Cevaplar.Org

"Allah Kaldıramayacağı Yükü Yaratabilir mi?" Sorusu ve Mantıksal Paradokslar-2


2003-01-06 17:30:18

Soruyu iki bölüm altında toplamayı daha uygun gördük. Birinci bölüm sırf bu soruyla ilgili. İkinci bölüm ise mantıksal paradoks olarak nitelendirilen bu tip meselelerde genel bir mantığın var oluşu sonucunda ortaya çıktı. 1-Sözkonusu soruya dair Soruda iki nokta var. a)"Evet, yaratabilir." diye cevap verilse, o zaman Allah'ın kaldıramayacağı bir yükün olduğu yani Allah'ın aciz olduğu konuların olduğu söylenecektir.. b)"Hayır." diye cevap verilse, o zaman da, Allah'ın her şeye kadir (gücü yeten) olmadığı söylenecektir. Bu sorunun cevabında kanaatimce en önemli nokta sonsuzluk kavramıdır. Sonsuzlukla ilgili problem göz önünde bulundurulduğunda mesele kendiliğinden çözülecektir. "...'Sonsuzdan daha büyük bir sayı yazılabilir mi?' sorusu tenakuzlu bir kaziyeye(çelişkili bir hükme) istinad eder. Bu sebeple hiçbir ilmi kıymeti haiz değildir. Çünkü, sonsuzdan büyük bir sayı olamaz ki böyle bir sual de sorulabilsin. Eğer sonsuz mutlak bir büyüklüğün sembolü ise hiçbir rakam sonsuz ile mukayese edilemez. Sonsuzdan büyük bir rakam telakki edilse, o zaman da sonsuzluk hakikatı ortadan kalkar. Sonlu bir rakamın sonsuzdan büyük olma muhali ve imkansızlığı ortaya çıkar."(1) O zaman soru "Allah sonsuz ağırlıkta bir yük yaratabilir mi?" olsaydı cevabımız "Evet,Allah her şeye kadirdir, mutlak kudret sahibidir; bu sonsuz kütleli yükü de kaldırabilir." olurdu. "Allah kaldıramayacağı bir yük yaratabilir mi?" sorusuyla ise aslında bilmeden kastedilen sonsuz kütledeki bir maddeden daha büyük kütleli bir maddenin olup olamayacağıdır, önerme sonsuzdan daha büyüğü istemektedir. Yani Allah'ın kaldıramayacağı mevhum bir yük sonsuz kütleden daha büyük bir kütleye sahip olmalıdır.Bunun ise muhal(imkansız) olduğu aşikardır, bu baştan yanlış hükümler içerir. Sonuç olarak, sonsuz kavramını tam kuşatamamışken çelişkili hükümlere dayandırılan bu soru da mantıki bir yapıya sahip değildir, paradoksal bir keyfiyet gösteriyor. Mantık ilminde buna, gerçek olmayan mukaddemelerden(önsöz,önerme) terkip edilen(oluşturulan) kıyaslara demagoji denmektedir.(2) Bilimde temel metod olan soru sormanın işleyişi de bu şekilde gelişmez, yapılan önermeler kendi içinde tutarlı olmalıdır. Neticede soru bir mantıksal paradoksa dahi parmak basamıyor, çünkü mantıksal paradoks olması için öncelikle sorunun mantıklı ve belirli bir sistematik içinde yöneltilmiş olması gerekiyor. Soru içindeki ikinci bir husus ise imkan-ı aklinin ve imkan-ı vehminin iltibas edilmesidir."İmkan-ı akli: Aklen hem olması, hem de olmaması mümkün olan şeye denir. Mesela; yeni evlenen bir insanın çocuğu olması da olmaması da mümkündür. İmkan-ı vehmi: Hariçte tahakkuku mümkün olmayan, hakikatsız ve esassız bir tevehhümdür. İmkan-ı vehmi hiçbir hümke esas olamaz. Hiçbir delil ve hakikata istinad etmediği için, ilim ve hikmet imkan-ı vehmi ile meşgul olmaz. İmkan-ı vehmi sadece 'olabilir', 'belki' gibi temenni, zan ve hayallerden kaynaklanır. Nasreddin Hoca'nın 'ya tutarsa' zannı ile gölü mayalaması buna güzel bir misaldir" (3) İşte soruda talep edilen şey de imkan-ı vehminin alanına girer,zaten yok olduğu kabul edilen ve bilinen bir şeyin var olması imkan-ı vehmidir. Bu yüzden, soru, tutarlı bir hareket tarzına aykırılık teşkil eder, metodik çalışmada da yeri yoktur. Uluhiyete dair, mantıksal paradoks olarak takdim edilen diğer meseleler buna kıyas edilebilir. Diğer bir husus ise Allah "yaratıcılık" vasfıdır. Yani o her şeyi yoktan var etmiştir. Şu kainatı seyre daldığımızda yeri geliyor, gözlerimiz faltaşı gibi açılıyor, yeri geliyor terliyoruz. Ne olursa olsun, insanlığın bu yolda verdiği çaba gerçekten takdire şayan. Zira o araştırmacı bir ruha sahip, aklını kullanmak istiyor. Ve daha dün elipsler hakkındaki formülleri farketti(o farketmeden önce de kainatta vardı), atomu keşfetti(ondaki muhteşem nizam o keşfetmeden önce de işliyordu)daha ilerlersek birkaç saniye önce atomaltı parçacıkları buldu;o kimya,matematik,fizik, astrofizik,elektronik,biyoloji adı altında kainattaki kelimelerin tasvir etmeye yetmediği sanatı incelemeye aldı..Ayrıca o her zaman bu güzelliklere bir sanat müzesini gezer gibi hayran hayran bakmayı da bildi. İşte böylesinde muhteşem bir kudretten çıkmış eser, sahibini haykırırken sonsuz kudret sahibinin yaratıcılığının en muhteşem şekilde bir sinekte dahi tecelli ettiği görülürken ve buna yetişilemezken; hatta eserinin, dolayısıyla yaratıcılığının 1%'ini bile anlayamamışken bu konuda hüküm vermek (verenler için söylüyorum) insafsızlık olmaz mı? 2-Mantıksal Paradoks(oru)lara dair Bizim sorumuz ifade edildiği gibi bir mantıksal paradoks değil. Belki kişiye özel mantıksal paradoks; bunun böyle olması ise onda yanlışlık bulunduğunu, açıklamasız olduğunu kanıtlamaya yetmez. Zira mantığın tek başına el yordamıyla bulmaya çalıştığı, kendi içinde paradoksal olabilir ya da gözden kaçırılan bir husus bulunabilir. Tam bu noktada eski Yunanlı filozof Elealı Zenon'un (d.İ.Ö. y. 495- ö. İÖ y. 430(4)) ünlü ve ilginç paradokslarından bahsetmek yerine olur zannediyorum. Ünlü "Duran Ok Paradoksu": "Atılan bir ok, hiçbir zaman hedefine ulaşamaz. Çünkü hareket edemez! Hedefe varmadan önce, ilk olarak yolun yarısına gelmelidir. Yolun yarısına gelmeden önce de dörtte birine gelmelidir. Dörtte birine gelmeden önce de sekizde birine gelmelidir...Böylece ok, hareketine bir türlü başlayamaz. Ayrıca ok, her an bir noktadadır. O noktada olması, durması anlamına gelir. Zamanın bölünmüş en küçük parçası 'an' olduğuna göre ok, o an içinde hareketsizdir ve kendisine eşit bir yer kaplar. Bir mesafe, sonsuz parçaya bölünebileceğinden hareket söz konusu değildir."(5) Bu paradoks elimizdeki bilgileri,kabulleri, çıkış noktalarımızı, düşünce tarzımızı -kim bilir- belki de yeniden sorgulamamızı gerektirir. Hiç hareket etmeyen, hareketsiz bir dünyada yaşayan bir canlı farz edelim. Ona sonsuzluk, mesafe, nokta, zaman, an gibi kavramlardan bahsedelim, sonra da hareketten bahsedelim. Bu durumda o herhalde bize güler, hareket diye bir şeyin mantıksal paradoks olduğunu söyler ve hareketin var olmadığını hararetle savunur. Ona bir de oktan bahsedersek, okun 1 mm bile gidemeyeceğini iddia eder sanırım. Ama biz biliyoruz ki atılan ok hala hedefini buluyor. Öyleyse kendi şartlarımız içinde mantıksallığın (burada kastedilen mantığın fonksiyonlarının geri plana atılması değildir; ama mantık layık olduğu yere koyulmalı ve ondan sonra da tüm kapasitesiyle kullanıma açılmalı) ne kadar güvenilir olduğu irdelenmeye açıktır. Bir de Aristo'dan Fermat, Descartes gibi bilim adamlarının da ilgilendiği bir paradoks:İki tane tekerleğimiz var. Bunlardan birisi daha küçük. Bunların merkezleri aynı,bunlar birbirleri içine perçinlenmiş, birlikte hareket ediyorlar.Tekerleklerin bir A noktasında olduğunu düşünelim ve 10 cm ileride de bir B noktası var.(6) "Kabul edelim ki büyük tekerleğin çevresi 10 cm, küçük tekerleğin çevresi de 5 cm olsun. Tekerlekler kendi etrafında sağ tarafa doğru bir tur döndüklerinde B(b) noktasına geliyorlar. Nasıl oluyor da büyük tekerlen 10 cm gittiğinde, küçük tekerlek de 10 cm gitmiş oluyor? Halbuki o da bir tur döndü ve çevresi 5 cm? Cevap: Aristo'ya göre, küçük tekerleğin her noktasına karşılık büyük tekerlekte bir nokta vardır. Dolayısı ile ikisi birbirine eşit olmalıdır. Ancak tabii ki işin aslı şudur: Büyük tekerlek dönerken küçük tekerlek de kendi yolunda kayarak hareket etmektedir."(6) Evet, bugün bizim ulaştığımız netice bu. Aristo ise mantığıyla ve muhtemelen bilgisi ile de bu sonuca varmıştı. Ama açıklamayı Aristo'dan farklı yapıyoruz. Bizim de yaptığımız Aristo'nun yaptığıyla aynı galiba. Belki yarın ya da farklı bir yerde birileri çıkacak, bizim söylediğimizin yanlış olduğunu, gözden kaçırdığımız şeyler olduğunu söylecek... Tecrübe eden çoktur. Okul sıralarında kafamıza yatmayan konular olmuştur. Bizim mantığımıza bazı şeyler ters düşer. Çünkü o anki tecrübi mantığımız ve bilgimiz bunları kabul etmeye henüz yatkın değildir. İşte hayat okulunda okuyan bizler arada sırada kafamıza yatmayan şeylerle karşılaşınca pes etmemeliyiz, çünkü okul bu. Her an yeni bilgilere doğru kanatlanmaya bakmalıyız. O halde, denebilir ki, şu anki tecrübi bilgi ve mantığımızın tam manasıyla kavrayamadığı şeylere (bu her şey olabilir; ruh, zaman, madde, mekan, tarihsel hadiseler,mantıksal paradoks olarak nitelendirilen meseleler...) daha üst bir mantıkla, daha üst bir tecrübeyle belki ileride, belki öldükten sonra vakıf olabileceğiz. Ya da başka birisi belki bize kendi fikilerini iletecek. Önemli olan arayış,tefekkür ve kavrayış kanatlarını edinmek. Sonuç olarak, insan kendini çok iyi bilmeli, çünkü kendini bilen Rabb'ini bilir. İnsan gibi şartlarla kuşatılmış, insan gibi düşünen, davranan bir Allah modeli yerine İlahi ahlak ile bezenmeye çalışan, Allah'ın (cc) yaptığı gibi adaleti temin etmeye yönelik bir davranış modelini hayata geçirmeye çalışmak daha isabetli olmaz mı? Şüphesiz ki her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Dipnotlar: 1-Nasıl Aldaniyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.67 2-a.g.e s.66 3-a.g.e s.65 4-Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi-Cilt 22(Ana Yayıncılık A.Ş.-1986, 1987, 1988, 1989, 1990) "Zenon" maddesi (s.560) 5-Paradokslar ve Mantık Oyunları; Eğlenceli Bilgi-11 (Serhan Büyükkeçeci-Timaş Yayınları/752, Gençlik Dizisi/37, İstanbul 2002) s.11 6-a.g.e s.18,19 Genel Bibliyografya: 1-İnanca Tuzak Kuran Sorular ve Cevapları-5; Gerçeğe Doğru Kitapları -31 (Zafer Araştırma Grubu-Zafer Yayınları, Şubat 1994-İst.) s.3-6 2-Nasil Aldanıyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınlari; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.64-69 3-Paradokslar ve Mantık Oyunları; Eğlenceli Bilgi-11 (Serhan Büyükkeçeci-Timaş Yayınları/752, Gençlik Dizisi/37, İstanbul 2002) s.11,18,19 4-Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi-Cilt 22(Ana Yayıncılık A.Ş.-1986, 1987, 1988, 1989, 1990) s.560 "Zenon", "Zenon Paradoksları" (s.560-561), "yöntemli şüphe" (s.440,441) maddeleri 5-Ilimlerin Diliyle Allah-Şaban Döğen-Gençlik Yayınları (9.Baskı,Eylül 2000)-Montaj,Baski ve Cilt:Bayrak Matbaasi s.242-259

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)

Åžuara, 88-89

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır; tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi...

Buhari,Ebû Davud,Tirmizi, Nesai

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI