Cevaplar.Org

TARİHTEKİ AYASOFYA

Not: 1 Şubat 1934 tarihi Ayasofya Caminin müzeye çevrilme tarihidir. Bu vesileyle Muhterem Ali Haydar Çetintürk Hocamızın seneler önce kaleme aldığı bir yazıyı neşrediyoruz. Saygılarımızla. Cevaplar.org


Ali Haydar Çetintürk

cetinturkalihaydar@gmail.com

2021-02-01 20:33:01

Not: 1 Şubat 1934 tarihi Ayasofya Caminin müzeye çevrilme tarihidir. Bu vesileyle Muhterem Ali Haydar Çetintürk Hocamızın seneler önce kaleme aldığı bir yazıyı neşrediyoruz. Saygılarımızla. Cevaplar.org

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

Ayasofya ne Paris'deki Nötre Dame, ne Roma'daki San Pietro ve ne de Londra'daki St Paul ile kıyaslanamayacak kadar derin bir maziye ve manaya sahiptir. Tıpkı üstad Necib Fazıl'ın dediği gibi ''Demek ki Ayasofya ne taş, ne çizgi, ne renk, ne biçim ne de bütün bunların madde senfonisi, sadece mana, yalnız mana''(1)

Bu husustaki anonim olan bilgilere müracaat ettiğimizde bugünkü Ayasofya'nın ilk yapı olmadığı karşımıza çıkıyor.

1. Konstantin'in oğlu 2. Konstantinus 15 Şubat 360 senesinde Roma Pagan mabedinin üzerine bir kilise yaptırdı ve adını da Megali Ekklesia (büyük kilise) koydu. İznik konsilinde ikiye bölünen Hristiyanlardan Ariyanistler (Ariyus ve taraftarları) ile Ortodoks çizgide yürüyenlerin, İsa (Aleyhisselam) mın tabiatı hususunda yaptıkları kavgada, mabedin içerisinde en az 3150 kişi katledildi ve din adına içerisinde cinayetlerin işlendiği o mabed yakıldı. 404 yılında tekrar yanan ve yıkılan mabed, 11 sene sonra 2. Teodosyos tarafından 415 yılında kubbesiz, üstü çatılı olarak tekrar inşa edildi.

Dernek ve parti karışımı olan, yeşiller ve maviler adlı iki gurubun çıkarmış olduğu Nika (zafer) isyanında canını zor kurtaran imparator Justinyanus, binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan ve kanlı bir şekilde bastırılan isyanın sonunda bir şükran vesilesi olarak büyük bir mabed yaptırmaya karar verdi. Ve üç gün sonra 23 Ocak 532'de temeli atılan, iki baş mimar, Antremius ve İsidoros'un mühendislik, matematik, geometri, kimya ve fizik kokan mabedi Ayasofya, tam 5 yıl sonra 23 Şubat 537'de kapılarını araladı. O kapıdan içeriye giren Justinyanus, kubbeye bakarak mâğrur bir şekilde o meşhur sözünü sarfetmişti; ''Ey Süleyman! (Hz. Süleyman) İşte bugün seni geçtim''

577 deki büyük depremde kubbesinin batı tarafı yıkılınca mimar İsidoros'un torunu (veya yeğeni) küçük İsidoros tarafından tekrar yapılan Ayasofya, bugün mimar Sinan'ın istinad duvarlarıyla ayakta durmaya devam ederken, kendi kiliselerini yakan Hristiyanlara da anlamlı bir mesaj göndermeye devam etmektedir.

1453'de, Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) müjdesine nail olan Fatih Sultan Mehmed Han, kılıçla fethedilen Konstantiniyye'nin halkını hür ve serbest bırakmış fakat Konstantiniyye'nin kalbini camiye çevirerek İslam'ın egemenliğini günde beş kere okunan ezanlar ile Bizans'a ilan etmiştir.

Bizanslılar ise, 1204 yılındaki, Katoliklerin Fransız bir fâhişeye patrik elbisesi giydirerek, Ortodoks patriğinin birkaç gün öncesine kadar vaaz verdiği kürsüdeki müstehcen raksını ve Katoliklerin ırzına geçtikleri Ortodoks rahibeleri unutmadıkları için, Katolik dünyasından yardım istemek yerine "Ayasofya'da kardinal külahı görmektense, Müslüman sarığını tercih ederiz" diyeceklerdi.

Bugün tapusu Ebu-l Feth Sultan Mehmed vakfına ait olan Ayasofya'nın da içerisinde bulunduğu 66,5 (atmışaltı buçuk) metrelik vakıf zabtiyesinin en can alıcı bölümü belkide şu satırlardır;...

 "...Kimki bozuk teviller, hurâfe ve dedikodudan öteye geçmeyen batıl gerekçelerle bu vakfın şartlarından birini değiştirirse ve kanun kurallarından birini tağyir ederse, vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse, vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kastederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikâme eylemek, temel müesseselerden birinden taviz vermek ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek isterse, veya bu manada yapılacak değişiklik ve itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse, veya şer'i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azmeylerse, (mesela şeriata ve vakfa aykırı) ferman, berât, tomar ve talik yazarsa yahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi vs, geçersiz yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve butür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günah gerektiren bir fiili irtikab eylemiş olur. Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Azabları hafifletilmesin ve yardım olunmasınlar. Allah-u Teâlâ'nın buyurduğu gibi; "Her kim duyduktan sonra onu değiştirirse..."(2)

1926 yılında Ayasofya için rapor hazırlayan 9 kişiden biri olan Alman Hristiyan Ekkhard Ungar'ın "ibadet kısmı cami olarak kalsın" raporuna rağmen diğer, sapı bize ait baltaların (yani Müslüman Türk raporistlerin) verdikleri "müze olsun" raporu ile baltalanan ve 1931 yılında Amerikalı Thomas Wittemore tarafından mozaikleri kazınarak müze olmaya hazır hale getirilen Ayasofya, 24 Kasım 1934'de ele alınan ve resmi gazetede yayımlanmayan 2/1589 sayılı bakanlar kurulu kararı ile Fatih'in bedduasına rağmen müze haline getirilmiştir.

1936 yılında tapusunun cami olarak tescil edilmesi, alınan kararın resmi gazetede yayımlanmaması ve bugün halen imam ve müezzin kadrosunun olması tarihten bugüne bir göz kırpmak mıdır bilinmez. Fakat gerçek şu ki; 66,5 metrelik Fatih'in vakıf zaptiyesi, Ayasofya gibi dimdik ayakta durmaktadır.

8 Ağustos 1980'de açılan hünkar mahfili ve bir minaresinden okunan ezan, 1 ay sonra 12 Eylül ihtilali ile restorasyon kılıfına sokularak kapanmıştır. Ta ki 10 Şubat 1991 yılında tekrar açılana kadar.

AYASOFYA (NAZLI GELİN)

 

سَتُفْتَحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَنِعْمَ اْلاَمِيرُ اَمِيرُهَا وَنِعْمَ الْجَيْشُ جَيْشُهَا

"Kostantiniyye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur." (3)

Bu hadis-i şerifin hıtâb-ı nebisine muhatap olan Fatih Sultan Mehmed Han'ın fethettiği İstanbul'dan değil ama o İstanbul'un ve Ortodoks dünyasının nazlı gelini olan Ayasofya'dan bahsetmeye çalıştık. Şu satırları karalarken kalemimim heyecanlandığını hissediyorum. Heyecanlanmamak mümkün mü? 916 sene kilise, 481 yıl camii ve tam 80 yıldır milletin ruhunun müzeye kaldırıldığı yerdir Ayasofya.

Aziz sofya veya kutsal hikmet, hikmet evi, bilge evi manalarına gelen Ayasofya bir gün muhakkak açılacak, açılacak ta, açılması mümkün olmayan mühürlü kalpler, o gün sele dönüşecek olan yağmur taneleri karşısında nasıl durabilecek? Bunu merak ediyorum doğrusu.(Elhamdülillah Temmuz 2020'de açıldı Hocamızın işaret ettiği gibi)

600. yıldan itibaren, Paris ve Londra'nın kurulumuna kadar, Avrupa'nın en anlamlı şehri olan Kostantinopol (4) (İstanbul)'un kalbi olan Ayasofya meselesi sadece dini değil, aynı zamanda milli bir meseledir.

Ertuğrul Özkök'ün "7 Büyük Günah" isimli kitabında, "Süleymaniye kilise olsaydı ne yapardınız?" gibi sözlerle Ayasofya'nın cami olmasını isteyenleri empatiye davet etmesine verilecek en güzel cevap şu olsa gerek;

"Azizim, şeytanın avukatlığını yapmaya lüzum yok. Zira fethin ve İstanbul'un sembolü olan Ayasofya'nın tekrar kilise olması, müzeye kaldırılan Osmanlı ruhunun mezara gömülmesi anlamına gelir.

Toplam 19.902.000 km2 den, 700 bin km2'ye sıkıştırılan vatan topraklarının içerisinde, mekân içinde ruhun timsalidir Ayasofya.

Bilet alarak değil, abdest alarak girmeyi arzuladığımız Ayasofya'nın camii olduğu gün, Türkiye'nin tam bağımsızlığının ilan edileceği gündür.

Evet, Ayasofya, Selimiye ve Süleymaniye değildir! Zira Selimiye'yi Bulgarlar top atışına tuttukları zaman Selimiye'yi kimse korumuyor, koruyamıyordu. Ama Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz ve Fransız askerleriyle dolu olan İstanbul mâtem içerisindeyken Ayasofya'nın kapısına gelen Fransız askerleri Binbaşı Tevfik Bey sürprizi ile karşılaşmışlardı.

Fransız kumandan, Binbaşı Tevfik Bey'e: "Siz asker değil misiniz? Tahliye emri almadınız mı?" dediğinde, caminin kapısındaki iki ağır makineli tüfek arasında: "Evet ben bir askerim, sağ olduğum müddetçe sizi bu kapıdan geçirmeyeceğim. Burası benim mabedimdir. Zorla girmeye çalışırsanız, işte size ilk cevabı verecek olan ağır makinalılar burada bekliyor. Bunlarda yeterli olmazsa, caminin dört köşesine yeteri kadar tahrip kalıbı yerleştirdim. İçeri girmek için ısrar ederseniz, bilmiş olun ki, bu koca mabed üzerinize çökecektir. Ve siz bu mabede asla giremeyeceksiniz! İsterseniz deneyin." dediğinde Fransız taburu geri çekilmek zorunda kalmıştı. (5)

Fakat gel gör ki Binbaşı Tevfik Bey'in içeriye sokmadığı ecnebilerin mini etekli torunları çamurlu ayakkabılarıyla cami içerisinde avare, avare dolaşırken, Avrupa'da kafe, meyhane, müze ve depo yapılan camiler geliyor hep aklımıza.

1204 yılında 4. haçlı seferinde Ayasofya'yı yağmalayan Katolik zihniyetin bunu anlaması asla mümkün değildir.

Atina, Boston ve Losangeles'da Ayasofya ile alakalı 3 tane enstitü kurulmuştur. Neşrettikleri kitap sayısı binleri geçmiştir. Yazılan makalelerin sayısı on binleri geçmiştir, ama 481 yıllık cami kimliğinden hiç bahsetmezler. (6)

Avrupa'da cemaat bulamadıkları için kiliselerini satan Hristiyanların Ayasofya'ya sahip çıkmaları, Ayasofya'nın sadece bir kiliseden ibaret olmadığının delilidir. Ayasofya, 1400 yıllık kavganın son noktasının konacağı yerdir.

HATİME

Ayasofya'daki Kazasker Mustafa İzzet Efendinin yazdığı 7,5 metre çapındaki "Burası Allah'ın evi" dercesine insanlara tepeden bakan o koca levhaları gördükçe şiir yazmak geliyor içimden ve bir şiir ile makalemi noktalamak istiyorum.

AYASOFYA (NAZLI GELİN)

Onbeş asırlık mabed, hayalisin her kulun,

Sevinçli günler yakın, yakın be Ayasofya.

Sadece kalbi değil, ruhusun İstanbul'un,

Ağla ama sevinçten, ağla be Ayasofya.

 

Sendin ehl-i İslam'a sunulan bir hediye,

Müze yaptılar seni yetim kaldın ne diye?

"İnnâ fetahnâ leke fethan" hep diye diye,

Yepyeni fetihleri bekle be Ayasofya.

 

Çamurlu ayaklarla herkeste var bir merak,

Ziyaret ediyoruz, seni bilet alarak,

Arzumuz sana gelmek inan abdest alarak,

Secdeli günler yakın, yakın be Ayasofya.

 

Ne yağmurdur, ne dolu, nede dökülen kardır,

Yağmur sicimi gibi dökülen dualardır,

Her yağmurun ardında mutlaka bir sel vardır,

Bırak kendini sele, bırak be Ayasofya.

 

Kubben sanki bir kalkan, çırpar boğaz yelini,

Fatih'in yadigârı, Rum'un nazlı gelini,

Seni arzuluyoruz, nolur uzat elini,

Zaman hızla akıyor, uzat be Ayasofya.

 

Açıl ki, açılalım senin bereketinden,

Muazzebler kurtulsun Fatih'in lanetinden,

Bugün okunan şudur ümmetin niyetinden;

İstanbul gamla doldu açıl be Ayasofya,

Tam seksen yılın doldu açıl be Ayasofya.

En yakın zamanda Ayasofya'da cuma namazı ve kadir gecelerinde buluşmak ümidinizi yitirmemeniz temennisiyle Allah'a (Celle Celaluhu) emanet olun. Vesselam.

Kaynakça

1- Necip Fazıl Kısakürek 29 Aralık 1965 Ayasofya Konferansı

2- Kuyût-u kadîme (eski kayıtlar arşivi)

3- Ahmed İbn-i Hanbel

4- Prof. Dr. Alexander Demandt. Freie Universitat Berlin

5- Dursun Gürlek (Sohbet Tadında)

6- Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

Ankebut, 56

GÜNÜN HADİSİ

Takat getirebileceğiniz ameli alınız.Allah'a yemin olsun ki siz usanmadıkça Allah usanmaz.

Müslim, Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI