SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2
İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmamız vaciptir. Tarihçilerin bu konudaki nakillerine itibar etmemek lazımdır. Özellikle câhil rafizîlerin ve Sahabeden herhangi birisine dil uzatan bidatçıların naklettiklerinden kaçınmak gerekir. Çünkü Hz. Peygamber: Ashabım anıldığında dilinize hâkim olunuz, buyurmuştur.
İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmamız vaciptir. Tarihçilerin bu konudaki nakillerine itibar etmemek lazımdır. Özellikle câhil rafizîlerin ve Sahabeden herhangi birisine dil uzatan bidatçıların naklettiklerinden kaçınmak gerekir. Çünkü Hz. Peygamber: Ashabım anıldığında dilinize hâkim olunuz, buyurmuştur.
Öyleyse bu hususta herhangi birşey işiten bir kimseye, bu meseleyi iyice araştırmalı ve sadece bir kitaptan okuduğu veya bir şahıstan duyduğu bir kötülüğü, Sahabenin herhangi birisine isnad etmemelidir. Bilakis o meseleyi iyice araştırmalıdır. Bundan sonra o meselenin isnâdı yüzde yüz doğru olsa da, işte o zaman onlar için en güzel tevilleri ve en doğru çıkış yolları aramalıdır. Çünkü onların dillere destan o kadar menkıbe ve faziletleri vardır ki, onları burada zikretmek konunun oldukça uzamasına sebep olur. Dolayısıyla onlar bu faziletlerinden ötürü, haklarında her türlü hassasiyetin gösterilmesini hak etmektedirler.
Onların aralarındaki ihtilaf ve savaşlara gelince; Onlar'ın hamledilecekleri noktalar ve te'villeri vardır. Ayrıca onlara küfür etmek ve ta'n etmek Hz. Âişe'ye zinâ iftirası atmak ve Hz. Ebûbekir'in sahâbîlik sıfatını inkâr etmek gibi kesin bir delile ters düşerse, insanı küfre götürür. Eğer bu ta'n kesin bir delile ters düşmüyorsa, kişiyi bidat ehli ve fasık yapar."(1)
8. İmâm Gazâlî "Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in Sahabe ve Hulefâ-i Râşidîn hakkındaki Akidesi" başlığı altında şöyle demektedir: "İnsanların Sahâbe ve Hulefâ-i Râşidîn ile ilgili konularda aşırıya gitmesi vaki olmuştur: Kimisi imamların masum olduğunu iddia edecek derecede övmekde aşırıya kaçmış, kimisi de açık bir dille Sahabeyi zemm etmeye yönelmiştir. Sakın iki grubtan hiç birinden olmayıp, itikatta orta yolu takip et. Kesin bil ki: Allah'ın kitabı Muhâcir ve Ensâr hakkında övgüler içermektedir ve Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) onları tezkiye eden hadisleri tevatür derecesine ulaşmıştır. Örneğin; "Ashabım yıldızlar gibidirler, onlardan hangisine uyarsanız hidâyete erersiniz"[2] "İnsanların hayırlısı benim dönemimde olanlardır. Daha sonra, onları takip eden kuşaktır"[3] Onların her biri hakkında burada konuyu uzatacağından dolayı zikredemeyeceğim övücü hadisler vardır.
Öyleyse onların hakkında bu inancı taşıyıp kötü zan beslemekten kaçınman gerekir. Bazı kimselerin hüsnü zan prensibine ters düşen şeyleri nakletmeleri durumunda, sû-i zanna düşmemen gerekir. Nitekim nakledilen şeylerin çoğu onların aleyhine olan taassubtan dolayı uydurma olup, aslı yoktur. Yine yaptıkları işler neticesi itibariyle isabetli olmasa bile niyetlerinin hayır olduğunu düşünmek gerekmektedir. Örneğin: Hz. Muâviye'nin Hz. Ali'ye karşı yaptığı savaşta, Hz. Âişe'nin Basra'ya doğru yola çıkması konusunda Hz. Âişe'nin fitneyi bastırmak istediğini ancak işin kontrolden çıktığını düşünmek evlâdır. Nitekim bazı işler başta düşünüldüğü şekilde olmuyor ve kontrolden çıkıyor. Keza Hz. Muâviye'nin yaptığı işlerde tevile ve zann-ı gâlibe tâbi olduğunu düşünmek gerekir. Bunun dışındakiler "âhad" rivayetlerdendir, sahîhi, bâtılı karışıktır ve çoğu Rafızî, Hâricî ve bu meselelere dalan fuzûlî konuşanların uydurmasıdır.
Bundan dolayı sahîh rivâyetlerle sabit olmayanların tümünü reddedip sabit olanlar için de makul bir tevilde bulunman gerekir. Tevil edemediğinde ise, "her halde bunun bilmediğim bir tevili ve bir gerekçesi vardır." de.
Şunu bil ki! Bu durumda iki şey arasındasın: Ya bir müslümanın hakkında haksız yere su-i zan yapıp ona iftira atarsın ya da hüsnü zan yapıp onu ayıplamaz, diline hâkim olur ve (farz edelim) yanlışa düşersin... Bir müslüman hakkında hüsnü zan etmekte hataya düşmek, ona dil uzatarak isabet etmekten daha güvenlidir. Örneğin; Bir insan, ömrü boyunca şeytan, Ebû Cehil, Ebû Leheb veya başka harhangi kötü birine hiç lanet getirmezse, bu getirmeme ona zarar vermez. Ama bir müslümana bir kere olsun Allah katında kendisinde olmayan bir şey isnad etmek suretiyle, ufak bir hataya düşerse, helâk olmaya maruz kalır.
Üstelik insanların kötü hasletlerini dile getirmek haramdır. Zira şeriat gıybetten şiddetle men etmiştir. Oysaki bu dile getirilen şeylerin gıybet edilen kişide bulunması muhakkaktır. Fuzûlî şeylere bir eğilimi bulunmayan kişi, hep susmayı, bütün Müslümanlar hakkında hüsn-ü zanda bulunmayı ve bütün selef-i sâlihine medhu senâyı tercih eder. Şu ana kadar söylediklerimiz umum Sahabiler hakkındadır.
Râşid halifelere gelince; Onlar diğerlerinden daha faziletlidirler. Ehl-i Sünnet itikadına göre onların faziletteki sıralanışı halifelik sırası gibidir. Zira kişinin Allah katındaki yeri ve fazileti ancak vahiy yoluyla bilinir. Bu da ancak Peygamber'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) işitmekle mümkün olabilir. Peygamber'den değişik fazilet derecelerini en iyi bir şekilde duyma durumunda olanlar da, her halükarda onunla beraber olan Sahabilerdir. Sahâbîler ise Hz. Ebûbekir'i öne çıkarma konusunda ittifak etmişlerdir. Daha sonra Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer'i açık bir dille tayin etmiştir. Bundan sonra sahâbîler Hz. Osman'ın, ondan sonra da Hz. Ali'nin halifeliği konusunda ittifak (icmâ) etmişlerdir.
Sahâbîlerin herhangi bir sebeple Allah'ın dininde hainlik yapması ise düşünülemez. Sahâbenin bu konuda ittifak etmeleri fazilette bu sıralamanın en güzel delilidir. Bundan dolayı Ehl-i Sünnet, fazilette bu sıralamayı esas almış, daha sonra rivayetleri araştırmış ve bu rivayetlerde sahâbenin ve sıralamada ittifak edenlerin dayandığı noktaları bulmuşlardır."(4)
Burada asıl konumuz Sahabenin adaleti meselesidir. Esasında Sahabe arasında geçen olayların tevili ve gerçek yüzünü açıklamanın yeri ise daha sonraki bir fasıldır. Ancak bu tevillerden bir kısmını burada zikretmekde fayda mülâhaza ediyorum. Bu konuda Zikredeceğim açıklamaların en iyisi İmam Nevevî'nin yaptığı açıklamalarıdır.
İmam Nevevî şöyle demektedir: "Hz. Osman'a gelince, onun hilafeti icmâ ile sahihtir ve O mazlum olarak şehid edilmiştir. Onun katilleri ise fasıktır. Zira bir insanın katlini gerektiren sebebler sayılı ve sınırlıdır. Hz. Osman öldürülmeyi gerektiren hiç bir suç işlememiştir ve hiç bir sahâbî onu öldürmeye iştirak etmemiştir. Onu bir takım ahmak, kabilelerin en düşük karakterli, en âdi ve soysuz soytarıları şehid ettiler. Bunlar gruplaşarak, özel olarak onu öldürmek kasdı ile Mısır'dan Medine'ye geldiler. Orada bulunan sahâbe-i kirâm, onların şerrini def' etmekten aciz kaldılar. Onlar da, Hz. Osman'ı muhasara altına alarak şehid ettiler. Hz. Ali'ye gelince; Onun hilâfeti de icmâ ile sahihtir, kendi zamanında halife o idi. Başkasının hilafeti ise geçerli değildi.
Hz. Muâviye'ye gelince; o faziletli, adil ve necîp Sahabedendir. Hz. Ali (radıyallâhu anh) ile O'nun arasında cereyan eden savaşlara gelince; her tâifenin elinde kendisinin doğru yolda olduğuna kanaat getirmesine vesile olacak gerekçeleri vardı. Hepsi de âdildir. Allah kendilerinden razı olsun hepsi de adâletli olup gerek savaşlarında gerekse diğer işlerinde te'vile dayanarak hareket etmişlerdir. İçtihada binaen yaptıklarından dolayı bu hareketleri onların adaletli olmalarına bir halel (zarar) getirmez. Kendilerinden sonraki müctehitlerin, bazı kimselerin öldürülmesinin câiz olup olmadığı ve buna benzer konularda, ihtilaf etmesi gibi onlar da ictihada medar olan bazı mes'elelerde ihtilafa düşmüşlerdir. Bu da onlardan hiç birine dil uzatmayı gerektirmez.
Şunu da bilmiş ol ki bu savaşların sebebi, meselelerin karışık oluşudur. İşte bu karmaşadan dolayı Sahabe farklı içtihatlarda bulunarak üç gruba ayrıldılar:
a-Bir kısmı, ictihadla Hz. Ali tarafının haklı olduğuna ve ona muhalefet edenin bâğî (âdil imâma karşı gelen) olduğuna kanaat getirdi. Bu durumda imamı destekleyip, ona karşı çıkanlarla savaşmayı gerekli gördüler ve bu doğrultuda hareket ettiler. Bu düşüncede olan bir kimsenin, bâğilere karşı adil imamı -kendi inancına göre- desteklememesi câiz olmazdı.
b-Diğer bir kısım Sahabe ise; bunların tam tersini düşünüp Hz. Muâviye'nin haklı olduğuna kanaat ettiler ve muhaliflerini (Hz. Ali taraftarlarını) haksız olarak görüp onlarla savaşmanın gerektiği sonucuna vardılar.
 c-Üçüncü bir kısım ise meseleyi karışık buldular ve ne yapacaklarına karar veremediler. Böylece hiç bir tarafı diğerine tercih edemediler. Dolayısıyla iki taraftan da ayrılıp tarafsız kaldılar. Zaten onlara düşen de buydu. Zira savaşmayı gerektiren bir gerekçe ortaya çıkmadan müslüman ile savaşmaya kalkışmak câiz değildir. Şayet bu tarafsızlığı tercih edenler için, her iki taraftan birisinin haklı olduğuna dair emâreler belirseydi, zâlim olan tarafa karşı savaşmak ve haklı olan tarafa yardımcı olmaktan geri kalmak onlara caiz olmazdı. İşte bu açıklamadan anlaşıldığı gibi sahâbeyi kirâmın (radıyallâhu anhüm) hepsi de mazûr idiler. Bundan dolayı hak ehli ve icmâda sözleri geçerli olan âlimler, Sahabenin şahitliği, rivâyetlerinin kabulü ve adaletlerinin kemali hususunda ittifak etmişlerdir. Cenâb-ı Allah hepsinden razı olsun."(5)
DipnotlarÂ
1-İbn Hacer, es-Savâik, s. 214.
2-Bu hadis zayıftır. Beyhakî ve Deylemî rivâyet etmiştir.
3- Buharî, Şehâdât 9, Fezâilu'l-Ashâb 1, Rikak 7, Eymân 27; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe, 214.
4- İmam Gazalî, el-İktisâd fi'l-İ'tikâd, 152, 154.
5- Nevevî, Şerhu Muslim, XV/149.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s) buyurdular ki: “Komşusu, zararlarından emin
HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

Kıyâmetin pek yakın olduÄŸu ve vaktin bereketinin azaldığı günümüzde, insanlar dünya telaÅ
SAYGI GÖSTERGELERİ

Toplum içerisinde âdâb-ı muâşeret dediğimiz; nezâket, saygı ve görgü kuralları, dünya v
SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmam
SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

1.Hâfız ibn Hacer el-Askalânî el-İsâbe adlı eserinde diyorki: "Ehli-sünnet, sahâbenin âdil
FİTNE HADİSLERİNE İTİRAZLAR

Bazı İslami oturumlara katılan hocalardan birisi, bu hadislerin(gelecekte olan fitnelerden bahsed
NEDİR İTTİHAD-I İSLAM?

İTTİHAD-I İSLAM, şeref tacımız, uhuvvet sancağımız, muhabbet bayrağımızdır. İTTİHAD-
BATI DÜNYASININ İHANET SENARYOLARI VE PİLTDOWN ADAMI

Batı dünyası ve materyalist felsefenin düzenbazları yalan üretmekte, hakikatleri evirip çevir
HZ. MUAVİYE'NİN, OĞLU YEZİD'İ VELİAHD TAYİN ETMESİ

Meseleyi iki açıdan ele almak durumundayız: A. İslâm ÅŸeriatına göre veliahtlığın hükmÃ
KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-5

Eşler Arasında Dünya ve Âhiret Hayatını Berbat Eden Bir Kötü Davranış: Nuşûz Kur’ân,
HZ. MUÂVİYE RÂŞİD HALÎFELERDENDİR

Muâviye'nin (r.a) hayatına az çok vakıf olan biri, onun hidayete eren ve erdiren raşid halifele
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-4
- ABDULLAH BİN SEBE DİYE BİRİ YOK MUDUR?
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-3
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-2
- SORU SORMA AHLAKI
- İLİM ALINACAK ÂLİMİN ÖZELLİĞİ VE SEÇİMİ
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-1
- HÜR MÜSLÜMAN HANIMIN VASIFLARI:
- İLMİ, SALİH VE EHLİYETLİ HOCALARDAN ALMANIN ZORUNLULUĞU
- İLİM TAHSİLİNDE ÂLİ HİMMET SAHİBİ OLMAK
- İLİM TAHSİLİNDE VE ÖĞRETİMİNDE İYİ NİYET
- HAKKA TALİP OLANLARA ÖNEMLİ TAVSİYELER
- İSLÂM, BİLİME DÜŞMAN MIDIR?
- İLİM TALEBESİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI MEZİYETLERİN ÖZETİ
- İLMİN KADRİNİ BİLMEK
- PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU
- BİR MEDRESE PROGRAMI ÖRNEĞİ
- ERZURUM TEDÂİLERİ-5
- ERZURUM TEDÂİLERİ-4
- ERZURUM TEDÂİLERİ-3
- ERZURUM TEDÂİLERİ-2
- HAK VE SALAHİYET ÇERÇEVESİNDE KADINLAR MESELESİ
- ERZURUM TEDÂİLERİ-1
- EHL-İ BEYT SEVGİSİ-2
- VAAZ VE NASİHAT ADABI
- EHL-İ BEYT SEVGİSİ-1
- TEZKİYE VE SİCİL AMİRLİĞİ
- İLMİ ARAŞTIRMALARDA İNSAFLI OLMAK VE HAKKA UYMAK
- BİR İRFAN OLUĞU; ARVAS SEYYİDLERİ-2

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
Al-i İmran, 115
GÜNÜN HADİSİ
Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar
Ebu Davud, Melahim 17, (4345)
SON YORUMLAR
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
- Selamünaleyküm bu değerli yazınızdan dolayı Ahmets kardeşimizi tebrik edi...
- Vesîkalara göre, doÄŸum târîhi 13.01.1889 (1 Kânûnisânî 1304), vefât tÃ...
- Açıklayıcı ve net ifadelerle bilgi verdiğiniz ićin siteye teşekkür eder...
- Hocam açıklamalarınız için gerçekten yürekten teşekkürler Hep oyunlar...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...