Cevaplar.Org

Ä°NANDIÄžIMIZ GÄ°BÄ° YAÅžAYABÄ°LÄ°YOR MUYUZ?

Hayatta kalma ve gelecek kaygısı yaşarak sanki hiç ölmeyecekmiş gibi mücadele edebilme gücünü bulan bireyler, mutluluğu ve teslimiyeti asla tatmadan, onun yorgunluğu ile bir ömür geçirerek o kaygı ile yaşamaya mahkûmdurlar. Gariptir bu yorgunluğun ve amacın amaçsızlık olduğunun anca saçlara düşen ilk aklar, hastalıklar, ölümün yakınlaştığı hissini veren yaşın ilerlemesi gibi sebepler kişiye asıl amacın farklı olduğunun farkına varmasını sağlamaktadır.


Nuriye Eycan

2013-12-24 06:09:27

Hayatta kalma ve gelecek kaygısı yaşarak sanki hiç ölmeyecekmiş gibi mücadele edebilme gücünü bulan bireyler, mutluluğu ve teslimiyeti asla tatmadan, onun yorgunluğu ile bir ömür geçirerek o kaygı ile yaşamaya mahkûmdurlar. Gariptir bu yorgunluğun ve amacın amaçsızlık olduğunun anca saçlara düşen ilk aklar, hastalıklar, ölümün yakınlaştığı hissini veren yaşın ilerlemesi gibi sebepler kişiye asıl amacın farklı olduğunun farkına varmasını sağlamaktadır. Kişi yüzündeki çizgilerin, saçlarındaki beyazlıkların, dizlerindeki dermansızlığın farkına vardığı zaman anlamıştır ki yaşamın asıl amacı kedisine emanet olarak verilen canın asıl gayesi yüce yaratıcıya karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmektir. Nitekim Allah'u Teâlâ Âyet-i Kerîme'de: "Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım." buyurmaktadır.(1) Rabbimizin emri bu kadar net ve açıkken ne yazıktır ki insanoğlu bunun idrakini kaybetmiş bununla birlikte mutlu olmayı ve mutlu etmeyi unutan bireylere dönüşmüştür.

Ne acıdır ki Müslüman kimliğini taşıyan ben, her şeyi inaçlarım adına yapıyorum, onun için mücadele ediyorum, başlangıcı ile yola çıkan bireyler dahi zamanla en yakınındaki kişiler olan anne-baba ve aynı candan olan kardeşlerinin dahi acılarını dertlerini görmeyecek kadar bencileşmişlerdir. Öyle ki artık inandıkları gibi değil de yaşadıkları gibi inanmaya başlamışlardır. Hazreti Ömer "inandığınız gibi yaşayamasanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız" buyurmaktadır.

Evet, maalesef biz günümüz Müslümanlarının hali çok acıda olsa Hz. Ömer'in sözünde ifade ettiği gibidir. Artık nefsimize kolay gelen yaşam şekli hangisi ise onu yaşıyoruz… Doğrularımız ve yanlışlarımız nefsimizin bize kolay gösterdiği şekilde belirlenmektedir. Bunun nedeni ise insanoğlunun en ince noktası olan nefis ve şeytanın yaptığı şeyleri İslâm adına yapıyormuş gibi süsleyerek ve mazeretler uydurarak göstermesidir. Günahların ve yanlışların şeytan tarafından süslenerek doğru gibi gösterilmesini Yüce Allah Kur'ân da şöyle buyurmaktadır. "Kendi yapmakta olduklarını, şeytan onlara süsleyip çekici kıldı. Böylece onları doğru yoldan alıkoydu." (2)

Bizim inançlarımızda ve kültürümüzde ailenin önemli bir yeri vardır, öyle ki aile bir toplumun oluşmasında, bir milletin ilerlemesinde en büyük etkendir. Bu nedenledir ki bu toplumun temelini teşkil eden aileler ve yuvalar kurulurken, Allah'ın emri, Peygamber Efendimizin kavli diyerek söze başlanır ve her şeyin İslâmî kurallara göre ilerlemesi o yuvanın sağlam temeller üzerine kurulması hedeflenerek yola çıkılır. Fakat günümüzde bu sözler sadece formalite sözler olarak uygulanmaktadır. Allahın emri diyerek başlanan bu güzel merasimin devamı artık öyle bir hâl almıştır ki sonrasında yapılan tüm hazırlıklar sadece Batının bizlere yavaş yavaş sindire sindire empoze ettiği, sanki bizim kültürümüze aitmiş gibi kabullendirdiği merasimler hâline gelmektedir. Çok muhafazakâr olduğunu söyleyen kişilerden tutunda, yok ben çok çağdaşım zihniyetini taşıyan kesime kadar olanların her birisi o nişan, kına ve düğün merasimine sadece hayatımda bir kez yaşayacağım ne olacak sözleri ile vicdanının sesini susturarak hazırlanan ve bu hazırlıkları yaparken de hiçbir sınır tanımadan şartlarını zorlayan, kazancının bile üstünde alışveriş yapabilecek kadar önemli gören ruhları mutsuzluk ve şükürsüzlük hastalığına tutulmuş bireylerden oluşan bir toplum hâline geldik. Güya kendince çağdaşlaşmış bir toplum. Daha düne kadar kızını kız kardeşini gözü gibi koruyan ve değer veren, her şeyden herkesten sakınan babalar, ağabeyler hatta anneler çağdaşlık adı altında gözbebeği yavrularını üzerlerinde elbise var mı yok mu belli olmayan bir halde nişan, düğün merasimlerinde, mezuniyet balolarında ve buna benzer birçok ortamda dans pistlerine sürebilmektedirler. Bunu yaparken de adetâ muhteşem bir başarıya imza atmışçasına çocuklarını gururla alkışlayabilen kendilerince çok medenî olduklarını zanneden tuhaf kişiler hâline geldiler. Milli şairimiz Mehmet Âkif kendi inancını kültürünü unutarak Avrupa'nın medenî olduğunu sanan safsatalara dizelerinde tokat gibi cevabını vermektedir.

"Kim demiÅŸ Avrupa medeni?

Ne edep var ne hayâ çırılçıplak bedeni!

Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni;

Desenize hayvanlar bizden daha medeni!"

Eminim ki Milli Şairimiz bu günümüzü görseydi duygularını anlatacak kelimeleri bulurken gözyaşlarına hâkim olamazdı çünkü artık ben dindarım diyen aileler ve çocukları dahi mutluluğu huzuru sadece nefislerine kolay gelen yaşam şeklinde aramaktadırlar. Kıyafetlerinden tutunda gezdikleri mekânlara, yaşadıkları evlere, konuşma üsluplarına kadar bunu göstermektedir. Elbetteki herkes kazandığı kadar yaşar, harcar veya giyinir, buna hiç kimse müdahale edemez, karışamaz, buna hiç kimse itiraz etmez edemez. Fakat bu lüks ve modern yaşam çılgınlığını yaparken kimliklerimizde yazan sürekli dilimizde dolanan ben Müslümanım kelimesinin anlamını unutmamalıdır. Müslüman olmak sağlam bir inanca sâhip olmayı mütevazıca yaşayabilmeyi vicdan sâhibi olmayı gerektirir. Buna en güzel örnekse bizim rehberimiz olan Allah Rasûlü'nün yaşam şeklidir. İslâm dünyasının artık bu gafletten sıyrılarak kendi kimliğine dönme ve küffarla mücadele etme zamanı gelmiştir. Bu kimliğe yeniden kavuşma İslâm sancağını yeniden dalgalandırma o şanlı sancağı her ne pahasına olursa olsun taşıma ise ancak Kur'ân'ı doğru anlama, Rasûlullah'ı iyi tanıma onun ve ashâbının gibi yaşayabilmeyi amaç hâline getirebilmeliyiz. Öncelikle bunu yapmaya inandığımız gibi yaşamayı öğrenmeye ve öğretmeye başlayarak kendi değerlerimizi aile yapımızı ve kim olduğumuzu hatırlayarak başlamalıyız.

Rabbim bizlere mutluluğun, huzurun, zenginliğin anahtarının Allah'a şükretmek olduğunu bilen, Kur'ân'ı ve Sünneti rehber edinen ve üç kıtayı fethetmiş ecdadının taşıdığı îmânlı rûha sâhip evlatlar yetiştirebilmeyi nasip eylesin inşaallah...

 1-Zariyat,51/56)

 2-Ankebut,38)

Nuriye Eycan

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir ve bilendir."

Fussilet, 36

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI