Cevaplar.Org

PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-40

İmam Rabbani yaşadığı dönemde neyi gerçekleştirmiştir? Günümüz insanına ve çağımıza neyi ifade etmektedir? Bu anlamda misyonu taze olarak devam etmekte midir? Her şeyden önce İmam Rabbani zamanlar arasında ya da


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-05-22 19:34:28

İmam-ı Rabbani

İmam Rabbani yaşadığı dönemde neyi gerçekleştirmiştir? Günümüz insanına ve çağımıza neyi ifade etmektedir? Bu anlamda misyonu taze olarak devam etmekte midir? Her şeyden önce İmam Rabbani zamanlar arasında ya da Henri Bergson'un ifadesiyle dönemler arasında bir köprüdür.

* İmam Rabbani bir hadise dayanarak kendisini sıla/köprü ya da zamanlar arasında köprü şahsiyet olarak görmektedir. İmam Rabbani'nin hayatını yazan Şeyh Muhammed Murad El Menzilevi el Mekki'nin Tercemetü Ahvali'l İmam adlı risalesinde yazdığı gibi, İmam Rabbani'nin 'sıla' meselesi tahkike muhtaçtır. Bu hususta dayanılan hadis tam olarak İmam Rabbani'ye tekabül etmemekte veya en azından şüpheli bulunmaktadır. Bununla birlikte hadisle belirtilsin ya da belirtilmesin, İmam Rabbani gerçekte de asırların köprüsüdür. Bin yıl ile iki bin yıl arasında bir köprüdür. 

*15-17 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul'da yapılan Uluslararası İmam-ı Rabbani Sempozyumunda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez tarihte farklı Asr-ı Saadet vahalarının manevi hazırlayıcılarından Gazali ile İmam Rabbani arasında bir karşılaştırma yapmıştır. Merceğinden yansıyanlar şöyledir.

İmamı Gazali'nin dini ihya meselesini şahsî bir problem olarak algıladığını, bunun için vatanını terk etmesini, bu uğurda çile çekmesini anlatarak "İmamı Gazâli eserinde geçmişi değerlendirmiştir; ama İmâm-ı Rabbânî ise Mektûbâtı ile geleceği inşâ etmeyi hedeflemiştir" diyerek aralarında farklı bir damar yakalamaya çalışmıştır. İmamı Gazali'de olduğu gibi İmâm-ı Rabbânî'nin de fıkıh ve tasavvuf meselelerine ayrıntılı bir şekilde değinmekle birlikte öncelikli olarak, birinci sırada "din ve siyaset ilişkisi" etrafında eserlerini örgüleştirdiğini, günün İslam'ı tahrif edici siyasilerine karşı ömürlerini geçirdiklerinin ifade etmiştir. Mektûbât'ın özü olarak şu sözleri öne çıkarmıştır: "Siyâsetin dini mübini İslâma nizamat vermek haddinin olmadığını, siyasete düşen vazifenin Dini Mübini İslam'ın kendi mecrasında akmak için her türlü imkânı sağlamak olduğunu, siz İmâm-ı Rabbânî'nin bütün mektuplarında görebilirsiniz."

* Gazali ile İmam Rabbani'nin misyonlarının farklı olduğunu söylemek zordur. Mehmet Görmez hoca, Macid Arsan Geylani'nin 'Hakeza Zehare Cilu Salahaddin Hakeza Adet El Kuds/ Salahaddin Nesli Böyle Zuhur Etti ve Kudüs Böyle Geri Alındı' kitabını okusa, bu iltibas ortadan kalkacaktır. Gazali'nin siyasi tesirleri imani ve İslami ihya hizmetinden gelmektedir. Tesir zamanla yapıya dönüşmüştür. İmam Gazali Tuhafut adlı eseriyle filozofların vahiyle çatışan fikirlerine cevap vermiştir. İmam Rabbani'nin İsbat-ı Nübüvvet kitabı da hem Ekber Şah hem de dehrilere ve filozoflara adanmış bir cevaptır. Felsefeye karşı sünnetin yani peygamberlerin yolunun savunulmasıdır. Gazali fakih iken tasavvufa meylederek ve bu alanda deneyim yaşayarak, tekke ile medrese arasındaki ayrılığı izale etmiş ve tekke medrese barışını sağlamıştır. İmam Rabbani de müteşerri tasavvufu öne çıkararak, tekke ile dergah arasındaki yabancılaşma eğilimini izale etmiştir. Tasavvufun Hindulaşması eğiliminin önünü almıştır. Yabancı menşeli olduğu gerekçesiyle tasavvufu suçlayanlar ve onun Hindu eğilimler taşıdığını ileri sürenler olmuştur. İmam Rabbani ise tam aksini yapmıştır. Tasavvufu yeniden şeriatın haziresine sokmuş ve alanına çekmiştir.

Gazali ve İmam Rabbani filozoflara cephe açtıkları gibi aynı zamanda bidat çığırlarına ve eğilimlerle ve anlayışlarla da savaşmışlardır. Bidat eğilimlerinin kemikleşmesi kimi ehl-i bidat mezhepleri doğurmuştur.

Bu bağlamda, her ikisinin de iç gaile olarak Şiiliğe karşı seferber olduklarını görmekteyiz. Zira Şiilik sadece tarih ve akide alanında değil siyasi alanda da her zaman kargaşa yaymakta ve Müslümanların birlik ve beraberliğini zedelemekte ve baltalamaktadır. İslam tarihinde ikiliğin en temel nedeni Şiiliktir. Bu ikilik yabancılar karşısında İslam ümmetinin zayıf halkası haline gelmektedir. Sürekli iç kale buradan yıkılmaktadır. Bundan dolayı Gazali el Fedaih el Batiniyye kitabını kaleme aldığı gibi, İmam Rabbani de Mektubat ve sair eserlerinde bu konu üzerinde hassasiyetle durmuştur. 

İmam Rabbani Hazretleri, Özbek hanlarıyla yazışmış ve Şii tehlikesine dikkat çekmiştir. İmam Rabbani Hazretleri Safeviliğin en güçlü döneminde Birinci Şah Abbas döneminde yaşamış ve Özbek hanlarını bu tehlikeye karşı teyakkuza çağırmıştır. Ebu's Suud Efendi gibi onlarla savaşılmasına cevaz vermiş hatta teşvik etmiştir. Ekber Şah döneminde baş vezir ve baş müftü Şiiler arasındandır. İmam Rabbani'nin bu tutum ve tavırları onlarda intikam duygusuna ve dürtülerine neden olmuş ve Ekber Sarayını İmam Rabbani'ye karşı kışkırtmışlardır.

* İmam Rabbani'nin Medrese-i Yusufiye misafir olması veya hapis çilesini iki nedene bağlayanlar var. Bunlardan birisi Ekber Şah'ın Şii haşiyesidir ve bunlar Mektubat'ın Birinci Cildinin On birinci Mektubunu gerekçe göstererek yönetimi İmam Rabbani aleyhine kışkırtırlar. Bunun üzerine Ekber Şah oğlu Şah Cihan ile Müftü Abdurrahman'ı İmam Rabbani'ye gönderir ve istintaka tabi tutar. Ondan tahiyye secdesi yapmasını ister ve ulemanın buna cevaz verdiğini naklederler. O ise azimetle amel ettiğini ifade eder ve bu talebi reddeder. Bunun üzerine Ekber Şah İmam Rabbani'yi Govaliyar Kalesine hapsetti. Padişah Cihangir daha sonra kaleme aldığı Tuzuk-u Cihangiri adlı eserinde İmam Rabbani'yi, ülkenin hemen her şehrine temsilci gönderdiği ve tarikatını yaydığı gerekçesiyle hapsettiğini anlatacaktır. İki rivayeti de birbiriyle mezcetmek mümkündür. İmam Rabbani'nin şevketi ve davetinin hızlı parlaması sarayda ve rakiplerinde korku ve endişe uyandırmıştır. Hazımsızlığa yol açmıştır. Başkaldırma yanlısı taraftarlarını ise teskin etmiştir. Bundan dolayı davetinin bereketi bilahare zuhur etmiştir. Parlayan yıldızı sarayı ürküttüğü gibi, rakiplerini de kışkırtmıştır. İmam Rabbani bir taraftan Şiilerle mücadele ederken diğer taraftan da tasavvuf kaynaklı Batiniliği de gözlemektedir. Ekber Sarayında iki kol da seyir halindedir. İmam Rabbani'nin etkisiyle, Ekber Şah'la birlikte başlayan batiniliğe(ezoterizm ve bir anlamda heterodoksi) dayalı ana akım çatallaşmaya başlar. Evrengzib döneminde İmam Rabbani'nin etkisiyle çatallaşma teke inmiş ve tevhide bürünmüştür. Sünnet veya peygamberler yolu bidata galip gelmiştir. Batini bir karakterde olan Şihabeddin Sühreverdi kademindeki Şah Cihanın büyük oğlu Dara Shikoh ile Muhyiddin ismiyle maruf Evrengzib arasındaki çekişme sonuncunun lehine kapanır. Böylece Hind Alt Kıtasında Asr-ı Saadet diliminin zirvesi yakalanmış olur. Dara Shikoh ebedi hikmete inanan Perennialist bir anlayışa haizdir. Dara Shikoh dedesi Ekber Şah'ın ruhunu taşımaktadır ve senkretik (syncretic) eğilimler göstermektedir. İranlı sofi Sermed Kaşani'nin bağlıları arasındadır.

* Bu çok yönlü mücadelesi aynı zamanda İmam Rabbani'nin günümüze ışığı ve gölgesi düşen misyonunu da ortaya sermektedir. Daha sonra koldan kola intikal eden Müceddidiye'nin önemli misyonlarından birisi Batinilik ve yıkıcı hareketler ve mezheplerle mücadeledir. Bunlardan birisi de Şiiliktir. Necdet Tosun, İmam Rabbani Sempozyumunda İkinci Bin Yılın Müceddididin bu yöndeki çabalarına temas etmiştir. Lakin aynı sempozyumda bazı katılımcı isimlerin günümüzde mezhep çekişmesi tehlikesinden bahsetmeleri veya vurguları İmam Rabbani'nin misyonunu kavrayamadıklarını göstermektedir. Teşhis yanlıştır. İmam Rabbani yaşasaydı bunun adını Şiilik tehlikesi olarak koyardı ki, öyledir. Mezhep çekişmesi bir sonuçtur. Sebep, hortlayan Şiilik dailiğidir.

* İmam Rabbani müteşerri tasavvufa vurgu yaparak tekke ile medrese arasındaki kopukluğu tamir etmiştir. Tasavvufun meyvelerini ve ürünlerini Şeriat mihengine vurmuştur. Böylece ikiliği bertaraf etmiş ve tevhidi pekiştirmiştir. Çokluk içinde vahdeti yakalamıştır. Bir ağacın ne kadar dalı olursa olsun onun gövdesi tektir. Bu bağlamda, İbni Arabi'nin dolaylı olarak reddettiği ama yine de iltibasa neden olduğu nebi ile veli arasındaki karşılaştırma İmam Rabbani tarafından katiyetle reddedilmiştir. Annamaria Schimmel ise İbni Arabi'nin izinden giderek velileri adeta nebi mertebesine yükseltir. Veya böyle bir eğilimi reddetmez. Halbuki nebiler dağlar ile veliler tepelere benzer. 

* İmam Rabbani sadece itikadi bidatlara karşı çıkmaz aynı zamanda ameli bidatlara da karşı çıkar. Bidat bir çığırdır ve dolayısıyla vebali ferdi günahlarla karşılaştırılamaz. Lakin bidatlar tevkifi konular ve ibadetlerle alakalıdır. Kimi Selefilerin yaptığı gibi alanını genişletmek de caiz değildir. Bu seddi zerai bahanesiyle şarap olacak diye üzümü yasaklamak ve bağları sökmeye benzer. Yanlışı yanlışla tamirdir.

* İmam Rabbani, döneminde şer'i şerife itibarını iade etmiştir. Tekke medrese buluşmasını sağlamıştır. Ayrıca Sünnet ile Şeriatın yerini gönüllerde perçinlemiştir. Kısaca, İmam Rabbani Ekber Şah modernizmine mukabele etmiştir. Onun yanında senkretik yaklaşımları reddetmiş ve tasavvufta batinilik ve ehl-i bidat noktasında da Şiilerle amansız bir biçimde mücadele etmiştir. Bu yönleriyle aynı arazları yaşayan çağımıza da geniş gölgesi düşmektedir. İmam Rabbani sezgiyi reddetmemiş, sezgi ile akıl arasında sentez yapmış veya köprü kurmuştur. Lakin hepsinin zabıt ve ölçüsü olarak vahyi koymuştur.

Rahmi Turan(gazeteci)

İşte bu noktada bulvar yazarlarından Rahmi Turan beşinci sınıftan itibaren okullarda başörtüsü serbestisi getirilmesi karşısında bunu Mecelle'ye dönüş olarak sunmuştur. Bir de kendisine göre Mecelle'ye yeni bir madde eklemiş şöyle yazmıştır: Mecelle'ye göre, aileler kız çocuklarını 9 yaşında evlendirebilir! Bulvar gazetecisi böylece gerçekleri çarpıtıyor vulgarize ediyor! Dini denilen ne varsa dürbünün tersiyle bakıyor. Bundan dolayı gördüklerini hep çarpık görüyor. Barolar Birliği ile birlikte Rahmi Turan koro halinde Meccelle'ye iftira atmışlardır.

Raid Salah

Son dönemlerin hem murabıt hem de vakıf insanlarından birisi şüphesiz Raid Salah'tır. Ümmü'l Fahm belediye başkanlığı yapmış olan Raid Salah, son on yirmi yılını Mescid-i Aksa'yı savunmaya adamış olan bir Filistinlidir. Siyonistlerin planlarına karşı pusuda beklemektedir. Özellikle 48 toprakları olarak anılan beldede Kudüs ve Mescid-i Aksa sevgisini uyandırmış ve milli uyanışa öncülük, pişdarlık yapmıştır. 48 topraklarından Kudüs'e kafileler kaldırmış ve Aksa'yı sahiplenme düşüncesini yeniden uyandırmıştır. Bu da haliyle hedef olmasına ve alınmasına neden olmuştur. Bu faaliyetleri sonucu birçok defa İsrail hapishaneleriyle tanışmıştır.

* Raid Salah kısaca kendisini Filistin davasına ayrıca onun bir özeti olan Mescid-i Aksa davasına adamıştır. Bu adanmışlık da onu vakıf insan haline getirmiştir. Bu nedenle de Filistinliler kendisine hak ettiği tarzda Aksa Şeyhi ünvanını vermişlerdir. Bu kolay kazanılacak bir vasıf değildir. Kendisini Filistin davasına adamışlığı nedeniyle kendilerine İsrail'e adayan Martin David Kahane veya Yehuda Glick gibilerin de karşılığıdır. Filistin mücadelesi onların mübarezesi suretinde tecelli etmektedir. Maalesef Türkiye'de birileri bu karşıt aktörlerden Müslümanları temsil eden Raid Salah'ı benimsemek yerine onun muarızı ve hasmı olan Yehuda Glick gibilerine sahip çıkmaktadır. Onun ötesinde Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmak yerine Yehuda Glick ile Üçüncü Mabedi kurma planlarına ortak olmaktadır. Milim kaymalar zamanla eksen kaymasına dönüşmektedir.

* Mescid-i Aksa gerilimi üzerinde Raid Salah yeniden dikkatleri üzerine çekti. İsrail yönetimi Raid Salah için yeni kısıtlamalara gitti. İsrail'in milli güvenliği için bir tehdit unsuru olarak görülen Raid Salah'ın hem Mescid-i Aksa'ya gitmesi hem de yurt dışına çıkışı yasaklandı. Mahkemeden mahkemeye koşan ve hayatı mahkemelerde, hapishanelerde geçen Raid Salah bu yeni kısıtlamalar karşısında da metanetli bir şekilde ' vucudumu kısıtlasalar bile sesimi kısıtlayamazlar. Sesiyle Raid Salah her yerde. Her müminin ağzında" diyerekten, bu tedbirin kifayetsizliğine dikkat çekmiştir. Raid Salah'a göre, Yahudiler son olaylarla birlikte bir cinnet halini yaşamaktalar. Kendilerini kaybetmiş bulunuyorlar...

Raşid Gannuşi (Tunus Nahda hareketi lideri)

Gannuşi, Amerikan basını üzerinden böyle bir ortaklığa hazır olduğunun sinyalini gönderiyor. Bu da Gannuşi'nin esnek olmanın ötesinde pragmatik bir lider olduğunu gösteriyor. Pragmatik lider deyince de akla hemen Demirel veya Rafsancani gibi tipler geliyor. İslami camia iktidarla tanışalı beri Demirelleşme sendromuna geçiriyor. Demirel darbeler olduğunda şapkasını alır giderdi. Şimdi bazı İslami kesimler veya liderler daha asker postalını görmeden veya düdük çalmadan minderi veya ringi terk ediyorlar.

* Gannuşi ile Mürsi karşılaştırmasında her iki tarafın hataları olduğu gibi, Mürsi'nin daha fazla artısından da söz edilebilir.

*Gannuşi cumhunbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaptığı değerlendirmede Sisi ile dost olduklarını ve ondan bir diktatör haline gelmesini beklemediğini söylemiştir. Gannuşi pragmatik bir siyasetçidir ve bu anlamda Cezayir Devlet Başkanı Buteflika ile de iyi ilişkiler geliştirmiştir. Cezayir, Mısır deneyimlerinden ders çıkardıklarını (es saidu men vuize bigayrihi) ve darbe sürecinde ve kaygan zeminde frene bastıklarını ifade ediyor. Tırmanma şeridinde seyretmeleri halinde dört seçenekle karşılaşacaklarının altını çiziyor: Darbe, terör, suikastlar ve kaos. Bunların bir kısmıyla karşılaştıkları için frene bastılar.

*'Tunus'un selameti ve demokrasisi Nahda hareketinden daha önemlidir' demesine bir şey denilemez ise de beni en çok yaralayan ifadesi şu olmuştur: 'Zindan ve hapishane yerine muhalefeti yeğlerim.' Demek ki bu yaşta siyaset ideallere değil pragmatizme dönüşüyor. Herhalde bu ihtiyar kuşak gençlere rehberlik yapacak bilgi ve tecrübeye haiz olsa da, dinamizme ve ruha sahip değildir. Bu nedenle Hammadi Cibali yerine siyasete Moro ve Gannuşi ikilisi veda etmeliydi. Yakışanı buydu. İfrat veya tefrit makamında İslam adına yapılan siyaset İslam'ın kendisi değildir.  

* Bununla birlikte, Raşid Gannuşi ve Fehmi Huveydi, 180 derece çark etmese de, İran devrimi karşısında dalgalanmalı bir seyir izlemiştir. İran devrimi karşısında realist bir noktaya geldikleri söylenebilir. Bu realist nokta serapa hayal kırıklığıdır.

* Raşid Gannuşi iktidarı kaybettiği ve kolayca kenara çekildiği için herkesten alkış alıyor. Belki siyasette pek görülmese de bir feragat mesleğini tercih etti. Lakin yerine gelecek alkışlanmaya değer mi? İktidarı bırakmak bir sanat olmalıdır. Hem de en incesinden ve alasından. Vaktini iyi tayin etmek gerekiyor. Geç kalırsanız yıldızınız söner ve revnakınız kaybolur. Erken çekilirseniz belki misyonunuz yarım ve akim kalır. Gannuşi'nin gidişini alkışlayanlar genelde İslamcılık ve İslamcılarla zoru olanlar. Bu açıdan gidişini alkışlayanlar ondan veya hareketinden kurtulduklarını düşünenlerdir.

* Kesinlikle Gannuşi tadına varmadan, doyamadan iktidara elveda demiştir. Bu kendisi için iyi, hareketi ve İslami camia açısından kötüdür.

*Gannuşi'nin hilafına Muhammed Mürsi eski yapıya dik durdu bu yüzden onu askerle devirdiler. Gannuşi, Nahda hareketi ise yumuşadı, onu kendi yöntemiyle; sandık darbesiyle indirdiler. Gannuşi uzlaşmacılığıyla övünüyordu. Uzlaşma, zafiyet zemininden teslimiyete çıkar.

* Gannuşi maalesef 30 yıldan beri kendisini kandırmaktadır.  Bu aldanmışlık Tunus seçimleriyle birlikte test edildi, yüzeye çıktı. Başarısızlık tescillendi. Böylece Arap Baharı bir şeyi göstermiş oldu: İslamcılara sandıkta hayat yok. Suriye'de Batılıların silahlı muhalefeti oyalayarak; zaman kazanma üzerinden süreci tersyüz etmeleri gibi Tunus'da da sandık üzerinden aynı oyun oynanmıştır. Nahda'yı ehlileştirmişler ve etrafı boşalmıştı. Yasemin tek başına kalmış ve onu da iktidar oyunlarıyla soldurmuşlardı. 

*Arap Baharı fecri kazip gibi tulu etti, sandık yöntemi denendi, güce dayanmadığı için bir faydası görülmedi. Bu deneme yanılma bizi farklı bir yönteme ve istikamete doğru götürüyor. Demek ki, doğrusu da müstakbeldeki güce ve dürüstlüğe dayanan yöntem olmalıdır. Adil olmanız, uzlaşmacı olmanız uzlaşmayanların veya adil olmayanların dünyasında sadece tuzağa dönüşecektir. Nitekim de öyle olmuştur. Tedriciliğe evet ama hibrid formülüne veya alacalı bir İslamcılığa hayır. Dikey veya zamani tedriciliğe veya aşamacılığa evet yatay olarak İslamı bölüp parçalamaya ise hayır. Gannuşi'nin modelinde bunlar bir birine karışmış bir haldeydi. Hicr Suresi 91'inci ayette Allah bizi bu durum karşısında uyarıyor: "Ki onlar Kur'anı parça parça yaptılar." Çıkmaz ve tali sokakta yürümenin bir bedeli olsa da anlamı yok. Yeniden Kur'an-ı Kerim'in cadde-i kübrasına dönelim...

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Allah gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir."

Mü'min, 19

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.

Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI