Cevaplar.Org

CEMEL VE SIFFÄ°N SAVAÅžLARINA TETKÄ°KÄ° BÄ°R NAZAR

İslâm Tarihi kitaplarını okuyan bir kimsenin de göreceği üzere Sahâbîler arasında vaki olan olayların fitilini ateşleyen fitne olayı; Hz. Osman (r.a.)’ın öldürülmesidir. Öyle ki, Hz. Osman (r.a.)’ın katlinden ve Hz. Ali (r.a.)’nin hilafeti zamanında da bu hususta ihmal gösterilmesinden ötürü, insanlar arasında ihtilaf ve kavgalar zuhur etmiştir.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2015-02-15 03:37:08

İslâm Tarihi kitaplarını okuyan bir kimsenin de göreceği üzere Sahâbîler arasında vaki olan olayların fitilini ateşleyen fitne olayı; Hz. Osman (r.a.)'ın öldürülmesidir. Öyle ki, Hz. Osman (r.a.)'ın katlinden ve Hz. Ali (r.a.)'nin hilafeti zamanında da bu hususta ihmal gösterilmesinden ötürü, insanlar arasında ihtilaf ve kavgalar zuhur etmiştir.

Düşünüldüğü zaman idrak edilir ki, bu kavgaların sebebi Hz. Osman (r.a.)'ın kanının (yani kanını döken katillerin) talep edilmesidir. Bir an önce bu öldürme işine ön ayak olanların elebaşlarının hızlıca yakalanması gerektiğine inanılmasıdır. Binaenaleyh Hz. Muâviye (r.a.), Hz. Zübeyr (r.a.), Hz. Talha (r.a.) ve müminlerin annesi Hz. Ayşe'den teşekkül eden sahabeden bir grup mutlaka Hz. Osman'ın kanının talep edilmesini istiyorlar ve bu öldürme işine komutanlık eden elebaşlarının hızlıca yakalanıp Allah'ın emrettiği şekilde onlara had tatbik edilmesinin gereğine inanıyorlardı. Onlardan bazısı yine inanıyordu ki Hz. Ali, Hz. Osman'ı öldürenleri koruyor ve bu işe sevk ve yön verenlere müsamaha gösteriyor.

Bu sırada tabi ki Hz. Ali ve onun yanındakiler, bu şekilde hızlı ve süratli bir biçimde bu işi sevk ve idare edenleri yakalamanın mümkün olmadığına inanıyor, had tatbik edilmesini isteyen ve Hz. Osman'ın kanı talep edenlere karşı bu işte temekkünü ve teenniyi tavsiye ediyor(1) ve şöyle diyordu:

"Bizim onlara hâkim olamadığımız fakat onların bize hâkim olduğu bir kavim hakkında ben ne yapabilirim? İşte köleleriniz ki, onlarla birlik olup isyan etmiş. Bedevileriniz de onlara katılmış. Üstelik onlar sizin aranızda ve diledikleri gibi sizi sevk ve idare ediyorlar."

Hz. Ali'ye Medine'de biat tamam olduktan sonra Hz. Osman'ın kanının talep edilmesinin geciktirilmesi iki sebebe dayanıyor idi;

1-Hz. Ali (r.a.), ilk icraatlarında topluma hâkim olmak istediği gibi muhalefetin taleplerini de dikkate almaya çalışmıştır. Halife olduktan sonra Hz. Ali'ye yönelik önemli taleplerden biri Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılması idi. Ancak Hz. Ali halife olduktan sonra bu hususta arzu edilen adımları atamadı. Zira Hz. Osman'ın öldürülmesinde etkisi olan ya da öldürülmesine taraftar olan bazı insanların siyasi etkisini kıramıyordu. Bu durum Hz. Ali'ye karşı yükselen sesleri artırıyordu. Hz. Ali ise Hz. Osman'ın öldürülmesi meselesinin siyasi istikrar sağlanamadan ele alınmasının mümkün olmadığı kanaatindeydi. 

2-Bir diğer hususta Hz. Ali (r.a.) mücerret bir söz ve tahkik edilmemiş bir fiil ile İslâm'ın öngördüğü bir takım hükümleri uygulamak istemiyor, Hz. Osman'ın velilerinin davalarını ispat edecek haklı beyyine ve hüccetler getirmelerini talep ediyordu. Dolayısıyla itham edilen karşı tarafı da beyyine ve hüccet olmadan suçlamak istemiyordu. Çünkü bu İslâm'ın da kabul edebileceği bir şey değildi.

 

Sonra Hz. Ali Hz. Muaviye'nin tavrını samimi bulmuyordu. Ona göre Hz. Muâviye'nin Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılmasını talep etme hakkı yoktu. Zira Hz. Osman'ın çocukları hayattaydı, katillerinin cezalandırılmasını onlar talep edebilirlerdi.

Dolayısıyla Hz. Muâviye, Hz. Ali'ye biat hususunda çekimser davrandı. Ama bu çekimserliği onun hilafete layık olmadığı noktasında kesinlikle değildi. Zaten ondan da böyle bir görüş nakledilmiş değildir. Zira o Hz. Ali'ye biat etmeyi Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılması koşuluna bağlamıştı. Ancak Hz. Muâviye'nin yanında olan bir başkaları ki - Amr İbn-ül As (r.a.) gibi - o, bu biatin sahabe içerisinde ehli hal ve'l akd niteliğine sahip insanlar olmadan yapıldığını düşünüyor, dolayısıyla bu bey'atin münakid olmadığını iddia ederek bunu savunuyordu. (ehli hal ve'l akd için şura yönetiminde bulunanlar diyebiliriz).

O gün Hz. Muâviye ve onun dışında müminler çeşitli görüş ve düşüncelere sahiptiler ki evvela Hz. Osman'ın kanının talep edilmesi ve katillerinin bulunmasını istiyorlardı; daha sonra bir imam etrafında toplanılması gerektiğini düşünüyorlardı. Gördüler ki Hz. Osman'ın katilleri meselesi ağırdan alınıyor, bu azim cinayet ihmal ediliyor, o zaman bunun üzerine muhalif sesler yükselmeye ve önemli muhalif gruplar oluşmaya başladı.

Ve sonunda olaylar kan dökmeye kadar vardı. İşte ümmetin bu meseledeki görüş ve düşüncedeki ihtilafı, Cemel ve Sıffîn vak'alarının başlangıcını teşkil etti.

Cemel vak'ası

Cemel vakası, aşağıda anlatıldığı şekliyle genel olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Osman (r.a.) teşrik günlerinde öldürüldüğü sırada müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a.) o yıl fitnelerden uzak kalmak için hac yolculuğuna çıkmıştı. İnsanlar tarafından Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberi ona ulaştırılınca derhal geri dönmek için Mekke'den çıktı. Bu sırada insanların ne yaptığına bakıyor ve gelen haberleri araştırıyordu. Daha sonra Hz. Talha ve Hz. Zübeyr (r.a.) umre yapmak maksadıyla Hz. Aişe'den izin istediler, o da ikisine izin verdi. Onlar da Mekke'ye doğru yola çıktılar. Onlara çok sayıda kalabalıklar ve topluluklar tabi oldu. Hz. Aişe (r.a.) ile mülaki olup Basra'ya doğru yollarına devam ederek yanlarında Müslümanlardan kalabalık bir topluluk olduğu halde ittifak ettiler. Bundan sonra onlar Hz. Osman'ın kanını talep ettiler ve onu haksız yere öldürenlerin cezalandırılmasını istediler. Hz. Ali'ye, Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in Basra'ya doğru yola çıkıp oraya vardıkları haberi ulaşınca o da onlarla ittifak kurup onları sulha davet etmek maksadıyla yola çıktı.

İki taraf arasında elçiler gelip gitti. Bunlardan biri de Sahabe-i güzînden Ka'ka İbn-i Amr et-Temimi idi. Ona icabet ettiler, Hz. Osman'ın katillerinin kısas edilmesi hususunda ittifaka vardılar. Nefisler bir an için sakinleşti ve daha önce geçirmedikleri mutmain bir gönülle geceyi geçirdiler. Ancak onlarla beraber geceleyenler olmuştu ki Abdullah İbn-i Sebe onlardan biriydi. O ve şeytanları tüm gece boyunca şer ve fitne hususunda istişarede bulundular. Öyle ki, gizlice harp çıkması ve anlaşmazlık meydana gelmesi için kötülükten geri durmadılar.(2)

İbn-i Teymiyye şöyle diyor(3):

 "İlim ehli biliyor ki muhakkak ki Hz. Talha ve Hz. Zübeyr başlangıçta Hz. Ali ile vuruşmak maksadı ile yola çıkmadı. Hz. Ali de onlarla savaşmak ve harp etmek kastı ile yola çıkmadı. Fakat ne Hz. Ali'nin ve ne de onların ihtiyarı olmaksızın bu Cemel harbi patlak verdi. Hâlbuki onlar ümmetin maslahatı ve menfaati için ittifak etmişler, Hz. Osman'ın katillerine had uygulanması noktasında duruş birliği beyan etmişlerdi. Fakat fitne ateşini körüklemek isteyen her iki taraftan da ordu içindekiler harekete geçtiler. Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve arkadaşları kendilerini müdafaa ettiler. Hz. Ali ve arkadaşları da buna mukabil kendilerini müdafaa hissi ile davrandılar. Sonuçta savaş cereyan etti. Ancak bu başlangıçta savaşmak kastı ile olmamıştı. Nefsi müdafaa cihetinden başlamış idi. Siyer hususunda ilim ehlinden bunun dışında bir görüş beyan edilmemiştir."

İşte bu fitnede olduğu gibi ilk fitnelerin neşet etmesine sebep Hz. Osman'ın katli ve onun akabinde meydana gelen olaylardır. İşte bu Cemel vak'asının muhtasar bir hülasasıdır.

Sıffîn vak'ası

Sıffîn savaşının özetine gelince, bu olay aşağıda olduğu şekliyle cereyan etmiştir. Cemel savaşından Hz. Ali (r.a.) ayrılınca Basra'dan Kufe'ye doğru yürüdü. Cerir İbn Abdillah el Becili'yi Dımeşk'e Hz.Muâviye'nin yanına yolladı. Onu itaate davet etti. Hz.Muâviye, sahabenin ileri gelenlerini, ordu komutanlarını ve Şam ehlinin ileri gelenlerini topladı ve Hz. Ali'nin istedikleri hususunda onlarla istişarede bulundu. Dediler ki: "Hz. Osman'ın katilleri öldürülmedikçe yahut bize teslim edilmedikçe itaatte bulunmayız." Cerir (r.a.) Hz. Ali'ye bu haberle geri döndü. Hz. Ali Kufe'de yerine Ebu Mesud Ukbe İbn Amir'i bıraktı. Sonra askerleri ile beraber Irak'tan Şam yolu tarafına doğru yola çıktı. Ona bazıları Kufe'de kalmasını teklif ettiler, Şam'a başka birini göndermesi ricasında bulundular ama Hz. Ali bunu kabul etmedi. Bu sırada Hz. Muâviye'ye ulaştı ki Hz. Ali ordu teçhiz etmiş ve savaş için yola çıkmış. Hz. Muâviye'ye de yanında bulunan bazı adamlar onun da aynı şekilde çıkmasını tembih ettiler. Şamlılar Fırat civarında Sıffîn denilen yere varınca, karşı taraftan gelen Hz. Ali'nin ordusu ile karşılaştılar.

Savaş Zilhicce ayında hicri 36 yılında şiddetli bir şekilde başladı. Çeşitli tarih kitaplarında belirtildiğine göre elçilerin görüşmeleri de dâhil edilirse üç ay sürdü. Bu savaşta Hz. Ali'nin safında Hz. Ammar (r.a.) öldürüldü. Hz. Ammar'ın öldürülmesi ile Hz. Muâviye'nin hatalı olduğu ortaya çıktı. Çünkü Rasûl-i Ekrem (sav) Hz. Ammar'a şöyle demişti: "seni baği yani isyankâr bir topluluk öldürecek." (Buhari rivayet etmiştir.) Daha sonra her iki tarafta Hz. Ammar'ın cenaze namazını kıldılar.

Hafız el-Askalani diyor ki: Rasûl-i Ekrem (sav)' den tevatürle gelen hadisler gösteriyor ki Hz. Ammar'ı isyankâr bir topluluk öldürecektir. İttifak edilmiştir ki o, Sıffîn'de Hz. Ali'nin safında öldürülmüştür. Daha sonra her iki taraf tahkim hususu üzerinde ittifak ettiler. Hz. Ali'nin cihetinden hakem seçilen Ebu Musa el Eş'ari idi.

Hz. Muâviye tarafından hakem seçilen ise Amr İbn-ül As idi. Tahkim sözleşmesi Safer ayı hicri 37'de imzalandı. Her iki hakem de Dumet'ül Cendel'de yani Ezruh diye isimlendirilen mekânda hükümlerini ilan ettiler. Her iki hakem de sözleştiler ve ittifak ettiler ki bu hilafet meselesi bedir Ashâbı ve sahabelerin önde gelen heyetlerinin bir araya gelmesi ile oluşturulacak bir şuraya bırakılsın. İşte bu tahkim olayının neticesidir.(4)

Tarih kitaplarının "iki hakem, Hz. Ali ve Hz. Muâviye'nin azledilmesi hususunda ittifak ettiler. Ancak Amr İbn-ül As, Ebu Musa el Eş'ari'den önce davranıp Hz. Ali'yi azletti. Buna karşılık Ebu Musa el Eş'ari Hz. Muâviye'yi azletmeyip yerinde bıraktı. Böylece bu Amr b. el As'ın Ebu Musa'ya karşı bir hile ve tuzağı idi." şeklindeki rivayeti yalandır, aslı yoktur. Bu ve benzeri rivayetler yalancı Ebu Mıhnef Lut İbn-i Yahya'nın uydurmalarındandır.

Dipnotlar

1-Ä°bn-ul Esir, El Kamil fi't Tarih, c.8,s.195

2-Taberi, c.5,s.302.

3-Minhac'üs-Sünne, c.2,s.185; c.3,s.225

4-Ebubekir el- Arabî, el- Avasım min'el -Kavasım; İbn Hacer el Askalani, Feth'ul Bari c.8, s.54.

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.

Tâ Hâ, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim alim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar."

Tirmizi, Ä°lm 6, (2666)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI