Cevaplar.Org

PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-46

Bizim de Fatma Naut’larımız var. Bunlardan birisi Minik Serçe. Minik Serçe’nin kurban takıntısı yok.  Onun takıntısı erkek.  Erkekleri terbiye etmeyi kafaya koymuş.  Erkeklerde ‘azgın teke sendromunu’ görüyor, onları terbiye olmaya davet ediyor.  Ama tekeyi neyin azdırdığını söylemiyor.  Hadiste ahirzaman kadınları için ‘mailat’ ve ‘mümilat’ tabiri


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-07-15 10:12:25

Sezen Aksu

 Bizim de Fatma Naut'larımız var. Bunlardan birisi Minik Serçe. Minik Serçe'nin kurban takıntısı yok. Onun takıntısı erkek. Erkekleri terbiye etmeyi kafaya koymuş. Erkeklerde 'azgın teke sendromunu' görüyor, onları terbiye olmaya davet ediyor. Ama tekeyi neyin azdırdığını söylemiyor. Hadiste ahirzaman kadınları için 'mailat' ve 'mümilat' tabiri kullanılmaktadır. Azanlar ve azdıranlar. Ya da başka bir ifadeyle sarkanlar ve sarkıtanlar. Kur'an hırsızlık ayetlerinde 've's sariku' diyerek erkekle başlar. Öncelikli olarak erkeğe işaret eder. Zira maalesef hırsızlık genellikle erkeğin irtikap ettiği bir kötülüktür. Zina konusunda ise süreci başlatan genelde kadındır. Hırsızlık ve zina çapraz bir durum. Bu nedenle, Kur'an zina meselesinde başta kadını sayar. Erkeklerin nefis tezkiyesine ve terbiyesine ihtiyacı yok mu? Lafı mı olur? Fakat bu, kadın çekici yerlerini göstererek erkeği iğfal etsin demek değildir.

Sarkıntılık ve sapkınlık eden erkeklerin iğdiş edilmesi isteniyor veya gündeme geliyor. Buna mukabil, kadınların da çekiciliklerini sergileyerek erkeği tahrik etmeleri de aynı oranda konu edilmeli ve gündeme getirilmelidir. Minik Serçe (Sezen Aksu) kadınların sere serpe gezmesine yani erkek ayartmasına özgürlük sayıyor. Bu şeytan kriterlerinde bir özgürlüktür. Tersinden bakınca ona göre kadınların kapanması da esaret sayılır.  İffet esaret, hafif meşreplik ise özgürlük sayılıyor. Deccal'ın dünyasında böyle!  

*Kimyası ve dolayısıyla değerleri bozulan, aşınan bir asırda yaşıyoruz. Değerler birbirine bulanmış ve karışmış bir halde bulunuyor. Minik Serçe (namı diğer Sezen Aksu) açılmayı özgürlük göstergesi olarak algılıyor. Kem gözlerin tasallutunda bir özgürlük..

Sıtkı Gülle(mütercim)

Bugün esasında başka bir mütercimi yazacaktım. Zaman zaman bizim çevrede daha doğrusu Erzurum/Ovacıklı kayınpederin çevresinde Sıdkı Gülle ismini duyarım. Bundan dolayı ismi bana aşina idi. Kıraat ilminde sayılı hocalardan birisi olan Sıtkı Gülle aslında çeviri eserleriyle de tanınıyordu. Bir anlamda Yaman Arıkan, Abdulkadir Akçiçekle birlikte sahanın üçlüsünün üçüncüsü sayılır. Kendisini önce kara kaplı kitaplar arasında tanıdım. Hatırladığım kadarıyla Bedir Yayınları arasına da bazı çevirileri çıkmıştır. Çevirilerinde titiz olduğu kanaatindeyim. Son sıralarda Kur'an-ı Kerim'in kelime mealini hazırlayan birkaç isim arasında yer alıyordu. Kendi kendini takviye etmek isteyen ya da meali kendi başına sökmek isteyenlerin başvuracağı temel bir çalışma idi. Tarihte Muhammed b. Hamza bu sahada ilklerden olup; kitabıyla alakalı Ahmet Topaloğlu doktora tezi hazırlamış ve eser hakkında geniş bilgi vermiştir (İstanbul 1976). Kelimeler üzerinden meale ve Kur'an-ı Kerim'e ulaşıyordunuz. Kayınpeder ve kayınvalide dolaşmaya geldiklerinde Sıdkı Gülle'nin vefatını haber verdiler. Bizi katılık ikliminden alıp götürsün diye vaha misali bur tarz yazıya yöneldim. Kayınpederin Sıdkı Gülle ile iki boyutlu bir ilişkisi var. Birincisi, Sıdkı Gülle erken dönem Süleyman Efendi kurslarının bir talebesi olmuştur. Daha sonra ilahiyat fakültelerine hoca olarak intisap etmiştir. İkincisi de Sıdkı Gülle kayınpederin Erzurum'dan (Ovacık) köylüsü, hemşerisidir.

Sıdkı Gülle ile gıyabında tanıştık. Benim de kendisiyle görünmez bir bağım vardı. O da rahmetli Bayram Bayraktar üzerinden. Bayram Bayraktar Adapazarı'nda gözümü açtığım kitapçılardan birisiydi. Çocuklukta neşem ve yaşlılığımda hatıram oldu. Adapazarı'nı ve bulunduğu yerleri tatlandıran insanlardandı. Sıdkı Gülle ise onun kaynı oluyordu. Kayınpeder vefatını haber verince tahkik ve bilgiyi derinleştirmek için internet üzerinden kısa bir gezinti yaptım. Bu suretle Yeni Asya'da yazan talebelerinden Nurullah Dağ'ın güzel bir yazısına denk geldim. Tevafuk ettik. Nurullah Dağ bey hocası Sıdkı Gülle'yi gönül dostu olarak tanımlıyordu. Kutlu Medine'de, vefatından sonra burada defnedilmeyi vasiyet etmiş. Emri hakkın nerede geleceği belli değil. Nurullah Dağ'ın makalesini okurken umre seyahatini ' emre seyahat' olarak yanlış okuyunca, yazının başlığı da sevk-i ilahi ile taayyün etmiş oldu. Yazı başlığıyla birlikte doğmuş oldu.

Kayınpeder bir ilavede daha bulundu: Sıdkı Gülle'den sonra Adapazarı'nda ikamet eden kardeşi Sıddık Gülle de menhus bir hastalıkla uzun bir boğuşma döneminden sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. İnşallah huzura ve itminana erdiler. Allah Sıdkı ve Sıddık kardeşlere ve kayınları Hacı Bayram Bayraktar'a genişinden rahmet eylesin.

Sir Ahmet Han(Hintli Modernist, 19. yy)

Kurmuş olduğu ekol çok disiplinli bir şekilde İngilizlerin üstün insan olduğunu öngörüyor ve İslam'ın bu yeni insan tipine göre şekilleneceğini veya tevil edileceğini varsayıyordu. Bu konuda hiç tavizi yoktu. İslam'dan ayrılmadan ama saparak İngiliz muhabbeti üzerine yeni bir din olmasa bile bir ekol kuruyor. Bu ekol Aligarh Ekolü olarak anılıyor. Bu ekol dini İngilizlerin anlayışına uydurma ve uymayanı da tevil etme anlayışıdır. Bundan dolayı birçok mucize, hüküm İngiliz zevkine uydurulmuştur. Bu taşkın eğilim üzerine Şibli Numani gibi istikamet üzerine seyreden şahsiyetler Aligarh ekolünden ayrılarak Nedvetü'l Ulema'nın kurucuları arasına girmişlerdir.

Sisi

Haaretz gazetesi, Kerry'nin Sisi'nin Mübarek olmadığını deneme yanılma metoduyla yani bittecrübe öğrendiğini ve ABD ile Mübarek arasında şakalaşma ilişkisi yaşanırken Sisi'nin demir leblebi çıktığını ve politikalarının tahta cetvel olarak nitelendirildiğini belirtmektedir. Lakin nobranlığı ve kibri Hamas'ın kararlılığı karşısında ezilmiştir. İsrail'den daha rezil bir duruma düştü. Büyük bir çıkmazda. Sisi'nin yaklaşımı tahta cetvel yerine aymaz kafa veya kuru kafaya benzetilse daha yerinde olurdu.

*Mısır'ın İblis'i olarak anılan Lemis El Hadidi ve şaklaban İbrahim İsa'ya konuşan Sisi kayıt programda İbrahim İsa'yı tersleyerek 'bana bir daha asker deme' diye çıkışmıştır. Adamın darası alınmıyor, ne derseniz tepesi atıyor! Halbuki, İbrahim İsa adlı şaklaban Mürsi devrildiğinde ' heleke anni sultaniye' ayetini kafasına göre Mürsi'ye uyarlamıştı. Şimdi ise hep birlikte ahmaklar saltanatını inşa etmekle meşguller. Bu iki şerbetli ulusalcı gazeteciyle konuşmasında Sisi şunu söylemişti; "ben seçilirsem, İhvan olmayacak!. " Demokrasinin bir daha Mısır'a uğrama tarihi olarak da 25 yıl sonrasını gösteriyor. Öyleyse bu seçimlerin neyin nesi? Burada da ahmaklığı sırıtıyor.

Yazar Cemal Sultan'ın ifadesiyle Müslüman Kardeşlere blog gibi bakıyor. Müslüman Kardeşler ona göre sosyal bir gerçek değil matematiksel bir gerçektir! Bu yüzden, 'Aç Kapa Artema' reklamında da oynayabilir.

* Sisi cuntasını da zor günler bekliyor. Bunun nedenlerinden birisi Mısır'daki darbecilerin Cezayirli cuntacılar gibi darbeyi finanse edebilecek ekonomik güce sahip olmayışlarıdır. Bundan dolayı darbenin akabinde hızlı ve şiddetli bir biçimde yasallık taraftarlarını bastırmak istemişlerdir. Takrir-i sükun taktiğiyle halkı sindirmeye çalışmışlardır.

* Yönü ve kıblesi oportünizm olan Sisi'nin Körfez ülkelerine yar olması mümkün değil. Sızdırılan ses kayıtlarından da anlaşıldığına göre, Körfez ülkelerini 'parası bol yolunması gereken kaz' olarak gördüğü bir gerçek.

* Esat'a karşı çıkarken Sisi'ye taraftar olmak hem ahlaken hem de siyaseten tutarsızlıktır. Bu tutarsızlığın siyasi bir yüzü olarak Sisi bugünlerde daha iyi anlaşılmaktadır. Sisi İran ekseninin olduğu bölgelerde cirit atıyor. Kısaca, Esat'a açıldığı gibi aynı zamanda Irak'taki Şii veçheli rejimle aralarında su sızmıyor. En son olarak Yemen'de Husilerle birlikte karşılıklı olarak birbirlerine kur yapıyorlar. Böylece 'Mısır'da Sisi Yemen'de Husi' tekerlemesi de yerine oturmuş oluyor.

* Sisi de Esat'ı taklit ederek sızan son konuşmalarından birisinde Körfez ülkeleri için ' adamlarda kum gibi para var ama aşiret ve çadır devletleri' ifadesini kullanmıştır.

* Sisi son sıralarda bütün cephelerde çöküyor. Libya'ya uluslar arası müdahale isteği istiskalle karşılandı. Bölgesel anlamda da uluslar arası anlamda da yalnızlığa itildi.

* Sisi, Mürsi'nin devrilmesini takip eden günlerde Kıpti Kiliselerini kundaklayan Sisi ve yandaşları olduğu halde, terör isnat etmek için Müslüman Kardeşleri suçlamışlardı. Sadece Batı cephesinde değil, şark cephesinde de sarsılmıştır. Tutunamıyor.

* Bölgesel ittifaklar yeniden karılırken; Sisi zemin kaybederken yerini Türkiye dolduruyor. Simsar Sisi'nin elinde kala kala bir tek İsrail kalmıştır. Hamaney ile yeni gözdesi Sisi, Libya ve Yemen'de havlu atmış ve şapa oturmuştur. Beter olsunlar.

* Sisi Mısır halkının totaliterliğe dönüşe izin vermeyeceğini ve Mısır'ı bugün kamuoyunu yönlendirdiğini ve iki devrim çıtasından geriye dönüş (25 Ocak 2011 ve 30 Haziran 2013) olmayacağını söylüyor. Külahıma anlatsın! Bütün bunlar halk goygoyculuğundan öte bir anlam taşımıyor. Halkı morfinleyerek bildiğini yapmak istiyor. Halkı bu tür tatlı sözlerle uyuşturarak yeni bir otoriter ve totaliter rejim kuruyor. Herkes de biliyor ki bir çırpıda idam kararları veren mahkemeler tarafsız değil. Darbe yargıçları ise çılgınlar ve yargı sistemindeki baltacılığı temsil ediyorlar. Görevleri halkı sindirmek.

*Darbe ekonomisi olmadan ve siyasi destek almadan bu cuntanın yaşaması mümkün değil. Burası Cezayir değil, imkânları kıt. Sisi Körfez sermayesi ile Batı'nın siyasi desteğiyle ayakta duruyor. İkisi olmadan nefes alması mümkün değil. Aksi takdirde, oksijen tüpüne bağlanacak. Körfez ülkeleri İhvan korkusuyla kesenin ağzını açtılar. Siyasal İslam'a karşı Körfez ile ortaklık içinde olan ABD de Sisi'ye siyasi desteğini esirgemiyor. Bu artık çok netleşti ve alenileşti. Sisi yalakaları bu açık desteği örtbas etmeye çalışıyorlarsa da, mızrak çuvala sığmıyor.

* Sisi'yi azmettiren Batı, finanse eden de Körfez yönetimleridir.

* Filistinlilerin nazarında Sisi, Netanyahu'dan daha sefil ve namerttir. Beyti Lahiya'dan bakkalcı Salhan al Hiriş şu sözleriyle bütün siyasi manzarayı özetliyor :" Sisi, Netanyahu'dan daha kötü ve Mısırlılar bize Yahudilerden daha ziyade komplo kuruyorlar (Sisi is worse than Netanyahu, and the Egyptians are conspiring against us more than the Jews)

*8 üniversite heyetinin önünde şecaatini arz eden Kıptiliğini yani sirkatini söylemiş ve şunları kayda geçirmiş: "Mısır ordusu isterse Cezayir'i üç günde boydan boya yarar geçer…" Süslü tavusa benzeyen Sisi kabardıkça kabarıyor. Niye olmasın!  Gaz vereni çok! Ezher hocalarından Sadettin Hilali de hızını alamayarak Sisi'nin Mürsi'ye veya Mısır'a gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyleyiverdi. Sisi'yi Musa'ya (aleyhisselam) ve Muhammed İbrahim'i ise Harun'a (Aleyhisselam) benzetti. Hadi diyelim ki Hilali bu cümleyi ağzından kaçırdı! Dili sürçtü! Lakin gafların ardı arkası kesilmiyor. Nur Partisinin bir ve iki numaraları Yasir Bürhami ile Nadir Bekkar'e ne buyrulur? Sisi'nin Hazreti Peygamber gibi komutan olduğunu söyleyerek devlet başkanlığının önünde hiçbir engelin olmadığını dile getirdiler.

* Başkasının yumruğunu tatmayan kendi yumruğunu balyoz sanırmış. Sisi de öyle sanıyor. Sonuçta halk katilleri kendilerini fatih sanıyor.

* Sisi, Mürsi'ye darbe indirdikten sonra Hıristiyan Kıpti azınlığın kurtarıcısı ve aleni ortağı haline geldi. Dışarıdaki ortağı ise İsrail olmuştur.

*Sisi, Beşşar gibiler kendilerini ulûhiyet makamını layık görmektedirler. Taraftarları da onları dini bir sembol olarak algılamaktadır. Bu nedenle de bu gibi zevat dine ve mukaddesata karşı geldikleri gibi, hürriyeti de kendilerine itaate indirgemektedirler. Bu da Mısır'da patlamayı hızlandıracak gelişmelerden birisidir.

* Türkçede 'ciğeri kediye emanet etmek' diye bir tabir ve deyim var. Dini de Mısır'ın fiili yöneticisi Abdulfettah Sisi'ye emanet etmek bu tarz bir işlem olsa gerek. Kimse dini Sisi'ye emanet etmiş değil ama o kendinden menkul bir biçimde dinin sahibi ve koruyucusu olduğunu söylüyor. Belki bize söylem abartılı gelebilir ama söylediği tam da bu. İmanın ve İslam'ın katili, imanın ve İslam'ın bekçisi olduğunu söylüyor. Müslüman kisvesiyle İslam'a ve dindarlara meydan okuyor ve bu yolda katliama girişmekten de geri durmuyor. Sky News adlı kanala yaptığı konuşmasında Sisi aynen şu sözleri sarf ediyor: "Bundan böyle dini liderlik diye bir şey yok. Dini alandan ve ahlak ve değerlerden de ben sorumluyum. İnsanların dini anlayışını ben tayin ederim …"

Görüldüğü ve tasvir edildiği gibi adam dini mühendislik kurguluyor. Halkı bölük kendisini de komutanı olarak görüyor. Bu zeminden dini değerlerini de tayin ediyor. Maalesef statik bir mevkiden insanın dünyayı algılaması böyle olur.

* Bir çırpıda ve yasakla Müslüman Kardeşlerin toplumsal köklerini kuruttuğunu vehmediyor. Bunu kendisi gibi asker kökenli olan ve selefi bulunan Nasır'ın bile yapamadığını unutuyor. Nasır'ın yapamadığını Körfez parasıyla yapmaya kalkışıyor.

* Velid Şarabi gibi zevat Sisi'nin söyleminin İslami söylem değil, Firavun'a ait bir söylem olduğuna parmak basıyorlar.

* İhvan-selefi karışımı Hazım Ebu İsmail sürekli olarak Sisi ve ordu konusunda ilgi yerleri uyarır ve Mürsi ve arkadaşlarını temkinli ve dikkatli olmaya çağırır. Lakin hüsnü zanları ağır basar. Sisi pazartesi günleri İttihadiye Sarayını ziyaretlerinde kendisine yapılan ikramları sürekli olarak geri çevirir. Kendi ifadesine göre pazartesi oruçlarını tutmaktadır. Bazen Mürsi'nin arkasında saf tutmakta ve birlikte namaz kılmaktadırlar. Bundan daha güzel bir tablo olabilir mi? İşte bu tablo veya görüntü Mürsi'yi aldatır. Bu Sisi'nin sadece görünen yüzüdür. Gerçek yüzüyle ortaya 30 Haziran ve 3 Temmuz 2013 tarihinde çıkar.

* Sisi İslamcıların nefret söylemine batmış olduklarını düşünüyor. Bu da Bush'tan kalma bir refleks veya miras. Dini söylemin yenilenmesi projesinde Bush ve takımı, ötekine karşı nefret söyleminin kaldırılmasını sadece muhabbet söyleminin bırakılmasını istiyordu. Sisi de Bush'un izinden gidiyor. Dediği şu: Nefreti unutacaksın, muhabbete dalacaksın!

* Aslında Sisi'nin bırakın Mehdi olmasını deccallerden birisi olması pek muhtemelle varittir. Lakin Sisi kurtarıcılık üzerinden bir algı operasyonu yürütüyor. Onun kurtarıcılığı İslam kisvesi altında Mısır'ı İslamcılardan kurtarmak olarak görünüyor! Bütün mesaisini Müslüman Kardeşleri devirmeye ve ortadan kaldırmaya adamış durumda. Sadece Müslüman Kardeşlerle değil aynı zamanda yüzyıllar boyunca hakim olan İslami söylemle de zoru var. Müslüman Kardeşlerin sanki mutlak hakikati ellerinde bulunduruyormuş gibi davrandıklarını ve şiddete bulaştıklarını varsayıyor. Halbuki Müslüman Kardeşler olaylar öncesinde de sonrasında da iç ve dış basına şiddete karşı olduklarını ve mesafeli kalacaklarını deklare etmiş bulunuyorlar. Bunu gölgeleyecek herhangi bir faaliyetleri de tespit edilemedi. Gösterileri şiddet karinesi olarak gösteriyor ve onun ötesinde burada öldürülenleri de kışkırtmacı ve onun ötesinde teröristler olarak damgalıyor veya yaftalıyor. Mürsi lehinde ölenler terörist olarak takbih edilirken, aleyhinde ölenler kahraman olarak selamlanıyor!

* Yüzyıllardan beri doğru İslami söylemin olmadığını savunan Sisi doğru İslami söylemi ortaya koyacağını vaat ediyor! Yanlış İslami söylem nedeniyle Mısır'da 50 yıldan beri Mısır'da turizm sektörünün yerinde saydığını ve yeşeremediğini savunuyor. Anlaşılan ülkesini Tayland gibi yapmak niyetinde! Turizmi sektörünü baltalayan faktörün hizmet sektöründeki kalitesizlik olduğunu görmek istemiyor. İstese de zaten göremez.

* Aydınlanmış bir İslami modelden bahsediyor. İslam'ın çağdaş yorumuna hasret kaldıklarına temas ediyor. Dini söylemin yüzyıllardır donuk olduğunu ileri sürüyor. Durumdan vazife çıkartarak dini mühendisliğe soyunuyor.

* Putin için yazılan kitaplardan birisinin başlığı 'yüzsüz'. Acaba Sisi'nin yüzü var mı? Varsa kaç yüz taşıyor?

*Sisi bazı konuşmalarında çocukluğunda Muhammed Mütevelli Şaravi'den ve konuşmalarından etkilendiğini söylüyor. Bir de 'ölen de, öldüren de bizdendir' diyen Mısır eski Müftüsü Ali Cum'a'da etkilendiği varsayılabilir. Fotoğraf kareleri bu ilişkiyi belgeliyor. Kahire Amerikan Üniversitesi hocalarından Eşref Şerif de Sisi'nin doğru İslamiyeti diriltmek ve canlandırmak için var olduğunu ifade ediyor. 'Doğru İslamiyet' ona ve patronlarına göre, İslami hareketlerin kanadının kıran anlayış olmalıdır.

*Yusuf Karadavi Sisi'nin de firavunların yolundan gittiğini ifade etmiştir.

* Sisi sakarlığıyla birlikte sürekli olarak çam deviriyor.

* Mısır'ın darbeci paşası Abdulfettah Sisi Nasır'a benzetiliyor. Nasır'ın Müslüman Kardeşleri tenkil etmiş olduğu 1954 tarihinde tevellüt ediyor. Nasır'ın kaldığı yerden Müslüman Kardeşleri tenkil etmeye devam ediyor. 2014 yılı Müslüman Kardeşler açısından adeta 1954 yılının geri gelmesidir. Nasır'ın karizmasından yoksun olsa da, adım adım onu izliyor. Özellikle de dış politikasında. Mısır basını hakkında sahte kahramanlık üretiyor. Halkından başka kimseyle hiçbir savaşa girmemiş olmasına rağmen kendisine 'müşir' yani mareşal rütbesi tevdi edildi. Yakında Nobel Barış Ödülüne layık görürlerse şaşırmamak gerekir! Müslüman Kardeşler Sisi'nin Nasır'a benzetilmesine itiraz ediyor. Nasır da Müslüman Kardeşler düşmanı olmasına rağmen Sisi'de olmayan bazı özellikleri taşıyordu. Sisi'nin Nasır'a benzeyen özelliklerinden birisi de Türk düşmanlığıdır. Bu bir soyama çekim veya cibilli durum mudur? Zira hem Nasır hem de Sisi'nin Yahudi kanı taşıdığı rivayet edilmektedir.  Nasır ve Sisi içten yıkım projelerinin mimarlarıdır.

*Sisi, Rum ve Yunan liderler Türkiye'yi çevreleme politikasıyla hem Nasır'ın ruhunu hem de Makaryos'un ruhunu şad etmiş oldular. Sisi bununla Yahudi dölü olmaktan öte Makaryos'un manevi veledi olduğunu da ispatlamıştır.

* Sisi muhtemelen Mısır dönmelerinden birisi. Arapların Selanik'i de Fas sayılır. Yahudi asıllı annesi Malikah Titani'nin Fas asıllı olduğu bilinmektedir.

* Mürsi'nin İslami uygulamalarını yetersiz bulan Nur Hareketi Sisi'den sadece namazlarına dikkat etmesini istiyorlar. Sisi de Kaddafi veya Nihat Doğan gibi kameralara karşı bol bol namaz kılarak oların beklentilerini boşa çıkarmayacaktır. Nitekim, darbe müftüsü ve kazasker Ali Cum'a'nın arkasında bayram namazlarında Esat gibi arz-ı endam etmekte ve saf bağlamaktadır.

* Köşe kadılarından Muhammed Haseneyn Heykel askerlere yalakalığın ileri örneklerinden birisini göstererek; Sisi'nin zorunlu/zoraki aday olduğunu savunmuştur. Sisi onun takdim etmeye çalıştığı gibi zorunla ve zoraki aday değil, zorba adaydır ( ızdırari değil kasri). Köşe kadılarının açtığı bidat çığırını kazaskerler tamamlıyor. Veya derinleştiriyor. Madem Sisi zorunlu aday ve Heykel'in ifadesiyle programa ihtiyacı yok! Kendisi program sayılır. Ve kampanyaya da ihtiyacı yok. O zaman seçime de ihtiyaç yok! Zaten kampanyayı onun adına Nur Partisi ile Ezher deruhte ediyor, meccanen yürütüyor. Daha ötesi Sisi için Emevi modeli uygulamasına geçiliyor. Sisi zoraki veya zorunlu adaysa bu durumda kampanyaya ve hatta seçime ihtiyacı yok. Tarihin bir döneminde kahraman olarak Mısırlıları kurtarmak için yalın kılıç ortaya atılan veya kendini tehlikeye atan Sisi'ye varsın biat edilsin gitsin ve bu iş bitsin! Formaliteye ne gerek var. Riyakarlığın da bir samimi yönü varsa, bu olmalıdır. Halkı ve diğer adayları yormaya ne gerek var! Aradan formaliteleri kaldırmak lazım. Köşe kadısı Muhammed Haseneyn Heykel'den sonra kendi misyonuna agah olan Ezher de Sisi'ye biata çağırmıştır. Böylece 25 Ocak 2011 devrimi yalakalarla birlikte yoz Emevi idaresi tarzına geri dönmektedir.

* Mübarek veya Enver Sedat rejimleri Sisi'ye bakarak solda sıfır kalır. Mübarek Sisi'nin adaylığına şapka çıkarsa da, Mübarek'in otuz yıl boyunca yapamadığını Sisi günlere sığdırmıştır. Mübarek acaba boynuz kulağı geçti diye buna mı sevinmektedir? Sisi ve darbeciler adeta azgın boğa gibi hareket ediyorlar ve önlerine çıkanı tepiyorlar. Bazen iktidar partileri baskın seçimler yaparlar. Sisi ise baskın seçimler yerine dönemini baskın katliamlar ve idamlarla açmıştır. Mehmet Ali Paşa'nın Kale Katliamına mümasil ve denk olarak ve belki de onu da fersah fersah katlayarak Nahda ve Rabia katliamlarına imza atmıştır.

* Bu idamlarla Sisi nereye varmak istemektedir? The Guaridan gazetisi bunun cevabını şöyle vermektedir: Rejim köprüleri atmış bulunuyor. Bu idamlarla birlikte, 'uzlaşmayı unutun' diyor. Devrimcilere sadece iki seçenek sunuyor: Ya teslim olursunuz ya da ölürsünüz! Buna mukabil devrimcilerde son sözlerini söylediler: Mean lilhalas. Ölümüne kadar direniş. Ya ölüm ya kurtuluş! Galiba Mısır'da orta bir yol kalmadı.

*Sisi, Suudi Arabistan'ın adamı olduğu kadar İran ekseniyle de cilveleşiyor. Flört ediyor. Sisi'nin atanma merasimine İran Dışişleri Bakan Yardımcısı gittiği gibi Maliki'nin adamı Şehristani Mısır'ı ziyaret etmiş ve buna mukabil Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri de Bağdat'ı ziyaret etmiştir. Bundan dolayı Nasrallah Sisi'yi övmüştür. Sisi ve ortaklarının düşmanı Şii eksen değil aksine siyasal İslam adını verdikleri Müslüman Kardeşler gibi yapılardır. Hizbullah da Suriye'de tam da Sisi'nin yaptığını yapıyor.

* Sisi'nin ideolojisi siyasal Sünni İslam'la savaşmak ve askeri taşeronluk yaparak darbe çarkını döndürmektir. Bugün Kerry'nin de itirafıyla Batı açısından özellikle IŞİD meselesinde Sisi kilit bir noktaya gelmiştir. Hatta Irak'ta kara harekatına katılacak ülkeler arasında anılıyor. Sisi Paşa Batı adına Libya ve Irak'ı İslamcılardan temizleyecek fatih namzedi olarak gösteriliyor. Soros'un bir ifadesi vardı: Türkiye'nin en kıymetli ihraç ürünü Mehmetçik'tir. Mehmetçik'in boş bıraktığı yeri Sisi ve askerleriyle doldurmak istiyorlar. Sisi gibi uşaklar varken Karada Coni niye ölsün ki? Mehmet Ali Paşa'nin halefi Sisi Batılıların lejyoneri haline gelmiştir. Mehmet Ali Paşa Vehhabilerin üzerine sürülürken Sisi Paşa da IŞİD üzerine sürülmek isteniyor. 

* Yazar Fedva Hilmi'nin ifade ettiği gibi (http://www.assabeel.net/essays/item/26270), kabri başında Hasan el Benna'ya hulus çeken ve itaatini arz eden Nasır ile Sisi arasında bir fark yoktur. Sisi de bu makama Mürsi tarafından getirilmiş ve bir yıl boyunca ona dalkavukluk yapmıştır. Mürsi'nin veya Hayret Şatır'ın eşinin ifade ettiği gibi, kendilerini Sisi'nin namazı ve orucu kandırmıştır.

* Şimdi Sisi siyasi zeminini güçlendirmeye çalışıyor. Körfez sermayesi ile ABD- Rusya üçgeni arasında mekik dokuyor, gidip geliyor. Siyasi zeminini güçlendirmek için Ruslara da göz kırpıyor. Lakin burada bir tezat yok. Zira Nasır'ın yaşadığı soğuk savaş döneminde değiliz. Hatta Suriye hattında Kerry-Lavrov (yeni Sykes- Picot) mutabakatından bahsediyorlar. Sisi'nin hepsinden çıkarı olduğu gibi hepsinin de Sisi'den çıkarı ve beklentisi var. İslamcı olmaması hepsine uyar. Tarih Sisi ile birlikte Mısır'da yeniden tekerrür etmiştir. Sonucun benzeyip benzemeyeceği sorusuna da gelecek cevap verecek.

* Sefil ve sefih Sisi de onun izinden gidiyor. Nasır Libya'da da Sunusiler çizgisine karşı Kaddafi'yi desteklemiştir. Bugün de Sisi devrimcilere karşı Nasır'ın çizgisini sürdürerek Batı'nın yeni çerisi Halife Hafter'i destekliyor. Akdeniz'de de İsrail, Rum ve Yunan ekseniyle birliktedir.

* Sisi ile uzlaşması halinde Türkiye iki hatayı birden yapmış olacaktır. Haklı ile güçlü birbirine karışacak ve yer değiştirecektir. Bu doğru politika ise geç kalınmıştır. Yanlış ise iki defa yanlış yapılmış olacaktır. Birisi politikanın yanlışlığı ikincisi gecikmenin, zamanlamanın yanlışlığı olacaktır.

* 3 Temmuz 2013 tarihinden itibaren Mısır'da meydanlarda öldürülen göstericilerin sayısı genellikle 7-8 bin civarında veriliyor. Bununla birlikte, Michele Dunne ile Scott Williamson ortak raporlarında bu sayıyı aşağıya çekseler de, 2500 sayısına ulaşıyorlar. Bu durumda 'öldürmek bizim işimiz' diyen Sisi, kundakçı Nasır gibi Neron olmanın dışında terminatör vasfını da hak etmektedir. Yazarlar 17 bin yaralıdan ve 16 bin tutukludan bahsediyorlar. Elbette bunun dışında 2013 yılının son ayında Müslüman Kardeşler cunta tarafından terörist bir örgüt olarak damgalanıyor. Halbuki, Müslüman Kardeşler bir örgütün ötesinde bir topluluk. Bununla birlikte Michele Dunne, Scott Williamson asıl terörün Sisi döneminde patlak verdiğini ve bu dönemde görüldüğünü ifade etmektedir (http://carnegieendowment.org/2014/03/24/egypt-s-unprecedented-instability-by-numbers/h5j3 ).

* Sisi'nin tarihe geçen Rabia katliamı Mehmet Ali Paşa'nın Kale katliamını geride bıraktığı gibi, ondan sonra gelenlerin yaptıklarının toplamını dahi geçmiştir. Yazarlar Mısır'ı gelecek on ay içinde çok karanlık günlerin beklediğini haber veriyorlar. Şimdiden elektrik kesintileri artış gösteriyor. Bunun dışında Sisi halktan kemer sıkmaya hazır olmasını istiyor. Bazıları da yakında açlar isyanının patlak verebileceğini öngörüyor. Sisi'nin vaat ettiği cennet, diktatörlük ve fakirlik! Mürsi adalet ve refah vaat ediyordu. Önce elini kolunu bağladılar sonra da başarısız diye attılar. Tavus kuşu gibi şişinen Sisi ise gelmiş geçmiş en uçuk asker müsveddesi. Yusuf Neda'nın ifadesiyle, bir bölüğü bile yönetmeye ehil olmayan adam Mısır'ı yönetmeye talip!  Allah Mısır ve diğer İslam beldelerini böyle kifayetsiz muhterislerden korusun!

*Firavunlardan beri başlayan sahte peygamberler silsilesinin son halkasını teşkil eden Sisi kime benziyor? Kendisi de dahil olmak üzere kimileri onu Mısırlı darbecilerin ilk atası Cemal Abdunnasır'a benzetiyorlar. Kimileri de hilafeti kaldırarak; dini devletleştiren ve devlet tekeli altına alan Mustafa Kemal'e benzetiyorlar. Aslında bu ikisi arasında bir çelişki yoksa da bazıları varsayıyor ve çelişki arıyorlar. Sözgelimi, İslammemo adlı sitede 'Te'mimü'd din min Mustafa Kemal ile's Sisi/Mustafa Kemal'den Sisi'ye Dini Devletleştirmek' başlıklı yazıda Sisi'nin Nasırcı veya Cemalist değil Kemalist olduğu savunuluyor. Elbette katılmıyorum. İsmini lütfetmeyen ve saklı tutan yazar, Sisi modelinin Cemal Abdunnasır'dan ziyade Mustafa Kemal'e benzediğini ileri sürüyor. Bunu da bazı verilere dayandırıyor. Sözgelimi, Türkiye'de hilafetin kaldırılmasından sonra keyfi olarak dinin devletin tekeline alındığını alfabenin, tatil günlerinin ve başkentin değiştirildiğini ve hilafetin ve meşihatın kaldırıldığını hatırlatıyor ve bunun yerine tek tip bir Kemalist dini anlayışın yerleştirildiğini, ikame edildiğini yazıyor. Ve Abdulfettah Sisi'nin de Mısır'da aynısını yapmaya özendiğini ifade ediyor. Velhasıl Sisi bu yazıya ve mantığına göre Cemal'in yolundan Kemal'in yoluna sapmış oluyor. Acaba Cemal Abdunnasır Kemalist yoldan sapmış mıdır? Ne hikmetse bizdeki son Kemal'ler de (Kemal ile Ekmel) Sisi'nin yolundan gidiyorlar.

* Abdulfettah Sisi bu çizgiyi adeta resmileştirmiştir. Atatürkçü din tasavvuruna uygun hocalar yetişmiştir. Bunlar 28 Şubat sürecinde arzı endam etmektedir. Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri ve benzerleri gibi. Sisi döneminde Mısır'da bunların karşılığı olarak Ahmet Küreyme, Habib Cefri ( Hadramut asıllı) ve Ali Cum'a gibi isimleri sayabiliriz. Ezher Şeyhi Ahmet Tayyib de bunların başı sayılabilir. Fatimiler döneminde olsaydı başdai( dai't duat) ünvanını alabilirdi. Sisi de dinde tekelciliğe gitmiş ve dinin ve ahlakın bekçisinin kendisi olduğunu ve ülkede başka dini kutupların belirmesine ve yeşermesine imkan ve izin vermeyeceğini söylemiştir. Embesil adam kendini dinin sahibi sanıyor. Tebliğ çalışmalarını da tamamen Ezher mezunları ve ayrıca murahhas isimlerlerin uhdesine veriyor yani tekele alıyor. Böylece kendisine müzahir olan ve destek çıkan Nur Partisine mensup Selefilerin de yolunu kesiyor ve onları can evinden vuruyor! Zira Selefilerin büyük çoğunluğu doktor ve mühendis gibi meslek gruplarına mensuptur ve yolları bile Ezher'den geçmemiştir. Mürsi'nin dindarlığını ve uygulamalarını yetersiz bulanlar Sisi'den sembolik düzeyde icraat bekliyorlar. Dolayısıyla Mürsi'yi öfkelerine kurban verenler, Sisi'nin gücüne tapınıyorlar.

* Meçhul veya ononim İslammemo yazarı Nasır'ın Mustafa Kemal'in bir devamlı olduğunu algılamamış. Dolayısıyla Sisi'yi onlar arasında parçalıyor; ayrı gayrı sanıyor. Onu Cemal Abdunnasır ile Mustafa Kemal arasında şizofrenik bir zemine yerleştiriyor. Halbuki, böyle bir ayrım yok. Bundan dolayı soya çekim üzerinden Ekmel ile onun siyasi suflörü Kemal, Sisi'nin peşine takılıyorlar.

* Nasır, Kaddafi ve Mübarek'ten sonra Sisi için de yandaşları ve yandaş Ezherli hocalardan bazıları peygamberlik isnadında bulunmuştur. Bu nasipsizlerden birisi de baltacı Ezher hocalarından olan Sadeddin Hilali'dir. Dürbünün tersinden bakan bu Ezherli Hoca Sadettin Hilali, Mürsi'yi Firavun'a benzetirken, sünnetullah gereği Allah'ın Firavun'a karşı yeni bir Musa ve Harun gönderdiğini ileri sürmüştür. Hilali'ye göre yeni Musa ve Harun ise darbeci general Abdulfettah Sisi ile İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim'dir. İlginçtir, benzetmesi bazı tarihi verilere de uyuyor. Musa Firavun'un sarayında büyümedi mi? Sisi ve Muhammed İbrahim de Mürsi'nin kabinesinde değiller miydi? Ters mantık üzerinden giderseniz de böyle veriler bulabilirsiniz. Bununla birlikte hak perdesizdir ve görmek isteyen yanılmaz. Firavunlar döneminden beri Sisi sahte peygamberler silsilesinin sonuncusudur. İslam'ın dördüncü dönemi olan cebbarlar veya diktatörler ve zorbalar döneminin de son kalıntısı sayılabilir.

* Sisi'nin de Hafter'in de kime veya kimlere benzedikleri tartışılabilir. En azından Sisi'nin Müslüman Kardeşlere yönelik sürek avı ile Nasır'a özendiği söylenebilir. Lakin şahsiyet itibarıyla Nasır'ın hitabetinin yanından ile geçmez. Benzerlik sadece İhvan'a düşmanlığıyla sınırlı kalıyor. Keza Hafter'in Sisi'ye özentisi de İslamcılara olan düşmanlığıyla sınırlı.

*Muhammed Mürsi'yi devirdikten sonra ' kim fazla verirse onun kılıcını kuşanırım' anlayışıyla hareket eden Sisi, Sedat'ın yolunu izleyerek Bohra liderleriyle bir görüşme yapmıştır. Bohra taifesinin bölgeye yayılma çabaları Ürdün'de sürtüşmelere neden olmuştur. Abdulfettah Sisi lejyoner olarak Mehmet Ali Paşa'nın yolundan gitmektedir. Batı kampı IŞİD'i bastırma görevi tevdi ederse teklemeden ve tereddütsüz bu misyonu omuzlanır. Savaşmayacağı cephe yok. Buna mukabil Şiilere de açılma siyaseti izliyor. Böylece yüzüne bir kapı; Körfez kapısı kapanırsa, Şii dünyasının kılıcını kuşanacaktır. Nitekim, Ezher heyeti Lübnan'da Hizbullah karargahlarını ziyaret ederken Sisi ile Hizbullah lideri Nasrallah da cilveleşiyorlar. Hatta Dürzi Lider Velit Canbolat'ın Kahire ziyareti sırasında görüştüğü Abdulfettah Sisi'den Nasrallah için iyi tavsiyeler almıştır. Sisi, Lübnan'da milli çözümlerde Şiilerin dışlanmamasını istemiştir. Dışlanmak bir yana Şiiler ülkenin fiili hakimi durumundalar. Lübnan'da veliyi fakih rejimi işliyor.

*Abdulfettah Sisi ise Körfez paralarıyla iktidara gelmesine rağmen Esat rejimiyle ilişkileri yeniden tesis etmiştir. Körfez rejimleri Mürsi'nin devrilmesine gerekçe olarak Ezher'in de İhvanlaştırılması ve Şiilere açık kapı politika yürütülmesini göstermişlerdi. Halbuki, Muhammed Mürsi'nin hilafına Sisi yönetimine yakın duran resmi ulema (uluma-i rusum) Şia'yı Selefilerden daha muteber görmektedir. Darbeci kazasker Ali Cum'a ve Ahmet Tayyib neredeyse Şiiliği dört mezhep içinde mütalaa ediyor. Onlar karşısında Körfez basını lal-u ebkem kesiliyor. Demek ki Mürsi'ye karşı çıkışları Sünnilik muhabbetinden değil, İhvan nefretinden. Bu denklem Yemen dahil her yerde işliyor. Ama bu tehlikeli oyun sonunda başlarına patlayacak. Sisi'nin siyasal İslamcı olmaması ve laik olması onlara yetiyor olmalı..

* Siyasi dansöz ve kıvırtma şampiyonu oryantal Sisi gibi Ortadoğu diktatörleri ABD'nin desteğiyle halkını ve muhaliflerini sindirmek için terörü maske olarak kullanıyor. Keyiflerine göre getirdikleri terör tanım ve damgasıyla herkesi damgalıyorlar. İktidar terörü estirdikleri halde muhaliflerini terör kapsamına alıyorlar!

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.

Zümre, 41

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Ebû Malik'in babası şöyle dedi: Ben Rasûlullah'(S.A.V.)den işittim, şöyle buyuruyordu: "Her kim Allah'dan başka hak ilah yok eder, ve Allah'dan gayri ibadet olunan şeyleri tanımazsa onun malı ve kanı haram (dokunulmaz) olur. Hisabı da Allah'a aiddir."

(Müslim, Kitabu'l-İyman,37)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI