Cevaplar.Org

KIZIL İCAZ NOTLARI-3-(3.KISIM)

Ders: Kızıl İcaz-3(3. Kısım) İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Bir soru:-Hocam, Besmelenin الباء sı musahebe değil istiane için deseydik ne olurdu?


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2021-02-08 10:06:18

Ders: Kızıl İcaz-3(3. Kısım)

İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi

Bir soru:-Hocam, Besmelenin الباء sı musahebe değil istiane için deseydik ne olurdu?

Cevap: O zaman الباءnın müteallakı Esteinu(yardım istiyorum) olurdu. Yani "Allah'tan yardım talep ederek başlarım" manasında olurdu. Ama o zaman buradan "kul fiilinin halıkı değildir" manasını çıkaramazdık. Bu mananın çıkması için ve hâsıl-ı bilmasdar mevzusunun anlaşılması için, للمصاحبة denmesi lazım.

-Şöyle desek olur mu? Şimdi, yardım isteyebilmem için benim kendimde bir kudret tasavvur etmem lazım. Yani ben bir işe giriştim, bir işi yapıyorum. Siz de bana bir yardım edebilir misiniz? Şuradan bir tutar mısın? Yani Mutezile demek istiyor ki, "bu kudret bende var. Fiilden önce var. Ben de var Allahım ama sen de yardım ediver."

Ali Haydar Hoca; -Kelamdaki istitaat mevzusu.. Peki çok özür dilerim, Zemahşeri niçin musahabe için diyor. Sonradan Mutezile görüşünden döndüğü söyleniyor, onunla alakası var mı acaba?

-Şöyle, Üstadımızın Zemahşeri hakkında bir görüşü var; Eh-i Sünnetin Zemahşeri'ye çok hücum etmediğini, mesela Ali el Cubbai'ye hücum ettiği kadar Zemahşeri'ye hücum etmediğini söylüyor ve "bu meseleyi çok düşündüm ben" diyor "neden? Anladım ki, Zemahşeri hak ve hakikat olarak anladığı için orada gidiyor. Yoksa Ehl-i Sünnete muhalefet etmek için değil" diyor.

Not: Üstadın orijinal ifadesi şöyledir; "Ehl-i dalalet ve bid'at fırkalarından bir kısım zâtlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar. Aynen onlar gibi zâtlar var; zahirî hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor. Bunda hayret ediyordum. Meselâ: Mu'tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İtizal'de en mutaassıb bir ferd olduğu halde, muhakkikîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedid itirazatına karşı onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir râh-ı necat onun için arıyorlar. Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi mu'tezile imamlarını, merdud ve matrud sayıyorlar. Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu. Sonra lütf-u İlahî ile anladım ki: Zemahşerî'nin Ehl-i Sünnet'e itirazatı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yani, meselâ: Tenzih-i hakikî; onun nazarında, hayvanlar kendi ef'aline hâlık olmasıyla oluyor. Onun için Cenab-ı Hakk'ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet'in halk-ı ef'al mes'elesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdud olan sair Mu'tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavanin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşmediğinden, inkâr ettiklerinden merduddurlar.(Mektubat, s. 454)

Ali Haydar Hoca;

-Hatta Fahreddin Razi hazretleri tefsirinde bazı yerlerde Zemahşeri'yi methu sena ediyor, mesela bir yerde –şimdi hatırlayamıyorum bir ayetin tefsirinde ondan bir nakilde bulunduktan sonra "sadece bu tefsirindeki şu nükte var ya ahirette onu kurtarır" diyor.

Not: Ali Haydar Hocamızın hatırlayamadığı ayet Gafir(Mü'min) suresi, 7. Ayet-i kerimesidir. Merhum Fahr-ı Razi hazretlerinin naklini nakledelim;

"Denilse ki:

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ

"Arşı hâmil olanlar ve onun etrafındakiler rablarının hamdiyle tesbih ve ona iman ederler"(Mü'min: 40/7) âyet-i kerimesindeki وَيُؤْمِنُونَ (iman ederler) nazm-ı şerifinde fâide nedir? Me­lekler zâten tesbih ve tahmîd ile iştigalleri, Cenab-ı Allah'a evvelce îmân etmiş olmalarını muktazîdir, artık tekrar imân ile tavsif edilmelerinde fâide ne olabilir?

Deriz ki: Bundaki fâide, sâhib-i Keşşafın beyân ettiği nüktedir, Zemahşeri, bu nükteyi cidden pek güzel bulmuş, diyor ki: "Bundan murâd Cenâb-ı Allâh'tan arş üzerinde hâzır ve müşahit olmadığına tenbîhdir. Çünkü orada câlis ve müşahit olsa idi, arşı hâmil olan, etrafında bulunan me­lekler zâtu'llâh'ı müşahede ve muayene etmiş olurlardı, o halde Allâhu Teâla'nın varlığına imanları-îmân bi'l-gayb kabilinden olmayacağı cihetle- haklarında meth ü senaya sebeb olmazdı. Çünkü hâzır ve müşahit olan bir şeyin varlığına îman, medh ü senaya sebep olmaz. Görülmez mi ki güneşin vücûdunu, parlaklığını ikrar etmek senayı îcâb etmez. Artık Allâhu Teâlâ, meleklerin îmânını medh ve ta'zîm tarikiyle zikredince, anlaşılmış oluyor ki melekler, zât İlâhî'yi arş üzerinde hâzır ve câlis olmadığı halde mücerred delil ile bilip tasdik etmişlerdir."

 Allahu Teâlâ Keşşaf sahibine rah­met etsin, eğer kitabında bu nükteden başka bir şey bulunmasa idi yine kendisine fahr ve şeref olmaya kifayet ederdi."(Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi ve Tabakâtu'l Müfessirin, Cilt: 2, s.466-467, Bilmen Yayınevi, İst. 1974)

-devam edecek-

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler.

Âl-i İmrân; 173

GÜNÜN HADİSİ

"Her şeyin bir alameti vardır. İmanın alameti de namazdır."

Münavi

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI