HZ. MUAVİYE'NİN, OĞLU YEZİD'İ VELİAHD TAYİN ETMESİ
Meseleyi iki açıdan ele almak durumundayız:
A. İslâm şeriatına göre veliahtlığın hükmü
B. Muâviye'yi (radıyallâhu anh), Yezid'i veliaht yap¬maya sevkeden sebeb.
A. İSLÂMA GÖRE VELİAHD TAYİN ETMENİN HÜKMÜ
İbn Hacer Fethu'l-Bârî'de Nevevî ve diğer âlimlerden şöyle bir alıntıda bulunur:
A. İslâm şeriatına göre veliahtlığın hükmü
B. Muâviye'yi (radıyallâhu anh), Yezid'i veliaht yapÂmaya sevkeden sebeb.
A. İSLÂMA GÖRE VELİAHD TAYİN ETMENİN HÜKMÜİbn Hacer Fethu'l-Bârî'de Nevevî ve diğer âlimlerden şöyle bir alıntıda bulunur: "Hilafetin aşağıdaki üç şekilde gerçekleşebileceği konusunda ulema icma etmiştir:
1-Halifenin, bir kimseyi kendisinden sonraki halife olarak tayin etmesiyle hilafet mün'akid olur.
2-Hilafet, ehlü'l-hal ve'l-akdin bir kimseye biat etmesiyle sahih olur. Bu surette önceki halifenin başka birini tayin etmemesi şartı vardır.
3-Halifenin bu iÅŸi, sayıları belli veya belirsiz bir gruÂbun meÅŸveretine bırakması da caizdir."(1)
Hâfız İbn Hacer İbn Battâl'dan naklen şöyle devam ediyor: Hz. Ömer'in halifeyi tayin etme işini meşverete bırakması olayı gösteriyor ki, iş başında olan halifenin, kendisinden sonra bir kimseyi halife tayin etmesi caizdir ve halifenin bu emri diğer bütün müslümanları da bağlar. Nitekim bütün Sahabiler Hz. Ebûbekir'in Hz. Ömer'i kendisinden sonraki halife olarak tayin etmesini onayladılar. Keza onlar, Hz. Ömer'in hilafeti -kendi aralarında birine karar vermek üzere- altı kişilik şuraya havale etmesi konusunda da ihtilafa düşmediler.
İbn Battâl diyor ki: Bu durum, bir babanın kendi ölüÂmünden sonra evladına bakması için birine vasiyette bulunmasına benzer. Zira babanın bu iÅŸe bakabilecek birini tayin etmesi baÅŸÂkalarından daha isabetli olur. İşte halifenin durumu da böyledir.(2)
İbn Hazm ÅŸunu kaydediyor: Halife tayin etmenin en iyi en saÂhih ÅŸekli, halifenin, vefatından önce bir sonraki halifeyi seçip tayin etmesidir. Bunu saÄŸlıklı iken ya da ölüÂmüne yakın veya hastalığı esnasında yapmak arasında bir fark yoktur. Zira bu ÅŸekillerden herhangi birisinin caiz olmadığına dair bir nass veya icma yoktur. Nitekim Allah Rasûlü (sallalahu aleyhi ve sellem) Hz. Ebûbekir'e böyle davrandı. Hz. Ebûbekir de Hz. Ömer'e öyle davranÂdı. Keza Süleyman b. Abdulmelik, Ömer b. Abdulaziz'i bu ÅŸekilde tayin etmiÅŸtir. Bu konuda bizim tercih ettiÄŸimiz tayin ÅŸekli budur. Zira bu ÅŸekilde hilafet inkıtaa uÄŸramamış olur. İslâm'ın ve Müslümanların iÅŸi daha düzenli olur ve bunun dışındaki uygulamalarda olduÄŸu gibi endiÅŸe edilen durumlar ortadan kalkar. ÖrneÄŸin ümmetin bir süre başıboÅŸ kalması, iÅŸin çığırından çıkması, nefislerin kabarması ve bazılarının heveslenip yersiz beklentilere kapılması gibi durumlar ortadan kalkmış olur.(3)Â
Ancak İbn Teymiyye, veliahd tayin etmenin sadece bir aday gösterme olduğunu, bir "akid" olmadığını savunarak şunları kaydeder: "Hz. Ömer her ne kadar Hz. Ebûbekir tarafından veliahd olarak tayin edilmişse de ancak halkın ona biat ve itaat etmesinden sonra halife olmuştur. Dolayısıyla şayet halk Hz. Ebûbekir'in onu veliahd olarak tayin etmesini geçerli saymayıp ona biat etmeseydi halife olamazdı.(4) "İbn Teymiyye aynı görüşlerini Hz. Osman hakkında da tekrarlıyor.
B. HZ. MUÂVİYE'Yİ YEZİD'İ VELİAHT YAPÂMAYA SEVKEDEN SEBEBEhl-i Sünnet olup Hz. Muâviye'nin büyüklüğünü bilen hiç bir kimse, onun oÄŸlu Yezid'i veliahd tayin ederken iyi bir niyetle hareket ettiÄŸinden şüphe etmez.
Ne var ki birçok kimse bu niyetin ne olduÄŸunu fark edemiÂyor. Ancak âlimlerimiz konuyu Hz. Muâviye'nin büyüklüğü, adaleti ve SahabiliÄŸiyle uyumlu ve makul bir ÅŸekilde izah edip ortaya koymuÅŸlardır.
Hâfız İbn Kesîr diyor ki: Hicri 56. senede Hz. Muâviye, halkı veliaht sıfatıyla Yezid'e biat etmeye çağırdı. Ve taÅŸraya bu konuÂda mektuplar yolladı. Bunun üzerine deÄŸiÅŸik bölgelerde bütün halk ona biat etti. Ancak, Hz. Ebûbekir'in oÄŸlu AbdurÂrahman, İbn Ömer(5), Hz. Hüseyin, İbnü'z-Zübeyr ve İbn Abbas (Allah hepsinden razı olsun) biat etmediler.
Muâviye, oÄŸlu Yezid'in buna ehil olduÄŸunu düşünüyordu. Bu ise babaların evlatlarına duyduÄŸu aşırı sevgiden kaynaklana bir durumdu. Aynı zamanÂda Hz. Muâviye dünyevî iÅŸlerde Yezid'de bir üstünlük görüyordu. Zaten padiÅŸah çocukları; savaÅŸ, yönetim ve yönetimin gerektirdiÄŸi ihtiÅŸama uygun davranma konusunda daha bilgili ve daha fazla beceri sahibidirler. Hz. Muâviye Sahabe çocuklarından baÅŸka birinin bu iÅŸi tam manasıyla yürütemiyeceÄŸini düşünüyordu. Bundan dolayı Abdullah b. Ömer'le olan konuÅŸmasında şöyle demektedir: "ÖlümümÂden sonra tebayı çobanı olmayan dağınık koyunlar gibi bırakmaktan korktum."
Bize ulaÅŸan rivayetlerde belirtildiÄŸine Hz. Muaviye, bir hutbesinde şöyle dua etmiÅŸtir: Allah'ım! EÄŸer benim onu (Yezid'i) bu iÅŸe liyakatinden dolayı tayin ettiÄŸimi biliyorsan, onu buna muÂvaffak eyle. EÄŸer onu sevdiÄŸim için bu iÅŸin başına getirmiÅŸsem onun iÅŸini tamamına erdirme."(6) Hz. MuâviÂye'nin yaptığı bu dua onun, Yezid'i veliahd tayin etme konusunda Allah rızasından baÅŸka bir ÅŸey amaçlamadığı hususunda şüpheye mahal bırakmıyor.
Doktor Muhammed Ziyauddin er-Rayyis diyor ki: "Biz, Hz. Muâviye'yi böyle davranmak zorunda bırakan seÂbep ve maslahatları görmüş olduk. Bunları şöyle özetleyebiliriz: "Gerek Hz. Muâviye, gerekse ona böyle davÂranmasını tavsiye edenler herhangi bir fitneye veya kan akıtılmasına yol açacak bir münakaÅŸanın ortaya çıkmasından korkuyorlardı. NiteÂkim dönemin halifesi Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra çıkan fitnelerde çok kan dökülmüş ve acı hatıralar zihinlerde canlı olarak duruyordu. Hz. Muâviye de bazı konuÅŸmalarında bu hususa açıkça iÅŸaret etmekte ve ümmet-i Muhammedi çobansız koÂyunlar gibi bırakmaktan hoÅŸlanmadığını belirtmekteydi. Bütün bu hususlar aklın kabul edebileceÄŸi sebeplerdir.
Ziyâuddin er-Rayyis sözlerine şöyle devam ediyor: "Üstelik insaflı olmak gerekirse Hz. Muaviye döneminde öncesine göre zaman ve şartların değiştiğini de belirtmemiz gerekir. İslâm toplumunun Medine ile sınırlı olduğu ve müslümanların sayıca az olduğu, biraraya gelip istişare edebildikleri, sahip oldukları takva ve vera' sayesinde rahatlıkla toplanıp ortak karar alabildikleri dönemler geride kalmıştı. Müslümanlar değişik memleketlere dağılmış, sayıca artmıştı. Farklı mezhepler(7) ve milliyetçilikler (asabiyye) ortaya çıkmıştı. Bundan dolayı halkın bir araya gelip bir konu veya şahıs hakkında ittifak etmeleri oldukça güçleşmişti. Artık, şura veya seçim ya da herkesin(8) katılabileceği umumi biat düzenini -en ideal ve en kâmil İslâmi nizam olmakla beraber- tatbik etmek çok zor idi. Veraset nizamına başvurmak adeta zaruri bir hal almıştı.(9) Bundan dolayı İbn Hazm, bu gibi şartlarda, hilafet için en iyi ve en doğru yöntemin ''veliahtlık" yöntemi olduğu görüşünü savunmuştur.(10)
Hz. Muâviye'nin veliahtlık meselesinde yaptığı bir olumsuzluk varsa o da mafzûlü (fazilette önde olmayanı) fâzıla (faziÂlette önde olana) tercih etmesidir. Tabii ki bunu da müslümanların maslahatı için ve onların, ayrılıp parçalanmamaları ve ihtilafa maruz kalmamaları için yapmıştır. Nitekim daha önce de aktardığımız üzere kendisi birçok vesileyle şöyle demiÅŸtir: "Ben tebayı,çobansız koÂyunlar gibi bırakmaktan endiÅŸe ettim." Hz. Muaviye'nin vefatından sonra Yezid'in irtikab ettiÄŸi fısk ve zülme gelince, doÄŸrusu Hz. Muaviye bunların hiçbirini ne biliyor ne bekliyordu. Gaybı da bilecek deÄŸildi. Netice itibariyle mesele içtihadî bir meseleydi. Belki de Yezid'i tayin etmeseydi Yezid'in sebebiyet verdiÄŸi olaylardan daha feci olaylar, parçalanmalar ve çatışmalar çıkardı, belki de bunlar olmaz daha hayırlı sonuçlar ortaya çıkardı.
İmâmül-Haremeyn Giyâsî adlı eserinin "mefzûlün İmâmeti/halifeliÄŸi" adlı bölümde diyor ki: "Üzerinde durulması gereken ÅŸudur: Halifelik konusunda fazilette önde olan ve olmayan deÄŸerlendirmesi yapılırken ölçü, amel noktasında Allah'a daha fazla yakın olma ve derece bakımından daha yüksek olma deÄŸildir. Nitekim yeryüzünün kutbu ve evrenin direÂÄŸi olup Allah'a yemin ettiÄŸinde yemini doÄŸru çıkacak olan ancak bununla beraber Müslümanları yönetme konusunda kendisinden daha yararlı kimseler bulunan nice veliler vardır. Bundan dolayı halifelik konusunda en faziletli kiÅŸi (efdal) dediÄŸimizde, bununla halkın iÅŸlerini en iyi ÅŸekilde idare edebiÂlecek kiÅŸiyi kastederiz."
İmamü'l-Haremeyn daha sonra mafzûlün (fazilette önde olmaÂyan) halife olmasının caiz olup olmadığı konusundaki ihtilafı zikrettikten sonra ÅŸunları kaydediyor: "Ancak durum aÅŸağıda arzedeceÄŸimiz ÅŸekilde olursa bütün âlimler mafzûlün tercih edilmesi gerektiÄŸi konusunda müttefiktir: Fâzılın olan adayın seçilmesi zor olursa, Müslümanların maslahatı -toplumda sahip olduÄŸu nüfûz ve destekten dolayı- mefzûlün tercih edilmesini iktiza ederse, fâzılın seçilmesi halinde fitneler baÅŸ gösterip sıkıntılar çıkarsa, güç kaybedilip ordular dağılacaksa hülasa siyasi ve idari olarak, mefzûlün tercih edilmesi gerekiyorsa, fâzıl yerine mefzûl tercih edilir.(11)
C. MUHAKKİK ÂLİM İBNİ HALDÛN'UN KONUYA DAİR İZAHI
Büyük alim ve muhakkik tarihçi İbn Haldûn Mukaddime adlı eserinin "veliahdlik" bölümünde bu iki konuyu yani İslamda veliahtlığın hükmü ve Muâviye'nin Yezid'i veliahd olarak tayin etmesi) konusunu etraflı ve saÄŸlam bir ÅŸekilde izah etmiÅŸtir. Biz de bu bölümü olduÄŸu gibi buÂrada nakledeceÄŸiz. Zira içinde baÅŸka kaynaklarda nadiren görülebilen güzel konular vardır.
İbn Haldûn şöyle diyor: "İmametin/hilafetin hakikati (gerçek amacı) ümmetin gerek dünyevi gerekse dînî maslahatlarını gözetlemektir. Dolayısıyla halife ümmetin velisi ve baÅŸlarında güvendikleri emin bir kimsedir. O, saÄŸlığında onları gözetlediÄŸi gibi ölümünden sonrası için onları gözetler ve tedbir alır. Dolayısıyla hayatta iken ümmetin iÅŸlerine baktığı gibi ölümünden sonrası için de onların iÅŸlerine sahip çıkacak birini tayin etmesi gerekir. Buna karşılık, tebanın da daha önce olduÄŸu gibi ölümden sonrası için aldığı tedbirde de ona güvenmesi gerekir. Nitekim veliahtlık konusunda ümmetin fiili bir ittifakı/icmaı olduÄŸundan dolayı bunun meÅŸrû olduÄŸunu söyleyebiliriz. Zira Sahabenin huzurunda Ebûbekir (radıyallâhu anh) Hz. Ömer'i veliahd tayin etmiÅŸ ve Sahabiler de bunu geçerli saymış ve Hz. Ömer'e itaat etmeyi kendilerine vaÂcip görmüşler. Allah hepsinden razı olsun. Keza Hz. Ömer AÅŸere-i MübeÅŸÅŸereden hayatta kalan altı kiÅŸiyi kendi aralarınÂdan birini müslümanların başına halife olarak tayin etmekle görevlendirmiÅŸti. Onların da bir kısmı kendi haklarından vazgeçerek iÅŸi diÄŸerlerine bıraktılar. Niyahet tayin iÅŸi Abdurrahman bir Avf'a havale edildi. O da içtihatta bulunup müslümanlarla müzakereler yaptı. İnsanların Hz. Osman ile Hz. Ali konusunda müttefik olduklarını gördü. O ise ÅŸahsi kanaatini kullanarak Hz. Osman'ı tercih etti.
Zira Hz. Osman, çıkacak her konuda kendi içtihadını kullanmadan Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer'e uymaya baÄŸlı kalacağı konusunda kendisiÂne söz verdi ve böylece Hz. Osman'a biat akdini yaptılar ve kendisine itaat etmeyi vacip gördüler. İşte gerek birinciÂsinde (Hz. Ömer) gerekse ikincisinde (Hz. Osman) Sahabiler hazır bulundular ve onlardan hiç biri iÅŸin bu ÅŸekilde yaÂpılmasına karşı çıkmadı. Binaenaleyh onların karşı çıkmaması bu akdin sahih olduÄŸu konusunda müttefik olduklarını ve bunun meÅŸruiyetini bildiklerini göstermektedir. BilindiÄŸi üzere "icma" da ÅŸer'î deliller arasında yer almaktadır.
Halife babasını ve oğlunu dahi veliahd olarak tayin ederse bu konuda (suçlanıp) itham edilmez. Zira sağlığında tebanın işlerine bakma konusunda güvenilir kabul edilen bir kimsenin, ölümünden sonrasına yönelik olarak bu konularda her hangi bir vebali yüklenmeyeceği evleviyetle kabul edilir.
Öte yandan bazıları halifenin evladını veya babasını bazıları ise sadece evladını tayin ettiÄŸi takdirde itham edilebileceÄŸini savunÂmuÅŸlarsa da bu doÄŸru deÄŸildir. Zira halifenin makamı bu konuda sui zandan uzaktır. Hele hele ortada halifeyi böyle bir tercihi yapmaÂya sevkeden bir sebep, örneÄŸin bir maslahatı gözetmesi ve bir fitneÂden korkması söz konusu ise bu takdirde bu zan tamamen ortadan kalkar. Nitekim Hz. Muâviye'nin, oÄŸlu Yezid'i tayin etmesinde de böyle bir durum söz konusu idi. Muaviye'nin bu fiili yapması, insanların da buna muvafakati, bu konuda (veliahtlığın meÅŸruiyeti) baÅŸlı başına bir delildir.
Hz. Muâviye'yi, baÅŸkasını deÄŸil de oÄŸlu Yezidi veliahd olarak tercih etmeye zorlayan maslahat, o dönemde ehlü'l-hal ve'l-akd olan Ümeyye oÄŸullarının ittifak etmesiyle, halkın da tek görüşte birleÅŸip dağılmalarının önlenmesi düşüncesi idi. "Ehlü'l-hal ve'l-akd olan Ümeyye oÄŸulları" dedik. Zira o dönemde Ümeyye oÄŸulları, KureyÅŸ'in güçlüleri ve Ümmetin bütün idaresini elinde tutan hâkim güç idi ve kendileri dışında birinin halife olmasına rıza göstermezlerdi. İşte Hz. Muâviye da halifeliÄŸe en elveriÅŸli olduklarını düşündüğü kiÅŸiler arasında YeÂzid'i diÄŸerlerine tercih etti. Åžeriatın nazarında daha ehemmiÂyetli bir ÅŸey olan birliÄŸi saÄŸlamayı çok istediÄŸinden fazilette önde olmayanı fazilette önde olana tercih etti. Hz. Muâviye'nin adil ve Sahabi oluÅŸu bizi bu olayı baÅŸka bir ÅŸekilde yorumlamaktan ve ona karşı kötü zan beslemekten alıkoymaktadır. Binaenaleyh orada hazır bulunan büyük Sahabilerin da olumsuz bir tavır takınmaması, Hz. Muâviye hakkında kötü bir şüpheye mahal olmadığına delil teÅŸkil etmektedir. Zira Sahabiler hakkı söylemek konusunda esneklik gösterecek kimseler olmadıkları gibi Hz. Muâviye de hakkın söylenmesine karşı çıkıp gururlanacak biri deÄŸildi. Çünkü onların hepsi bu gibi ÅŸeylerden pak oldukları gibi adaletleri de bunları engelleÂmektedir. Abdullah b. Ömer'in bu iÅŸten kaçınması ise onun takvasından kaynaklanan ve ister helal, ister haram olsun, herÂhangi bir iÅŸe girmekten kaçınması ile yorumlanabilir. Nitekim onun böyle bir tutuma sahip olduÄŸu meÅŸhurdur. Cumhurun ittiÂfak ettiÄŸi veliahdlık konusunda, İbn Zübeyr'in dışında hiç kimse muhalif kalmamıştır.(12) (Muhalifin az oluÅŸunun hükmü açıktır yani yok hükmündedir.)
Bununla beraber İbn Ömer Hz. Muaviye'ye karşı hüsnü zan beslemekteydi. Bu da herkesin teslim ettiÄŸi bir husustur. Zaten Hz. Muâviye hakkında baÅŸka türlü düşünülemez. Hz. Muâviye, Yezid'in böylece fasıkça yaÅŸayacağını bile bile onu veliahd yapacak deÄŸildi. Onu bundan tenzih ederiz.(13) Nitekim Hz. MuâviÂye saÄŸlığında Yezid'i musıkiden dolayı azarlayıp nehyediyordu. Oysaki musıki, Yezid'in sonraki hareketlerinden daha ehvendi ve selefin mezhepleri bu konuda yani musıkinin caiz olup olmadığı hususunda farklı idi.(14)
Hz. Muâviye'den sonra gelen Beni Ümeyye'den Abdulmelik ve Süleyman gibi, Abbâsîlerden Seffâh, el-Mansûr, el-Mehdî, Harun ReÅŸit gibi titizlikle hakkı gözetleyip onunla amel eden halifeler de onun gibi hareket edip "veliahd" tayin ettiler. Bu kimseler de adaletli olarak bilinen ve Müslümanların maslahatlarını düşüÂnen ve gözeten kimselerdi. Ancak bunların veliahdlik konusunda evlatlarını veya kardeÅŸlerini tercih etmeleri ve böylece dört halifenin izinden çıkmaları yaldırganamaz. Zira onların durumu dört halifenin durumundan farklı idi. Nitekim dört halife döneminde henüz "saltaÂnat" karakteri oluÅŸmamıştı ve insanların kötülüğe temâyül etmesine engel olan ÅŸey, din idi. Dolayısıyla herkesin kalbinde kendisini kötülük yapÂmaktan engelleyen dinî bir hassasiyet vardı. Böylece Dört halife döneminde dînî açıdan en fazla beÄŸenilen kiÅŸi halifelik konusunda baÅŸkalarına tercih edilir ve onun dışında bu iÅŸe heveslenen de kalbinÂdeki "dinî hassasiyetle" baÅŸbaÅŸa bırakılırdı. (Tabii ki o da taşıdığı dini hassasiyetten dolayı baÅŸ kaldırıp tefrika çıkarmazdı.)
Onların döneminden sonra Hz. Muâviye döneminden itibaren artık asabiyyet son sınıra yani saltanat noktasıÂna gelmiÅŸ, insanların kalbindeki "din engeli" zayıflamış ve insanların baÅŸ kaldırmasını, tefrika çıkarmasını ve kötülük yapmasını bertaraf edecek, saltanata ve asabiyyete dayalı bir engele ihtiyaç vardır. İşte böylesi bir durumda, o dönemde hakim olan asabiyyetin istemediÄŸi birine veliahdlik verilseydi, asabiyyet bunu reddedecekti, iÅŸ sür'atla çözülecek ve birlik yerine tefrika ve ihtilaf hakim olacaktı.
Adamın biri Hz. Ali'ye sordu: "Halka ne oldu da Ebûbekir ile Ömer'e itaatsizlik edip ters düşmediler de sana itaatsizlik edip ters düştüler?" Hz. Ali şöyle cevap verdi: Çünkü Ebûbekir ile Ömer benim gibilere idarecilik yaptılar, ben ise senin gibilere idarecilik yapıyorum." Hz. Ali bu sözüyle önceki dönemde var olan dinî hassasiyete işaret ediyordu.
Yine Halife Me'mûn, Ali b. Mûsa b. Ca'fer es-Sâdık'ı "veliahd" olarak tayin edip ona "er-Rızâ" ismini verince Abbasiler ÅŸiddetle buna karşı çıkıp ona olan biatlarınıbozdular ve Amcası İbrahim b. el-Mehdi'ye biat ettiler. Ciddi manada kargaÅŸa ve ihtilaf meydana geldi, yollar kesildi, çok sayıda isyancı grup ortaya çıktı. Nerdeyse iÅŸ çığırından çıkaÂcaktı ki Me'mûn alelacele Horasan'dan BaÄŸdad'a geldi ve yeniÂden onların istediÄŸi kiÅŸiyi veliahd olarak tayin etti.
Öte yandan Ömer b. Abdulaziz, Kâsım b. Muhammed b. Ebûbekiri gördüğünde "elimde imkân olsaydı onu halife olarak tayin edirdim" diyordu. Dolayısıyle o, Kasım b. Muhammed'i veliaht olarak tayin etmeyi düşünseydi bunu yapacaktı. Ne var ki o, ehl-i hal ve'l-akd olan Beni Ümeyye'den -daha önce belirttiÄŸimiz sebeplerden dolaÂyı- korkuyor ve bölünme olmasın diye halifelik iÅŸini onlardan baÅŸka birine tevdi edemiyordu.(15)
Hülâsâ veliahd tayininde bu tür dengeleri dikkate almak geÂrekir. Zira, hükümler asırlar içinde beliren hadiseler, kabileler, asabiyyetler ve maslahatlara göre deÄŸiÅŸir ve her devrin kendine has bazı ÅŸer'î hükümleri vardır. Bu da Allah'ın kullarına bir lütfudur.
EÄŸer Veliahd tayin etmekten maksad, evlatlara miras bırakÂmak ise bu dini prensiplere aykırıdır. Zira halifelik Allah'ın emirlerindendir, onu kullarından istediÄŸine verir.
Bu konuda dini mevkileri küçük düşürmemek için mümkün olduğu kadarıyla iyi niyetli olmak gerekir. Zaten hâkimiyet (mülk) Allah'ındır, onu dilediğine verir.(16)
Dipnotlar
1-Fethu'l-Bârî, XIII/176.
2-Fethu'l-Bârî, XIII/176.
3-İbn Hazm, el-Fisal, IV/169.
4-Minhâcu's-Sünne, I/142; Geniş bilgi için bkz. en-Nazarâtu's-Siyâsiyye el-İslâmiyye, s. 235 vd.
5-İbn Kesîr'in burada "İbn Ömer'in de diğer dört arkadaşı gibi Yezid'e biattan kaçındığı" şeklindeki ifadesi sahih olan görüştür. Ancak ilerde İbn Haldûn'dan nakledeceğimiz üzere İbn Ömer, Hz. Muâviye'nin vefatından sonra kararından dönüp Yezid'e hilafet biatı yapmıştır. Yine Buhârî'nin hadisinde belirtildiği gibi Medineliler Yezid'i hal' edince İbn Ömer onu hal' etmedi. Kâdî Ebûbekr (Allah affetsin) bu konuda bazı hatalara düçar olmuştur. Kâdî Ebûbekr, İbn Ömer'in Yezid'e veliaht olarak biat ettiğini iddia ediyor. Bu iddiasma delil olarak Buhârî'nin İbn Ömer'den naklettiği şu hadisi zikretmektedir: Hafsa'nın yanına girdim. Örgülerinden sular damlıyordu. Kendisine: İnsanların durumu gördüğün gibi oldu. Bana ise bu işte herhangi bir şey verilmedi, dedim. O ise: Halka katıl, onlar seni bekliyor. Uzak kalman bir tefrikaya sebep olur diye korkuyorum, dedi. Ravinin bildirdiğine göre, Hz. Hafsa onu görmeden bırakmadı. Halk dağılınca Muâviye bir konuşma yaptı ve "Kim bu konuda konuşmak istiyorsa bize boynuzunu gösterip ortaya çıksın. Biz, ondan da babasından da bu işe daha layıkız." Şeklinde konuştu. Habib b. Mesleme olayı nakleden İbn Ömer diyor ki: "Sen neden ona cevap vermedin?" İbn Ömer: Ben yerimden kıpırdadım ve "İslâma girmeniz için sana ve babana karşı savaşan bu işe senden daha layıktır" diye söylemek istedim. Ama birliği dağıtacak, kan dökülmesine sebep olacak ve maksadımdan farklı olarak benden nakledilecek bir söz söylemekten korktum. Ve Allah'ın Cennetlerde (sabredenler için) hazırladığı şeyleri hatırladım" dedi. Bunun üzerine Habib: "Sen Allah tarafından muhafaza edilmiş ve korunmuşsun" dedi.
İşte Kâdî Ebûbekr yukarıdaki rivayette geçen bu olayın, Hz. Muâviye'nin Yezid'i veliahd olaÂrak ilan ettiÄŸi sırada cereyan ettiÄŸini sanmıştır. Halbu ki bu doÄŸru deÄŸildir. DoÄŸrusu bu olay iki hakemin Ezruh'ta biraraya geldiÄŸi ve anlaÅŸamadığı sırada vaki olmuÅŸtur. (Dolayısıyla bu hadisin Yezid'e biat etme olayıyla hiçbir ilgisi yoktur).
Åžimdi Hâfız İbn Hacer el-Askalânî'nin bu rivayetle ilgili açıklamalarını sunalım: İbn Ömer, rivayette geçen "insanların durumu gördüğün gibi oldu. Bana ise bu iÅŸte herhangi bir ÅŸey verilmedi" sözüyle kasdetmekteydi: Hz. Ali ile Hz. Muâviye arasında Sıffîn günü çıkan olaylarda, taraflar anlaÅŸmazlığa düştükleri konuda hakemlere baÅŸvurma konusunda anlaÅŸtılar. Bunun üzerine gerek Haremeyn (Mekke ve Medine) gerekse baÅŸka yerlerdeki sahabilere gelmeleri konusunda mektublar yazdılar ve sonunda bu iÅŸi görüşmek için toplanmaya karar verdiler. İşte İbn Ömer toplantıya katılıp katılmama konusunda bazısına danışmıştır. Ablası ise onun orada hazır bulunmamasından kaynaklanan bir fitnenin çıkmasından endiÅŸe ettiÄŸi için insanlara yetiÅŸip aralarına katılmasını tavsiye etmiÅŸtir." Yine Hadiste geçen "Halk dağılınca..." Yani iki hakem Ebû Musa el-EÅŸ'ari ile Amr b. El-As ihtilafa düşüp anlaÅŸamadıktan sonra (Halk dağılınca...) Nitekim Abdurrazzak Ma'mer'den yaptığı rivâyette bu ifade yerine "iki haÂkem ayrılınca" ÅŸeklinde bir ifade geçiyor. İşte bu ikinci rivâyet ÅŸekli yukaÂrıdaki birinci rivâyet maksadı açıklıyor ve bu olayın Sıffın'de cereyan ettiÄŸini belirtiyor. Zira hakem olayı orada olmuÅŸtur.Â
BaÅŸkaları bu hadisi zikrettiÄŸimiz tarzdan farklı bir ÅŸekilde açıklamışlarsa da mutemed olan Abdurrezzak'ın rivayetinde açıkça belirtildiÄŸi gibidir. İbn Hacer şöyle devam ediyor: Daha sonra Habib b. Ebi Sabit'in İbn Ömer'den bu hadisi rivayetinde ÅŸu ifadeleri gördüm: "Dûmetulcendel" denen yerde Muâviye, muhalifleriyle biraraya geldiÄŸi gün, Hafsa bana dedi ki: Allah'ın, Ümmet-i Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) arasını düÂzelteceÄŸigün barış antlaÅŸmasında hazır bulunmaman sana yakışmaz! NiteÂkim sen Allah Rasûlünün kaynı ve Ömer b. Hattâb'ın oÄŸlusun". İbn Ömer diyor ki: O gün Muâviye buhtî denen büyükçe bir devenin üzerinde geldi ve şöyle konuÅŸtu: Kim bu iÅŸte (halifelikte) umut ve beklenti içine giriyor veya boynunu uzaÂtıyor? (Hadisi Taberani rivâyet etmiÅŸtir.)
Muâviye (radıyallâhu anh) halifelik konusunda yetenek, görüş (akıl) ve marifet bakımından önde olanın İslâm'a giriş, dini hayat ve ibadet bakımından önde olana tercih edilmesi gerektiğini savunuyordu. İşte Muâviye buna dayanarak kendisinin bu işe daha layık olduğunu söyledi. İbn Ömer ise bunun tersini savunuyor ve fazilette geride olana biat edilemeyeceğini söylüyordu. Ancak İbn Ömer'e göre, fitnenin çıkmasından endişe ediliyorsa buna biat edilir. Zira kendisi de daha sonra Hz. Muâviye'ye ondan sonra da Yezid'e biat etmiş ve çevresini bu biatı bozmaktan nehyetmiştir. Daha sonra da Abdulmelik b. Mervan'a biat etmiştir. Bkz. Fethu'l-Bârî, VII/323-324.
6-Bkz. el-Bidâye ve'n-Nihâye, 79-89; Ayrıca bkz. Taberî, Târîh, VI/169-170.
7-Bölgeler birbirinden uzaklaşmış, İslâm Devleti "küçük bir devlet" görünümünden "evrensel cihanşümul" ve sınırları birbirinden uzak büyük bir devlete dönüşmüştü. Tabiri caiz ise bir "İmparatorluk" durumuna gelmiştir. Ancak bu tabir baskı ve zulmü çağrıştırdığından burada kullanılmaz.
8-Aslında bir halifeye biat etmenin sahih olması için "ehlü'l-hal ve'l-akd" in bulunması kâfidir ve herkesin katılması gerekmez.
9-en-Nazariyyâtu's-Siyâsiyye el-İslâmiyye, 190/191.
10-İbn Hazm, el-Fisal, IV/169.
11-Cüveynî, Gıyâsu'l-Ümem, 165-167.
12-Ancak daha önce İbn Kesîr'den naklettiğimiz üzere muhalifler arasında Hüseyin, İbn Abbas ve Abdurrahman b. Ebi Bekr de vardı.
13-Parantez içindeki kısım Mukaddime'nin 206. sahifesinden alınmıştır.
14-Parantez arası 212. sahifeden alınmıştır.
15-Parantez içindeki bölüm 206. sabiteden alınmıştır.
16-İbn Haldûn, Mukaddime, s. 210-212.
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
SAYGI GÖSTERGELERİ

Toplum içerisinde âdâb-ı muâşeret dediğimiz; nezâket, saygı ve görgü kuralları, dünya v
SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmam
SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

1.Hâfız ibn Hacer el-Askalânî el-İsâbe adlı eserinde diyorki: "Ehli-sünnet, sahâbenin âdil
FİTNE HADİSLERİNE İTİRAZLAR

Bazı İslami oturumlara katılan hocalardan birisi, bu hadislerin(gelecekte olan fitnelerden bahsed
NEDİR İTTİHAD-I İSLAM?

İTTİHAD-I İSLAM, şeref tacımız, uhuvvet sancağımız, muhabbet bayrağımızdır. İTTİHAD-
BATI DÜNYASININ İHANET SENARYOLARI VE PİLTDOWN ADAMI

Batı dünyası ve materyalist felsefenin düzenbazları yalan üretmekte, hakikatleri evirip çevir
HZ. MUAVİYE'NİN, OĞLU YEZİD'İ VELİAHD TAYİN ETMESİ

Meseleyi iki açıdan ele almak durumundayız: A. İslâm ÅŸeriatına göre veliahtlığın hükmÃ
KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-5

Eşler Arasında Dünya ve Âhiret Hayatını Berbat Eden Bir Kötü Davranış: Nuşûz Kur’ân,
HZ. MUÂVİYE RÂŞİD HALÎFELERDENDİR

Muâviye'nin (r.a) hayatına az çok vakıf olan biri, onun hidayete eren ve erdiren raşid halifele
KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-4

"Sâliha" Eş Olmaya Çalışmak İslâmî hayatta en önemli konulardan olan iffeti koruma yollar
ABDULLAH BİN SEBE DİYE BİRİ YOK MUDUR?

Bazıları, Taberî'nin İbn Sebe ile ilgili aktardığı rivayetin senedinde Seyf b. Ömer et-Temim
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-3
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-2
- SORU SORMA AHLAKI
- İLİM ALINACAK ÂLİMİN ÖZELLİĞİ VE SEÇİMİ
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-1
- HÜR MÜSLÜMAN HANIMIN VASIFLARI:
- İLMİ, SALİH VE EHLİYETLİ HOCALARDAN ALMANIN ZORUNLULUĞU
- İLİM TAHSİLİNDE ÂLİ HİMMET SAHİBİ OLMAK
- İLİM TAHSİLİNDE VE ÖĞRETİMİNDE İYİ NİYET
- HAKKA TALİP OLANLARA ÖNEMLİ TAVSİYELER
- İSLÂM, BİLİME DÜŞMAN MIDIR?
- İLİM TALEBESİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI MEZİYETLERİN ÖZETİ
- İLMİN KADRİNİ BİLMEK
- PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU
- BİR MEDRESE PROGRAMI ÖRNEĞİ
- ERZURUM TEDÂİLERİ-5
- ERZURUM TEDÂİLERİ-4
- ERZURUM TEDÂİLERİ-3
- ERZURUM TEDÂİLERİ-2
- HAK VE SALAHİYET ÇERÇEVESİNDE KADINLAR MESELESİ
- ERZURUM TEDÂİLERİ-1
- EHL-İ BEYT SEVGİSİ-2
- VAAZ VE NASİHAT ADABI
- EHL-İ BEYT SEVGİSİ-1
- TEZKİYE VE SİCİL AMİRLİĞİ
- İLMİ ARAŞTIRMALARDA İNSAFLI OLMAK VE HAKKA UYMAK
- BİR İRFAN OLUĞU; ARVAS SEYYİDLERİ-2
- İLİM TALEBESİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI MEZİYETLERİN ÖZETİ
- BİR İRFAN OLUĞU; ARVAS SEYYİDLERİ-1

İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
Lokman,6
GÜNÜN HADİSİ
"Kim, müslüman kardeşinin namusunu ve şahsiyetini korursa, Allah onun yüzünü kıyamet gününde cehennem ateşinden uzak tutar."
Tirmizî.
SON YORUMLAR
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
- Selamünaleyküm bu değerli yazınızdan dolayı Ahmets kardeşimizi tebrik edi...
- Vesîkalara göre, doÄŸum târîhi 13.01.1889 (1 Kânûnisânî 1304), vefât tÃ...
- Açıklayıcı ve net ifadelerle bilgi verdiğiniz ićin siteye teşekkür eder...
- Hocam açıklamalarınız için gerçekten yürekten teşekkürler Hep oyunlar...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...