Cevaplar.Org

ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-48

Mümin Suresi *Hz. Ömer (R.A), Suriye'de İslam'a girmiş, fakat günah işlemeye devam eden adamın, günahlardan uzaklaşması için Medine'den dua ediyor. Bir mektup yazıyor ve mektubunda bu "Mü'min" suresinin ilk üç ayetini de yazıyor. Danışma meclisi üyesi olan arkadaşlarına diyor ki;


Mahmud Toptaş

.

2022-01-08 12:52:36

Mümin Suresi 

*Hz. Ömer (R.A), Suriye'de İslam'a girmiş, fakat günah işlemeye devam eden adamın, günahlardan uzaklaşması için Medine'den dua ediyor. Bir mektup yazıyor ve mektubunda bu "Mü'min" suresinin ilk üç ayetini de yazıyor. Danışma meclisi üyesi olan arkadaşlarına diyor ki; "bu adam için haydin hep beraber dua edelim günahlarından dönsün" diyor ve mektubu gönderiyor. Adam mektubu alıp okuyor ve göz yaşları içerisinde tevbe ediyor.

*Bizim tarihimizde kadınlarımızın İslam kültürüne katkıları çok büyüktür. Bu konuda Mehmet Zihni Efendi'nin "Meşahirü'n-Nisa" adlı bir eseri de vardır.

*Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün ashab-ı ile otururken bir bedevi geliyor, sevgili peygamberimize bir takım sorular soruyor. O bedevi, fazla bir ibadetim yok ama ben Allah'ı ve Rasülü'nü pek severim" diyor. Sevgili peygamberimiz de; "Kişi sevdiği ile beraberdir " buyuruyor. Bu hadisi bize rivayet eden Enes (r.a.) diyor ki; "O güne kadar duyduğum en sevimli sözdü"

*Önderlerimize dikkat edeceğiz. Çocuğunuzu bir ustanın yanına verecek olsanız, en iyisine götürmeye çalışırsınız. Aynı şekilde dininizi öğreneceğiniz ve de beraber yürüyeceğiniz insanlara dikkat edeceksiniz.

*Bir gün gelip yeryüzünün tamamında İslam adaleti tesis edecek midir? Evet edecektir. Buna Kur'an-ı Kerim'in işareti vardır, sevgili peygamberimizin hadisi şeriflerinde de vardır. "O dönemde de adalete karşı zulmü isteyen, iyiliklere karşı kötülükleri yaygınlaştırmak isteyen insanlar alacak mı?"denilince, olacaktır. Bu kıyamete kadar da olacaktır. Kıyamet o kötü insanların üzerine kopacaktır.

*O imansızların, İslam'a karşı mücadele vermeleri, her dönem müslümanları için bir ivme kazandırmaktadır. Doktorlar diyorlarki; "insan vücudundaki zararlı mikroplar bizi ayakta tutmaktadır. Zararlı mikroplar olmamış olsaydı, faydalı hücreler uykuya dalar ve insan vücudu çökerdi. Onlar birbiriyle mücadelelerini verirken insan zindeliğini koruyor."

İşte toplum vücudu da öyle bir şeydir. Ama İslam dini şunu istemektedir; nasıl ki, vücudumuzda faydalı olan hücreler, hakimiyeti sağlayınca vücudumuz zinde oluyor, bir millette ve topyekün milletlerde de bu Adem'in çocuklarından, iyi insanlar hakimiyeti elde ederse, toplum vücudu zinde olur. Ve her insan o adaletin gölgesinde dünyada izzet, ahirette cennet bulurlar.

*Bir Buda tapınağı, onun Allah'a giderken yanıldığının bir işareti ve bir yanılma taşıdır. Bir Konfiçyüs tapınağı, insanoğlunun Rabbini ararken yanıldığının işaret taşlarıdır. Şu anda kiliseler veya havralar o yanılan insanların işaret taşlarının yerleridir.

Çalan çanları; "bizi kurtarın" diye feryad edenlerin sesi diye algılarım. Çölde koybolan insan, beni bulsunlar diye bağırır ya, işte çan sesini de ben, dinlerken öyle anlarım. "Yahu burada biz bir gurup adam kaybolmak üzereyiz, ne olur yetişin imdadımıza" der gibi bir feryaddır bu.

Her şeyin iyi tarafını görmeye, iyilikle meseleleri halletmeye yönelmemiz gerekiyor. Rabbim bizden bunu istiyor.

*Yirmi birinci asra girerken, dünyanın her tarafındaki hristiyanlar bir yanlışın içerisindedirler. Biz İsa'yı(as) onlardan daha çok seviyoruz. Dünya insanına saadet verecek olan mesaj şu anda bizim elimizdedir ve onu biz taşımaktayız. Dünyanın çoğunluğunu müslümanlar, hristiyanlar ve yahudiler temsil ediyorlar. Müslümanlar, hristiyanların söylediklerinin doğrusunu söylüyorlar. Müslümanlar İsa'ya ve İncil'e en doğru bir şekilde iman ediyorlar.

Fussilet Suresi 

*"Secde Suresi" diye de isimlendirilmiştir. Üçüncü ayetinde geçen "Fussilet" kelimesinden harektele de "Fussilet Suresi" adı verilmiştir. 

*İslam'ı günümüz insanına anlatırken bizler, kendi aklımızın sınırları içerisinde, bazı şeyleri hayal ederek anlatma tarafına gitmeyelim. Bizim aklımızın güzel gördüğü şeyler, bir başkasına göre çirkin olabilir, yanlış çıkabilir. Biz onlara, Sevgili Peygamberimizin yaptığı gibi Kur'an-ı Kerim'i okuyuverelim. Tabii ki anlamıyla beraber, tefsirini okuyacağız.

*Allah (cc) Firavun'un sarayında Musa (as)'yı beslemiştir. Bazı insanlarımız bir konuda yanılıyor. "Dünyanın her tarafında İslâmi hizmet verdiğini" ama "kendisini gizlediğini" söyleyenler; "biz Firavun'un sarayındaki Musa gibiyiz" diyorlar. Ama şunu iyi bilsinlerki; Musa (as) Firavun'un sarayında ölmedi.

Musa (a.s) kendisine peygamberlik verildiği günden itibaren; "Firavun'un sarayında bir eli yağda, bir eli balda yaşamaktansa, çölde hür yaşamayı tercih ederim" dedi ve bir damla su düşmeyen, ot bitmeyen, Tih Sahrasını mesken edindi. Rabbim orada, onu mahrum bırakmadı. Bıldırcın etlerini oraya indirdi, oraya yağmurları indirdi, kayalardan su çıkardı ve kudret helvası ile besledi.

*Çağımızın eczahanesi Kur'an-ı Kerim'dir. Bütün hastalıklarımızın devası Kur'an-ı Kerim'dir. 114 Sure eczahanedeki 114 raf gibidir. 6 bin küsur ayet-i kerime de raflardaki ilaçlar gibidir. Her derdin devası vardır.

*Maddi duvarları yıkmak kolaydır. Ama yüreklerdeki duvarları yıkmak çok zor bir iştir. Çin seddi yıkılabilir ama insanların gönüllerindeki perdeyi yırtmak, o insan razı olmadığı sürece mümkün değildir.

*Avrupa'ya imanı, Kur'an'a imandan fazla olan bir kısım insanlar, toprak olmuş bir insanın dirilmesini aklına yatıramadığından; "Efendim mahşer yerinde ruh dirilecektir, beden, dirilmeyecektir." diyerek, ahireti inkar etmiyor ama "ruh" cennet veya cehennem hayatını yaşayacak diyorlar.

*Birinci Dünya Harbinden önce Almanlar Kur'an'da da değişiklikler olduğunu ispat etmek için bir enstitü kurmuşlardır. Orada çalışanlardan birisi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah'a söylemiş; "yıllarca emek verildi ve devletin her türlü imkanı kullanıldı. Neticede "Kur'an'dan bir harfin dahi çıkarılmadığına ve bir harfin de eklenilmediği kanaatine varıldı." demiştir.

*Bir neslin imanı çalınmak istenirken; siz bağırıp çağıranlara aldırmayacaksınız, ama her şeyinizle onlara ulaşmaya çalışacaksınız..

*Televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden dinlediğimiz ve okuduklarımıza da baktığımızda, gönlümüzü ferahlatacak bir habere rastlayamaz olduk. Hep insanları karamsarlığa iten, felaket tellallığı yapan, kara karga gibi kulakları tırmalayan haberler dinlemeye başladık.

 Böyle bir iklimde insanın rahat edebilmesi için, evine çekilmek veya camisinde veya arabasında Allah'ın kitabına sığınması gerekiyor. Onun dünya ötesine varan genişliği içerisinde, ufkumuzu, gönlümüzü genişletmeye yöneltmekten başka şimdilik çıkar yolumuz yoktur.

Zaten çıkış yolunu da bize Kur'an gösterecektir. Karamsar haberleri aydınlık haberlere çevirecek olan, haram görüntüleri helal görüntülere, zülüm ve işkenceleri adalete çevirecek olan yine Kur'an-ı Kerim'dir.

Okurken rahatlıyacağız, okuduklarımızı hayatımıza tatbik ettiğimizde de hem kendimiz hem de bütün insanlık ailesi olarak bu karamsar haberlerden, durumlardan kurtulmuş olacağız.

*Bundan birkaç yıl önce İstanbul'da "Uluslararası Tercümanlar Kongresi" yapıldı. Diller arası tercemedeki sorunlar görüşüldü ve tercemenin hiç bir zaman aslının aynı olmadığı görüşü benimsendi. Şekspir'in Hamlet'i birçok insan tarafından terceme edildi. Her mütercim diğerlerinin eksiğini veya fazlasını anlatarak başladı tercemeye.

İstanbul'daki çeşitli kolejlerde İngilizce ders veren Amerikalı bayana Kelime-i Şehadet getirdikten sonra, İngilizce tercemesi Yusuf Ali tarafından çevrilen Kur'an Mealini vermiştim. Ama bu hanımefendi İngilizce öğretirken kendisi Kur'an'ın aslını okumayı öğrendi. Ramazanda iftar yemeği için evime davet ettiğimde duvarda asılı olan dedeme ait Osmanlıca yazılı olan nüfus kağıdını okurken görünce, "Bu ne güzel gelişme "deyince;"Kur'anı indirildiği dille okuyabilmek için öğrendim" dedi.

Daha sonra sohbet esnasında kendisinden; "Ak akçe kara gün içindir" ata sözümüzün İngilizceye tercemesini yapmasını istedim. O da; "White money is for black days" diye terceme etti.

Ben de; "Akça" kelimesinin Osmanlıda para birimi olduğunu, gümüş paralar için söylendiğini, gümüşün beyaz olduğunu, beyazın da karanlığın zıddı olduğunu, beyazlık gelince karanlığın gideceğini, "ak" kelimesiyle; bu karanlık günlerde bizi aydınlatan paranın anamızın ak sütü gibi helal olması gerektiğini, yoksa kara para biriktirenlerin kara günlerinde kara paralarının fayda vermediğini, kumarhaneler kralına bile kara paranın fayda vermediğini, kumarhaneler kiralına kara paranın aydınlık getirmediğini, kara paranın borsacıyı arabasında yakılırken kurtaramadığını, kara günlerde anamızın ak sütü gibi helal paraların bize faydalı olacağını anlattım ve "şimdi yeniden tercüme et" dedim. Dedi ki "beyazın karşılığı white kelimesidir. Senin açıkladığın anlamda "Ak" kelimesinin İngilizce karşılığı yoktur. İngilizcede "yıkanmış para" ta'biri vardır ama onun da aslı haramdır, fakat kanuna uygun hale getirilmiştir" dedi.

Bir atasözünün bile tercümesinde aslın yerini tercüme tutmazken, her asrın insanının ihtiyacına cevap verecek şekilde indirilen Kur'an'ın tercümesi aslın yerini nasıl tutsun?

*Tefsirciler Kur'an'ın mana denizinden kendi kovalan kadar alırlar. Kovanın üstündeki saman çöpünün üzerine çıkıp "işte okyanus, işte dünyanın en büyük gemisi, işte en büyük kaptan benim" diyen karınca gibi, kimse kendi kovasını gösterip bundan başkası yok demesin. "Her bilgi sahibinin üstünde daha alim biri vardır.

*Allah (c.c.) her derdin devasını da indirmiş. Lokman Hekim, Hipokrat, İbni Sina ve çağımızda tıp sahasında çalışanların hepsi kendi çağının hastalıklarına, tabiatta Allah'ın indirdiği ilaçları bularak doktorluk yapıyorlar. Çağımızda bir doktor çıkıp "biz tabiatın keşfini tamamladık bundan sonra açıklanacak bir şey kalmadı" demiyor. O araştırmaya ve kendinden sonra geleceklerin önünü açmaya devam ediyor. İşte Allah'ın ayetleri de, her çağın sorunlarına göre çözümleri kendinde taşımaktır.

*Amel-i salih: Kur'an'ı sevgili Peygamberimizin yaşadığı gibi yaşamamın adıdır.

 *Tarih boyunca Peygamberlere karşı çıkanlara bakacak olursanız, hep bolluk içerisinde olanlar, Kur'an'ın ifadesiyle "Mütrafin" olanlardır. Yani dünyevi imkanlara sahip olmuş, dolgun ve doygun yaşayanlar. Elmamerhumun tercemesiyle "Kodamanlar"

 

*Yani bir gün Mekke halkı görecek ki; bu Peygamberin mesajı İran'a varacaktır, Bizans'a varacaktır, Kudüs İslam'la şereflenecektir. İstanbul ufuklarında Kelime-i Şehadetler binlerce müezzin tarafından günde beş defa ilan edilecektir. Avrupanın bağrında 4000 cami açılmış ve bu da görülmektedir.

 Şu anda Türkiye'de İslam'a karşı mücadele veren imansızlar da; Avrupadaki 4000 camiden gelen yankılarla inşallah müslüman olacaklardır..

"Afak"; bir de "buluşlar, keşifler" anlamına gelmektedir. İlim adamlarının bütün buluşları; Kur'an'ın söylediklerini tasdik edecektir, anlamına gelmektedir.

"Ve fi enfüsiküm" de de insanın karakteri ile ilgili psikolojik araştırmalar, neticede; Kur'an'ın haber verdiği insan psikolojisi ile uyum sağlayacak ve orada birleşecek. İlim adamlarımız Kur'an'la birleşecekler.

 *Yunus Emre;

"Ben bende buldum çün hakkı

Şekk ü güman nemdir benim

Ol dost yüzün görmez isem

Bu gözlerim nemdir benim" diyor. Allah her halimizi görmekte ve bilmektedir, bizi kuşatmıştır. Bizi korumaktadır. Öyleyse yalnız ona kulluk yapalım, ona yürüyelim.

Şura Suresi

 

*Bütün işlerimiz şûra üzerine olmalıdır, "şûra" kelimesi "meşvere, müşavere, müşavir" olarak Osmanlı'da kullanılmış ve halâ da kullanılmaktadır. "İstişare" kelimesini de hâlâ kullanmaktayız. Bal'ı, peteğinden ayırma işlemine arap "şevera" kelimesini kullanmaktadır, "şurtü'l asel : Balı peteğinden ayırdım" der.

Hepimizin beyni, arının kovanındaki altıgen gibidir. Bizim gördüklerimiz, duyduklarımız dokunduklarımız kokladıklarımız havadan, sudan, ışıklardan algıladıklarımız farkında olalım veya olmayalım bizim iç dünyamızda toplanmaktıdr. Arının peteğinde balın toplanması gibi. Arı akşama kadar binlerce çiçeklerden öz alır ve kendisininde salgıladığı bazı maddelerle tatlıya dönüştürür.

Biz de iç ve dış dünyamızdan algıladıklarımızı bir araya getiriyor, fıtratımızdan getirdiğimiz bilgilerle (ki, Allah (c.c.) indirdiği kitapla onu düzenlemiştir.) öz haline getiriyoruz. Sonra da ayrı ayrı insanlar olarak bir araya gelip beyinlerimizde bal haline gelmiş şeyleri birleştiriyoruz. İşte topyekün insanlığın ve topyekun canlıların çıkarına faydalı olacak ve aslıyetini koruyacak şekilde, akıllarımızı kullanma işlemine "müşavere" deniliyor.

*Her ayetinin binlerce hikmetinin olduğunu bizler de görüyoruz. Bizden sonra gelecek olanlar da; bizim göremediğimiz çok daha güzel hikmetleri, o günün anlayışları içerisinde anlamaya devam edecekler. İbn-i Mesud(r.a) bunu ifade etmiştir; "Kur'an kıyamete kadar anlaşılmaya devam edecektir."

*Son günlerde bir tartışmayı hep beraber duyuyoruz, "Kur'an Arapçadır ve biz ona iman ediyoruz ama, biz Türküz onu Türkçe okumamız lazım." Bunlara zaman içerisinde ilmi cevaplar verilmiştir ama ilmi cevapları anlayacak kapasitede olmayanlar bunları söylemektedir.

Biz onlara "okumayın" demiyoruz, "okuyun" diyoruz. Onlar da; "biz bunu bizim için söylemiyoruz" diyorlar. Peki kimin için söylüyorsunuz? "Sizin için" diyorlar. Yahu bana niye karışıyorsun, ben istediğim gibi okurum." Kendileri Türkçesini de okumuyorlar ama bizim Arapça okumamızdan rahatsızlar.

*Cumhuriyetin ilk yıllarında o günün Ankara müftüsünün yanına gitmişler, "hocaefendi Türkçe namaz kılınmaz mı? Biz Türküz, Türkçe namaz kılmamız lazım, okuduğumuzu anlamamız lazım" demişler. Müftü efendi bu misafirleri buyur etmiş, çay kahve ikram etmiş ve ardından "Sizin gibi düşünenler var mı?" demiş onlar da "evet var" demişler. Hoca efendi, "sizin gibi düşünenler bir araya gelsin, bir dernek te toplanılsın ve cami yaptıralım. Sizin gibi düşünen bir de imam tayin edelim, siz de namazınızı orada Türkçe kılın" demiş onlar; "canım biz kendimiz için söylemiyoruz bunu" demişler. "Kim için söylüyorsunuz? deyince, "camiye giden cemaat için söylüyoruz" demişler. Müftü efendi de "Onlar okuduklarından memnun" diye cevap vermiş.

*Hz. Aişe validemiz, Peygamberimizin hayatını anlatırken, şöyle buyuruyor. "Hz. peygamber (S.A.V) sabahları uyandığında ilk söylediği şu idi; La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh lehü'l-mülkü velehül hamdü ve hüve ala küllişey'in kadir." Hayata gözlerini imanla açıyor sevgili peygamberimiz. Yeryüzünde Allah'tan başka hiçbir ilah'ın olmadığını yani Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve yönetenin olmadığını, O'nun bir tek olduğunu, ikincisinin olamıyacağını söylüyor ve dışardaki insanlara karşı daha yatağından uyanırken kendisini hazırlıyor. Siz de bundan böyle sabah namazı için yatağınızdan kalktığınızda bunu söyleyiniz...

*Dini ayakta tutacağız Niçin? Kendimizin ayakta kalabilmesi için. Bizim ayakta kalabilmemiz, dinimizi ayakta tutmamızla, dinimize hizmet etmemizle mümkündür. Dinimize hizmet aslında kendimize hizmettir. Yoksa din Allah'ın dinidir. Biz hizmet etmesek de bu din kıyamete kadar kalacaktır. Biz hizmet etmezsek, Allah (cc) bu dine hizmet edecek kavimleri hep getirecektir. Bunu Kur'an'ında belirtmiştir.

*Şair Nabi güzel söylemiş;

"İzharı kin şiarı dil-i zarımız değil

Ağyar ile cidal, bizim kârımız değil."

*Bizden sevgili peygamberimizin akrabalarını sevmemiz isteniyor. Akla şu soru gelebilir; Peygamberimizin kızı Zeynep, Ümmü Külsüm, Rukiyye validelerimiz. Bunların çocuklarını biz niye ehli beytten sayıp ta sevmedik? denebilir. "Niye Fatıma'nın çocukları seyyidler ve şerifler olarak devam etti de, diğer üç kızının çocukları devam etmedi? onları niye unuttuk?" denilirse, cevabımız şu olacaktır; "Ben araştırdım, onların nesli devam etmemiş. Üçüncü nesille bitmiş. Ama Fatıma validemizin nesli devam etmiştir."

*Gökleri ve yeri yaratması ve her ikisinde de canlılardan yayması,O'nun ayetlerindendir. O, dilediği zaman onları toplamaya gücü yetendir.(Şura; 29) Bu ayet üzerinde, Mehmet Akif Ersoy'un çıkardığı "Sırat-ı Müstakim" dergisinde bir kaç sayı durulmuş. Konu üzerinde makaleler yazan zatlardan birisi, bu ayeti delil getirerek "gök yüzünde de hayat vardır" demiş. Bir başkası onu desteklerken, bir diğeri; "ayeti yanlış anlıyorsunuz" diyerek onlara cevap vermiş ve konu bir kaç hafta devam etmiştir.

Bu ayetten hareketle gökyüzünde de canlı vardır denilmiş. 'Yoktur' diyenler de ayet şöyle anlamışlar : Göklerde melekler vardır, yerde ise canlılar, hayvanlar, insanlar. Diğerleri ise onlara "Dabbe" kelimesi Kur'an-ı Kerim'de Melekler için hiç kullanılmamıştır, diyerek iddialarını devam ettirmişlerdir. Allah dilediği zaman bunları bir araya getirmeye kadirdir.

*Kur'an'ın bir ismi de "Ruh'tur". Ruh bedene can verir. Kur'anı da toplum hayatına can verir. Bu gün ayakta duramıyorsak ruhumuzu, Kur'an'ımızı kaybettiğimizdendir.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Ne yerde ne gökte zere ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz.

Yûnus,61

GÜNÜN HADİSİ

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI