Cevaplar.Org

ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-47

Saffat Suresi * “Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi ve bütün doğuların Rabbidir.” "Rab"; sahib manasına geldiği gibi,


Mahmud Toptaş

.

2022-01-01 11:36:30

Saffat Suresi  

* "Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi ve bütün doğuların Rabbidir."

"Rab"; sahib manasına geldiği gibi, terbiye edicisi anlamına da gelir. Doğu bir tane olduğu halde ayette bu kelime cemi: doğular olarak gelmiştir. Rahman suresinde de; "İki doğu ile iki batının rabbidir." şeklinde buyurmuştur.

Alimlerimiz bunu şu şekilde anlamıştır; Güneşin doğduğu yer hergün değişmekte, yazın doğduğu yer ile battığı yer çok uzaktır. Kışın ise bu biraz daha kısa olur. Onun için çoğul sığası ile verilmiştir. Yani güneşin 365 tane doğuş yeri, 365 tane de batış yeri vardır. Güneş, yazın biraz daha kuzey kutbuna, kuzey yönüne yakın doğar, kışın da güney istikametine yakın doğar.

İki doğu, iki batı derken de; yazın güneşin doğudan doğarken, en zirvede kısa olmada en üst derece olduğu yer. Bir de kışın doğarken, en zirvede kısa olmada, en üst derece olduğu yer vardır. Bu batarken de böyledir. Böylece iki doğuş yeri, iki de batış yeri vardır.

*Bugün beşyıl önce İslam ile müşerref olmuş birisine sorulduğunda, "İslam son beş yıldır iyi gelişiyor" diyor. Yirmi yıl önce İslam'ı tanıyana göre de; "İslam, son 20 yıldır ilerlemeler kayd ediyor." Aslında İslami hizmetler, sadece son 5 yıl veya son 20 yılda değil, Hz. Peygamberden bu yana İslam daima gelişerek, yenilenerek hak batıl mücadelesi halinde devam etmektedir. Kıyamete kadar da devam edecektir. Her çağın kendine has İslama hizmet edenleri gelmiştir. Onların hizmetlerini inkar etmemek gerekir. O günün şartları içinde yapılması gerekeni yapmışlardır. Ellerindeki imkanlarını iyi değerlendirmişler.

Hz. Peygamber de geçmiş peygamberleri tasdik ederek gelmiştir. Hiçbir peygamberi inkar, kabul etmeme veya tahkir etme yoktur. Hiçbir peygamber arasında ayrım yapmıyoruz. Bir kısmına iman edip, bir kısmına iman etmemezlik yapmıyoruz. Bütün peygamberler doğru söylemişlerdir.

*İmansız kesimin politikasında bile "geçmişi kötülememe, onları da yeri geldikçe övme" durumu vardır. Büyük İskender; fethettiği yerlerde, eski komutanlarını halkın huzurunda övermiş ve o insanlar da bu sefer bunu sevmeye başlarmış.

Onun için biz de, geçmişte hizmet eden insanların hizmetlerini anlayıp, onlara gerekli değeri vermemiz ve de onların hizmetlerine yenilikler, yeni hizmetler katmamız gerekir. 

*Biz mü'minler, bu namus ve ırz konusuna çok önem veririz. Sadece bacak arasının bekaretinin korunması bizim için yeterli değil, gönlünün dahi bekaretine önem veririz. Kadınlar için bekaret önemli olduğu kadar, erkekler içinde geçerlidir. Tertemiz erkekler tertemiz kadınlara, tertemiz kadınlar da tertemiz erkeklere layıkdır. Bizde erkek de, kadın da bekaretine sahip çıkıp korumaları gerekmektedir.

*Ayette(Saffat: 83) geçen "şia" kelimesi Türkçemize geçmiş bir kelimedir. Hz. peygamberden sonra, hilafete Hz. Ali'nin ve onun neslinin geçmesini isteyen, Ali'yi seven Ali taraftarlarına; şia denir.

Bir de şia kelimesi, "şuyû" şeklinde: "çok yaygın ortaya çıkan" anlamındadır. İbrahim (a.s) Nuh'un şia'sı üzerine idi. Yani İbrahim (a.s)'ın getirdiği mesaj da, Nuh'un (a.s) yolunda olduğu alemde yayıldı anlamındadır. Aralarında uzun asırlar olmasına (geçmesine) rağmen, dinin aslında İbrahim (a.s), Nuh'a bağlı idi.

 *Oğlu İsmail (a.s) da, babasının peygamber olduğunu bildiği için, babasının rüyasının boşa çıkmayacağını, asılsız şey olmadığını bildiği için; "ey baba ne ile emr olunduysan onu yerine getir." diyor. Madem ki Allah (c.c.) beni kesmeni emrediyor ki, rüyada görüleni emir olarak kabul etmekte "inşallah sen beni herşeyiyle kontrol altında bulacaksın" vahyin kontrolunda olan peygamberlere bu şekilde delil getiriyorlar.

Eğer şeyh; "şarap iç diyorsa, içeksin" diyenlerin delili de bu ayettir. Herşeyden önce hakiki şeyh müridine içki iç demez. Bunu diyorsa o şeyhde bir sakatlık veya bir arıza var demektir. Peygamberler dahil hiç kimse, Allah'a isyan kokan bir fiil ve eylemin, hiçbir surette yapılmasını isteyemez. Kaldı ki burada Allah'a isyan değil, itaat vardır.

İbrahim'e oğlunu kurban etmesi için, rüya halinde vahiy geliyor. Peygamberlerin dışındaki kişilerin, salih insanların rüyalarıylada amel edilmez, bu kişilerin rüyaları kesinlik ifade etmez Onun için yaratıcıya isyan olunan yerde yaratılmışa itaat yoktur. Fakat peygamberlerin rüyası ile amel edilir. Nitekim İbrahim(a.s.) ve İsmail amel ediyor..

*İlyas (a.s)da Harun (a.s)ın torunudur. Ba'lebek ve havalesine de peygamber olarak gönderildiğini yazar bazı tefsir kitapları. Ama bunu biraz ihtiyatla karşılamak gerekir. Bu konuda ayet veya hadis yoktur. Kur'an bize lazım olanını bildirmiştir. Sahih hadis ve ayetlerde bildirilmeyen konular teferruattır ve Tevratta'da önceden yahudi iken, daha sonra müslüman olan kişilerin ilaveleri vardır. Hatta bu İsrailiyyat konusunda bir arkadaşımız doktora tezi hazırlamıştır(Doç. Dr. Abdulllah Aydemir, Tefsir'de İsrailiyat)

Sad Suresi

*Öyle insanımız var ki; "ben inanıyorum, İslam'la müşerref olmadan kurtulamayız ama, şeriata da karşıyım" diyor. Bu ne demektir şimdi? Konunun cahili değil de nedir? Diyelim ki üç arkadaş bir ormanda ağacın gölgesinde oturuyorsunuz. Bir adam nefes nefese gelip diyorki; "Beni kovalayan bir adam var, elinde de bıçağı var, önüne kim gelirse öldürüyor aman dikkat edin" Gerçekten biraz sonra elinde kocaman bıçakla adam arkadan geliyor ve size diyor ki; ''Beni bırakın da, şu önden kaçan adamı tutun. Çünkü o iki çocuğu boğdu, ben de onu kovalıyorum!!" Siz de inanmıyorsunuz tabii.

İşte bu insanlar da öyledir. Önden gelen katil herifler demiş ki; "Aman dikkat edin; şeriat geliyor, İslam geliyor, gelince sizin hepinizi kesecek, karılarınıza kızlarınıza saldıracak, işlerinizi elinizden alacak" v.s. Şimdi biz de bir Müslüman olarak gidiyor ve insanlara İslam'ı tebliğ etmeye çalışıyoruz. Karşınızdaki adam diyorki; "Olmaz, siz katilmişsiniz, yobazmışsınız" Diyoruz ki; "yalan yahu, bunları nereden çıkartıyorsun?" Adam diyor ki; "Sizden önce gelen adam böyle dedi veya siz gelmeden önce ben kitaplarda böyle okudum, televizyonda, radyoda, gazetede böyle yazıyordu."

Böyle olunca, bu insanlar biraz mağdurdurlar. Ama biz de o insanlara doğruyu, esas katillerden ve yalancılardan önce götürmeliyiz. O insanlara doğruyu götürmeden kendimizi savunamayız, onları suçlayamayız.

*Biz de ilmi dirayete sahip olarak ve dünyanın neresine gidersek gidelim, hangi soruyla karşılaşırsak karşılaşalım, önümüze çıkan her sorunun Kur'an'da cevabı olduğunu bilelim. Ve aramasını bilelim.

*Hicri yedinci asırda, zamanın devlet başkanı, bir alimin hapse atılması emrini verince; alim sevinivermiş. Sormuşlar "Niye seviniyorsun?" Alim demiş ki; "Bu güne kadar ilim yapmaktan, ilim öğretmekten, cihad etmekten nafile ibadet yapmaya vakit bulamamıştım, şimdi nafile ibadet yapabilirim diye seviniyorum."

Bunun üzerine padişah demiş ki; "Öyleyse seni sürgün ederim." Sürgün sözünü duyunca daha çok sevinmiş Demiş ki; "Fakirlikten dolayı Şam'dan dışarıya çıkmamıştım. Bu vesile ile Şam'dan dışarı çıkmış olur, biraz dünyayı görmüş olurum."

Padişah "boynunu vururum" deyince gene sevinmiş ve demiş ki; "Mü'minin nihai hedefi şehid olmaktır, o da sizin sayenizde gerçekleşecek" diyerek yine sevinmiş.

Böyle diyen bir insana dünyanın en güçlü orduları bile birşey yapamaz. İşte onun için medeni cesaretimiz ve ilmi dirayetimiz olması lazım. Ama medeni cesaret; tavuğumuza "kışt" diyen adamla kapışmak demek değildir, bu ancak varolan bir cesareti boş yere harcamak, enerji sarfetmek demektir.

*"Bazıları diyorlar ki; "efendim İslam hukukunda 'zamanın değişmesiyle hükümler de değişir" kaidesi vardır, öyleyse 1400 sene önce inmiş olan Kur'an şimdiki zamanın değişmesiyle değişmelidir." Halbuki bu kaide böyle değildir yanlış anlaşılmakta veya bile bile böyle yapılmaktadır. Çünkü nass'a dayalı hükümler değişmez, ancak örfe dayalı hükümler değişirler.

Bir adam geldi ve dedi ki; "Efendim, ben Müslümanım ama şeriatı kabul etmem. Kur'an 1400 sene önce indirilmiştir, hükümler bugün için geçerli değildir." Ona dedim ki; "1400 senedir hiçbir fizikçi, kimyager, biyoloji uzmanı; "tabiat kanunları hakkında Kur'an'da şöyle diyor ama, bizim deneylerimizin neticesinde gördük ki, bu böyle değilmiş dedi mi?" "Demedi". Demek ki, 1400 senedir bu böyle.

Peki Allah'ın bu hükümleri, bu tabiat kanunları değişmiyor da, bundan 1400 sene önce konulan ve bugün 21. y.y. hukukuna da uyan beşeri kanunları niye değişsin? Allah'ın beşeri kanunları, yanı hükümleri de günümüze uyar.

*Günümüzde Olimpiyatlarda halter şampiyonluğunu kazanan Halil Mutlu; asgari ücretle çalışan bir işçinin oğlu. Öbür tarafda Türkiye'nin en zenginlerinden birinin çocuğu spastik özürlü, ağzına kaşığını kaldıramaz. Bu bize şu sonucu verir; "Sülayman'da olsan, Rabbine her an muhtaçsın."

*İmanında zerre kadar şirk bulaşığı olmayanlara, şeytan hiçbirşey yapamaz. Şeytan ancak Rahman'a karşı gelenleri azdırır. Biz doğru sözden (Kur'an'dan) ve doğruluktan ayrılmayalım, kendimizden uyduruk doğrular çıkarmayalım. Yaptığımız hizmetin karşılığını halktan değil, Haktan isteyelim.

Zümer Suresi

*Ayetlerden anladığımızı özetlersek: Sözlerin en güzeli Kur'an'dır. Bu Kur'an'a uyacağız. Hayatımıza tatbik edeceğiz. Sonra bu en güzel sözü bütün insanlığa duyuracağız. Onlarla karşılıklı konuşurken kendi fikirlerimizi değil, o konuda Allah'ın söylediklerini söyleyeceğiz. İşte akıllılar arasına girebilmenin yolu da budur.

*Yunus Emre'nin :

-"Gelin bugün yanalım.

- Yarın yanmamak için" dediği gibi, biz bu dünyada iken, Cehenneme doğru koşan kafirleri uyaracağız. Eceli gelince, Cehenneme düşünce, hiçbir kimse onları kurtaramaz.

*Güz mevsiminde ağaçlar ve otlar hasta insan gibi sararıyor. Taneler yaprak kefenine sarılarak toprağa gömülüyor. Kardan bembeyaz kefenlerle öldürülüyor. Bahar mevsimi gelip, cemre toprağa düşüp, danenin kulağına İsrafil'in suru gibi birşeyler lifleyince yeniden dirildiği gibi, insanlar da dirilecektir. Güller soluyor, gül yüzlüler ölüyor. Güllerin solmadığı, güzellerin ölmediği yurt, cennet yurdudur.

*Göğsü Allah tarafından imana açılanla, kalbi İslam'a kapalı kişiler bir olmaz. Mü'min Rabbinden bir nur olan Kur'an'la eşyayı değerlendirir. Kafir ise; kedinin bülbüle bakışı gibi bir bakışla tabiata bakar.

*Cehennemdeki ateşimiz bizim bu dünyadaki kötü amellerimizdir.

*Sevgili peygamberimiz. "Benim şefaatim ümmetimin büyük günah sahibi olanlarınadır." buyurmuş. (Tirmizi, Sıfatü'l Kıyame, bab; 12) Peki küçük günah sahibi müminlere şefaat olmayacakmı? sorusuna gerek yok. Büyük günahların afvedildiği yerde küçük günahlar öncelikle afvedilir.

*Belirli salonlarda, sahnelerde, kürsülerde, Allah'ın adı anıldığında yüzü ekşiyen midesi bulanan insanlar görüyoruz. Ama kendisi gibi bir insanın adı anıldığında yüzü gülen insanlar görüyoruz. Sinek gülü görünce yüzünü ekşitirmiş, pisliği görüncede sevincinden kanat çırpar, alkış tutarmış.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

Ankebut, 56

GÜNÜN HADİSİ

Hayâ îmândandır.

Abdullâh b. Ömer (r.a)'dan

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI