Cevaplar.Org

KADER RÄ°SALESÄ° ÅžERHÄ°-8

Tahribat kolay, tamirat zor iştir Mesela, yirmi kişinin 20 günde yaptıkları bir binayı bir kişi bir anda yakar kül eder. İşte müminlerin, meslekleri tahribat olan ehl-i küfre karşı Allah’ın yardımına çok muhtaç olmaları bu sırdan ileri gelir. Bir binanın korumasını üstlenmiş çok kuvvetli on kişi, haylaz bir çocuğun onu yakmaya çalışmasına karşılık yetkililerden yardım istemeleri, onlara şikâyette bulunmaları


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2021-02-08 09:32:25

d. Tahribat kolay, tamirat zor iÅŸtir

Mesela, yirmi kişinin 20 günde yaptıkları bir binayı bir kişi bir anda yakar kül eder. İşte müminlerin, meslekleri tahribat olan ehl-i küfre karşı Allah'ın yardımına çok muhtaç olmaları bu sırdan ileri gelir. Bir binanın korumasını üstlenmiş çok kuvvetli on kişi, haylaz bir çocuğun onu yakmaya çalışmasına karşılık yetkililerden yardım istemeleri, onlara şikâyette bulunmaları son derece normaldir. Bunun gibi, her mümin iman ve İslam sarayını korumakla görevlidir. Ehl-i küfür ise, şeytanın da desteğiyle bu sarayı yakmaya ve yıkmaya çalışıyorlar. Buna mukabil, müminlerin bu küfür çetelerine karşı mücadele etmeleri için elbette Allah'ın ve meleklerin yardımına ihtiyaç duyarlar. Çünkü tamirat ile tahribat arasında çok orantısız bir güç vardır. Bu cevap verildikten sonra konu tekrar şöyle özetlenmiştir:

"Elhasıl: Eğer kader ve cüz'-i ihtiyarîden bahseden adam, ehl-i huzur ve kemal-i iman sahibi ise, kâinatı ve nefsini Cenab-ı Hakk'a verir, onun tasarrufunda bilir. O vakit hakkı var, kaderden ve cüz'-i ihtiyarîden bahsetsin. Çünkü madem nefsini ve herşeyi Cenab-ı Hak'tan bilir, o vakit cüz'-i ihtiyarî-ye istinad ederek mes'uliyeti deruhde eder. Seyyiata merciiyeti kabul edip, Rabbini takdis eder. Daire-i ubudiyette kalıp, teklif-i İlahiyeyi zimmetine alır. Hem kendinden sudûr eden kemalât ve hasenat ile gururlanmamak için kadere bakar, fahr yerine şükreder. Başına gelen musibetlerde kaderi görür, sab-reder. Eğer kader ve cüz'-i ihtiyarîden bahseden adam, ehl-i gaflet ise; o vakit kaderden ve cüz'-i ihtiyarîden bahse hakkı yoktur. Çünkü nefs-i emmaresi, gaflet veya dalalet saikasıyla kâinatı esbaba verip, Allah'ın malını onlara taksim eder, ken-dini de kendine temlik eder. Fiilini kendine ve esbaba verir. Mes'uliyeti ve kusuru kadere havale eder. O vakit, nihayette Cenab-ı Hakk'a verilecek olan cüz'-i ihtiyarî ve en nihayette medar-ı nazar olacak olan kader bahsi manasızdır. Yalnız, bütün bütün onların hikmetine zıd ve mes'uliyetten kurtulmak için bir desise-i nefsiyedir." (Sözler, 465-466)

ÅžERH:

Kader ile cüz'î irade samimi bir iman konusudur

Kader ve insanın özgür iradesi, sağlam iman sahibi ve samimi kimselerin konusudur. Başkasının bunu kurcalamaya hakkı yoktur. Daha önce de ifade edildiği üzere, kader ve cüz-i ihtiyari, imanın nihayet hududunda devreye giren, kişiyi kaderi tenkit etmekten, nefs-i emmareyi tezkiye etmekten alıkoyan birer hâlî ve hissî unsurlardır. Bunları bir ilmî mes'ele olarak görmek ve ilmî ölçülerle ispatına çalışmak, kişiyi yanlış bir rotaya sürükleyebilir. Çünkü imanın yüksek mertebesine çıkmış bir kimse, bütün kötülükleri kendi nefsine verir. Bu noktada nefis harekete geçer ve "Mademki bütün kötülüklerin sahibi benim, öyleyse iyiliklerin sahibi de benim" demeye başlar. İşte nefsin bu hilesine karşı 'Kadere iman" karşısına çıkar ve "iyilikler vücudi oldukları için, senin onları yapmaya ne ilmin ne de iktidarın vardır. Allah bunları ezelî ilim ve hikmetiyle takdir etmiştir. Üstelik iyiliklerin önemli parçaları vücûdî oldukları için yaratılmaya ihtiyaç duyarlar. Allah, yaratma işine hiçbir şeyi ortak koşmadığı gibi, sen de zaten yaratmaktan âcizsin. İyiliklerin meydana gelmesinde olsa olsa, senin ufak bir vesilelik cihetin vardır. Bu konuda yüzde bir paya bile sahip değilken, yüzde doksan dokuz Allah'a ait bir işi gasp etmeye ve kendine mal etmeye kalkışmanın cezası pek büyüktür" şeklinde hakikatlı, kuvvetli argümanlarla nefsin hortumunu büker, hakikate boyun eğdirir.

Diğer yandan bu kişi yüksek derecedeki imanıyla bütün iyiliklerin Allah'a ait olduğunu seslendirmeye başlar. Nefs-i emmare bunu fırsata çevirmeye ve kusurları kendinden uzaklaştırmaya çalışır ve der ki: 'Madem bütün iyilikler Allah'a aittir, öyleyse bütün kötülükler de ona ait olmalıdır. İyilikleri de kötülükleri de yaratan Allah olduğuna göre, bütün kötülüklerin faturasını da ona kesmek gerekir."

İşte tam da bu noktada insanın özgür iradesi devreye girer ve kendisine: 'bu kötülüklerin sahibi sensin, bunların faturasını Allah'a kesemezsin. Çünkü senin nefsin bu kötülüklerden zevk alıyor ve onları işlemeye meyyaldir. Onların işlenmesi için bir güç ve kuvvete de ihtiyaç yoktur. Kötülüklerin hepsi "ademî kimliği" ile bir terk-i ameldir, bir tahribattır, görev mahallini terk etmektir.

Dipnotlar

Cüz-i ihtiyarî: İnsanın sorumlu olmasına esas teşkil eden sınırlı irade, dilediğini yapma arzusu.

Ehl-i huzur: Kendilerini daima Allah'ın huzurunda hissedenler.

Kemal-i iman: Kamil iman

Daire-i ubudiyet: Kulluk dairesi

Deruhte: Ãœstlenme

Desise-i nefsiye: Nefsin hilesi

Esbab: Sebepler.

Ä°stinad etme: Dayanma

Medar-ı nazar: Gözönünde tutulma, bahse konu olma.

Nefs-i emmare: Kötülükleri emreden nefs.

Saika: Sevkedici sebep.

Sudur: Çıkma, kaynaklanma.

Temlik etme: Mülk edinme.

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Bir kimseye şer olarak bir müslüman kardeşine hakaret etmesi kafidir.

Riyazü's Salihin, 3/1605

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI