Cevaplar.Org

BİDATLERİN ÇOĞALDIĞINDA ALİMİN VAZİFESİ

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Bidatlerin ortaya çıktığı ve sahabilerimin kötülendiği bir zamanda alimlerin ilimlerini ortaya koymaları gerekir. Şayet bunu yapmazlarsa Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun"


Seyda Musa Geçit Hocaefendi

musa_bazid04@hotmail.com

2022-04-01 08:33:09

قال رسول الله صلى الله عليه وسلم :"إذا ظهرت البدع و سب أصحابي فعلى العالم أن يظهر علمه، فإن لم يفعل فعليه لعنة الله والملائكة والناس أجمعين"

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Bidatlerin ortaya çıktığı ve sahabilerimin kötülendiği bir zamanda alimlerin ilimlerini ortaya koymaları gerekir. Şayet bunu yapmazlarsa Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun"

BU, HAKK VE BATIL MÜCADELESİDİR!

Tarih boyunca Hakk ve batıl mücadelesi hep olmuştur ve kıyamete kadar da bu mücadele devam edecektir.

Bizim tek amacımız Müslümanları, bu çağda çıkan mealci-modernistlerin sapkın görüşlerinden korumaktır.

اللهم أرنا الحق حقا وارزقنا اتباعه، وأرنا الباطل باطلا وارزقنا اجتنابه. آ
Allah'ım, bize hakkı hakk olarak göster ve hakka uymamızı nasip et. Batılı da batıl olarak göster ve ondan uzaklaşmayı nasip et. Amin

Değerli Kardeşlerim,
Çağımız gerçekten de ahir zaman fitnesinin azgınlaştığı bir çağdır. Bu çağda her gün Hz. Peygamber (s.a.s.)'in haber verdiği kıyamet alametlerinin bir veya birkaç tanesi belirmekte, Allah, Peygamber, Sahabe, Peygamber Hanımları, Ulema hakkında hakaret ifadeleri kullanılmakta, Müslüman nesiller özünden koparılarak karış karış, arşın arşın bizden önceki ümmetlerin kötü adetlerine teşvik edilmektedir. Çok acı bir durumdur ki anne-babaya isyan, alimlere saygısızlık, Müslümanlara hakaret edenler dinleniyor, meşhur ediliyor, televizyon kanallarında meşhurlaştırılıyor, konferans ve panellere davet ediliyor. Ama Hz. Peygamber, sahabe-i Kiram, Selef uleması, müctehid ulema ve müslümanların geneli hakkında sevgi, saygı ve edeb tavrına davet edenler susturulmaya çalışılıyor.
İşte bu acı durumlardan birisi de âlim, aydın, akademisyen, bilgin, ilahiyatçı, İslâmcı yazar sıfatlarını kullananların cahillerden daha çok kendi peygamberine, sahabesine ve mü'minlerin annelerine küfür ve hakaret etmeleridir.

Aslında bu edeb ve hürmet mahrumiyeti olma zavallılığı, ülkemizde yaklaşık otuz-kırk senelik bir kötü çalışmanın sonucudur. Ne yazık ki bir takım tercüme kitaplarla başlatılan ve telif eserlerle desteklenen bu hareketin başlatıcıları olan bazı yazarlar, evvela Yezid'i tel'in etmek adı altında Hz. Muaviye'yi tenkit kapısını açtılar. Burada durmayıp Amr b. As, Muğire b. Şu'be, Abdurrahman b. Avf gibi sahabîleri tenkit oklarına muhatab kıldılar. Bu deni ve şeni hal de yerinde durmadı, Hz. Osman'dan başlamak üzere dört raşid halifeye laf attılar. Bir ileriki aşamada güya Hz. Ali'nin hakkını savunmak adı altında Hz. Talha b. Ubeydillah ve Zübeyr b. Avvam'ı, onlarla birlikte aşere-i mübeşşere mefhumunu tenkit ettiler. Derken sıra diğer sahabîlere geldi, Hz. Ebu Hureyre'ye kripto Yahudi, hadis uydurukçusu dediler. Bu zatları tahkir ve teşni ifadeleriyle kötüleyen zevat, elbette ki tabiîn ulemasını, mezhep imamlarını, selef-i salihini de çok kolay bir şekilde harcayabilir. Nitekim harcadılar. Derken sıra Hz. Peygamber Efendimizin eşlerine, mü'minlerin annelerine geldi.
Buraya kadar beyan ettiğimiz cürcüna son hızla devam ederken, son yıllarda her gün bir adım daha dalalet ve cehalet çukurlarını derinleştiren Mustafa İslâmoğlu "Kambersiz düğün olmaz!" misali herkesten önce müminlerin annelerine hakaret etme, onları küçümseme kapısını açtı. Bir konuşmasında (bu konuşması ister eski konuşması olsun, ister yeni konuşması olsun, her iki durumda da suçludur. Zira eskide yapmışsa, bugüne kadar tüm Müslümanlardan özür dileyerek maksadını aşan bir edep mahrumiyetine mağlup olduğunu söylemeliydi. Şimdi ise, vakit geçirmeden derhal lafını düzeltmeli ve hemencecik orada özür dilemeliydi. Ama her iki vazifesini de eda etmekten imtina ederek "mazereti kabahatinden büyük" bir zavallı olarak bir de pişkin pişkin "ben Hz. Muhammed'i savunmak için söylemiştim!" demektedir. Yani "kaş yapayım derken, göz çıkarmışım, özür dilerim!" diyeceğine, "sizin su-i fehminiz ve su-i zannınız beni anlamakta aciz kalmıştır" demektedir. Bu tavra karşı yapılacak bir ilmî reddiye gereksiz duruma düşmektedir. Buna söylenecek tek söz vardır, o da şudur: "Pes doğrusu!" Evet, hem İslâmoğlu'nun bu pişkin tavrına pes doğrusu, hem de onu düştüğü dalalet çukurlarında katıksız bir taklid ile takip eden şakirdlerine "Pes Doğrusu!" Demek ki bu adam, böyle devam eder, Gulam Ahmed gibi peygamberlik, Reshad Halife gibi resulluk, Adnan Oktar gibi mehdilik ilan etse, müridane ve şakirdane tavırlarla onu taklid eden hayranları, red etmeyecekler, bir yolunu bulup bu tür haksız iddialarını te'vil edecekler.
Gelin evvela İslâmoğlu'nun paragrafını ağzından çıktığı gibi nakledelim, sonra da Yüce Allah'ın bu konudaki âyetlerini hatırlatalım. İslâmoğlu şöyle der: "Kırk yaşında bir hanım. Şehvetine düşkün olmasını bırakın, birazcık kendini ciddiye alan genç bir erkek, üstelik Mekke'nin yiğidi, Mekke'nin, el-Emîn'i, el üstünde tutuluyor, göz bebeği, Abdulmuttalib'in de göz bebeği, varisi, gider de üç çocuklu, iki kocadan arta kalmış, kırk yaşında bir dulu 25 yaşında iken alır mı? Hadi aldı, 25 sene bununla tek evli olarak yaşar mı?" (https://www.habervakti.com/İslâmoglu-ndan-hz-hatice-ye-maks…)

İslâmoğlu'nun bu konuşmasında Hz. Peygamberi methetmek ve onun cinsel bir sapık olmadığını isbat etmek üzere kullandığı medhiyelerin hiç birisi, Hz. Hatice'ye "üç çocuklu, iki kocadan arta kalmış, kırk yaşında bir dulu" demesini mazur bırakmaz. Tam tersine aynı cümle içerisinde birisini överken, ondan aşağı mertebede olan bir diğerini küçümseme ifadeleriyle anlamak, yanlış bir davranıştır. Bu, onun ağzının ayarının olmadığını gösteren daha önceki sözlerinin bir devamı olarak tezahür etmiştir. Bu, tıpkı Hz. Muhammed'in hadislerini savunmak adına Hz. Ebu Hureyre'ye kripto Yahudi demek gibi münasebetsiz, Kur'an'ın kaynaklığını savunmak adına Sünnet'in uydurma olduğunu iddia etmek gibi talihsiz ve maksadını aşan bir açıklamadır. İslâmoğlu'nun bu açıklama sonrasında yapacağı tek şey, özür dileyip sözlerini tashih etmektir. Ama Diyanetin kendisi hakkındaki beyanatına "mal bulmuş Mağribi gibi sarılarak" üste çıkmanın mücadelesini vermekte, "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" cinsinden yine tarikatlara, cemaatlere, kendisi dışındaki âlimlere ve Müslümanların geneline saldırmaktadır. Bu konuda bakınız şöyle demiştir: "İş işten geçmeden, başta Diyanet olmak üzere devlet birimlerinde gayr-ı meşru paralel yapılar oluşturan tüm oluşumlara dur denilmeli. Yoksa bir PARALEL YAPI gider yenileri gelir. 'TC'nin açılımı "TARİKAT CUMHURİYETİ" olmamalı, uyarımı yineliyorum. " İslâmoğlu burada küplere binmekte, cenazesinin helvasını tören ve düğün havası içinde yemektedir. Yerken de helvayı yapanlara, kendisini Allah için uyaranlara bir de küfür etmektedir. Halkımızın deyimiyle, "Yediği sofraya tekme atmaktadır!"

Hâlbuki kendisi laf işini iyice becermektedir. Kelime ve kavramları oradan buradan getirip muhatabını meftun edercesine hipnotize etmeyi beceren bir "demagoji ustası" ve "polemik kalfası"dır. Bu zat, bir kardeşimizin sayfasında paylaştığı gibi şöyle deseydi, acaba zarar mı ederdi: "Daha önce iki evlilik yapmış olmasına rağmen Mekke'de hâlâ saygın bir hanımefendi olarak tanınan mü'minlerin annesi ve ümmetin ilk mü'minesi Hz. Hatice, gerçek aşkını gönlünün padişahı, kalbinin iman merkezi, tüm inananların efendisi Hz. Muhammed'de buldu!" Evet, bu tarzda konuşarak şöyle diyebilirdi: "Mekke'nin yiğidi, Mekke'nin, el-Emîn'i, el üstünde tutulan göz bebeği, Abdulmuttalib'in de göz bebeği, varisi, Hz. Muhammed şayet oryantalistlerin, misyonerlerin ve ateistlerin iddia ettiği gibi bir şehvet düşkünü olsaydı, genç yaşta gider de üç çocuklu, daha önce iki defa evlilik yapmış, kırk yaşında bir dul hanımefendi olan Hz. Hatice ile evlenir miydi? Üstelik kendisinden 15 yaş büyük olan bir bayanın izdivacıyla 25 sene tek evli olarak yaşar mıydı? Demek ki Hz. Peygamber'in evlilikleri, cinsellik açısından değerlendirilemez."


Evet, böyle deseydi, hem peygamber hanımına ve mü'minlerin annesine hakaretamiz laflar sarf etme hatasından kurtulacaktı, hem Hz. Peygamber Efendimizi gönül rahatlığı ile övmüş olur ve bu övgülerine leke ve zede sürmezdi, hem de boş bir tartışma ve polemiğe sebep olmazdı. Böylece "uyuyan fitneyi uyandırmazdı!"

İşin burasında beş âyeti sizlere arz etmekle yetineceğiz. "Anlayan" için, bir tanesi de yeter!
1. "Ey inananlar, yemeğe davet edilmeden Peygamberin evlerine gitmeyin, davet edilirseniz yemek vaktini beklemek üzere daha önce gitmeyin; fakat çağrılınca gidin ve yemek yiyince dağılın, konuşmak için uzun uzadıya oturmayın; şüphe yok ki bunlar, Peygamberi incitir de utanır sizden ve Allah'sa doğruyu söylemekten çekinmez ve kadınlarından bir şey istediğiniz zaman perde ardından isteyin; bu, sizin yürekleriniz bakımından da daha temizdir, onların yürekleri bakımından da ve Allah'ın Peygamberini incitmeniz caiz olmadığı gibi onun eşlerini de bundan böyle ebediyen almayın; şüphe yok ki bu, Allah katında pek büyük bir günahtır." (Ahzab, 33/53)

2. "Ey peygamber hanımları! Siz (diğer) kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi iseniz artık sözü yumuşak söylemeyin (erkeklerle çekici bir şekilde konuşmayın). O taktirde kalbinde maraz (nifak, fitne, şehvet) bulunan kimse tamah eder (arzu duyar). Ve maruf (ciddî) söz söyleyin. Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (Ahzab suresi 33/32 -33)

3. "Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah'ın, gönüllerini takvâ (Allah'a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir." (Hucurat Suresi, 49/1-4)

4. "Peygamber, müminlere kendi öz canlarından daha yakındır. Eşleri ise, onların analarıdır." (Ahzab, 33/6)

5. "Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lâkin Allah'ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir" (Ahzab, 33/40)

Değerli Müslüman Kardeşlerimiz,
Hepinizi yukarıdaki âyet-i kerimeleri tefsirlerinden okumaya davet ediyor, Hz. Peygamber, Mü'minlerin Anneleri, Allah Rasulünün Sahabeleri, İslâm âlimleri konusunda dikkatli olmaya çağırıyoruz. Ayrıca bu meselenin bizim en önemli meselelerimizden olduğunu ilan ediyor, bu konuda edep ve terbiye usullerine riayet etmeyen herkesi kınıyor, kalbinde iman bulunan her Müslüman kardeşimizi İslâm ümmetinin peygamberi, öncüleri ve anneleri konusunda hassasiyet ve dikkat içinde konuşup düşünmeye davet ediyoruz.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer.

Enfal,2

GÜNÜN HADİSİ

Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır; tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi...

Buhari,Ebû Davud,Tirmizi, Nesai

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI