir adam cennetliktir" diye…
Ondan sonra Fatih camiinde cenazesini kıldık. Arabaya koymadan delikanlılar omuzlarında götürüyorlar. Fatih'te çarşıdan çıkarken, cenazeyi gören bir adamın ağzından şu sözler döküldü; "Giden adam düz cennete gidiyor, belli."

TAHİRİ AĞABEYİN FEDAKÂRLIĞI

Tahiri Mutlu ağabeyle alakalı, Kırkıncı hocamızın anlattığı şu hatıra da gözlerimizi yaşarttı; "Bir gün Abdülkadir Badıllı, Bayram Yüksel ağabey ve ben Tahiri ağabeyin köyüne gittik; Atabey'e… Isparta'nın bir köyü. Bizi evinde misafir etti. Sabaha kadar onu konuşturduk. Dedi ki; "Hocam, işte dedemizden kalan tek bina bu. Dedesi zenginmiş. Gül tarlaları varmış. Üstad Ayet-ül Kübra'yı yazmış, bastıracak para yok. Tahiri ağabey; "Üstadım bana üç gün müsaade ver" deyip köyüne gitmiş. Bir tanıdığına uğramış. O tarlaları satmak istediğini söyleyince adam şaşkınlıkla "Tahiri sen ne yapıyorsun? Senin çoluk çocuğun var" deyince "Benim çoluk çocuğumdan sana ne" demiş, "Ben tarlayı satmak istiyorum, Sen almazsan başkasına satacağım" Adam ağlaya ağlaya parayı vermiş. Tahiri ağabey de Üstada verip, Ayet-ül Kübra bastırılabilmiş…

ÃœSTAD KADAR BESLENME

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Zübeyir Gündüzalp'ten dinlediği şu hatırayı bize anlattı: "Üstad bir zaman Zübeyir abiyi Urfa'ya bir müddet kalması için göndermiş. Urfa'da Abdullah Yeğin ağabey var o zaman. Orada bunlar demişler ki: "Biz hakikaten Üstad gibi yesek, alışsak ne olur? Elbette iyi olur canım" demişler. Ve başlamışlar bir tas çorbayı tâlime. Bir müddet sonra baktım diyor Zübeyir ağabey dayanamıyorum. Gizlice bir lokantaya gidip karnımı doyurmaya başladım. Eve geldiğimde görüyorum ki Abdullah ağabey hiç aldırmıyor, hayret ediyorum. Maşallah diyorum. Nefsine ne kadar hâkim. Meğer o da benden habersiz gidip yiyor ve kendi kendine diyormuş: "Bu Zübeyir ağabey maşallah yahu, nasıl dayanıyor?"

"ÜSTAD HANGİNİZİ DAHA ÇOK SEVERDİ?"

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, 2004 Mayıs ayında Kümbet'te anlatmıştı; "Bir gün Tahiri Mutlu ağabeye; Üstad hanginizi daha çok severdi?" diye sordum. Dedi ki; "Ahi(kardeş), Zübeyir'i.."

"HULUSİ AĞABEY HABER VERDİ" 

Kırkıncı Hocaefendi'den, dinlediğimiz enteresan bir hatıra; "Bir zaman Hacı Cahid ve Hacı İshak Efendilerle Gaziantep'e gittik, hizmet için… Gaziantep'ten döndük geldik Elaziz'e… Dedim ki; "Hulusi ağabey buradayken elini öpmeye geliyorduk. Şimdi de kabrini ziyaret edelim."

Orada bir Mehmed Orakçı var. O, Hulusi ağabeyin hizmetkârıydı. Hakkıyla, Hulusi ağabey hayattayken ona hizmet eden bir zat… Ona misafir olduk. Dedik; "Hulusi abinin kabrini ziyarete gidelim." Beraber Hulusi ağabeyin kabr-i şerifine gittik

O zaman da Hacı İshak Efendinin bir torunu vardı, meczup bir çocuk. 5–6 ay evvel kaybolmuştu. Aradı, bulamadılar. "Herhalde bir yerde öldü, kaldı" dediler… Hulusi ağabeyin orada dua ettikten sonra kalktık, geldik. Hacı İshak Efendi bir ara Orakçıya demiş ki; "Burada akıl hastanesi varmış, neredeyse beni oraya bir götür."

Dedim; "Yahu ne yapacaksın akıl hastanesinde?" "Dedi; "Hocam hele oraya bir gidelim." Neyse, geldik o akıl hastanesinin kapısına… Dedi; "Siz burada durun, ben bir gideyim." Hacı Cahit'le beraber gittiler. Sonra bir de baktım. O çocuğu ile birlikte geldiler. "Nasıl oldu?" dedim. "Hulusi ağabey haber verdi" dedi…

İLACI KULLANMAK 

Mehmed Kırkıncı hocamız, Mesnevi'den bir bahsi okurken şu hatırasını anlattı: "Geçen sene İstanbul'a geldiğimde oradaki hanımlar demişler ki; "Kırkıncı hocam bize bir ders okusa." Bir evde toplanmışlar. Bir arkadaşla beraber gittik. Kalabalık bir cemaat vardı. Dersi okuduk. Sonra çaylar geldi ve sualler başladı. Bir kız parmak kaldırdı: "Hocam, Üstad "Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâm'dan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir" diyor. Ama ortalık kâfir dolu. Nerede infaz?"

Orada birden aklıma geldi. Dedim ki: "Bir doktor kansere karşı bir ilaç bulsa dese ki "benim bu ilacım kanseri yeryüzünde bitirmiştir." O böyle diyor ama o ilacı alan mı kurtulur, almayan mı? Alan kurtulur. Risale-i Nur da böyle bir ilaç, ama onu ancak okuyan böyle hastalıklardan kurtulur. Alıp okumayan kurtulamaz. İlaç bulunmuş, ama biz acaba pazarlayabiliyor muyuz?" Bu cevabım oradaki cemaatin de çok hoşuna gitti. Teşekkür ettiler.

Not: Yukardaki muhtelif hatırat sitemiz cevaplar.org'da zaman zaman neşredilen hatıralardan muktebestir. Hocamıza bir kere daha Allah'tan rahmet, sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ederiz. Başımız sağolsun. cevaplar.org 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

cevaplar.org, 2016-03-04 14:13:13

Tabii ki.. Başka bir yerde yayınlanır ise, kaynak gösterilmesi ise talif hakkıdır. Saygılar

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

rıdvan, 2016-03-01 11:24:15

slm aleykum sitedeki yazıların ciktisina almaya izin veriyor musunuz? slm ve dua ile

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?

Rahman, 60

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Gerçek Müslüman

Müslüman, dilinden, elinden müslümanlar selâmette kalan kimsedir. (Buhari, Kitabü'l İman -Abdullâh b. Amr b. Âs)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI