Cevaplar.Org

ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-46

Fatır Suresi *"Fatır" suresinin diğer ismi, "Melaike" süresidir. *Meleklerin cismi üzerinde pek bilgimiz olmadığı için kanatlarının nasıl olduğu hususunda da kesin bir bilgimiz yok. Fakat Allah (c.c.) bunları bize tanıtmak isterken bildiklerimizden hareket ediyor.


Mahmud ToptaÅŸ

.

2021-12-22 11:56:07

Fatır Suresi

*"Fatır" suresinin diğer ismi, "Melaike" süresidir.

*Meleklerin cismi üzerinde pek bilgimiz olmadığı için kanatlarının nasıl olduğu hususunda da kesin bir bilgimiz yok. Fakat Allah (c.c.) bunları bize tanıtmak isterken bildiklerimizden hareket ediyor.  Nitekim Cenneti ve Cehennemi tanıtırken de, bildiklerimizden hareket ediyor Ama gerek bu melekler, gerekse Cennet ve Cehennem bize, dünyada verilenlere sadece benziyorlar, yani aynısı değiller. Bundan dolayı kanatları olduğunu biliyoruz, ama kanatlarının nasıl olduğunu bilemiyoruz.

*Süfyan-ı Sevri (r.a.) diyorki; "Söz kabul edilmez, amel olmayınca, amel kabul edilmez ihlas olmayınca."

Yasin Suresi

*Günümüzde bir kısım insanlar; "bizi Kur'ân bağlar, Peygamberin hayatı bizi bağlamaz" diyorlar. Aslında Kur'ân'a muhalefet ediyor. Kur'ân sevgili peygamberimizin hayatının çizgisinin doğru olduğunu ifade ediyor. "Sen büyük bir ahlak üzerindesin" diyor. Ahlak nedir ki? İnsanın içinin dışına yansımış hali değil mi? Yani bütün jestleri, mimikleri, konuşmaları, tavırları, hareketleri, yemesi-içmesi, insani münasebetleri, insanın insanla, insanın eşya ile, insanın hayvanlarla, insanın otlarla, çiçeklerle olan münasebetlerinin tamamına "ahlak" diyoruz. Bütün bu münasebetlerinin de, düzgün doğru dürüst olduğunu Allah (c.c) onaylıyor. Sonra da diyor ki, "bu sizin örneğinizdir." Bu ifade O'nun sahih hadislerine uymamızın zaruretini bildiriyor.

*Türkiye'deki ve dünyadaki imansızlara şöyle bir baksanız boyunların da bir zincir görmeniz mümkün değil. Ama Rabbim diyor ki; "zincir taktık." Bu bize temsili olarak anlatılıyor. Bu tip insanlara İslâm'ı anlatmaya kalktığımızda burunlarını havaya doğru kaldırırlar. Gözlerinin bir ucuyla hafife alarak bakarlar. "Bu çağda da mı bunlar?" gibi. 1400 sene önceki de aynı şeyi söylüyordu. O günün çağıyla bu günün çağı arasında fark yok. O gün de güneş aynı yerden doğup, aynı yerden batıyordu. O gün de insanlar aynı havayı soluyordu, şimdi de aynı. Değişen; o zaman insanlar deveye biniyordu, şimdi arabaya biniyorlar. O zamanki insanların kibri ile şimdiki insanların kibri aynıdır. Kibirleri boyunlarına zincir gibi takılmış, gözleri aşağıyı görmüyor. Hep yukarıya bakıyorlar. Rabbim bunu "Mug'mehün" kelimesiyle ifade ediyor..

*Günaha batan bir insana yaklaşırken o annenin yavrusuna yaklaşması gibi yanan bir yürekle yaklaşacak olursak, o zaman yaman yüreklerin bakışları dahi etkili olur.

*Yanılmıyorsan Hakim b. Hizam Peygamberimize diyor ki; "Ya Rasulallah! Ben müslüman olmadan önce de merhametli bir adamdım. Zengindim ve de çok cömerttim. Bunu sen de bilirsin.. Benim müslüman olmadan önceki yaptığım bu iyiliklerin bana faydası olacak mı?" Efendimiz de diyor ki; "Olmuş ya." Yani müslüman olmadan önce de dürüst yaşayanlar daha çabuk müslüman olmuşlar. Ebu Cehil ile Ömer'in arasındaki fark bu. Ömer diyormuş ki Ebu Cehil'e "Yahu şu adamı bir dinliyelim. Söylediklerinin doğru olanlarını kabul edelim, yanlış olanlarını reddedelim." Ebu Cehil de diyormuş ki; "Hayır. Dinlemiyelim. Doğrusunu da reddedelim, eğrisini de reddedelim." Ömer'in mayasındaki bu doğruluğa olan açıklık, onun müslüman olmasına sebeb olmuştur.

*Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki; "insan öldükten sonra şu amelleri kesilmez, çocuk okutmuşsa, toplumun menfatine uygun işler yapmışsa, (sadaka-i cariye) ki- bunlar "Asâr" diye isimlendirilir. -bunların defterlerine sevapların yazılması devam eder.

Meyhane, kumarhane, puthane yaptırmışsa bir adam, onun yaptıklarına da "Asâr" denilir. O yaptırdıkları devam ettiği sürece onun günah hanesi yazılmaya devam eder. Onun için mallarınızı, canlarınızı, ilminizi, irfanınızı Allah'ın yolunda kullandığınız gibi, geriye iz bırakırken de, sizi hayırla yâd ettirecek, size Fatiha gönderttirecek izler bırakmaya, ilimler bırakmaya gayret gösterelim. Aldığımız nefesler, kaş-göz hareketlerimiz, gönlümüzden geçenlerin tamamı kayda geçmektedir. Onun için, hayat filmimizin güzel görünmesi için güzel durmaya, güzel konuşmaya, güzel şeyler duymaya, güzel şeyler yaymaya gayret edelim..

*Tebliğ, Belegatla da ilgilidir. Belagat; bir kişinin meramını karşı taraftaki insana anlatırken kelimelerin en güzelini seçmesi, inci gibi dizmesi ve konuşacağı yere göre kelimeler seçmesine denir. Yani Allah'ın dinini insanlara anlatacak kişi, Kur'âıı'm üslubuna çok iyi hakim olmalıdır. Söylenilecek şeylerin en güzelini ve de en güzel şekilde seçmeli. Yani hem dil, hem gönül, hem kulak hem de göz aynı şeyi okuduğunda, duyduğunda ve dinlediğinde ve de anladığında zevk alabilmelidir. Bütün güzellikler o cümle içerisinde toplanmalı. Güzelliklerle dolu olan bu cümlelerinde, söylenecek zaman ve mekanları iyi ayarlanmalıdır. Ölü evinde yapılacak konuşma ile düğün evinde yapılacak konuşmadaki kelimeler ve anlamlar farklı olmalıdır.. 

*İsra Suresi'nde Allah (c.c) ayrıca bir uğursuzluğun olmadığını, insanlar uğursuzluklarını kendi içlerinden çıkardıklarını; "biz her insanın boynuna kendi uğursuzluğunu yükleyiverdik." buyuruyor: "Bir bela sana isabet ettiğinde bu senin kendiliğinden kaynaklanmaktadır. Yani taş gördüydüm, kuş gördüydüm, kedi gördüydüm diye bir şey yok. Yeryüzünde uğursuz bir şey yoktur. Allah (c.c) yarattığı her şeyi bir hikmete binaen yaratmıştır. "Allah (c.c) boş bir şey yaratmamıştır." Uğursuzluk bizim kendi içimizden kaynaklanır.

Bugün fitne, fesat, küfür ve terör odaklarının içyüzünü sergileyenlere de aynı tehditler gelmekte ve "siz kurulmuş düzeni bozuyorsunuz ve böylece uğursuzluk getiriyorsunuz" denilmekte. Ruhi bunalımlar, delirmeler, cinsi sapıklıklar ve onların getirdiği hastalıklar, bunların hepsi küfrün ürettiği uğursuzluklardır.

 *Siz İslam'ı hem yaşayacaksınız hem de anlatacaksınız. Nerede? Her yerde. Birine anlatırsınız, diğeri ilgisiz gibi dinliyor görünebilir. O sizin anlattıklarınızdan etkilenebilir. Beğenir, yolunu düzeltir, siz onu tanımazsınız. Bunlar olur. Rabbim bunun olacağını ifade ediyor

*Tohum atılan yer kurak bile olsa karşılık verir. Kurtubi'nin (15/18) yazdığına göre; yetmiş senedir puthanede, putlara ibadetle ömrünü geçiren şehrin ileri gelenlerinden Habib isimli kötürüm birisi, o üç yiğidin tedavi etmeleri neticesinde müslüman olur.

*Tebliğimizde insanlardan bir şey istemiyeceğiz. Buna çok dikkat edeceğiz. İnsanların eline bakmamayı, kendimize şiar edinelim. Elimiz başkalarının elinin altında olmasın. Sevgili Peygamberimiz; "Veren el alan elden üstündür" diyor. Veren el olmaya gayret edelim. Kendi geçiminizi kendimiz sağlamaya çalışalım.

*Bir kısım tefsircilerimiz Cebrail'in bir haykırışı ile Antakya'nın yerle bir olduğunu naklederken, Elmalılı merhum; "Roma devletinin Hz. İsa'nın dini karşısında sönüverdiğini" yazar. İbn-i Kesir'in tefsirinde; "Antakya Hz. İsa'ya inanan ilk dört şehirden biridir" demekle Elmalılı'nın yorumu doğrulanmış olur..

*Ana rahminde iken yalnız göbeğinden beslenen insan, dünyaya gelince rahimdeki rızık kapısı kapanıyor ama, annesinin göğsünden iki kapı açılıyor. Bir iki sene sonra o iki kapı da kapanıyor, bu sefer tabiat ananın bağrından yaş, kuru, acı, tatlı sebze ve meyvelerin kapısı açılıyor.

Bunların hepsini kendisinin yaptığını ifade ediyor Allah (c.c). Koyduğu tabiat kanunları içerisinde cereyan ediyor. Bazı çeşmeler dağların dibindedir. Bazıları dağın tepesindedir. Suyu içiyorsunuz, boğazınızdan geçtiğini biliyorsunuz. Midenize gidiyor. Ama terlediğinizde su alnınızdan çıkıyor. Bu ne hikmet? Halbuki bizim bildiğimiz kanuna göre suyun yukarıya çıkabilmesi için bir güce ihtiyaç var. Midenize giden suyunuz, bir de bakmışsınız alnımızdan çıkıyor. Allah (c.c) tabiatta suları bazen dağın dibinde, bazen dağların tam tepesinden fışkırıyor. Görebilirsek her şey mucize. İşte akıl sahibi insanlar için bunların hepsi birer delildir..

*Bütün insanların bize yapabileceği en büyük iyilik, aldığımız bir nefese denk olamaz. Onun için Allah(cc) bize şükretmeyi öğretiyor.

*Bizim ecdadımız, yetimler için Daru'l-Eytamlar kurmuştur. Şimdi Çocuk Esirgeme Kurumuna çevrilmiştir. Ama Daru'l-Eytamı kuranlarla günümüzdekiler mukayese edilecek olursa, o insanların dini bağlılıklarıyla günümüz insanlarının dine bağlılıkları ortaya çıkıveriyor. Günümüzde çocuklara ve çocuklar için tahsis edilen paralara kimlerin el koyduğu, kimlerin zimmetine geçirdiği, çocuklara nasıl davranıldığı en iğrenç şekilleriyle gözümüzün önüne getiriliyor. Çocuklara bakmanın ibadet olduğu şuuru verilemeyecek olursa, yapacağı o olur.

*Alırken-satarken, çalışırken, yürürken, koşarken, yani günlük hayatımız cıvıl cıvıl işlerken bir anda hayatın duruvereceğini Rabbim bildiriyor. Ecel çarşıda gelmişse orada kalıyor. Dükkanda gelmişse orada kalıyor. Dairede, kışlada, karakolda, üniversitede ders verirken ölenlerimiz var. Ailesine dönemiyor. Onun için her halükarda hazır olacağız. Kıyamet koptuğunda herkesin canı bulunduğu yerde alınıverecek. O halde her mü'min, her an ölüme hazır olmalıdır...

*Mü'minlerin cennette kavuşacakları en büyük nimet; Rabbimizin cemalini görmek, selamını almaktır. Buhari'nin rivayet ettiği bir hadiste sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle ifade etmiş: "Cennette baba ile oğulun, hanımı ile beyinin makamları ayrı ayrı olursa -öyle ya dünyadaki amellerinde farklılık var- makamı aşağıda olan yukarıya yükseltilir."

Biz sevgili Peygamberimiz (s.a.v)'e yürekten iman etmişiz. O'na salatu-selam getiriyoruz. O'nun ashabı ve ailesi arasına, O'nun sünnetine sarılmakla girmeye çalışıyoruz. İnşallah cennette de, O'nun yakınında olmayı Rabbim bize lütfeder. Bu konuda gayret gösterelim..

*Elmayı görüyoruz. Bunu inanan da görür inanmayan da görür. Ama mü'min biraz daha ilerisini görmektedir. Bu kara toprak, kendisine limon çekirdeği mi ekildi, elma çekirdeği mi ekildi bunu ayırt edecek güçte değildir. Elmaya tad veriyor, limona ekşi veriyor. Bu ayırımı kim yapar? Nasıl yapar? İşte bunlara o elementleri gramlı ve diremli olarak veren bir güç varki, o Allah (c.c) dır.

*"Gözle görülmeyecek kadar küçük bir su zerreciği iken, ana rahmine yerleştik. Dokuz ay sonra dünyaya geldik. Erzurum'dan gelen peynir, Rize'den gelen çay, Edremit'ten gelen zeytin, Konya'dan gelen buğday, Bursa'dan gelen şeftali, Ordu'dan gelen fındık, Avrupa, Amerikadan gelen ilaçlarla beslendik, bu hale geldik." İnsanoğlu havaya(boşluğa) verdiği sesi ve görüntüyü bir düğmeye basmakla televizyonda topluyor da, Rabbim mi bizi toplayamıyacak?

*Gökyüzünde milyarlarca yıldızı yörüngesinde küçük bir misket gibi döndüren, yeryüzünde milyarlarca çiçekleri güzün öldürüp, kardan kefenlerle sardıktan sonra, baharın İsrafil sur'u gibi sıcak nefesiyle tekrar dirilten Allah, çürümüş kemikleri niçin diriltmesin? O birşeyi yaratmayı dilediği zaman, sadece "ol" emriyle yaratıverir...

*İstesek te istemesek te tekrar Allah'ın huzuruna varacağız. Rabbimizin huzuruna şirk, kin, nefret yalan, gıybet, fuhuş, sefahet, korkaklık, zillet gibi pisliklerle varmamak için, Yasin suresini çokça okuyalım, ikinci sahifesinde anlatılan yiğit gibi yaşayalım ve Rabbimizin selamına muhatap olalım...

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kur'an'ı cebren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'an'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 20, 2920; Ebu Davud, Salat 315, 1333; Nesai, Zekat 68

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI