Cevaplar.Org

DÖRT ÂŞIK-2

Ahmed Avni Dede ile Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi meşk ettikleri zat ise müşterektir: Selanikli Esad Dede. Şimdilerde birileri Esad Dede’yi kendi emellerine alet etmeye gayret etseler de, hakikatler gün yüzüne bir bir çıkıyor.


2010-10-08 15:04:05

Ahmed Avni Dede ile Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi meşk ettikleri zat ise müşterektir: Selanikli Esad Dede. Şimdilerde birileri Esad Dede’yi kendi emellerine alet etmeye gayret etseler de, hakikatler gün yüzüne bir bir çıkıyor. Esad Dede’nin ilmiye silsilesi önce Tahirül Mevlevi’ye; O’ndan da Şefik Can’a geçer. Şefik Can merhum ise hem Tahir Efendi’nin, hem de Esad Dede’nin Ehl-i Sünnet itikadına ve şer-i şerife sımsıkıya bağlı olduklarını özellikle vurgular.

Şefik Can Dede’nin bu tespitini; Esad Dede’nin göz bebeği Tahir Efendi Azizin (ks.) Mesnevi-i Şerif Şerhi de doğrulamaktadır. Esad Dede’nin kökeninin Sabatayist olmasından müphem birileri şer-i şerifsiz Mevlevilik ve elbette İslam fikirlerine destek arayadursunlar, ama Selanikli Esad Dede’den onlara malzeme çıkmaz. Esad Dede’nin rahlesine diz çökenlerden birisi var ki bu fikri kökünden kurutur: İpekli Mehmed Akif. Doğru tahmin efendim; İstiklal Marşının Şairi.

Bakın birileri Selanik’i ve Rumelileri bir yerler ile irtibatlı göstermek için gayret ediyor. Hâlbuki hem Selanik hem de Rumeli’nin her köşesi buram buram Osmanlı’dır, İslam’dır. Selanik’ten çıkan İttihatçı komitacılar azınlıktadır. Bakın sadece son dönem âlimleri bile Selanik’in ve çevresinin kimliğini ispatlar. Hemen birkaç örnek; Gümüşhanevi Tekkesinin postnişini Hasib Efendi Serez’lidir (Esad Coşan Hocaefendinin büyük şeyhi), Ahmed Hilmi Efendi Nevrokop’ludur (Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendinin büyük şeyhi), İstanbul Müftüsü Abdurrahman Şeref Efendi (Petriç’lidir). Hemen bir çırpıda aklıma gelen ilk isimleri yazdım. Görülen o ki Selanik ve Rumelililer hem Osmanlı’ya hem İslam’a bağlıdırlar.

Biz dört aşığa dönelim efendim… Dört âşıktan ikisi kelimenin tam anlamıyla derviştir. Tasavvuf berzahına girenler; illa mücahede ve riyazet yolunu tercih ederler. Vakıa Nakşîlikte İmam-ı Rabbani’nin tecdidi ile nafile oruç ve halvet usulleri kaldırılmış ta olsa, pek çok Nakşi Tekkesi’nde erbain ve halvet türü riyazetler devam ede gelmiştir. Bu konuda en meşhur tekkede Gümüşhanevi Tekkesidir. Gümüşhanevi Hazretlerinin bağlıları son zamanlara kadar halvet usulunu muhafaza etmişlerdir. Tekke’nin Osmanlı’dan miras son şeyhi Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi üç erbain çıkarmıştır. Hatta rivayet olunur ki mübarek son erbainden çıktığında tekkedeki diğer dervişan “ Bu çok yaşamaz ölür” demişlerdir.

Ancak Mevlevilikteki erbaine çile ismi verilir. Halveti dervişi erbain çıkarırken, Mevlevi dervişi çile çıkarır. Halveti usulünde erbain kırk gündür. Hazret-i Hünkâr’ın usulünde çile 1001 gündür. Halveti ve diğer cehri tasavvuf yollarında erbainde az yemek, az uyumak ve az içmek gibi şartların yanında erbaine girilen hücre terk edilmez. Mevlevi yolunda ise riyazet olmakla beraber, hücrede kapalı kalınmaz; bilakis tekke içinde hizmet edilir. İşte Mevlevi Tekkesinde bin bir gün süren bu ruh ve nefis terbiyesi işini dört kutlu âşıktan Ahmed Remzi Dede ve Tahirül Mevlevi Aziz (k.s) çıkarmışlardır.

Kimi sufiler erbain/çileyi Hazreti Musa (as)’ın Tur Dağında kırk gün yalnız kalmasından tedlil ederler. Bir kısım mutasavvıf ise Efendimiz sav’in vahiy gelmeden önceki dönemde Hira’da inzivaya çekilmesini delil olarak gösterirler. Ala külli hal; erbain/çile nebevi mirastan kalan kadim bir terbiye usuludur ve bu yoldan geçmemiş veli yoktur dense sezadır.

Üstad Bediüzzaman da Sibirya döneminde bir sevk-i ilahi ile bu hali tercih etmeye başlamıştır. Kosturma’daki camide uzun kış gecelerinde tek başına kalmaya başlamış ve esaret dönüşü bu inziva halini Sarıyer sırtlarında devam ettirmiştir. Vakıa; eski Said’den yeni Said’e dönüşte bu devreye rastlar. 1918 – 1922 arasını kapsayan dönemde Üstad Hazretleri bir takım imani/vatani meseleler ile ilgilense de – İngilizlerin işgal dönemi eserleri- asıl mesleği inzivadır.

Risale-i Nur’da zaman zaman bu döneme değinen Üstad Hazretleri’nin yanında Ehl-i Sünnet tasavvufunun iki başucu kaynağı vardır: İmam-ı Rabbani’nin Mektubat’ı ve Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani’nin Fuyuzat-ı Rabbani’si… Bu meseleyi ayrı bir çalışmada incelemek istiyorum. Çünkü üzerinde ısrarla durulması gereken bir dönem olmasına rağmen maalesef Üstad Hazretlerinin bu inziva dönemi incelenmemiştir.

Biz gene konuyu değiştirdik; dört aşığa dönelim. Dört âşıktan Ahmed Avni Dede hafızdır ama bir diğer önemli hizmeti de tekke musikisine olmuştur. Musiki meselesi öteden beri ulema arasında tartışılmış ve sözleri şehvet içermeyen, kişileri günaha sevk etmeyen musikinin cevazı meselesi muhtelifun fih olarak kalmıştır. Bu özellikle Mevlevi Tekkelerinde (kısmen Halveti tekkelerinde de) devam ede gelmiştir. Gerçi bir kısım aklı evveller bizim hem tekke musikimizin hemde klasik Türk Musikisinin Bizans kaynaklı olduğunu iddia etseler de işin aslı tekke musikisi baştan aşağı Mevlevilik kokar.

Ahmed Avni Dede; ortaya koyduğu Hanende isimli musiki eserinde hem tekke musikisinin, hem de klasik Türk Musikisinin kaybolmaya yüz tutmuş makamlarını ihya etmiş, kayda geçirmiş, unutulan makamlarda besteler yaparak canlandırmıştır. Osmanlı’ya ait her şeyin reddedildiği bir dönemin arifesinde böylesine büyük bir hizmet az bir şey değildir. Hoş daha Osmanlı usulunu biz anlayamadık ya…

Devam edelim efendim.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Araf suresi 164.ayet

"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla

GÜNÜN HADİSİ

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI