Cevaplar.Org

MOLLA MUSA CELALÄ° HOCAMIZLA BAZI MESELELER ÃœZERÄ°NE BÄ°R HASBÄ°HAL

Soru: Hocam müsaadeniz varsa size birkaç soru sormak istiyoruz. Sizin bazı yazılarınızı cevaplar.org adlı sitemizde yayınladığımızda bazı kardeşlerimiz tarafından bir takım sorular sorulmaktadır. Bunların bir kısmı itirazi mahiyette olsa da, büyük bir bölümü öğrenme maksatlıdır. Bu sebeble, bahsettiğiniz konuların daha iyi anlaşılması için birazdan soracağımız sorulara kısaca cevap verseniz memnun oluruz.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2020-12-20 09:31:03

Soru: Hocam müsaadeniz varsa size birkaç soru sormak istiyoruz. Sizin bazı yazılarınızı cevaplar.org adlı sitemizde yayınladığımızda bazı kardeşlerimiz tarafından bir takım sorular sorulmaktadır. Bunların bir kısmı itirazi mahiyette olsa da, büyük bir bölümü öğrenme maksatlıdır. Bu sebeble, bahsettiğiniz konuların daha iyi anlaşılması için birazdan soracağımız sorulara kısaca cevap verseniz memnun oluruz.

Cevap: Sevgili kardeşlerim! Bana itiraz edenler için birkaç gün evvel Facebookta bir uyarı yazmıştım. Önce bu uyarıma dikkat etsinler. Ey Ehl-i Sünnet olarak kendilerini nitelendirenler; korkmadan, utanmadan, yağcılık yapmadan ifrat, tefrit ve taassup etmeden zındıklara karşı çıkın ve onlarla mücadele etmeye devam edin. Benim görüşüm budur.

S1- Seyda yazılarınızda delil getirirken neden bazen Şii müfessir Tabatabâȋ'den görüş naklediyorsunuz?

C1- Feydu'l-Kadir kitabı cilt üç, sayfa dört yüz on altıda şöyle yazıyor: "Hikmet, Müslümanların yetik malıdır. Onu nerde görürse alsın." Öyleyse kişi hikmeti kendinden küçük birinden olursa da alsın. Hz. Ali(r.a) demiş ki: "Hikmet, sana nereden gelirse onu al." Hz Ali başka bir sözünde de der ki: "Kişinin kim olduğuna bakma, dediğine bak."

Tabâtabâȋ her ne kadar Şii ise de, insaflı bir âlimdir. Tefsir kitabı olan "Mizan"da çok defa sahabilerden, Hz. Aişe'den ve Sünni âlimlerden naklediyor.

Ben Ehl-i Sünnetin itikadına karşı çıkan ve kendilerini Şia'ya yakın gösteren insanlara onların itibar ettikleri bu kitaptan birkaç konuda nakiller yaptım. Ama bunları nakletmem, bizim kaynaklarımızda ilgili konularda yeterli bilgi olmadığı anlamına gelmemektedir. Benim ondan bir kaç meselede mezhebimizin de itikatlarına uygun olan sözlerini naklettiğimden dolayı niçin kızıyorlar?

Nitekim İmam Gazzali de Tehafütu'l-Felâsife kitabında feylesoflara cevap verirken Mu'tezile mezhebinin görüşlerinden istifade ettiğini söylemiştir. Yine Fezaihu'l-Batıniyye adlı kitabında Bâtıni ve İsmâililere cevap verirken diğer mezhep âlimlerinden de yararlandığını söylemiştir. İmam Eş'arȋ, onun en yakın talebeleri İmam Bakıllâni, Cüveynȋ gibi zatlar da bazı konularda diğer mezheplere mensup âlimlerin tecrübelerinden istifade etmişlerdir. Bu, hakkı teslim etmek anlamına geldiği gibi, münazara ilminin de bir gereğidir. İlim ehli olanların buna itiraz etmeleri hem doğru değildir, hem de mümkün değildir. O nedenle bu kardeşlerimizin itirazları hakkaniyetli ve ilmî bir itiraz değildir.

S2- Seyda, Caferileri hak mezhep olarak görüyor musunuz?

C2- Şafilerden İbn-i Hacer El-Mekki ve Hanefilerden İbn-i Abidin' e göre Şiiler Hz. Ebubekir'in sahabiliğini kabul ettiği ve Hz. Aişe' ye iftira etmedikleri sürece Müslüman sayılmaktadırlar. Caferi mezhebi de İslam mezhepleri arasında sayılmaktadır. Hanefi mezhebi ve Şafii mezhebine birçok noktada benzemektedir.

Ehl-i Sünneti dört mezheple sınırlandırmak yanlıştır. Çünkü günümüze kadar ulaşmayıp ta Ehl-i Sünnet' e yakın birçok mezhep olmuştur. (Mesela, Davud-i Zahiri, Taberi gibi)

Şia mezhebi ile Ehl-i Sünnet arasındaki temel fark imamet meselesidir. Ehl-i Sünnet'e göre imam olacak kişi ümmetin bey'atı ile seçilir. Ama Şia mezhebine göre imamet akaid konusu olduğu için, ümmete havale edilmesi doğru değildir. Dolayısıyla imametin hakkı Peygamberimizin akrabası olan Hz. Ali ve onun soyuna aittir.

Velhasıl Şialar Ehl-i Sünnet' ten siyaset konusunda ayrılmışlardır. Diğer fıkhi ihtilaflar normaldir. Zaten Ehl-i Sünnet mezhepleri arasında da fıkhi ihtilaflar çoktur.

Ehl-i Sünnet âlimlerinin hocalarının bir kısmı da Şia mezhebine mensuptur. Yine Ehl-i Sünnetin birçok imamı, müctehidinin ilim silsilesi Ehl-i Beyt imamlarına dayanmaktadır. Örneğin Caferiye mezhebinin kurucusu Cafer es-Sadık, İmam-ı Azam'ın hocasıdır. Zeyd b. Ali onun dostu ve arkadaşıdır. Ama aralarında ictihad farklılıkları vardır.

Şiilerle aramızda çok önemli itikadi ve fıkhȋ ihtilafların varlığı herkesçe malumdur. Ancak biz Şia'yı Sünni bir mezhep olarak görmediğimiz gibi, toptan tekfir de etmeyiz. Nitekim İmamımız Ebu'l-Hasan el-Eş'ari de Şia, Mu'tezile, Neccariyye, Haricilik, Cebriyye gibi fırkaların görüşlerini topladığı kitabına "Makâlâtu'l-İslâmiyyȋn ve İhtilâfu'l-Musallȋn" adını vermiştir. Yani bunların hepsi Ehl-i kıble olup namaz kıldıkları için, bunları Müslüman fırkaları olarak görmek gerekmektedir.

Ancak bazı usȗl ve füru meseleleri arasındaki ihtilaflarımızı ayrı ayrı ele alırız, onların hükümlerini de cüz'ȋ çapta veririz.

S3- Hz. İsa'nın nüzulü konusunda neden müteahhirin âlimlerden nakilde bulunuyorsunuz? Selef-i Salih' in bu konuda bir şey dememiş mi?

C3-Hz. İsa'nın nüzulü ile ilgili hem sahabeler arasında hem de mutekaddimun âlimleri arasında ittifak vardır. Hz. İsa'nın nüzulü hakkında manen mütevatir derecesinde hadisler vardır. İmam Suyuti'nin "Nuzul-u İsa" adlı bir kitabı vardır. Son dönem âlimlerinden Abdü'l-Fettah Ebu Ğudde'nin buna benzer bir eseri vardır. Bediüzzaman Said Nursi' de Nuzül-i İsa ile ilgili hadisleri ele almaktadır. İster mutekaddimun ister muteahhirun âlimlerin olsun tüm İslâm âlimleri bu konuda icma etmişlerdir. Birkaç şaz görüş dışında bu mesele de ihtilaf yoktur.

Neticede bütün âlimler bu konuda düşüncelerini Kur'an ayetlerine, Peygamberimizin hadislerine ve selef-i salihinin kavillerine dayandırmışlardır. İster selefi salihin olsun isterse muteahirun âlimlerden olsun kimden yapılırsa yapılsın bir fark olmaz. Zira daha önce dediğimiz gibi bütün âlimler fikir içerisindedirler. İlk dönem Müslümanları dini ve itikadi konularda şüphe ve itirazlardan uzak oldukları için o dönem âlimlerinin açıklamaları daha çok metne sadık ve nassa bağlı cevaplardır. Günümüz insanları ise konunun naklȋ delillerinden çok aklȋ delillerini, felsefi ve kelâmȋ açıklamalarını talep etmektedirler. O nedenle bize yakın olan âlimlerin açıklamaları günümüz insanını ikna etmek için daha faydalı olmaktadır. Örneğin kader konusunda İmam Beyhakȋ'nin bir kitabı vardır. Bediüzzaman'ın da bir risalesi vardır. Elbette İmam Beyhakȋ'nin kitabı direkt ayet ve hadislere dayanmaktadır. Bu açıdan çok güzeldir. Ama o ayet ve hadislerin ikna edici bir şekilde izah edilmesi için Bediüzzaman gibi âlimlerin açıklamalarına ihtiyaç vardır. Bizim bazı konularda çağımıza yakın âlimlerin görüşlerinden daha çok nakletmemiz böyle bir maksada matuftur.

S4- Seyda meale neden karşısınız? İnsanlar direkt Kur'an'a muhatap olmalı değil mi? Neden âlimleri arada vesile kılıyoruz? Kur'an: "Biz onu anlamanız için kolaylaştırdık" demiyor mu?

C4- Meal okumaya karşı değiliz ama sadece mealle iktifa etmeye karşıyız. Meal kelimesi eksik mana anlamına geldiğinden dolayı Allah'ın muradı tam olarak mealle anlaşılmaz. Kur'an'ı anlamak için meali basamak olarak anlamak gerekir. Kur'an' da mücmel, mübeyyen, müşkil ve müteşabih gibi ayetler vardır. Bunların anlaşılması için sebeb-i nuzüle, Peygamberimizin bu ayetlerle ilgili açıklamalarına, onun sünnetine ve sahabenin uygulamalarına ihtiyaç vardır. Arapça dil kurallarını bilmek önemlidir. Meal bunlara yer vermediği için ayetler yanlış anlaşılabilir.

Meal, Mealcinin Kur'an dan anladığıdır. Zaten meal demek onu Arapça metninden Türkçe'ye tevil ederek çevirmek demektir. Durum böyle olunca ayeti yanlış anlama ve yanlış aktarma ihtimali de vardır. Mealcinin, Kur'an'dan anladığını Kur'an olarak kabul etmek tehlikeli sonuçlar doğurur. Hâlbuki tefsirle Kur'an anlaşırsa, Allah'ın muradı daha iyi anlaşılmış olacaktır. Dolayısıyla, biz meale karşı değiliz fakat meal okumanın doğuracağı tehlikenin önünü kesmek için tefsiri öneriyoruz. Hem ülkemizde hem de dünyada sadece Kur'an mealini okuyanların birçoğu ateist veya deist oluyorlar.

Başka bir açıdan da bakarsak Kur'an mealini yapan bazı şahıslar kendi heva ve heveslerini düşüncelerine anlamak istedikleri gibi açıklamaya çalışıyorlar. Örneğin Müzemmil ve Müddesir suresinde Allah: "Ey örtüsüne bürünen…" buyurmuştur. Şimdiye kadar bütün âlimler bu ayeti bu şekilde manalandırmışlardır. Şimdi ise ilimde yeterlilik ve liyakata sahip olmayan bazı şahıslar "Ey yatan kimse…" diye anlamlandırmıştır. İşte böyle tehlikelerinin zuhur bulmaması için mealden ziyade tefsirlere ve otoriter olarak kabul edilen ulemaya havale ediyoruz. Biz bu konuda sadece meali değil, açıklamalı mealleri veya derece derece muteber tefsir kitaplarını okumayı tavsiye ediyoruz.

S-5) Günümüz şartları çok değişmiştir. Bugün eski fıkhî eserlerle günümüzdeki meseleler nasıl cevaplandırılabilir? Eski fıkıh kitapları "Ortodoks İslam" anlayışının yansıması değil mi?

C-5) Öncellikle Yahudilikte ve Hristiyanlıkta olduğu gibi Ortodoks anlayışlarının İslam'da yeri yoktur. İslam'ın dört temel kaynağı vardır: Kur'an-ı Kerim, Sünnet, İcma ve Kıyas. Bunlar aynı zamanda İslam fıkhının temel kaynaklarıdır. İslam fakihleri bu temel kaynaklara dayanarak yeni çıkan meselelere çözüm aramaktadırlar. İslam fıkhı kaynağı ilahi olduğu gibi fukahanın da akli delilerle çözüm ürettikleri için aynı zamanda beşeridir. Bu yönü ile fıkıh dinamiktir. Güncelliğini daima korumaktadır.

Eski zamanlarda yapılan fıkhi içtihatlar ya da fetvalar, bu zamanın problemlerine de cevap verebilir. Cevap veremediği durumlar olduğu zaman yeni ictihatlar ve yeni fetvalar yapılmalıdır. İslam hukukunun genel bir kaidesi şudur: "Zamanın değişmesi ile hükümler de değişebilir." Bu kaideden de anlıyoruz ki, İslam fıkhı camid (durağan) değildir. Her asra, her zamana bakan bir yapısı vardır. Yani eski zamanlarda çözüm üretildiği gibi, şimdi ki zamanlarda da çok rahatlıkla çözüm üretilebilir. Yeter ki çözüm üretebilecek ve fetva verebilecek seviyede âlimlerimiz olsun.

S-6) Peygamber Efendimizin hak mucizesi Kur'ân değil mi? Peygamberimizin Kur'an'dan başka mucizesi var mı?

C-6) Peygamberimizin mucizeleri haktır. Bu mucizeler mütevatir derecesinde bize kadar ulaşmıştır. Sahabeler, tabiun, etbe-i tabiun, mutekaddimun ve müteahhirun âlimlerinin hepsi bu mucizeleri kabul etmiştir. Bu konuda icma vardır. Peygamberimizin en büyük mucizesi tabi ki Kur'an-ı Kerim'dir. Hem lafız olarak hem mana olarak insanlara hayret uyandıran, geçmişten ve gelecekten haber veren ilahi kitaptır. Bununla beraber İsra ve Miraç mucizeleri, Şakkul Kamer, hurma kütüğünün ağlaması ve parmaklarından su akması gibi mucizeler mütevatir derecesinden bize ulaşmıştır. Buna göre peygamberlerin en büyük özellikleri Allah'ın izni ile mucize göstermesidir. Kalbinde eğrilik olanlar hiçbir şeye inanmazlar.

S-7) Seyda'nın Seyyid Kutub'a ve Mevdudi'ye bakış açısı nedir? Eğer müsbetse şöyle soralım: Mesela, Mevdudi 'İslam'da Hilafet' kitabında Hz. Muaviye için "kendi politik gayeleri uğrunda şeriat hükümlerini tahrip etti" diyor. Seyyid Kutup ise "İslam'da Sosyal Adalet" kitabında "biz sahabelerin içtihadıyla kendimizi bağlı görmüyoruz. Nerede kaldı Ebu Hanife, Şafii, Maliki içtihatları" demiyor mu?

C-7) Mevdudi ve Seyyid Kutup İslam'a hizmet etmiş insanlardırlar. Onlara katıldığımız fikirler olduğu gibi katılmadığımız fikirler de vardır. Ehl-i sünnetin cumhuruna uygun görüşler savundukları gibi, bazı meselelerde Ehl-i Sünnet'ten farklı da düşünmüşlerdir. Bu farklı düşünceleri ne onları İslam'dan çıkarır ne de Ehl-i Sünnetten çıkarır. Zaten kendileri de Ehl-i Sünnete mensup olduklarını sürekli dile getirirler. İslam tarihinde baktığımızda da özellikle ehl-i sünnet mezhepleri arasında da ihtilaflar çoktur. Onlara bakışımız müsbettir. Doğrularını alırız, yanlışlarını da kabul etmeyiz. Şunu da biliyoruz ki onlar inançlarında ve davalarında samimidirler ve sebat göstermişler. Bizim temel ölçümüz orta yoldur. Ne fazla severiz ne de aşırı buğz ederiz. Peygamberimizin de dediği gibi 'bir şeyi fazla sevmek insanı kör ve sağır eder.' Mevdudi ve Seyyid Kutup'u aşırı sevenler onların hatalarını göremezler. Onları sevmeyenler ise ne sevaplarını ne de doğrularını görürler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi biz âlimlerin doğrularını kabul ederiz, yanlışlarının da kabul etmeyiz. Fakat bu yanlışların inançlarımıza akidemize ters olmaması şartıyla küfre götürecek tüm fikirler kimden gelirse gelsin kesinlikle kabul etmeyiz.

S-8) Seyda sizin Muhammed Abduh, Cemalettin Afgani gibi kimseler hakkındaki görüşünüz nedir?

C-8) Cemalettin Afgani ve Muhammed Abduh Osmanlının çöküş döneminde yaşamış fikir adamıdırlar. Batının ilmi ve teknolojisinden etkilenmişler; Müslümanların içine düştükleri durumdan kurtulmaları için ıslahat çalışmalarında bulunmuşlardır. Metod olarak da mutezile de olduğu gibi, rasyonalist ve pozitivist bir anlayışla İslam'ı anlamaya çalışmışlardır. Onların niyetlerini tam olarak bilemiyoruz. Acaba onlar niyetlerinde samimiler miydi yoksa batının İslam âlemine sokmuş oldukları ajanlar mıydılar? Doğrusunu söylemek gerekirse biz onlar hakkında gerekli malumatlara sahip değiliz. Günümüzde onların adlarını kullanıp onların hiç de kabul etmedikleri görüşleri ileri süren yazarlar ve akademisyenler de vardır. Kendilerinin söylemedikleri, başkalarının onların şöhret ve makamlarını istismar ettikleri haksız yere onlara nisbet ettikleri bu tür durumlardan onları sorumlu tutmak doğru değildir. Bu konuda şu ayet-i kerime bizim için bir kıstastır: "Onlardan sonra gelenler de; Ey Rabbimiz, derler. Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz; kuşkusuz sen çok şefkatli ve merhametlisin." (Haşr 10)

S-9) Seyda sizin Said-i Nursi'ye bakış açısınız nedir? Onu müceddid olarak görüyor musunuz?

C-9) Üstadımızın İşaratul İ'caz, Kızıl İcaz ve Muhakemat adlı önemli eserlerini şerh etmiş biri olarak üstadı büyük fikir âlimi ve müceddidi olarak kabul ediyoruz. Cumhuriyet döneminde o ve onun eserleri, Süleyman Hilmi Tunahan ve Kuranı ders veren bazı hakiki şeyhlerin irşadı olmasaydı o dönemde çok insan ateist olabilirdi. Allah onlara rahmet etsin, âmin.

S-10) Seyda sizin en çok takdir ettiğiniz eserler ve âlimler kimlerdir?

C-10) Âlimlerimiz o kadar güzel kitaplar yazmışlardır ki, aralarında seçim yapmak zordur. Kâdȋ İyyaz Şifa kitabında şöyle demiştir: "Tarih ve Siyer kitaplarında doğru ve yanlış şeyler yazılmıştır. Ayriyetten birçok kitaplarda israiliyat, hurafeler ve mevzu hadisler vardır." Bu iki hususa dikkat çekmekle birlikte eskiden beri âlimler arasında itibar gören kitapları okumak lazımdır. Burada şunu da beyan etmek isterim: Sevmek, buğz etmek gibi her şeyi Allah için yapmak gerekir. Hangi kitap olursa olsun İslam dinine uygun ise takdir ederim. Aykırı ise tavsiye etmemek gerekir. Ancak herkesin muteber âlimlerin kitapları arasından seviyesine uygun olanları seçerek okuması lazımdır. Ve hakiki âlim ilmini Allah için sarf ederse onları da severim. Görüşüm budur.

S-11) Hayrettin Kahraman Hoca "Hz. Muaviye hakkında ne sever, ne de söverim" sözü hakkında neler dersiniz?

C-11) Bu Hayrettin Hocanın görüşüdür. Benim görüşüm ise Hz. Muaviye bir sahabe, peygamberimizin kayın biraderi ve vahiy kâtibi olduğu için severim. Onun hakkında Arapça " er-Risaletü Daiyyetu ile muhabbeti Muaviyete" diye kitap yazmıştım. Ve hatta İhsan Süreyya Sırma Hocaefendi'nin kendi kitabında onun hakkında söylediği sözlere reddiye yazdım. Hayrettin hoca ehl-i kitap yani Yahudilerin ve Hıristiyanların cennete girebileceğini söylemektedir. Onları sevdiği için mi böyle söylemektedir. Sanki Hz. Muaviye onlar kadar değil mi? Süleyman Ateş'in "Yahudi ve Hıristiyanların cennete girebileceğine" dair sözü merhum hocam Molla Sadrettin Yüksel'e sorulduğunda onun aleyhinde reddiyeler yazmıştı. Hayrettin Kahraman'ın bu sözüyle alakalı yeterli bilgi sahibi değiliz. Şayet öyle söylemişse o görüşünde yanılmıştır. Ayet-i Kerime de Resulullah'a ittiba emri olduğundan dolayı en çok ona tabii olmakla kurtuluşa erişeceği kesinlik kazanmaktadır. Ancak, Risalletten önce şirk üzerine ölmedikleri müddetçe Yahudi de Hristiyan da Hanif dini üzerinde bulunanlarda cennete gideceklerdir. Şimdi günümüzdeki bazı hocaların Yahudi ve Hıristiyanları bile cennete gönderme sevdasını görünce, aynı hocaların Hz. Peygamber'in bazı sahabilerini zorla cehenneme gönderme gayretini görmek asrımızın acip hususiyetlerindendir.

S.12) Sizi yorduk. Bu ilerlemiş yaşınıza rağmen bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Böyle önemli hususların dile getirilmesine vesile olduğunuz için sizlere teşekkürlerimi arz ederim. Tüm okuyucularınıza ve takipçilerinize selamlarımızı iletiriz.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Erdem, 2020-12-21 11:47:43

Hocama sorabilir miyiz? İbn-i Hacer Askalanî, el-İsabe kitabında sahabelerin kâtipliklerini sınıflara ayırıyor. Hz. Muaviye'nin vahiy kâtipleri arasında değil, sosyal meselelere dair yazışmalarda kâtiplik yaptığını ifade ediyor. Hocamızın kitabet-i vahiy konusunda kaynak aldığı eseri öğrenebilir ve İbn-i Hacer'in tespitinin yanlışlığını öğrenebilirsek biz de bilgilerimizi düzeltmiş oluruz. Rica etsem sorup öğrenebilir miyiz? Çünkü bu konu tartışmalı bir mesele.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim, müslüman kardeşinin namusunu ve şahsiyetini korursa, Allah onun yüzünü kıyamet gününde cehennem ateşinden uzak tutar."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI