Cevaplar.Org

ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-27

Peygamber Efendimizin tâbir ettiği rüyalar vardır. Peygamberlerin tâbiri kesin bilgidir. Ama onun dışındakiler kesinlik ifade etmezler. Yani bizim tâbir edeceğimiz rüyalar kesinlik ifade etmezler. Peki rüya tâbirnamesi olan kitaplar, onlar


Mahmud ToptaÅŸ

.

2021-03-23 08:11:46

*Peygamber Efendimizin tâbir ettiği rüyalar vardır. Peygamberlerin tâbiri kesin bilgidir. Ama onun dışındakiler kesinlik ifade etmezler. Yani bizim tâbir edeceğimiz rüyalar kesinlik ifade etmezler.

Peki rüya tâbirnamesi olan kitaplar, onlar da kesinlik ifade etmezler. Onu yazan zat, hani Nablusi denen zat, başında mukaddimesinde yazmış. "Bu tâbirler kesinlik ifade etmez" diyor. Çünkü rüyayı görene göre değişir. Rüyayı gördüğü mevsime göre değişir, rüyayı gördüğü vakte göre değişir. Mesela seher vaktinde mi görmüş, akşam yatınca mı görmüş, tâbir ona göre değişir.

Bu konuda da bir hikâye anlatılır. Adam rüyasında ateş görmüş. Alev yükseliyormuş. O şehirde tanıdığı sâlih bir adama gitmiş. "Efendim rüyamda ben bir ateş gördüm" demiş. "Nerede gördün?" "Filan yerde." "Bulabilirmisin?" "Kendi dağımızın filan kayanın bitişiğinde bir yerde." Bir balta bir kürek almışlar gitmişler. Kazmışlar bir küp altın çıkmış. O salih zatla bölüşmüşler bunu.. 

Aradan altı ay geçmiş, aynı adam rüyasında bir başka yerde aynı alevi görmüş. Sabahleyin uyanınca, "o adama gidip anlatıp da, niye onunla bölüşeyim" demiş. Baltayı küreği alır gider. Oraya kazar kazar, derken bir çuval çıkar, çuvalın içinde bir adam ölüsü. Tam o çuvalla uğraşırken arkadan da polis iz sürüyormuş, kan izi. İzi sürmüş gelmiş adamı orada yakalamış. Halbuki daha önceden binleri adamı öldürmüşler, oraya getirmişler gömmüşler, kaçmışlar. Adamı suç üstü yakalamış oluyorlar şimdi. Götürmüşler adamı, dövmüşler dövmüşler, adam "ben suçsuzum, rüyamda ateş gördüm de öyle gittim" demiş. Polisler "sen onu bizim külahımıza anlat" demişler. Neyse Allah'tan o gün asıl katiller yakalanmış, adam serbest bırakılmış.

Doğru o salih zatın yanma gitmiş ve durumu anlatmış, O da "Ben rüyamda böyle bir ateş gördüm deseydin, ben sana şunu derdim; "Sakın ha o dağın yakınına dahi bugün gitme." Demiş ki "ne fark eder, aynı ateşi gördüm." "Bak yavrum, daha önceki rüyayı bir kış gününde gördün. Kış gününde görülen sıcak ateş hayra alâmettir, ama sen bu rüyayı Ağustos ayında gördün, Ağustos ayında ateş pek hayra alâmet değildir" demiş.

Yani rüya görülen mevsimine, görüldüğü ana, gören adamın açlığına veya tokluğuna, namazı kılıp yatması ile namazı kılmadan yatmasına bağlıdır. Tâbirini yapacak olan sorar, namazı kıldında mı yattın, kılmadan mı yattın? Karnın fazla tokmuydu? Ne zaman yattın? Bunların sorusunu sorar da, ona göre tâbir eder. Yine de kesinlik ifade etmez. Peygamberlerin dışında rüya kesinlik ifade etmez...

 *Gaybı Allah'tan başka kimse bilemez, imanımız vardır. Ama Rabbim onu Peygamberlerine bildirdi mi, Peygamberler de haber verir. Peygamber biliyor denmez bu sefer. Rabbim haber verince size şöyle bir soru sorsalar, Peygamberler gaybı bilir mi? Veya evliyalar gaybı bilir mi? Bilmez deriz. Ama Rabbim'in bildirdiğini bilirler. O zaman yine gaybı biliyor olmazlar. Çünkü bilen Rabbim, ona bildiren Rabbim'dir. İtikadımız zedelenmiyor yine, "gaybı Allah bilir" diyoruz, orada zedelenmiyor. Fakat -bazı arkadaşlarımız aşırı muhabbetinden; Konya'da bir arkadaş bana diyor ki, mühendis bir arkadaş. "Hocam, şeyhim 24 saatimi kontrol altında tutuyor" diyor. "Gece sağıma dönsem bilir, soluma dönsem bilir." Dedim ki; "bir şehâdet getirsen." Olmaz böyle birşey. Onu yalnız Allah bilir. Yani bir insanın 24 saatini yalnız ve yalnız Allah (c.c.) bilir. Onun dışında kimse bilemez. Ama şöyle birşey olur mu? Çok salih bir zata sizin durumunuzu Rabbim bildirmiş, gönlüne birşey doğmuştur. O olur, onu kabul ediyoruz. Hani bazen tam filanı anarken filan geliverdi, hayatınızda olan şeylerdir. Bu tür şeyler olur ama 24 saatinizin her anını bilen Allah (c.c). Başka bilen yoktur.

 *İnsanlara hitap ederken karşımızdakinin kültür seviyesini nazarı itibara alın, anlayacağı dili de hesaba katın. Hani bir köye gitseniz dağın tepesinde, Torosların eteğinde bir köyde bir şeyi anlatacaksınız. O köyün şartlarını nazarı itibara alarak, o insanların bilgilerini de hesap ederek, neyi bilirler, neyi bilmezler, onları da hesap ederek meselenizi anlatacaksınız. Misallerinizi onların anladığı ve bildiği şeylerden anlatacaksınız. Hatırıma geldi, diyelim ki "melekler insanların amellerini yazar" diyoruz. Kur'ân-ı Kerim'de sabit. İnsanların iyi şeylerini de, kötü amellerini de kaydeder.

Günümüzün inkarcısı, inanmayanları diyor ki, "Hocam o yaza yaza, bunların defteri bir camiyi almaz" diyor. "Nerede taşırlar, omuzumuzda taşıyorlarsa ağırlık duymamız lazım. Bu nasıl olur" diyor adam. İstanbul'da oturana diyoruz ki; "bakın bilgisajarlar var. Bilgisayarların disketleri var, bir kasetin yarısının, yarısı kadar ince, onun içerisine kocaman bir kütüphanenin kitabını kayd etmek mümkün mü? mümkündür, insanoğlu bunu bir kütüphaneyi bir disketin içerisine kaydedebilecek, yazım şekline getirmişse, insanları Yaratan Allah meleklerine, kendine has bir yazım şekli ile yazar bunu" dedin mi, o adam ikna olur. Ama siz bunu gider, Torosların büyük tepesindeki köyde "bir disketin içerisine şu kadar bilgi alıyorlar" derseniz olmaz. Ya o zaman bir incir çekirdeğinin içine, incirin bütün dallarını, yapraklarını, kaç incir vereceğini, o çekirdeğin içine yazmış mı yazmış. Köylü onu anlar. Çekirdeği ektin mi, incir çıkar ve o büyür. Onun bütün büyüklüğü 50 sene içinde kaç yaprak vereceği, kaç tane meyve vereceği de yazar. Rabbim onun içine onu sıkıştırmış sa meleklerde haydi haydi onu sıkıştırır dedin mi onun aklına o yatar. Yani insanların kültür seviyesini nazarı itibara alarak anlatmaya dikkat edeceğiz.

*Yusuf (a.s.) Maliye Bakanı değildi. Yusuf (a.s.) devlet başkanıydı diyor 100. âyette. Annesi, babası, kardeşleri yanına gelince onları, annesiyle babasını devlet başkanlığı koltuğunun yanına, birini bir tarafına, diğerini bir tarafa aldı. Devlet başkanlığının yanına aldı. Annesi ile babasını yanına oturttu. Kardeşleri de karşısına geldiler ve Onun için saygı ile huzurunda eğildiler diyor 100 âyette. Bunlar da gösteriyor ki Yusuf (a.s.) devlet başkanlığına talib olmuştur. Maliye Bakanlığına talib olmamıştır.

*Peygamberler şehirlerden gönderilmiştir. Peygamber Efendimiz'in bir hadisi şerifini bize nakl ediyorlar. "Medeniyetten uzakta yaşayan, kabirde yaşayan gibidir" buyurmuş. Sevban (R.A.)'ın rivayet ettiği bu hadisi, Buharı "Edeb-î Müfredinde," Beyhaki "Süneninde" rivayet etmiş.

Yani kültürün varmadığı yerlerde yaşamak, kabirde yaşamak gibidir diyor. Onun için çocuklarımızı efendim köyden kurtardık Allah'a çok şükür. Ne yaptın buraya getirince, bir fabrikaya işçi olarak verdik veya bir daireye memur olarak verdik bunun için getirmeyin. Şehre getirin ama burada İslâm kültürünü alacak ve insanlara yol gösterecek diye getirin. Bu niyetlerle getirecek olursanız hem dünyalık da alır, hem de sevaba girerler.

Rad Suresi

*Günümüzde kendi basit mantığını çalıştıran siyasi insanlardan biri televizyona çıkıp "Kur'an mukaddes kitabımızdır. Güzeldir, ama 1400 sene evveline hitab eder, yani zaman değişmiştir, zamanın değişmesi ilede kanunlarda değişir. Kur'an'a sadece iman ederiz. Günümüzde onu uygulamak mümkün değildir" diyor. Bir Hukuk Profösörü de aşağı yukarı bu fikri teyid eden şeyler söylemişti bana.

Zamanın değişmesi ile ahkam değişir. Tabiki bu İslam hukukunun kaidesidir. Ama örfe dayalı olan hukuk değişir. Mesela: Eskiden insanlar çocuğunu terzinin yanına çırak olarak verirdi. Terzilik öğrensin diye, bir de terziye o zanaatı öğretmesi için belirli bir miktar para verirdi. Ama örf değişmiş, günümüzde çocuk terzinin yanına girerse, terzi çocuğa haftalık para veriyor. Bunlar mahkemeye müracaat etseler baba "bu kişinin yanında çocuğum şu kadar çalıştı, onun haftalığını vermesi gerekir" diye dava etse, terzi de "hayır efendim, bu bana vermesi gerekir, şu zamanda durum böyle böyle idi, önceden öğretmesi için ustaya verilirdi" iddiasında bulunsa. Bu ikisinin ihtilafının çözümü o günkü, o yörede uygulanan örfdür. Örf ne ise ona göre muamele edilir. İslam hukukunda örfün önde olabileceği, yani Örfün hukuka kaynaklık yapabileceği hususu vardır. İslam hukukunda da günümüz hukukunda da durum böyledir. Hukukun yetersiz kaldığı yerde hakimler örfe göre amel edebilirler.

Hükümlerin değişebileceğini savunan Profösör arkadaşa dedimki, "500 milyon veya milyar, ne ise? Ne zaman başladığı bizce kesin bilinmeyen şu alemin kanunlarında herhangi bir değişiklik var mıdır? Güneş doğudan doğup batıdan batarken, bunu değiştirip kuzeyden güneye doğru batma şeklinde bir değişiklik var mı veya sineğin kanadı şu kadar yüzyıl şu idi sonra şu şekle, şimdi de bu şekle geldi diye bir değişiklik olmuş mudur?" dedim. Dedi ki "ilkgün konulan kanunlar ne ise hepsi de bugün yerli yerinde durmaktadır" öyle ise bu kadar sene önce kanun koyan Allah orada yanılmıyor da, 1400 sene evvel indirdiği kitabında mı yanılsın?" dedim.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.

Tâ Hâ, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Şekavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil şekavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."

Tirmizi, Birr 40, (1962)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI