Cevaplar.Org

SORULARLA RÄ°SALE-Ä° NUR DERSLERÄ° 1-ALAADDÄ°N BAÅžAR-ZAFER YAYINLARI-Ä°STANBUL-2009

Üstad’ın kendi ifadesiyle eserlerin büyük çoğunluğu sünuhat kabilindendir; yani bir ilahi ilham ile kalbe doğmuşlardır. İlham edilen bir mânâyı o ilhama mazhar olan zatın da defalarca okuması garip karşılanmamalıdır. Nur Külliyatı Kur&#


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2010-11-21 07:29:11

 

Üstad'ın kendi ifadesiyle eserlerin büyük çoğunluğu sünuhat kabilindendir; yani bir ilahi ilham ile kalbe doğmuşlardır. İlham edilen bir mânâyı o ilhama mazhar olan zatın da defalarca okuması garip karşılanmamalıdır.
Nur Külliyatı Kur'ân'ın manevi bir tefsiridir. Kur'ân âyetlerinin tekrarla okunmasındaki hikmet, onun bir tefsiri olan Nur Risaleleri'nde de kendini göstermiştir. S. 36

İmanda şüpheleri bulunan, ibadetten uzak kalmış, günahlar ve haramlar içinde yüzen kişilerin soruları, büyük ekseriyetle, iman konusundadır ve bu soruların cevapları Nur Risaleleri'nde en güzel, en ikna edici bir şekilde verilmiştir. S. 41

Okumada esas olan ihlâstır, ihlâsla okunan bir dersten kalp mutlaka hissesini alır. Aklın hissesi ise o dersin anlaşılması nispetinde ziyadeleşir. S. 47

Gazeteyi okuduğumuzda ondaki her şeye vakıf oluruz. Onu tekrar okumamız gerekmez.
Nur'lar ise öyle değildir. Her okudukça marifetimizde inkişaf olacak, ama biz Allah Resulünün (a.s.m.) o mübarek kelamını hatırlayarak elde ettiğiniz marifetin yeterli olmadığını bilecek ve okumaya devam edeceğiz. S. 47-48

Nurlar'ın okunmasında belli bir metot olmamakla birlikte, genelde kabul gören tarz, "sıra ile birkaç kez külliyatı devretmek, daha sonra her gün yine belli bir miktar sıra ile okumaya devam ederken, öte yandan konularda derinleşmeye çalışmaktır." S. 48

…Osmanlıca eserleri okuyabilenlerin, eserleri Osmanlıcasından okumaları, yazıya özel bir merakı olanların da yazmaları nurlardan istifadelerinin artmasına sebep olabilir. S. 50

Ehemmiyet noktasında, insanın midesi ruhundan ve kalbinden ne kadar gerilerde ise, bir muhtacın midesini doyurmak da kalbini tatmin etmekten o kadar geridir. Kişinin maddi ihtiyaçlarına yardımcı olmak sadaka olursa ve insanın ömrünü bereketlendirirse, muhtaç gönüllere iman hakikatlerini ulaştırmanın ne kadar büyük bir sadaka olduğu rahatlıkla anlaşılır. S. 54

…İman hizmetinin değerini kendi iç âlemimizde daima birinci derecede tutmak durumundayız. Bunun yolu Nur Risaleleri'ni sürekli okumaktan ve nur hizmetiyle ilgimizi devam ettirmekten geçer. S. 59

Üstad, Kur'ân tefsiri olan Nur Risaleleri'ni dünyevî ve siyasî bir maksada âlet etmeyi, kırılacak şişelere bâki elmas fiyatı vermeye benzetir.
Her asrın müceddidi Kur'ân'dan o asrın ihtiyaçlarına ve mizacına en uygun bir tebliğ ve hizmet metodu istihraç etmiş. Üstad ise Kur'ân'dan 'siyasetsiz hizmet' dersini almış oluyor. S. 74

"Lisan-ı hal lisan-ı kalden daha kuvvetli tesir" ettiğinden, insan önce kendi âleminde İslâm'ı yaşamalı, örnek bir insan olmalıdır. Bunda başarılı olduğu takdirde, başkalarını sözle de ikaz ve irşat yoluna gidebilir. S. 90

…İnsan kendi aczini ne kadar fazla hissederse Allah'a o kadar fazla sığınır. Yine kendi fakrını ne kadar bilirse Rabbinden o kadar fazla rahmet diler. S. 96

Üstad'ımızın ifade ettiği gibi, "Mucize doğrudan doğruya Allah'ın fiilidir." Peygamberlerin eliyle icra edilen bu mucizelerle insanların hidayete gelmeleri, Allah'ı bilmeleri ve Peygamberi tasdik etmeleri murat edildiği gibi, şu varlık âleminde de nice mucizeler sergilenmektedir. Bunları seyreden insan, aczini idrak eder ve o mucizelerin sergilendiği sebeplerin de aciz varlıklar olduğunu bilir ve Rabbini bulur. S. 101

…Besmelede "kâinat, yeryüzü ve insan" şeklinde harika bir sıralama söz konusudur. Allah ismi, bütün kâinattaki her türlü tecelliyi, Rahmân ismi yeryüzünde rızka muhtaç canlılardaki rahmet tecellisini, Rahîm ismi ise insanın ebede namzet bir fıtratta yaratılmasındaki rahmet tecellisini nazara vermektedir. S. 114

İnsanı İlahî isimlere bir ayna kabul edebileceğimiz gibi, yeryüzünün tamamını da bir ayna olarak düşünebiliriz. Aynı şekilde kâinatın tümünü de bir tek varlık olarak düşünüp onu da diğerlerinden daha geniş bir ayna kabul edebiliriz.
Allah'ın birliğine, insan da, yeryüzü de topyekûn kâinat da birer ayna olmuş olur. Hangisine baksak, O'nun birliğini okuyabiliriz. Böylece besmele "sikket-i ehadiyetin üç mühim ukdesini irae" etmiş, göstermiş oluyor. S. 116

Rahîm isminin tecellisine baktığımızda kendi mahiyetimizde her organın ve her duygunun bizim için büyük bir rahmet ve ihsan olduğunu çok rahat bir şekilde okuruz, aklımız boğulmaktan kurtulur; rahat ve huzura kavuşur. S. 118

Üstad, "batın-ı kalbin samed ayinesi" olduğundan bahseder. İşte, samediyete en büyük ayna insanın kalbidir. "Kalpler ancak Allah'ı anmakla tatmin olur" mealindeki âyetin verdiği derse göre, insan kalbi bu âlemle ve içindeki eşya ile değil, Allah'a iman ile marifet ile muhabbet ile tatmin olmaktadır. Buna göre samediyetin en büyük, en külli aynası Rahîm ismine mazhar olan insanda görülür. S. 121

Şükrün halis ve hürmetin safi olması "ihlâsı" taşımaları mânâsınadır; o nimetleri sadece Allah'tan bilmek, sebeplere tesir vermemek, şükrüne ve hürmetine esbabı karıştırmamak demektir. "O zahiri sebebe istersen dua et, çünkü o nimet onun eliyle sana gönderildi" ifadesinden hareket ederek, sebepleri rahmetin birer vasıtası bilmek ve onlara olduğundan fazla önem vermemek ihlâsın gereğidir. S. 128

Üstat Hazretleri, riya için "şirk-i hafi" yani "gizli şirk" tabirini kullanıyor. Hiçbir mümin Allah'tan başkasına ibadet etmez, ama kullara riya etmek onların teveccühüne can atmak, onlara hoş görünmeye çalışmak, insanı rıza çizgisinden belli bir ölçüde saptırır ve "iyyakena'büdü" hitabındaki hakikate yine bir manada ters düşer. S. 146

Rahmete ermenin anahtarı besmeledir, yani Allah namına hareket etmek, her işini O'ndan yardım dileyerek, O'nun tayin ettiği esaslara uyarak yapmaya çalışmaktır; bize bu konuda rehberlik eden Allah Elçisinin izinden gitmek ve ona rahmet duasında bulunmaktır. S. 175

Gerçeklere göz kapamak, ölümle başlayan hesap ve azap safhalarını unutmak da gafil insanlara bu fani dünyada geçici bir zevk verebilir. Bediüzzaman bu tip zevkleri "zehirli bala" benzetir. S. 186

İman bir intisaptır. "her şeyi dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında…" olan Allah'a intisap en büyük bir kuvvettir. Tahkiki iman sahibini hadiselerin "dağlarvari dalgaları" boğamaz. O, teslim ve tevekkül ile daima hadiselerin üstünde gezer. Dünyanın kendisi gibi hadiseleri de onun ayağının altındadır. S. 202

"Bu dünyada başarıya ulaşmak için konulan kanunlara, şartlara kim riayet ederse sonuca o ulaşır. Şeriat-ı fıtriye denilen bu kanunlara uyanlar –mümin olsun, kâfir olsun– bu itaatlerinin mükâfatını görürler. Aksi halde yine inançlarına bakılmaksızın sefalet ve mahrumiyete düşerler.
Eken biçer, çalışan başarıya ulaşır. Bu noktada kişinin inancına değil, bu dünyada Allah'ın koyduğu fıtrî kanunlara riayet edip etmediğine bakılır.
Öte yandan, hayatın hakkı umumidir. Kime hayat verilmişse o hayat için gerekli şartlar da ihsan edilmiştir. Bu konuda yılan ve akreple, arı ve ipekböceği arasında bir ayırım yapılmamıştır." S. 220

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.

Talak,3

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."

Tirmizi

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI