Cevaplar.Org

BÄ°R TEVHÄ°D DERSÄ°

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, bir müddettir hasta olup evinde istirahat eden Muhterem Mehmed Kırkıncı Hocaefendi kalemiyle faydalı olmayı ve hizmet etmeyi bırakmamış. Geçenlerde kendilerini İstanbul’dan ziyaret eden bir gurup arkadaşımıza aşağıdaki yazıyı neşretmeleri için tevdi etmişler. Arkadaşlarımızdan Sezgin Bey de yazıyı bilgisayarda yazıp bizlere gönderdi. Kendilerine müteşekkiriz. İlerlemiş yaşına rağmen İslam’a hizmet etmek için saniyelerini boş geçirmemek azminde olan hocamıza sıhhat afiyet dileriz. Saygılarımızla.


Mehmed Kırkıncı

.

2016-01-01 07:36:16

Takdim

Kıymetli ziyaretçilerimiz, bir müddettir hasta olup evinde istirahat eden Muhterem Mehmed Kırkıncı Hocaefendi kalemiyle faydalı olmayı ve hizmet etmeyi bırakmamış. Geçenlerde kendilerini İstanbul'dan ziyaret eden bir gurup arkadaşımıza aşağıdaki yazıyı neşretmeleri için tevdi etmişler. Arkadaşlarımızdan Sezgin Bey de yazıyı bilgisayarda yazıp bizlere gönderdi. Kendilerine müteşekkiriz.

İlerlemiş yaşına rağmen İslam'a hizmet etmek için saniyelerini boş geçirmemek azminde olan hocamıza sıhhat afiyet dileriz. Saygılarımızla. Cevaplar.org

BÄ°R TEVHÄ°D DERSÄ°

"Allah'a giden yollar nihayetsizdir. Kâinatta olan mahlûkat nevileri hesaba gelmeyecek kadar sınırsızdır. Zerrelerden yıldızlara, kamerden güneşlere kadar her şey Cenabı-ı Hakk'ın varlığının ve birliğinin delilleri ve parlak ayinelerdir. Bu deliller akli ve nakli olmak üzere iki kısımdır.

Cenab-ı Hakk'ın iki büyük kitabı vardır. Biri kelam sıfatından gelen Kur'an-ı Kerim, diğeri ise irade ve kudret sıfatından gelen şu kitabı-ı kâinattır. Bu iki kitap birbirini şerh ve izah etmektedir. Kur'an'daki Ayet-el Kürsi Allah'ı tanıttığı gibi, bu kâinat kitabının her zerresi de O'nu anlatmaktadır.

Cenab-ı Hak, İhlas Suresi'nde kendisini kullarına şöyle bildirmektedir: "De ki O Allah'tır, bir tektir. (O) Allah'tır, Samed'dir. Tevlid etmediği gibi tevellüd de etmemiştir. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir."

Bu sure, Cenab-ı Hakk'ın varlığının, birliğinin, eşi ve dengi olmadığının en güzel, en cami, en veciz, en harika bir ifadesi olup, tevhidi bütün mertebeleriyle ispat etmekte ve şirkin bütün nevilerini kesip atmaktadır. Bu surenin her bir ayeti bir burak gibi insanın ruhunu, kalbini ve aklının marifet miracına isal etmektedir.

"De ki: O Allah'tır, Ehad'dir." Ayetteki Allah lafzı Cenab-ı Hakk'ın zatını, Ehad ise, O'nun birliğini ifade etmektedir. Ehad; "Yegâne birdir", "Şeriksiz birdir", "Gayrisi hep mahlûk, maadası hep mümkün olan birdir." Allah öyle Ehad'dir ki, zatı bir olduğu gibi, kudsi mahiyeti hiçbir mahiyete benzemez, mekândan, zamandan, cisimden ve cisme ait bütün hususiyetlerden münezzehtir. Cenab-ı Hakk'ı "Ehad" olarak bilen bir insan, O'nun zatının tasavvur, tevehhüm ve tahayyül edilen her şeyden münezzeh ve müberra olduğuna itikat eder.

Allah birdir; O'nun şeriki, naziri, zıddı ve benzeri yoktur, maddeden mücerrettir. Bu kâinat O'nun mülküdür. Vücudu vacip ve bütün kemal sıfatlarla muttasıf, hiçbir yardımcıya muhtaç olmayan, umum mevcudatı en mükemmel şekilde yaratan, onları sonsuz kolaylıkla idare eden, tedbirlerini gören Zat-ı Ehad ve Samed'in elbette hiçbir cihetle şeriki, naziri, dengi ve benzeri yoktur, olamaz. O'nun bütün sıfatları ezelidir. Mutlaktır, nihayetsizdir.

Allah Ehad'dir, O'nun zatında şeriki olmadığı gibi, fiil ve icraatında, tasarruf ve tedbirinde, terbiye ve idaresinde de şeriki yoktur. "hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mani" değildir.

Allah Vahid'dir, birdir. O'nun sıfatları bütün mahlûkatı kuşatmıştır. Cenab-ı Hakk'ın fiilleri sonsuzdur. Onun deryalardaki, bağlardaki tasarrufu ve fiili başka, asumanda ve yıldızlardaki tasarrufu ve fiili daha başkadır. İnsanları terbiye eden fiili farklı olduğu gibi, hayvanları terbiye eden fiilleri de farklıdır. Bir insanın gözünü görecek şekilde terbiye eden fiili ayrı olduğu gibi, onunu kulağını işitecek bir şekilde terbiye eden fiili de ayrıdır. O naziri, misli, zıddı ve benzeri olmayan muinsiz bir Ehad'dir.

Allah Samed'dir. Yani, hiçbir şeye muhtaç değildir, her şeyden müstağnidir. O, her şeyin kendisine muhtaç olduğu bir müstağni-i alel ıtlaktır. Bütün istek ve arzulara cevap veren, bütün ihtiyaçları gideren yegâne merci O'dur. Her mahlûkun doğrudan doğruya muhtaç olduğu zevalden münezzeh, ihtiyaçtan müberra, kusurdan mukaddes bir Zat-ı Akdes'dir. Mahlûkatının yaratması hâşâ ihtiyacından değil, sırf lütuf ve keremindendir. Her varlığın, her ihtiyacının gören O'dur. Her mahlûk, vücuda gelmesinde, hayatının devamında ve bütün hallerinde her an O'na muhtaçtır. Allah hiçbir mekânda olmadığı halde, kudretiyle, ilmiyle, iradesiyle ve diğer sıfatlarıyla her yerde ve her mahlûkun yanında hazır ve nazırdır.

Ehad ve Samed olan Allah-u Teâlâ, tenasülden yani evlat sahibi olmaktan doğmaktan ve doğurmaktan ve tecezziden yani bölünmekten ve parçalanmaktan münezzehtir. Ehad ve Samed olan Allah tecezzi etmez. O'ndan ne bir cüz, ne bir cevher, ne bir madde kopup ayrılmaz, çıkmaz.

Akli delil olan bu kâinat zerrelerden güneşlere kadar Cenab-ı Hakk'ın varlık ve birliğine, azamet ve kibriyasına delalet eden en büyük şahitlerden biridir. Şu bir kaidedir ki, her eser müessirinin, mucidinin vücuduna delalet eder.

Aklın nazarında bir zerre bir kitaptır. Şairin de dediği gibi "Her zerre bir Cebrail'dir. Gözsüzlere pinhan (gizli) imiş". Mütefekkir bir zat kainatın heyet-i mecmuuna ibretle bakar, o sahifelerde tecelli eden İlahi hikmetleri görür, okur ve onları yazana bir Sani'nin bir Hakim'in mevcudiyetini bilir, vahdetine müşahede eder ve O'nun azamet ve kudretini tasdik eder. Bu uçsuz bucaksız kâinatın milyarlar seneden beri eşsiz bir nizam ve ince bir intizam içerisinde dönmekte, mahsulünü ve semerelerini vermekte, cennete ve cehenneme göndermekte olduğunu müşahede eder.

Evet, Nesimi'nin dediÄŸi gibi;

Gâh çıkarım gökyüzüne seyreylerim âlemi,

Gâh inerim yeryüzüne seyreyler âlem beni.

İnsan göremediği birçok hakikati, aklı ile keşfetmiş ve hâlâ da etmektedir. İnsan okyanusların derinliklerinden fezanın enginlerine kadar olan varlık sahifesini ve mevcudat satırlarını fikir ve akıl sayesinde mütalaa edebilir.

Kudreti nihayetsiz, ilmi sonsuz, iradesi mutlak, lütuf ve keremleri, şefkat ve merhameti sınırsız olan Cenab-ı Hak şu uçsuz bucaksız kâinatı hiç yoktan altın günde yarattı; yerleri, gökleri, dağları, bağları, deryaları, sayısız yıldızları, güneşleri nizama ve intizama koydu, sonsuz kudretiyle değirmeni döndürmeğe başladı. Bu değirmen milyarlar seneden beri eşsiz bir nizam ve ince bir intizam içerisinde dönmektedir. Bütün kainat mahkum, hakim Allah.

İnsan eserden müessire akıl ve basiret gözüyle intikal eder. Semadaki acib yıldızları, yerdeki müzeyyen çiçekleri, denizlerdeki envai çeşit balıkları ve son derecede intizam ve ihtişam içinde olan bu muhteşem kâinatı ibretle mütalaa ederek; ilim, irade ve kudret sahibi yaratıcısının olduğu akıl gözüyle görür. Eğer "Basar masnuatı görüp de; basiret Sânîi görmezse çok garip ve pek çirkin düşer" hakikatini anlar. Bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız ve bir harfin kâtip olmayacağını bilen bir insan, eserden müessirini görür ki; buna bürhan-ı inni denilir.

Bütün cemadat, nebatat ve hayvanattaki teşahhus, imtiyaz ve özellikleri Cenab-ı Hakk'ın mutlak irade sahibi olduğunun açık bir delil ve kati bir şahididir. Hz. Âdem'den (as) bu güne kadar yaratılmış ve kıyamete kadar da yaratılacak her insana, her canlıya diğerlerinden farklı, olması Cenab-ı Hakk'ın ilminin ve iradesinin sonsuz olduğunun açık bir delilidir. Cenab-ı Hakk'ın yarattığı ve yaratacağı bütün mahlûkat o'nun ilminde mevcut ki, birini diğerini benzetmiyor.

Cenab- Hakk'ı Kur'an'ın bildirdiği ve Hz. Peygamber (sav)'in ders verdiği gibi tanıyan, bütün enfüsi ve afaki delilleri okuyan, İlahi isimlerin kâinattaki tecellilerini tefekkür eden bir mü'min O'nu bütün kemal sıfatlarla muttasıf, vücudu vacip, kudreti nihayetsiz, ilmi muhit, iradesi mutlak olarak bilir. Mahlûkatın ise vücudunun hadis, acizliğinin nihayetsiz, ilminin nakıs, iradesinin cüzi olduğunu anlar.

Akıl için müessirden esere intikal yolu da vardır. Bir mimarda bulunun mimarlık sanatı onu bir eser yapmaya sevk edecektir. O sanat, o eserin vücut bulacağına bir delildir. İşte bu delile de bürhan-ı limmi denilir. Cenabı-ı Hakk'ın Rezzak olması rızkın yaratılmasına, keza Muhyi olması hayatı vermesine, Hâlık olması da mahlûkatı yaratmasına bir delildir.

Evet, Cenab-ı Hak aklı ihsan etti ki O'nu eserlerinden tefekkür edelim. Evet, mütefekkir bir insan, marifetli gözü ile bütün âlemi seyreder, kâinattaki nizam ve ahengi görür ve bunun bir sahibi olduğunu aklı ile tasdik edip O'na iman eder. Yani Cenabı-ı Hakk'ın harika eserlerini gözü ile seyreder, kulağı ile işitir, dili ile tadar ve aklıyla tefekkür eder.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Nâziât, 37-38-39

Azana ve dünya hayatını ahirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır.

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Evlad ve Akrabalara Ä°yilik

"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz" [Tirmizi, Birr 33, (1953)]

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI