Cevaplar.Org

BAKIŞ AÇISI-23

*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'tezile, aklın mutlak hakim ve belirleyici olduğunu benimseyen bir tavır sergilememiştir. Onlar da


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-11-16 12:12:24

*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'tezile, aklın mutlak hakim ve belirleyici olduğunu benimseyen bir tavır sergilememiştir. Onlar da tıpkı Ehl-i Sünnet gibi mutlak hakimin Yüce Allah olduğunu söylemektedirler. Ancak onların Ehl-i Sünnet'ten ayrıldığı nokta şöyle özetlenebilir: Bir şeyin Şeriat tarafından emredilmiş ya da nehyedilmiş olması dikkate alınmaksızın, akıl bu şeyin ahkâmını ve iyi mi, yoksa kötü mü olduğunu bilebilir. Şeriat de aklın bu konudaki tesbitini tekit etmektedir. Bir diğer nokta da şudur: Mu'tezile, bir şeyin iyi mi yoksa kötü mü olduğu konusunda aklın ancak icmalî olarak hüküm verebileceğini, mesele hakkındaki tafsilî hükmün ise sem'î delille bilineceğini söyler Modern İslam Düşüncesinin Fikrî Ve Toplumsal Tahribatı Altınoluk - Ocak-Mart 1999

*Yaygın kanaatin aksine Hadislerin Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sağlığında yazıya geçirilmediği iddiası, Modern zamanların bir "keşfi" değildir. Bişr el-Merîsî (v. 218 veya 219. Biyografisi için bkz. el-Hatîbu'l-Bağdâdî, "Târîhu Bağdâd", VII, 61-70; ez-Zehebî, "Mîzânu'l-İ'tidâl", I, 322-3) de aynı iddiada bulunmuş, hatta Osman b. Sa'îd ed-Dârimî (v. 282. Bu zat, "Sünenu'd-Dârimî" adlı eserin sahibi meşhur Ebû Muhammad Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî (v. 255) ile karıştırılmamalıdır), "Nakzu'd-Dârimî" diye bilinen ve "Reddu'l-İmâm ed-Dârimî Osmân b. Sa'îd alâ Bişr el-Merîsî el-Anîd" adıyla neşredilmiş bulunan (Beyrut-1358) kitabında (127) Bişr el-Merîsî'nin bu iddiasına özel bir bab ayırarak kendisine cevap vermiştir. Ancak Bişr el-Merîsî, hadislerin yazıya geçirilmeye başlandığı tarih olarak Hz. Osman (r.a.)'ın şehid edildiği dönemi göstermektedir. Modern İslam Düşüncesinin Fikrî Ve Toplumsal Tahribatı Altınoluk - Ocak-Mart 1999

*Hadislerin gerek yazıya geçiriliş sürecinde, gerekse nakil bağlamında işin içine beşer unsuru girmiş olması dolayısıyla şüpheden ari olmadığını, dolayısıyla amele konu edilemeyeceklerini söyleyenler, bu yaklaşımlarına özellikle Hanefî usulcülerin, "haber-i vahid" kategorisine giren hadislerin ilim gerektirmediği yolundaki ifadelerini de dayanak olarak göstermektedirler. Oysa bunu söyleyen usulcüler –ki bunun da belli istisnaları vardır–, bu tür hadislerin –ilim gerektirmeseler bile– "amel" gerektirdiği noktasında görüş birliği içindedirler. Hatta Mu'tezile'ye mensup usulcüler bile bu konuda Modernistler'den daha makul bir çizgidedir. Onlar arasında, haber-i vahidlerin belli özellikleri haiz olanlarının ilim bildireceği görüşünde olanlar bile mevcuttur Modern İslam Düşüncesinin Fikrî Ve Toplumsal Tahribatı Altınoluk - Ocak-Mart 1999

*"İslam geleneği" tabiri, tarihsel bir realite olarak bir ucunda Zahirîler'in, diğer ucunda Mu'tezile'nin yer aldığı oldukça geniş bir yelpazeyi anlatması gerekirken, ilgi çekici biçimde çoğunlukla sadece Ehl-i Sünnet kastedilerek kullanılmaktadır. Modern İslam Düşüncesinin Fikrî Ve Toplumsal Tahribatı Altınoluk - Ocak-Mart 1999

*Hele "Tasavvuf İslamı-Fıkıh İslamı", yahut "Türk Müslümanlığı-Arap Müslümanlığı" gibi bilgi eksikliğinden kaynaklanan, tamamen spekülatif ve ağırlıklı olarak imajinatif kavramları öne çıkararak İslamî meseleler hakkında söz söylemek, –kimse kusura bakmasın ama– bu devasa kültür mirası karşısında "ukalalık" etmekten başka bir şey değildir! Tasavvuf İslamı - Fıkıh İslamı Altınoluk - Mayıs-Haziran 1999

*Bir de tarih içinde, özellikle de erken dönemlerde ortaya çıkmış olan Kelamî fırkaların temsil ettiği İslam anlayışlarının bir "zenginlik" olarak algılanması gerektiği tezi üzerinde biraz duralım. Burada kastedilen, Mu'tezile, Haricîler, Mürcie... gibi "bid'at fırkalar"ın ortaya koyduğu anlayışın da yanlışlanmaması gerektiğidir. Ancak burada meseleye "inanç" boyutu müdahil olduğu için bu noktada alabildiğine hassas olmak durumundayız. Zira eğer bu fırkaların tümünün benimsediği –birbirinden farklı– inanç esaslarının hepsinin de doğru olduğunu söylersek, bunun, aslında bu itikadî mezheplerin tümünün yanlış olduğunu tersinden söylemekten hiçbir farkı yoktur. 

Zira mesela kabir azabı, şefaat, sırat, mizan, evliyanın kerameti... gibi hususlar ya vardır, ya yoktur. Bunlara "vardır" derseniz, "yoktur" diyenleri yanlışlamış; "yoktur" derseniz, "vardır" diyenlerle taban tabana ters düşmüş olursunuz. Tasavvuf İslamı - Fıkıh İslamı Altınoluk - Mayıs-Haziran 1999

*Kur'an-ı Kerim'in anlaşılması ve hükümlerinin hayata aktarılması bağlamında çözülmesi gereken en önemli problemlerden birisinin nesh meselesi olduğu açıktır. Bu mesele çözülmeden, birbiriyle yakından ilişkili olan Kur'an ayetlerinin gereği gibi anlaşılması mümkün değildir. Kur'an'da Nesh Meselesi Beyan - Mart-Nisan 1999

Nesh, bir beyan (açıklama) türüdür. Mutlak bir emir ihtiva eden bir ayet indiği zaman bize nazaran o ayetin hükmü ebediyete kadar geçerlidir. Zamanı, mekânı, geçmişi, geleceği ve her şeyin hakikatini hakkıyla bilen Allah Teâlâ, böyle[H1] bir ayetin hükmünü değiştiren başka bir ayet indirdiği zaman anlarız ki Allah Teâla, evvelki ayetin hükmünün yürürlükte kalma müddetinin sona erdiğini beyan buyurmakta ve evvelki ayetin hükmünün, sonraki ayetin hükmü ile tebdil edildiğini (değiştirildiğini) bildirmektedir Kur'an'da Nesh Meselesi Beyan - Mart-Nisan 1999

Son yüzyıla gelene kadar Ümmet'in nesh konusundaki ihtilafı, sadece Ebû Müslim el-İsfehânî ile cumhur-u ulema arasında cereyan etmiştir. Ancak yüzyılımızda, başka pek çok konuda olduğu gibi nesh konusunda da bu Ümmet'in âlimlerine muhalefet etmekle ünlenen kimselerin varlığını müşahede ediyoruz. Ülkemiz dışında bu kişilere örnek olarak Muhammed Tevfik Sıdkî, Ahmed Emin ve Mevdudî'yi, ülkemizden de Süleyman Ateş, Y. Nuri Öztürk, Hüseyin Atay, M. Sait Şimşek gibi isimleri sayabiliriz Kur'an'da Nesh Meselesi Beyan - Mart-Nisan 1999

Netice olarak şunu söylememiz gerekir ki, birtakım müfessirlerin (özellikle mütekaddimun müfessirlerin) ve nâsih-mensuh konusu ile ilgili olarak eser veren müelliflerin, Kur'an'daki mensuh ayetlerin sayısı hakkında abartılı rakamlar zikrettikleri doğrudur. Müteahhir âlimler ise mensuh ayetlerin sayısı konusunda daha küçük rakamlar zikretmişlerdir. Nitekim es-Suyûtî'nin 20 civarında olduğunu söylediği mensuh ayet sayısını, Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî 5'e indirmiş ve geriye kalanlarda nesh durumunun açık olmadığını söylemiştir.

Bu farklılık, önceki alimlerin "nesh" kelimesine yükledikleri anlamdan kaynaklanmaktadır. Onlara göre nesh şu şekillerde olur: Bir hüküm ile amelin süresini sona erdirmek, sözü ilk anda anlaşılan manasından başka bir manaya çevirmek, âmm (genel hüküm bildiren) ayeti tahsis etmek, mücmeli beyan ve mutlakı takyid etmek, cahiliye âdetini yahut geçmiş bir şeriatı kaldırmak vs. Bu sebeple Sahabe ve Tabiun nazarında mensuh ayetlerin sayısı daha fazla olarak görülür.

Bütün bu manalar, Usûl âlimlerinin "nesh" kelimesine yükledikleri manadan daha şümullüdür. Usûl alimlerinin mensuh saydığı ayetlerin sayısının, önceki alimlerin mensuh saydıklarına göre daha az olmasının başlıca sebebi budur. Kur'an'da Nesh Meselesi Beyan - Mart-Nisan 1999

Mezhep, dinî hassasiyettir, din hakkında konuşmanın ve dinî bir hüküm vermenin kuralı, çerçevesi ve sistemidir. Mezhep, metot demektir; mezhepsizlik ise metotsuzluktur. Metotsuz, kaidesiz yapılan her türlü faaliyet ise karmaşaya ve yanlışlığa düşmeye mahkûmdur. Mezhep tanımayan insan, kendisini metotsuzluğa, karmaşaya ve belirsizliğe atmış demektir. Dolayısıyla onun, Allah'ın dini hakkında söylediği her söz ve ile sürdüğü her görüş, daha baştan yanlış olarak damgalanmayı hak etmiştir. Mezhepsizlik Niçin "Dinsizliğin Köprüsü"dür? Beyan - Temmuz 1999

Kendisini mezhep imamlarından üstün görerek onların kurdukları sistemleri yıkma selahiyetinde gören kimseler, aslında dinî bir kurumu tahrip etmiş olmaktadırlar. Bunun neticesi ise, yukarıdan beri gördüğümüz gibi sonunda zarûrât-ı diniyye dediğimiz alana kadar gitmektedir. Zira bu hareket, nerede duracağı –onu yürütenler tarafından bile– önceden kestirilemeyen bir "kör gidiş"i ifade etmektedir. Mezhepsizlik Niçin "Dinsizliğin Köprüsü"dür? Beyan - Temmuz 1999

 Mezhep tanımadığını söyleyenlere sorunuz: Bugüne kadar Kur'an ve Sünnet'i anlama ve onlardan hüküm çıkarma konusunda geliştirdiğiniz dört başı mamur bir usûl/metot var mıdır? Bu soruya verebilecekleri en küçük bir olumlu cevap yoktur. Mezhep ve metot tanımadığını, geçmiş ulemanın bize bıraktığı devasa ilmî mirası yıkmakla, yıpratmakla meşgul olmaktan başka bir mahareti olmayan böyle kimseler, kendi içlerinde korkunç çelişkilere düşmekten kurtulamıyorlarsa, sebebi burada aranmalıdır. Mezhepsizlik Niçin "Dinsizliğin Köprüsü"dür? Beyan - Temmuz 1999

Her ne kadar hiçbir mezhebe bağlı olmama düşüncesi mutlak olarak ve her zaman yukarıda çerçevesini çizdiğimiz "dinsizlik" vakıasına götürmese de, bu başlangıcın, genellikle bu sona götürdüğünü de görmezlikten gelmemiz mümkün değildir Mezhepsizlik Niçin "Dinsizliğin Köprüsü"dür? Beyan - Temmuz 1999

İslam adına herkesin, aklına geleni söyleme özgürlüğüne (!) sahip olduğu günümüz Türkiye'sinde, Akait'ten Fıkh'a, Tasavvu'tan Hadis/Sünnet'e kadar her konuda ortaya atılan bir yığın iddia, beyinleri ve kalpleri allak bullak ediyor. Ne gariptir ki, müsbet ilimler konusunda yaşanan uzmanlık alanları ayrışması ve bu alanda genel çerçevede bilgi ve formasyon sahibi olanların dahi, uzmanlık isteyen noktalarda "bu benim saham değil" diyerek geri çekilmesi vakıası, nedense İslamî konular söz konusu olduğunda birden kaybolmakta ve herkes uzman kesilmektedir. Reenkarnasyon Tartışması, Beyan - Eylül-Ekim 1999

Reenkarnasyon ile tenasuh, birbirinden farklı şeylerdir. Tenasuh, insan ruhunun, insanlara geçebileceği gibi –kişinin hayattayken yaşadığı hayat tarzına bağlı olarak– hayvanlara, hatta bitkilere dahi geçtiğini kabul eden inancın adıdır. Buna "transmigration" (ruh göçü) de denir.

Reenkarnasyonda ise insan ruhunun, insandan başka varlıklara geçmesi sözkonusu değildir. Tenasuh inancı ile reenkarnasyonun ortak yanı, her iki inanışta da ruhun, bir beden öldükten sonra başka bir bedene geçtiğinin kabul edilmesidir. Ancak reenkarnasyonda ruh, sadece insanlarda reenkarne olur; insan dışındaki varlıklarda bedenlenmez. Reenkarnasyon Tartışması, Beyan - Eylül-Ekim 1999

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Bilin ki, Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.

Hûd,18

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Biriniz bir oturma yerine girince selâm versin. Oturmak isterse otursun. Kalkarken yine selâm versin. Çünkü, birinci selâm ikincisinden daha üstün değildir."

Ebu Davud

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI