Cevaplar.Org

HABER-İ VÂHİDİN İ’TİKÂTTA HÜCCET DEĞERİ

Amelî hükümlerde haber-i vahidle amel edilmesi gerektiği konusu bütün âlimlerin icmaıyla sabittir. Müslüman âlimlerden hiçkimse haber-i vahidi, haber-i vahid olması nedeniyle reddetmiş değildir. Burada “itikadî konularda haber-i vahidle amel” konusunu ele almak istiyoruz.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2021-11-15 00:48:23

Amelî hükümlerde haber-i vahidle amel edilmesi gerektiği konusu bütün âlimlerin icmaıyla sabittir. Müslüman âlimlerden hiçkimse haber-i vahidi, haber-i vahid olması nedeniyle reddetmiş değildir.

Burada "itikadî konularda haber-i vahidle amel" konusunu ele almak istiyoruz. Ulema konuyla ilgili uzun uzadıya açıklamalarda bulunmuştur. Ancak hiçbirinin meseleyi hakkıyla tahkik edip tatmin edici bir tarzda açıklamadığını görmekteyiz. Şimdi Allah'ın yardımıyla bu konuyu işlemeye çalışacağız:

Kelamcılar arasında yaygın olan görüşe göre haber-i vahid, itikadî konularda hüccet değildir. Fakat ulemanın cumhuruna göre itikadî konularda da hüccettir.  

Meseleyi hakkıyla tahkik etmek için konuyu biraz detaylandırmak gerekir. Şöyle ki:

İtikadî konular, beş kısma ayrılır:

1-Bilinmemesi küfrü gerektiren konular. Cenab-ı Hakk'ın varlığı, birliği ve zatî sıfatları gibi konular bu kısma girer.

2-İnkarı küfrü gerektiren, bilinmemesi ise günahkârlığa sebep olan konular.

Cenab-ı Hakkın "kadîm" olduğu, onun dışında bütün âlemin "hâdis" ve sonradan varolduğu gibi konular bu kısma girer. Zira kişi Allah'ın varlığına ve birliğine inandıktan sonra Allah ve âlem konusunda hudûs ve kıdemle ilgili hiçbir zihnî hüküm taşımadan, kafası bomboş olarak Allah'a kavuşursa, müslüman olarak ölmüş olur. Ancak bunları bilmediğinden dolayı günahkâr olur. Kişinin Allah'ın kadim olduğuna, âlemin ise hadis olduğuna inanması gerekir. Ta ki, böyle bir meseleyle karşılaşılması halinde aksi doğrultuda bir inanca saplanıp, küfre girmesin. Kitap ve mütevatir sünnetin sübût ve delâlet açısından kat'î naslarıyla sabit olan, ancak avamın bir kısmına kapalı kalan akaid konularının geneli bu kabildendir. Bu konuların ispatı için haberi vahidle delil getirilemez. Zira bu tür mevzular ancak kesinlik ifade eden delillerle ispatlanabilir. Haber-i vahid ise zann-ı gâlib ifade etmektedir. Zaten bu konular Kitap ve sünnetin kat'î nasslarıyla sabit olduğu için haber-i vahide ihtiyaç yoktur.

3-İnkârı ileri derecede bidat olan, bilinmemesi ise günahkârlığa sebep olan konular. Kitap ve mütevatir veya müstefîz sünnetin zahiriyle sabit olan ve ümmetin genel kabûlüne mazhar olan konular bu kısma girer. Bu kısmın inkârı, nassları zahirî delâletlerinden kaydırıp, başka manalara hamletmekle olur. Nassları, selefin kabûl ettiği manaların dışında başka manalarla tevil etmek galiz bir bidattır. Fakat küfrü gerektirmez. Mutezile'nin Ehl-i Sünnet'e muhalefet ettiği birçok konu bu çerçevede mütalaa edilebilir. Şayet ümmetin genel telakkisi, icma ile sabit ve dinin bedâhetle bilinen konularından biriyse sözkonusu olan tevil küfre bile sebep olabilir.

4-İnkarı ufak bir bidat olan, bilinmemesi ise muâf olan konular.

Müstefîz olmayan âhâd haberlerle sabit olup, avamın çoğu ve havâsın bir kısmı tarafından bilinmeyen, hakkındaki delillerin çelişik olmadığı konular bu kısma girer.

5-Hakkında Kitap ve Sünnete ait delillerin –görünürde- çelişik olduğu ve bu nedenle hakkında ihtilaf edilen konular.

Bu kısma giren konular muhatapların muâf tutulduğu konulardır. Bu konuların muâf olması, bunlarla ilgili genel bir hükmün verilmeyeceği, bunların ictihadî ve taklîdî konular olduğu anlamına gelir.

Ulemadan hiçkimsenin açıklamasında bu ayırımı göremiyoruz. Ancak şer'î deliller böyle bir ayırımı gerektirmekte ve ulemanın açıklamalarından da bu anlaşılmaktadır.

Bu ayırım sayesinde haber-i vahidin itikatta hüccet olup olmadığı konusundaki ihtilaflı görüşleri telif edebiliriz. Buna göre "Haber-i vahid itikadî konularda delil olmaz" diyenlerin bu sözü haber-i vahide muhalefet edip gereğine inanmamanın küfür olmadığı şeklinde anlaşılmalıdır. Zira haber-i vahidin subûtu kat'î değildir. Dolayısıyla haber-i vahide muhalefet, Allah Rasûlü'nün [kat'î] sözüne muhalefetle özdeşleştirelemez. Buradaki karşı çıkış sadece ravilere olan itimatsızlıktan kaynaklanmaktadır. Ancak kişi haber-i vahidin Allah Rasûlü'nün kelamı olduğuna inanmadığı halde hiçbir tevile başvurmadan onu reddederse bu küfür olur. Bu söylediklerimize hiçbir alimin itiraz edeceğini sanmıyorum. Çünkü haber-i vahidin itikatta delil olamıyacağı iddiasının nisbet edildiği kelam alimlerinin özellikle akaidin "sem'iyyât" kısmında haber-i vahidle bayağı istidlâl ettikleri görülmektedir. Bu husus kelama aşina olan herkesin malumudur.

Abdulhayy el-Leknevî (rh.a) Zaferu'l-Emânî adlı eserinde şunları kaydeder(1): "Alimler, âhâd haberlerin sahih olması durumunda bile itikadî konularda yeterli olamıyacağını belirtmişlerdir. Dolayısıyla zayıf olanların delil teşkil etmeyeceği evleviyetle anlaşılır. Âhâd haberlerin 'yetersizliğ'inden maksat, bunların kat'iyet ifade etmediği dolayısıyla insanların kesin olarak inanmakla yükümlü bulunduğu itikadî konularda mutlak bir surette esas alınamayacağı demektir. Yoksa 'yetersizlik'ten maksat, ahad haberlerin zann-ı [galibi] de ifade etmeyeceği veya günümüzde çoğu kimsenin sandığı gibi itikadî konularda hiçbir şekilde itibara alınmayacağı demek değildir."

Leknevî açıklamasına şöyle devam etmektedir: "Taftazanî, Şerhu'l-Makâsıdda meleklerin masûmiyeti konusunu işlerken şöyle der: İtikadî konularda zannî bilgiye (zanniyât) itibar olunmayacağı iddia edilemez. Şayet böyle bir iddiayla kastedilen şey, zannî bilginin kat'î inanca ve kesin hükme kaynaklık edemiyeceği ise bu tartışma götümeyen bir husustur. Ancak eğer bununla, zannî bilginin sözkonusu hüküm hakkında zann[-ı galib] derecesinde bile olsa bir bilgi ifade etmeyeceği kastediliyorsa bu açıkça batıl bir iddiadır."

İşte kelam ilmi imamlarından olan Taftazanî, dediğimiz husûsu açıkça belirtmektedir.

"Haber-i vahid itikadî konularda [da] delildir." diyenlerin sözü şu şekilde anlaşılmalıdır: Haber-i vahid sahih olup, karşıt bir delille çatışmadığı ve zahirî mananın dışına çıkmayı gerektiren bir unsur taşımadığı zaman zannı galible veya –kesinlik kazandıran karinelerin bulunması durumunda- kat'iyetle onun muktezâsına inanmak gerekir.

Haber-i vahidi ve onun sahihliğini öğrenip ona kesinlik kazandıran karinelerin olmadığını bilerek onun gereğine inanmamak, günahkârlık ve bidat sebebidir. Bu tespitlere de hiçbir alimin itiraz edeceğini sanmıyorum.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da şudur: Tevhid, ilâhî sıfatlar, risalet, öldükten sonra dirilme, uhrevî mükafat ve ceza, cennet ve cehennem gibi temel itikâdî konular, Kur'an'da çok yoğun ve vurgulu bir şekilde açıklanmıştır. Bu konular, aklı ikna edici deliller eşliğinde tekrarlanmış ve detaylandırılmıştır. Konuya ilişkin varid olan hadisler ise ya Kur'an'daki muhtevayı teyid edip pekiştirmiş ya da Kur'an'da yer alan küllî hususların cüzî örneklerini ifade etmekle sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla geriye, sadece haber-i vahidle temellendirilmesi gereken ve kişinin inanmakla mümin olacağı yahut inkâr etmekle küfre gireceği temel itikâdî esaslardan herhangi birşey kalmamaktadır.

Cenab-ı Hakk en iyisini bilendir.

Dipnotlar

1- Leknevî, Zaferu'l-Emânî, s. 222,223

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.

Tâ Hâ, 8

GÜNÜN HADİSİ

Kur'an'ı cebren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'an'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 20, 2920; Ebu Davud, Salat 315, 1333; Nesai, Zekat 68

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI