Cevaplar.Org

ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-13

Yani bu gün ateis¬tim diyen, Allah'a, peygambere inanmam diyen imansızlar kendilerine zarar veren insanlardır diyor Allah (c.c). Aynanın karşısına geçer güzel¬liğine bakar, ama o yüzü yaratan birinin olduğunu düşünmez. Gözünün rengine bakar hayran da olur, ama o gözünün rengini kendisi veremez. Kendi gözünün rengini kendisi verebilse


Mahmud ToptaÅŸ

.

2020-11-09 08:33:39

*Yani bu gün ateis­tim diyen, Allah'a, peygambere inanmam diyen imansızlar kendilerine zarar veren insanlardır diyor Allah (c.c). Aynanın karşısına geçer güzel­liğine bakar, ama o yüzü yaratan birinin olduğunu düşünmez. Gözünün rengine bakar hayran da olur, ama o gözünün rengini kendisi veremez. Kendi gözünün rengini kendisi verebilse, hanımının ve çocuğunun gözünü de kendi rengine boyamak ister. Para verip lens takar ama o da o kadar olur. Allah'ın yarattığı gibi olmaz. Bunları düşünüverseler aslında iman ediverecekler, ama bunların asıl meslekleri fazla düşünmemektir.

*İmansızlarla bir yerde münakaşa etsek ve netice de bu adam iman et­mezse (üzülmemeliyiz.) Olmazsa olmaz. Burada ne bizim kalitemiz dü­şer, ne de onun kalitesi artar. İman çok farklı bir olaydır. Peygamber efen­dimizi gördüğü halde Ebu Cehil iman etmemiş. Musa (a.s.)'ı gördüğü hal­de Firavun iman etmemiş. Burada Ebu Cehil iman etmedi diye peygam­ber efendimizin kalitesi düşer mi? Düşmez. Bu tür münakaşalarda Şeyh Sadî Şirazi şöyle diyor. "Eğer bir taş bir altın kâseyi kırarsa veya bir billur kâseyi kırarsa ne taşın değeri artar, ne de altın kâsesinin değeri ek­silir. Davul ile ney aynı anda çalmaya başlarsa, davul neyi bastırır" diyor. Onun için bir âlim bir cahilin yanında gürültüye boğulursa üzülmesin, di­ye (Şeyh Sadi) bunları söylüyor. Bunu şunun için söylüyorum. Her türlü ayetleri, delilleri getirdiğimiz halde iman etmeyen insan olacaktır. Efen­dimiz döneminde olduğu gibi günümüzde de olmaya devam edecektir.

*İmansızların, ateistlerin üzerinde durdukları konu Ahireti inkâr ko­nusudur. Çünkü insanı özellikle imansızları rahatsız eden o. Çünkü ölme­dik insan yok. En iyi doktor dahi ölüyor. Yani bütün mikropları bilen, hastalığın nereden geleceğini çok iyi bilen doktorlar dahi ölüyor. Hatta dünya istatistiklerinde en genç yaşta ölenler 1. derecede doktorlar denili­yor. Yani onların da eceli geliyor. İster istemez kabire doğru gidiliyor. Adam yaptıklarını gözünün önüne getiriyor, korkunç. Öyle ise çıkış yolu­nu inkârda buluyor. Ve "bizim hayatımız işte bu dünya hayatıdır. Yarın öbür dünyada tekrar dirilmeyeceğiz" diyerek biraz rahatlama tarafına gi­diyor. Bazı insanlar üzerinde bunu deneyebilirsiniz. Adama biraz ahiretten, yaptığı işlerin yarın kendisine yılan olup tüm vücudunu çepeçevre kuşatacağını anlatıverin. Ateş olup karnının içinde yanacağını söyleyiverin. Veyahut ta cehennemin içerisinde ateşte kendisinin yanacağını söyle­yecek olursanız, adam "yahu bırakalım o konuları, girmeyelim böyle ko­nulara" deyiveriyor. Adam rahatsız oluyor. Niye? Karnını faizle, rüşvetle, haram lokmayla, ömrünü dinime düşmanca muamelelerle geçirmiş bir adam, belki dediğine inanmaz ama bir de "Ya doğruysa" der rahatsız olur. Onun için "Yahu geçelim, bu kadar derine dalmayalım" diyerek sizi geçiştirmeye çalışır.

*"Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise sakınanlar için daha hayırlıdır. Akıl etmiyor musunuz.?(Enam: 6/32) Bir kısım insanlar bu ayeti kerimeye bakarak tamamen dünyadan el etek çekmeyi tavsiye etmişler. Bizim bu konuda önderimiz Peygamberi­miz (s.a.v.)dir. O'nun dünyaya bakışı bizim için önemlidir. O'ndan sonra gelen değerli insanlar olmuştur. Fakat yaptıkları işler kendilerini ilgilen­dirir. Hani İran'da değerli bir tasavvuf şairi yetişmiş. Adam hem muta­savvıf hem de şairmiş. Ama ömür boyu ayağına ayakkabı giymemiş. "Ben canlı bir hayvanın derisine basamam" diyerek (giymemiş.) Şimdi bu o şahsın kendi yaşantısıdır. Müslümanları (onun yaşantısı) bağlamaz. İslami bir devlet de bu tür davranışlar sergileyen bir kişi cezalandırılmaz. Ancak bu fikrini insanlara yaymağa kalkarsa, cezalandırılır. Peygamber efendimiz ayakkabı giymiştir, mest giymiştir. Mest deriden yapılır. Bizim önderimiz Peygamber efendimizdir. Öyleyse biz de giyeriz, kullanırız.

*Dünya bir oyundur. Ama bu oyuncağı yaratan Allah (c.c.)'dür. Öy­leyse kötü değildir. Burada kötüleme anlamında kullanılmamıştır. Bu oyuncağı iyi oynamanız gerekiyor. Oyuncağın da kendine özgü bir kuralı vardır. Bazı kaliteli oyuncaklarla birlikte tarifesinin de verildiği gibi. Dünya da bir oyuncaktır. Bu oyuncağı nasıl oynayacağımız konusunda Allah (c.c.) de tarife göndermiştir. Kur'an-ı Kerim'inde bildirmiştir. Onun suyundan, havasından, madenlerinden, ziraatından, insanlarından, hay­vanlarından, güneşinden, yıldızlarından nasıl faydalanacağımız, onlara baktığımızda neler söyleyeceğimiz, onlara karşı nasıl davranacağımız ko­nusunu Allah (c.c.) ayeti kerimesiyle bildirivermiştir. Bu ayette biz şu şe­kilde uyarılmaktayız. Hani çocukların oyuna dalıp ta işini bırakıvermeleri var ya, işte bundan sakındırılıyoruz. Dünya bir oyuncaktır. Oyuncağa da­larsanız ahireti unutuverirsiniz. Bu noktaya dikkatimizi çekiveriyor. O'nun için Allah (c.c.) ayetin sonunda "ahiret evi Allah'tan sakınanlar için daha hayırlıdır" diyor. Müttakiler için ahiret yurdu daha hayırlıdır di­yor Allah (c.c). Peki "daha hayırlıdır" demek ne ifade eder? Dünyanın da kendine göre hayrı vardır. Mesela "şu saat bu saatten kalitelidir" diyoruz. Ne demek bu? Şu kalitelidir. Ama bu şundan daha kalitelidir. Allah (c.c.) de "Al­lah'tan sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır" diyor. "Daha hayırlı­dır" demek, bu dünyanın da hayrını taleb etmemize işaret etmektedir. Bu dünyayı ahirete bir "ekenek" haline getirmemiz gerekiyor. "Dünya ahiretin bahçesidir, ekeneğidir." Ne ekersek onu biçeceğiz. Ayet-i kerimede "İyi kişiler iyi yerlere layıktırlar" diyor Allah (c.c.) Bu dünyada iken evi­ni, kendini, hanımını, çocuklarını, dostlarını iyi eden kişi ahirette de iyi ve güzel şeylerle karşı karşıya gelecektir. Yani bu dünyada ektiğini biçe­cektir kişi. "Halâ akıl etmez misiniz, anlamaz mısınız?" diyor Allah (c.c).

*Yeryüzünde zararsız bir canlıyı öldürürken, aya­ğımızı basarken, bir karıncanın belini incitmemeye, ayağını ezmemeye dikkat edelim. Mümkün mertebe onları da öldürmemeye dikkat edelim. Tabii bize zarar vermediği sürece. Acaba ezecek miyim, ezmeyecek miyim diyerek de yolda giderken iğne kaybetmiş gibi yürümeyin. "Acaba Cağaloğlunda karınca var mı ki, ezer miyim ki" diye düşünerek değil, normal olarak yürür, gidersiniz. Ezilirse de günaha girmezsiniz. Ancak elinizde oynadığınız bir karıncayı, size de zararı yoksa, öldürmenin bir anlamı yok­tur.

*Konyalı bir esnafımız anlattı: "Hocam Ankara Hacettepe'de kanser­den 6 ay yattım. Doktor fena bir adam değildi. Dedi ki: "Bak sen Müslüman, mütevekkil bir adamsın, bize göre senin iki aylık bir ömrün kaldı. Git, evinde yiyebildiğini ye, giyebildiğini giy." Ben Konya'ya geldim. İbrahim Hakkı Erzurumî'nin kitabında "şunu iç" diye bir bölüm okudum. İçmeye başladım. Ve iyi oldum."

Bu olayı bana anlattığında, aradan 6 sene geçmiş­ti. Ben 1975 yılında görüştüm kendisiyle. 6 ay sonra doktorun yanına git­miş, doktor hayretler içinde kalmış, "yahu en son yazdığımız ilaç hangi­siydi" demiş. Adamı ahiretten geldi zannediyor. O günden bu güne 21 se­nedir adam yaşıyor.

*Eceli gelen ölüyor. Eceli gelmeyen ölmüyor. Erzincan depreminde 38 gün sonra adam evin içerisinden çıkarılıyor ve o adam yaşıyor. Bir yere kısılmış kalmış, açlığa dayanmış. 38 gün sonra adam çıkarılmış. Adamın eceli gelmemiş, o ölmemiş. Ama yanı başındakinin eceli geldiğinden, da­yanamayıp ölmüş.

*Bir kısım yayında özellik bizim salak (sağcı) yayında "yahu fi­lan profesör dedi ki: "Valla Allah'ı inkâr etmek öyle kolay da değil" diye­rek överek bunu verir. Peki, bu adam Allah'a iman ediyor mu? Anlaşılan o ki ediyor. Peygamberimize gelince, adam inanmam diyor. Kur'an'a da inanmam diyor ama "Allah'ı inkâr biraz zor" diyor. Biz de bunu överek ve­riyoruz. Bizim gençliğimizde gazeteler hediye olarak bir şey dağıtıyorlar­dı. Amerikalı bir ilim adamı "beni Allah'a götüren 8 şey" diye bir yazı yazdı. O günün basınında bu çok yazıldı. Ayrıca broşür olarak ta yayın­landı." Filan balık filan yerde doğar, filan yerde ölür, 3000 km. mesafeyi nasıl geçer? Efendim, eşek arısı kışın yiyeceği çekirgeyi öldürmeden so­kar uyuşturur, konserve yapar kışın onu yer. Bütün bunları nasıl yapar? Bunları yaptıran Allah'tır" demiş. Bu Türkiye'de çok yayınlandı. Çok tek­rarlandı. Peki, kardeşim bu adam Müslüman olmuş mu? Böyle demekle bu adam Müslüman olmaz. Allah'ın peygamberini, Allah'ın kitabını, tanı­madıktan sonra, dinime düşman olduktan sonra bu adama Müslüman de­mek mümkün değil.

*Televizyonda konu edilmişti. "İngiltere'de tıp fakül­tesini bitirmiş, iş bulamamış Avusturalyalı bir adam, Gazi Osman Paşa'nın doktorluğunu yapmış. Büyük iltifatlara gark olmuş. Ve kendisine hediyelerle birlikte Gazi Osman Paşa tarafından madalya verilmiş. Sonra da Çanakkale harbinde bağrımıza kurşun sıkmak için (Türkiye'ye) gel­miş. Hatıratına da yazmış. "Orada madalya almam, burada kurşun sıkma­ma engel değildir" demiş. Bir profesör bunu "büyük bir Türk dostu" diye­rek anlatıyor. Bu ne perhiz bu ne turşu. Bu adamları Bakırköy'e götürsek geri çıkamazlar. Allah'tan ki gitmiyorlar..

*Bir kısım arkadaşlarımız günümüzde bu yanlış taktiği uyguluyorlar. Çeşitli yerlerde kisvesinden Müslüman olan birine sahip çıkmıyorlar. Neden? "Ben buna sahip çıkarsam buradakilere kendimi çaktırırım" diye. Bu yanlış bir taktiktir. Adam senin Müslüman olduğunu biliyor mu? Biliyor. Senin Müslüman olduğunu bildiği halde sen o Müslümana sahip çıkmıyorsan, adam senin hakkında hükmünü ve­rir. "Bu karaktersiz, şahsiyetsiz bir adam. Kendi adamına sahip çıkmayan bu adam bana mı sahip çıkacak" der, ama seni kullanır. O ayrı. Yine "ca­nım, ciğerim" diyerek seni kullanır, ama değer vermez.

*Bir vilayet müftüsü anlatıyor. "Vali beyle iyiyiz. Bütün işlerim iyi. Yazışmalarımda falan bana kolaylık sağlıyor; Bana da hürmet gösteriyor. Bir gün bayram münasebetiyle bayramını tebrik etmek için makamına gittiğimde eşiyle beraberdi. Mal müdürü ve diğer erkân vardı. Sıradan tokalaştık. Ama o gün daraldım. Çünkü hanımıyla da tokalaşmak mecburi­yetinde kaldım. Fakat ondan sonra Vali bana pekiyi gözle bakmadı. Ya­zışmalarımız gecikiyor, işlerimiz yürümüyor. Bir gün gittim derdimi an­lattım. "Valla vali bey, geldiğinizde çok iyiydik. Ama işler biraz karıştı. Neden oldu bu?" Vali demiş ki; "Her vali vilayete giderken o şehirde etkili, yetkili adamlar hakkında bilgi alır. Ben de senin bu şehirde iyi bir adam olduğunu, değerli bir insan olduğunu öğrendim. Saygı duyarım. Benim dini yönüm fazla yok, ama saygı duyarım bu tür insana. Seninle düşünce­lerimiz apayrı bizim. Fakat o gün (bayram günü) diğerleriyle beraber sen­ de tokalaştın (hanımla). O zaman gözümden düştün sen. Sen kendi dava­nın adamı değilsin" dedi.

*Allah rahmet etsin Konya'da Hacıveyiszade varmış. Konyalılar bilir­ler. Ona, ondan önce kimse selam veremezmiş. Biriyle karşılaştığında he­men çabucak selamı veriverirmiş. Bir gün Konyalının biri hocanın geldi­ğini görünce köşeye gizlenmiş hoca gelince hocadan önce selamı vermiş. Hoca "haydi kazandın" diye cevap vermiş. Bizd e fazla sevap kazanmak için selam verelim, verilmesini beklemeyelim..

*Şimdi "efendim kimyanın ve fiziğin formülleri de var mıdır, Kur'an-ı Kerim de" diye sorulsa, yoktur diye cevap verilir. Bizim okuduğumuz kimya kitabındaki suyun sembolü olan H2O. Kur'an'da yazmaz. Çünkü Allah (c.c.) insan aklının bulabileceği konulara yalnızca işaret eder. Yani suya işaret eder. Güneşe işaret eder. Bir zatın(Bediüzzaman) ifadesine göre, her şey öne­mine göre Kur'an'da yer alır. En önemlisi Allah (c.c.) dür. En çok zikre­dilen Allah (c.c.) dür. İkinci derecede en önemli insanın kendisidir. Onun için Kur'an-ı Kerimde -ikinci derecede- en çok zikredilen -Rabbimden sonra- insandır. Güneşin de birkaç defa adı Kur'an-ı Kerim'de geçmiştir. Hakkında bahis vardır. Ama teferruat yoktur. Niye? İnsanoğlu o konuda bilgi geliştirecek kapasitede yaratılmış, Rabbim tarafından. Öyle olunca, teferruata girmiyor.

*Şimdi olduğu gibi, bir zamanlar Müslümanlarda ayetleri günün teknolojisine, günün bilgisine göre yorumlama hastalığı vardı. Bu biraz aşağılık kompleksinden kaynaklanıyordu. Hâlâ da devam ediyor. Televizyonda bir haber duyarsınız, gökyüzünde kara delikler belirmiş, aman şöyle oluyormuş, böyle oluyormuş, deodorantlardan parfümlerden meydana geliyormuş gibi. Derken Kur'an'la hiç ilgisi olmayan, biraz Müslümanca geçinen bir adam eline hemen "gökyüzü yarılıverdiğinde" ayetini alıveriyor, adamların o iddialarına Kur'an'dan delil getirip, bir kitap yazıveriyor ve piyasaya sürüveriyor. Kendisine sorulmuş. Demişler ki "sen bu konuda fazla ileri gidiyorsun galiba. Yarın ilerde batının ilim adamları "Yahu biz geçen sene söylediği­mizde yanılmışız, iş öyle değilmiş" deyiverse Kur'an'ın bu ayeti ne ola­cak. Sen bu ayeti onun iddiasına yamadın, onu tastikçi gibi yaptın ayeti. Şimdi ne olacak?" O zaman adam "O zamanın hocası düşünsün" demiş.

*Ayet şu "Rahimlerde olanı Allah bilir." Yıllar önce bir arkadaş aldı eline kalemi, yazdı aklına geleni. O günlerde de tıbbi alanda rahimlerde ki çocukların filmini çekip erkek mi dişi mi olduğu hususunu tespit imkânı yokmuş. Arkadaş "Kur'an-ı Kerimimiz bunu 1400 sene evvelinden haber vermiştir. Boşuna uğraş­mayın. Bunu ileride bilmeniz de mümkün değil" dedi. Diğer birçok ayetleri de buna delil getirdi ve kitabını da yayınladı. Ama şimdi doktorları­mız "biliyoruz" diyorlar. Yarın, daha iyi bilinir hale gelebilir. Ayeti keri­me "rahimlerde olanı Allah bilir" diyor. Burada erkeklik veya dişilik diye bir ifade de yok. Yani, "erkek mi dişi mi onu bilemezsiniz" anlamı ayette yoktur. Ana rahmine düşen meninin ikiz, üçüz veya beşiz mi olacağını bi­lir. Mavi gözlü mü, kara gözlü mü, kahverengi gözlümü olacak onu bilir, ömrü ne kadar olacak (Allah) onu bilir. Alim mi olacak, cahil mi olacak onu bilir. Mutlu bir insan mı olacak, eşkıya mı olacak onu da bilir. Bütün bunlar bu ayetin içerisinde vardır. İşte bunu insanlar bilemez. Peygamber efendimizin (s.a.v.) hadisi şerifinde "İnsanlar onu bilemez" den maksat odur. Yani o rahimlerde olanın bütün kaderini insanlar bilemez. Ama bu­nu birisi mealde "erkek veya dişi olduğunu Allah bilir" diye terceme etmiş. Bu kelimeler (erkek veya dişi) ayette yok.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Nâhl Suresi;128

Şüphesiz ki, Allah, takvaya sarılanlarla, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlarla beraberdir.

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI