Cevaplar.Org

ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-45

Sebe Suresi *Kur'an'ı Kerim’de beş sure hamd ile başlar. * “Hamd” övmek diye terceme edilmiştir. Ancak bu "Övmek" kelimesi, "hamd" kelimesinin tam karşılığı değildir. Hamd; yapılanların tamamı kime aitse ona yapılır. Mesela bir sanat eseri ortaya koyuyoruz.


Mahmud Toptaş

.

2021-12-08 08:29:17

Sebe Suresi

*Kur'an'ı Kerim'de beş sure hamd ile başlar.

 * "Hamd" övmek diye terceme edilmiştir. Ancak bu "Övmek" kelimesi, "hamd" kelimesinin tam karşılığı değildir. Hamd; yapılanların tamamı kime aitse ona yapılır. Mesela bir sanat eseri ortaya koyuyoruz. Ama bunu yaparken, el bizim değil, akıl bizim değil, hava bizim değil. Bütün bunlar Allah'ındır. Eğer akıl bizim elimizde olsaydı, bütün çocuklarımızın çok akıllı olmasını sağlardık.

İnsan olarak en çok sevdiğimiz Peygamber efendimize bile hamd etmiyoruz. O'na salat-u selam getiriyoruz. Çünkü sevgili peygamberimizin bize getirdiği Kur'an'ı Kerim kendisine ait değildir. O Allah'a aittir.

*Günümüzde insanların inkarcı olmalarını isteyenler, bundan çıkar sağlayanlar var. Bunlar dünyanın her tarafında olduğu gibi Türkiye'de de var Bunlar, dünyayı dolaşıp, insanların din kaydından soyutlanmasına dair konferanslar veriyorlar. Onlar bunu, her türlü ahlaksızlığın ve kötülüğün kanunlaşması için yapıyorlar. Bunu yapabilmek içinde ahireti inkardan başlıyorlar. "Dünyanın sonu gelmez, insanlar öldükten sonra dirilmez" diyorlar.

"Onlara de; Gaybı bilen rabbime yemin olsun ki, elbette o kıyamet size gelecektir" "ki" tekidle bu bildiriliyor.

"Göklerde ve yerde hiçbir zerre O'ndan uzak kalamaz, O'ndan gizli kalamaz.

Her şey apaçık bir kitapta kayıtlıdır." Bazıları bunun "levh-u mahfuz" olduğunu söylüyorlar.

Kıyamet, niçin mutlaka gelecek? İman edenlerin, amel-i salih işleyenlerin mükafatlandırılması, ayetlerimize karşı duran ve bu yolda gayret gösterenlerin de cezalandırılması için. "Onlar için pis ve acıklı bir azab vardır, diyor Allah (c.c). İnsanoğlunun hukukuna göre, insan ettiğini bulmalıdır. Bu bir tabiat kanunudur, rabbim koymuştur. Sevgili peygamberimiz, "Dünya ahiretin tarlasıdır" buyurmuştur. Bu dünyada kötülük ekerseniz, ahirette cehennem ateşini biçiyorsunuz. Dünyada iyilikler ekerseniz, ahirette cennette nimetler biçersiniz.

*Çok satan bir gazetenin reklam işlerine bakan bir arkadaşla görüştüğüm de demiştim ki; "çok önemli bir iş yapıyorsunuz, serçeyi bülbül diye satıyorsunuz. Biz ise Allah'ın kelamını insanlara tanıtmakta sıkıntı çekiyoruz. Başarılı olamıyoruz. Bu konuda bana yardım etseniz, fikir olarak neler söyleyebilirsiniz?" dedim.

Dedi ki; "hocam bizim yaptığımız, Batıda reklam dünyasındaki gelişmeleri almak ve Türkiye'de uygulamaktır. Bizim de kendimizin geliştirdiği fazla önemli bir şey yok. Bizim örneğimiz batıda çoktur. Ancak sizin örneğiniz Batıda şu anda yoktur. Çünkü Batıda dini çalışma yapan papazlar çok başarısızdırlar. Onun için örnek alınamaz. Ama yine de bir araştırılması gerekir." demişti.

Yani sözlü yayınların insan üzerinde daha etkili olabilmesi için neler yapılmalıdır? Özel mesajların, güzel mesajların insanlara yalnızca duyurulması değil, etki etmesi, insanların hayatını değiştirecek şekle gelmesi için neler yapılması konusunda özel çalışma, özel gayret gerekiyor.

 *Sözlü yayınların etkisini araştırdığımızda görüyoruzki, sevgili peygamberimizin tüm mesajları sözlüdür. Kur'an bize sözlü olarak gelmiştir. Hadisler sözlü olarak gelmiştir. Arafat dağındaki veda hutbesi çağlar boyu dilden dile nakledilerek gelmiştir. Hz. İsa'nın "Dağdaki Vaazı" hâlâ kulaklarda çınlamaktadır. Davud (a.s)'ın o avazesi hâlâ dünya insanının gönüllerinde bir titreşim meydana getirmektedir.

Megafonu, telsizi, telefonu olmayan, küçük bir yerde az bir insana konuşulan bu mesajlar, çağları delerek bütün insanlara nasıl ulaşabiliyor? Burada birinci derecede söyleyenlerin samimiyeti, söylediği sözlerin, kelimelerin güzelliği, mananın güzelliği ve en başta Allah kelamı olmasından kaynaklanmaktadır.

Öyleyse bizlerde avâzemizi âleme salarken, söylediğimiz sözler kendimize ait olmasın. Biz insanların üzerine Allah kelamını salalım. Anlayacakları dil ile salalım. Çünkü bize ait sözlerin yarın tenkidi mümkündür. İnsanlara en güzel söz olan Allah'ın kelamını ulaştıralım.

* "Biz ona demiri yumuşattık" ayetini tefsir eden müfessirlerden bir kısmı, "gerçekten demiri elinde istediği şekilde evirip, çevirebiliyordu" şeklinde anlatmışlardır. Bir kısmı ise, "Davud (a.s) demiri ateşte eritmeyi, istediği kalıba dökmeyi başarmıştı. Allah (c.c) O'na o bilgiyi ve gücü verdi, diye tefsir etmiştir. Bu ikinci görüşde, bunun bir mucize olmadığı ama Allah (c.c.)'ın ona, o bilgiyi verdiği anlatılmış oluyor.

Hemen peşinden gelen ayette, "geniş zırh yapman için demiri sana yumuşattık" buyuruluyor. Fakat "yumuşattık" kelimesi, genelde müfessirlerimiz tarafından, "gerçekten demiri elinde bir mum gibi istediği şekle sokabildiği" şeklinde anlaşılmıştır. Çoğunluk bu görüştedir. "Onun örgüsünü de çok ince hesaplı yap" diyor. Demekki, tel tel örülmüş bir zırh yaptığı anlaşılıyor.

Dikkatimizi çeken şudur; Davud (a.s.)'a Rabbim zırh yapmasını emrediyor. Elinde demiri mum gibi yapıp istediği şekle dönüştürüp zırh yapmasını istiyor. Ayetin işaret ettiği mana Allah'u alem şu olur. Rabbim; zırh yap, diyor da, kılıç yap demiyor. Zırh; hem savunmayı hem de hücumu gerektiren bir alettir. Kılıç öldürür, ama zırh öldürmez. Allah (c.c.) ise bize, Davud (a.s.)'ın hayatından verdiği bir örnekle öldürücü silah yerine, koruyucu silah yapmaya işaret etmiş oluyor. Hedefimiz öldürmek değildir. Öldürmeye azmetmiş insanların o hareketlerini vaz geçirmek ve insanları onların peşinden de korumaktır bizim görevimiz.

*Muhammed Hamidullah hoca efendi; "Peygamberimizin hayatı boyunca, Türkiye'nin iki katından fazla neredeyse üç katına yakın bir toprak fethettiğini, ama bu fetihler esnasında harb meydanında iki taraftan ölen insan sayısının 240 olduğunu" ifade ediyor. Dünya tarihinde görülmüş değil!!. Hedef insanların öldürülmesi değil. Hedef bütün insanların dirilmesidir. Bunun içinde rabbim, "salih ameller yapınız" buyuruyor. Salih amel, yani Kur'an'ın özüne uygun, insanların menfaatine uygun işler yapınız. "Biz sizin yaptıklarınızı görüyoruz" diyor Allah (c.c).

*Rabbim kıyamete kadar gelecek olan mü'minleri de uyarıyor; "Cinler gaybı bilmez." Hiçbir cinci'ye, medyum'a, falcı'ya, yıldıznameye bakanlara gitmeyin inanmayın.!.

*Tefsircilerimizin ifade ettiğine göre Sebe halkı ısınmak için "Öd " ağacını kullanmışlar. Böylece çevrenin çok güzel kokmasını sağlamışlardır. Hatta Yemen'in güneyinde denizden geçen gemiciler, havanın kokusundan Yemen hizasına geldiklerini anlarlarmış. "Çok güzel bir belde, çok güzel bir ülke, ve bağışlayan bir rab." Ne güzel değilmi? Biz de bunu çok okuyalım ecdadımız bunu okumuş. Bazı hattatlarımız güzel bir şekilde yazmışlar. Güzel bir ülke, affeden bir Rab. İnsana lazım olan işte budur. Güzel olan ülke, güzel olan Allah'ın güzel olan kelamı Kur'an-ı Kerim'ine göre hareket eden bir toplumdan meydana gelecektir. Şu anda dünyanın hangi ülkesi böylesine güzeldir?

Biz önce yaşamakta olduğumuz yerden itibaren bütün dünyayı güzelleştirmekle görevliyiz. Tayyib; hem temiz hem de güzel manasına gelmektedir. Rabbim bize diyor ki; size lazım olan güzel bir ülke ile, affeden bir rab" Bizim rabbimiz affedicidir. Öyle bir rabbe gönül vereceğiz, öyle bir rabbin indirdiği Kur'an'a göre yaşayarak ülkeyi de güzelleştireceğiz..

*Günümüzde herkes şikayetçi. Asker, polis, üniversite görevlisi, esnaf, kadınlar, erkekler şikayetçi. Herkes bir şeylerden şikayet ediyor. Her grub kendi haklarını almak için caddelerde yürüyor. Kimden? kimden olduğu da belli değil. Çünkü 80- 90 senedir kendilerinden hak istenenler de yürüyüş yapıyorlar, hak isteyenler de.. Bu curcuna devam ediyor. Belde-i Tayyibe özelliğini yitirmiş. Üzerinde kan kokuları var bu toprağın. Laleler, güller açması gerekirken, lale ve güller içerisinde kıtalarına, karakollarına gitmeleri gerekirken, tam aksine kan izleri üzerinde gitmede ve her an bir silah sesinin yüreğini hoplatmasından korkar duruma düşürülüvermiş.

Ecdadımız Yemen'den, Viyana'ya kadar gitmiş. Ancak harp meydanlarında ölen insanların sayısı 70 senede kendi ülke insanımızın birbirini öldürdüğü sayıya ulaşmamıştır. Üniversiteyi bitirmiş çok zeki çocuklarımız dışarıya gider olmuştur. Ama ülke belde-i tayyibe iken ve Kur'an ile yönetilirken, Almanya'nın en ünlü ressamı geçimini temin etmek ve sanatını göstermek İçin İstanbul'a geliyor. Viyana'nın en ünlü mimarı veya heykeltıraşı İstanbul'a geliyor. Yani dünyanın sanatkarları, ilim adamları belde-i tayyibe olan İstanbul'a geliyor. Onun için, bu sureyi okurken, bu ayet-i kerimeye geldiğimizde şunu anlıyalım; bir ülkenin belde-i tayyibe olması için insanların hayatını Kur'an'a göre düzenlemeleri gerekir.

*İçimizin güzelliği, dışınızın güzelliği ile ilgilidir. İçiniz güzel olursa dışınız da güzel olur. Bunu köylerde görürsünüz. Bahçesi en güzel olan insan çevresiyle de en iyi geçinen insandır. Ayrıca namazını da en iyi şekilde kılar.

*Türkiye'nin çeşitli yerlerinde orman yakanların hedefi nedir? Bu insanlar Kur'an'dan uzaklaştırılmış insanlardır. İslam'ı yaşadığımız dönemlerde, mesela Osmanlı devleti zamanında; bir liramız, on tane Amerikan dolarına, 20 tane Alman markına denk iken, İslam'dan uzaklaşınca, kendi paramızdan kaçıp, Amerikan parasıyla yatar kalkar hale geldik. Bunlar çölleşmenin işaretleridir.

 *"Göklerde ve yerde size rızık veren kimdir? Gökyüzünden yağmurlar indiren, yeryüzünde çekirdekleri (tohumları) çatlatan ve çekirdekleri sebze ve meyveye dünüştüren kim? Yeryüzündeki ve gökyüzündeki rızıkların tamamını size kim veriyor?"

Bunu ben çok düşündüm. Allah (c.c.) başka nimetini değilde, rızık nimetini neden hatırlatıyor? Her can, her an rızıkla iç içedir de ondan. Şu anda bu satırları okurken bile Allah 'in verdiği havadan istifade ediyorsunuz. Bu, rızıkların en başta gelenlerinden ve en güzellerindendir. Bir anlığına onsuz olamadığımız bir rızık. Her an alıp verdiğimiz, hava rızkının sahibini de düşünmemiz gerekiyor. Bize bedava olarak verilen bu hava nimetine karşı rabbimize şükretmemiz gerekmektedir.

Sorulan soruya cevabı yine biz veriyoruz. De ki; "Allah(c.c.)" Çünkü "Allah demeye dilleri varmıyor, Allah kelimesini gönüllerine almak içlerinden gelmiyor bir kısım insanların. O kadar cahil, o kadar gafil insanlar ki, soluduğu havanın sahibini tanımak istemiyor. Yediği yemeğin, içtiği suyun sahibini tanımak istemiyor bir kısım insanlar..

*Ve ma erselnake illa rahmeten lil alemin" "Biz seni bütün alemlere peygamber olarak gönderdik" Hocam alemi anlayamadık diyenlere; "Biz seni ancak bütün insanlara peygamber olarak gönderdik." demektir.

 *Çeşitli basın ve yayın organlarında, Kur'an'a ve İslam'a karşı yazılan yazıları bu günlerde okumaktayız. Hayrete düşmeyiniz!. Dünyanın en değerli insanı olan sevgili peygamberimize (s.a.v.) karşı da yapılıyordu bunlar.

 Sonra bizim Türkiye'de küçücük küçücük insanların, bu tür saldırıları kendiliğinden değildir. Hani Marmara Denizinin ortasından bir büyük gemi geçse, sahildeki küçücük sandallar sallanmaya başlar, Kur'an'a karşı, İslam'a karşı olan saldırılar da, başka merkezlerde çok şiddetli bir şekilde yapılıyor, ama küçük merkezlere ulaşması zayıf oluyor. Şu günlerde, plan ve programlar yapılmakdır. Çünkü Batı'nın ahlaksızlığına, Batı'nın soygunculuğuna, Batının bütün pislikleri yapabilmesine yeryüzünde tek engel kaldı, o da Kur'an'a iman etmiş insanlardır. Bunların da yok edilmesi gerekiyor. Türkiye'deki bu tür çalkantılar onların sahile yansıyan küçük dalgaları gibidir. Ama biz öylesine merhametle dolu insanlarız ki, bizi öylesine öldürmeye gelen, Sad b. Muaz gibi, Ömer gibi insanlara da Kur'an'ı okuyarak; "Bakınız karşı geldiğiniz Kur'an da neler var? Sizi, eşinizin ve çocuklarınızın iki dünya saadetini temin edecek, ayetler işte burada. Siz, sizin reçetenizi yırtıyorsunuz. Saadet reçetenizi okumamızı engelliyorsunuz. Ne olur? Eşinizi seviyorsanız, çocuğunuzu seviyorsanız, bu milleti seviyorsanız, topyekûn insanlığı seviyorsanız, şu Kur'an'ı okuyunuz, iman ediniz, iki dünyanız da mutlu olsun" diye yalvarmaktayız. Bu yalvarmakta da fayda vardır. Ancak siz gönlünüzü ferah tutun. Zira Allah; "kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır" buyuruyor.

 *Günümüzde ölen bir iş adamının muhasebe müdürü bana anlatmıştı. "Ölen iş adamı 800 kişiye maaş verirdi. Bunlar işçi değildi, bunlar mahallelerden tespit edilmiş fakirler idi. Fakat Rabbim bu iş adamına, başka yerden kat kat verirdi. Nasıl verirdi? Herkesin alamadığı malı alır, bir anda değerlenir ve o da bu malı satardı. Yani çok büyük paralar gelirdi. Yani o dağıttığımız para, gelen paranın yanında çok az kalırdı.

 Derken iş adamı öldü. Çocukları bana talimat verdiler. "Hele şu fakirlere dağıtılan para bir dursun. Hesapları düzeltinceye kadar bekle" dediler. O aydan itibaren işler tersine gitmeye başladı. Neticede, gayri menkulleri satıp satıp İstanbul'daki çocuklarına gönderiyorlar. Yani adamın saltanatı bitti. Bütün mal mülk gitti." Allah yolunda harcadığımızın karşılığı, ya hemen verilmekte veya hemen sevabı yazılmaktadır.

*Şahsen görüştüğüm, ikili görüştüğüm insanlar, benimle görüşürken hoca olmam münasebetiyle bana, "Kur'an'ın bütün ayetlerine inandıklarını ve Kur'an'da hiçbir kusur olmadığına da inandıklarını" söylüyorlar, İslam'ın güzelliklerini kendi uslubları içerisinde bana güzel güzel anlatıyorlar. Sonra aynı adamlar, başka bir mecliste 20-25 kişi olarak bir araya geldiklerinde, "biri diğerinden daha çok gavur görünmek" için gayret gösteriyorlar. Rabbim bunlara şöyle söylenmesini istiyor. "Bu güne kadar yaptıklarınızı konuştuklarınızı, yazdıklarınızı, toplu olarak ve cemiyet halinde olmaksızın, tek başınıza bir gözden geçirin" Kişi yatağına girip yorganını başına örttüğünde bir düşünsün. Biraz sonra uyuyacak, sabaha kadar ne olduğunu bilemeyecek. Rüyasından başka bir şey hatırlamıyacak. Ama o inkar ettiği Allah (c.c.) onun kanını hareket ettirmeye, kalbini çalıştırmaya devam edecek. "O uyumayan ve uyuklamayan Allah (c.c.) o insanın saçlarının büyümesine, tırnağının uzamasına, kanının hareketine ve kalbinin hareketine nezaret edecek." Öyle bir Allah'ı bu insanlar nasıl inkar ederler?

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÜNÜN HADİSİ

Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.

Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI