Cevaplar.Org

KUR’ÂN’IN BELÂGATİ

“Belâgat: Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek.”(1)“Istılahta ise; hem söz (kelâm)'ün, hem de mütekellimin vasfı olarak kullanılır.R


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2010-05-15 12:08:42

 "Belâgat: Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek."

"Istılahta ise; hem söz (kelâm)'ün, hem de mütekellimin vasfı olarak kullanılır."

"İbnü'l-Mukaffa'a göre belagat, sözü herkesin kolay kolay söyleyemeyeceği tarzda söylemektir. Câhiz'e göre lafızla mânanın güzellikte birbiriyle yarışması, yani mânadan önce lafzın kulağa, lafızdan önce de mânanın zihne süratle ulaşmasıdır. Rummânî'ye göre ise mânayı güzel ve uygun ifadelerle zihinlere ulaştırmaktır."

 "Kur'ân'ın en bariz sıfatı beliğ olmasıdır. Belâgat, sözde veya yazıdaki ifade güzelliklerini gösteren bir ilimdir. Sözün güzelliği, muayyen bir maksada yönelip, sözdeki diğer bütün unsurların o maksadı anlatacak tarzda yerleştirilmesindedir. Belâgat: "Sözün, mukteza-yı hâle (durumun gereğine) uygun olmasıdır" şeklinde tarif edilmesi de bu anlamı ifade eder. İşte Kur'ân'ı böyle bir dikkatle inceleyenler, Fahreddin Razî gibi şöyle derler: "Kur'ân'ın bütünü, âdeta bir tek sûredir, hattâ sanki bir tek âyettir." O, Kur'ân'daki bu insicamı zevk etmiş ve tefsirinde de başkalarına göstermeye çalışmıştır. Ne var ki, bu münasebetlerin, sıradan insanın kuru mantığının yalın kat şemalarına göre şekillenmesini beklemek, yerinde bir davranış olmaz. Zira Kur'ân'ın meseleleri mâkul olmakla beraber, aklî değildir. Binaenaleyh, bazen onda aklı aşan (akla aykırı olan değil, kaynağı akıl olmadığı için aklı aşan) taraflar da bulunur. Bundan ötürü, birinin aklının fark edemediğini anlayan bir başka kişi çıkabilir. Muayyen bir zamanda bütün yönleriyle görünmeyen bir ciheti, başka bir zamanda gören olur."

"Belâgat, başlıca şu üç bölüme ayrılır:

1- Meani

2- Beyan

3- Bedi'

Bunlardan Meanî, sözün yerinde kullanılmasını, muhatabın haline uygun söylenmesini sağlar.

Beyan, mananın farklı üsluplarla, çeşitli yollarla ifade edilmesidir.

Bedi' ise, lafız ve mananın süslenmesidir."

"Kelamda iki türlü güzellik aranır:

1- Hüsn-i zâtî. (Zâti güzellik)

2- Hüsn-i arazi (Arizî güzellik)

Bunlardan zâti güzellik Meânî ve Beyan ilimleriyle, ârızî güzellik ise Bedî' ile cilveger olur. Söz bir dilbere benzetilirse, Meanî ile Beyan endamın düzgünlüğüne, hareketlerinin inceliğine; Bedi' ise, dış süslere benzetilmek lazım gelir."

"Kur'ân-ı Kerim'in bütün sûrelerinin başı (ve bütün Kur'ân) en güzel, en beliğ ve en olgun şekil üzeredir."

"Kur'ân-ı Kerim, Arap diliyle indirilmiştir. Kur'ân indiği sırada Araplar söz, belağat ve kelâm yönünden çok ileri bir düzeyde idiler. Onların en aşağı sözleri belağat noktasından şiir ve nesirin en üst düzeyini teşkil ederdi. Hatta Arapların bu sahada zaman zaman düzenledikleri panayırlarda çeşitli yarışmalar düzenlenir, bu yarışmalarda arap edebiyatının şaheserleri ortaya konurdu. Hatta sırf bu amaçla ihtifaller ve toplantılar düzenlenirdi.

Ne zaman ki Kur'ân gönderilmeye başlandı ve onu işittiler, dinlediler. Bu defa onun belağati karşısında kendi sözlerinin pek çok sönük kaldığını, hatta değerini yitirdiğini gördüler. Çünkü Kur'ân, belağati ile hepsini aciz bırakmıştı."

"Kur'ân'ın fesâhat ve belâğatı, kelime ve cümle yapısındaki ahenk, derin anlam ve özlü ifadelerdeki benzersizliği onun söz ve ifadedeki i'câzı aslında Kur'ân'ın i'câzının bir parçasıdır. Hâlbuki Kur'ân'ın i'câzı kelimelerindeki ve sözlerindeki i'câzından ibaret değildir. Oysa ilk dönem İslâm bilginleri Kur'ân'ın i'câzı (benzersizliği, bir benzerinin ortaya konamazlığı) üzerinde inceleme yaptıklarında ya da bu konuda ellerine kalemi aldıklarında; dönemlerinin genel eğilim ve ilgi alanını, yani Arapların edebî zevke önem vermelerini dikkate alarak Kur'ân'daki edebî Îcâzı ön plana almışlar ve hep bu yönde eserler vermişlerdir."

"Kur'ân-ı Kerim, (…) her alanda ve her sanatta her durumda herkesi aciz bırakacak bir fesahat derecesine sahiptir ki, bu derece, onun belağat yönünden en büyük mucize olmasının delilidir."

"Kur'ân'ın cümleleri ve bunların terkip tarzı da bir mucizedir. Kur'ân'ın ifade ettiği mânayı düşünürken her lafzın nazma göre en güzel lafız olduğu görülür, aynı zamanda onun mânâ itibariyle en geniş, delâlet açısından en kuvvetli, vuzuh nâmına en muhkem ve belagat namına en bedi'; bundan başka âyetin müfredatına göre en münasip lafız olduğunu görürsünüz. Arap belagatinin en güzel misâlleri Kur'ân'dadır. (Ömer Rıza Doğrul, Kur'ân nedir, s. 11-12).

Kur'ân-ı Kerim bu muhteşem uslubuyla Arapçaya ölmezlik kazandırmış, onu ebedi bir dil haline getirmiştir. Arap dilinde birlik ve beraberlik sağlanmıştır. Arapçaya yeni müfredatlar kazandırmıştır. Kur'ân-ı Kerim sayesinde Arapça, bozulmaktan korunmuş ve bu dilin yayılması sağlanmıştır. Birçok kelimeleri mâna bakımından geliştiren Kur'ân, Arapçayı devletin resmi dili yapmış ve fesâhat ve belâgat bakımından nümûne bir kitap olmuştur."

"Tenafür, zevk ile kıyâsa muhalefet, sarf ilmiyle; za'fı teklif ve lâfzî ta'kîd, nahiv ile garabet, Arapçayı çok iyi bilmekle; ma'nevî ta'kîd, beyan ilmiyle; hâl ve müktezâsı da me'âni ilmiyle bilinir. Öyle ise belagatı öğrenmek isteyen kimsenin; lügat, sarf, nahiv, me'anî ve beyân ilimlerini iyi bilmesi, bu ilimlerle birlikte zevki selîni (sezme kabiliyeti) sahibi olması ve Arapçayı çok iyi bilmesi gerekir.

Not: En fasîh sözler; Kur'ân-i Kerîm'in âyetleri ve peygamberimizin sözlü hadisleridir. Daha sonra bazı sahabenin ve bazı Arap şâir ve ediplerinin sözleri onları ta'kip eder".

"O Kur'ân ki eşsiz nağmeleri, fesahat ve belâgati, kelimeler arasındaki uyumu ve büyüleyen mesajı ile bir inci ve mercan gerdanından daha güzel; cennetten bir pınarın suyundan daha lezzetlidir."

DİPNOTLAR

1- Nusrettin Bolelli, Belâğat, M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993.

2- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2002, V.

3- Abdurrahman Çetin, Kur'an İlimleri ve Kur'an-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.

4- Abdürrezzak Nevfel, Kur'ân-ı Kerim Tilâveti, Petek Yayınları, İstanbul (tarihsiz).

5- Ebu'l-Hasen en-Nedevî, Kur'ân'dan Nasıl Yararlanılır, Şûle Yayınları, İstanbul, 1999

6- Salih İbrahim el-Büleyhi, Kur'ân İsimleri Antolojisi, trc. muzaffer Marangozoğlu, Pınar Yayınları, İstanbul, 2006.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Araf suresi 164.ayet

"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla

GÜNÜN HADİSİ

"Şüphesiz Allah, verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmek ister."

Tirmizî.

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI