Cevaplar.Org

NAMAZIN RUHU HUŞU

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (*) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ “İnananlar şimdiden felah’a ermiş (ve bu yöndeki beklentileri gerçekleşmiş)tir. O kimseler ki; onlar (Allah’ın (Celle Celaluhu) huzurunda oldukları şuûruyla) namazları içerisinde (bakmaları gereken yerlere bakarak, tüm uzuvlarını sakin tutarak ve kalplerini Rablerine yönelterek) sürekli huşû’ edicidirler.”(1)


Ali Haydar Çetintürk

cetinturkalihaydar@gmail.com

2020-11-02 09:24:20

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ (*) الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ

 "İnananlar şimdiden felah'a ermiş (ve bu yöndeki beklentileri gerçekleşmiş)tir. O kimseler ki; onlar (Allah'ın (Celle Celaluhu) huzurunda oldukları şuûruyla) namazları içerisinde (bakmaları gereken yerlere bakarak, tüm uzuvlarını sakin tutarak ve kalplerini Rablerine yönelterek) sürekli huşû' edicidirler."(1)

İnsanın namaz içerisindeki halini göz önüne getirdiğimizde, ayaktayken elif {ا}, rukûda iken dal {د}, secdede iken de mim {م} şeklini aldığını görüyoruz. Bu üç harfin birleşimi ise âdem'dir. {ادم}.

Haddi zatında namaz kılmak, âdem olmanın bir gereğidir.

Zamansız gelen ölümden değil, namazsız gelen ölümden korkmak lazımdır. Âdem olup adam gibi yaşamayanların, âdem gibi ölmesi de zordur.

Amelsiz bir ilim ise sadece bilimden ibarettir ve sahibinin selametine sebeb olamaz. Zira bir kerre Allah'ın (Celle Celaluhu) secde emrini yerine getirmeyen ve huzurdan kovulan şeytanın ilmi yanında, günde beş kerre secde emrini terk edenlerin ilmi mukayese bile edilemez.

Namazın farz olduğunu bilmek bir ilimdir. Bu ilimle amel eden insan, rahmet-i Rahman'a kavuşur. Amelinde bulanıklık olanlar ise, Mâûn suresinde zikredilen veyl ile maalesef yüzleşmek zorunda kalır.

Namaz; "haydi felaha" nidasıyla kurtuluşa açılan kapının adıdır. Namaz; miracdır, Burak'tır, Refref'dir. Mevlasını ve asıl vatanını arzulayan ruhun, bedeniyle vedalaşmasıdır. Altın kafese konan bir bülbülün, o kafesin kapısının açılmasıyla özgürlüğe doğru kanat çırpmasıdır.

Namaz kılmak, ruha âb-ı hayat yudumlatmaktır. Dünyayı elinin tersiyle arkaya atıp, huzurunda durduğu Zât'a "Allah-u Ekber" tekbiriyle nefsini kurban etmektir.

"Sübhaneke" ile Rabbini tenzih edip, Fâtiha ile mükâlemeden sonra secdeye kapanarak, sessizce yaradanına "seni seviyorum" demenin en zirve halidir.

Âlem-i imkan ile âlem-i melekût farklı farklı şeylerdir.

Her şeyin bir sûreti, birde hakikatı vardır. Mesela insanın sûreti bedeni, hakikatı ise ruhudur. Toprağa giren cesettir, ruh ise hakiki insandır.

Cennetin de sûreti ve hakikatı vardır. Tıpkı imanın ve zikrin sûretinin ve hakikatının olduğu gibi.

Bizleri yoktan vâr eden Allahımız (Celle Celaluhu) bizden sadece namaz değil, doğru namaz istemektedir. Bunun delili ise, Kur'ân-ı Kerim'deki namazla ilgili âyetlerin ekserisinin, {اقام} doğrultmak, doğru yapmak, düzeltmek fili ile zikredilmiş olmasıdır.

 ﴾...وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ.﴿ "(O müttakîler) namazlarını dosdoğru, hakkıyla kılmaktadırlar"(2) gibi âyet-i kerimelerde geçen fiili muzârinin istimrar (devamlılık) manasında olması ise, doğru kılınan namazın, huşû' içerisinde kılınmasının devamlılığını ifade eder.

 Bu devamlılık ve ikâme o kadar önemlidir ki, ulul-azm peygamberlerden olan İbrahim (Aleyhisselam) Allah'a (Celle Celaluhu) duâ ederken:

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء

"Ey Rabbim, beni, namazı hakkıyla kılan bir kimse yap, zürriyetimin bir kısmınıda (namaz ehlinden kıl). Ey Rabbim duâ(ları)mı(zı)"(3 )buyurarak,

namaza hakkıyla devam edenlerden olması için niyaz etmiştir.

Binâenaleyh, namazın da sûreti ve hakikatı vardır. Bedenin gıdası yiyecekler olduğu gibi, rûhun gıdası da zikir ve bir adı da zikir olan namazdır.

Bedende zâhiri hastalıklar meydana geldiği gibi, ruhta da manevi hastalıklar nükseder. Fakat namaz öyle bir ibadetdir ki, Ankebût suresinin 45. âyet-i kerimesinin mûcibince insanı kötülüklerden uzaklaştırmakla beraber, şeklen de insanın bütün âzâları için reçetelere yazılması gereken ilaç mesâbesindedir.

Şöyle ki; Allah-u Teâlâ günde beş ayrı zaman diliminde, aynı şekilleri yaptırarak, içinde yaşadığımız zamanı unutturmayıp, bizleri hayata raptederek, unutkanlık olarak üzerimizde tesirini gösteren alzheimer hastalığından bizleri muhafaza ediyor. Zira bu hastalığa yakalananlara doktorların yaptıkları tavsiyelerden birisi, o hastaların zamanı unutmamaları için belli vakitlerde aynı hareketleri tekrar etmeleridir.

Mesela; her gün güneş doğmadan kalkmak, öğle yemeğini aynı vakitte yemek, ikindi vaktinde beş çayı içmek, akşam yemeğini aynı vakitte yemek ve yatmadan evvel her gün aynı şeyleri tekrar etmek gibi.

Namaz ise reçetenin bizzat ta kendisidir. Şöyle ki; insanın ayakta dik duruşu, rukûda iken belinin düz olup, elleriyle dizlerini kavraması, tekrar doğrulduktan sonra secdede nokta haline gelmesi ve bunu her rekatta tekrarlamasının insan anatomisinin üzerindeki etkileri ilmen ispatlanmış verilerdendir.

En profesyonel sporcu bile belli bir yaşa geldiğinde sporu bırakıyor. Fakat müslüman, akıl bâliğ olduğu günden beri başladığı ahiret koşusuna, ölene kadar devam eden atletlerin en profesyonelidir.

Ayrıca, Allah-u Teâlâ namazda zammı sûre okutarak ve okunan ayetlerin manasını düşündürerek aklımızı ve dimağımızı sağlam tutuyor.

Ve özellikle ayaktayken secde edeceğimiz yere bakarak, rukûda iken ayaklarımızın ucuna, doğrulduğumuzda tekrar secde edeceğimiz yere, secdede ise burun kanatlarımıza, oturduğumuzda kucağımıza, selam verirken de omuzlarımıza bakarak gözün antremanı olan ileri ve geri zoomlamayı her namazda icra etmiş oluyoruz.

Aslında namaz insanın hem sûreti hemde hakikatı ile alakalı olan ve gelişi özlem ile beklenmesi gereken bir ibadettir. Tıpkı üstad Necib Fazıl'ın dediği gibi;

"Şu kasvet dünyasında kalmadı özlediğim,

Namaz vaktinden başka ânını gözlediğim."

"Namaz; sancıma ilaç, yanık yerime merhem,

Onsuz ebedi hayat benim olsa istemem."

Dinin direği olup,(4) kötülüklerden men ederek,(5 )günah kirlerini yıkayan(6) ve Mevlâya yaklaştırarak(7) miracına sebep olan namaz, eğilerek yükselmenin adıdır.

Eğilmeyenlerin yeri ise, (katır büyüklüğündeki akrepler ve deve boynu kalınlığındaki yılanlarla dolu olan) "ğayya"(7) çukurudur.

Meşhur Cibril hadisinde iman, İslam ve ihsan anlatıldıktan sonra, Rasûlüllah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "O Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi"(8) sözlerinden İslam maddesinde zikredilen namazın, dinin ta kendisi olduğunu anlamış oluyoruz.

Namaz dindir, raptiye ve dikiştir. Hem de öyle bir dikiş ki, insanı zaman iğnesiyle her gün beş yerinden ahirete diken bir dikiş! Ra'd suresinde geçtiği gibi Allah-u Teâlâ'yı zikredip, anmanın en yoğun halidir.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir keresinde Bilal-i Habeşi'ye (Radıyallahu Anh) ﴿"Ferahlandır, rahatlat beni ey Bilal!"(9) buyurarak, namazın rahatlamaya sebep olduğuna işaret buyurmuştur.

Ruhun belası olan müziği, ruhun gıdası zannedenlerin ve ayakları şişene kadar namaz kılan bir peygamberin gözleri şişene kadar uyuyan ümmetinin bu hadis-i şerifi anlaması mümkün değildir.

İnsanı secdeye götürmeyen aşk, cennete nasıl götürsün? Ezan ile çağırana gitmeyene, duâ ile çağrılan nasıl icabet etsin? Heyhaat!

 Ruhu olmayan ve sahibini haramlardan uzaklaştırmayan namaz, insanın manevi yakınlığına sebep olamayan sûreta namazdır.

Yüreğini secde ile nikâhlamadığı için, nâmahrem ve gayri meşru olan mâsivâyı boşayamayan insanların namazı, sahibini münkerden alıkoymamakla beraber manevi miracı için, kurbet (Mevla'ya yakınlık) yolculuğunda gurbet haline gelmiştir.

"Namazın kazası olur ama işin kazası olmaz" gibi mesnetsiz ve meymenetsiz sözleri sarf edenlerin, haramlara da farklı isimler bularak İslam'ı sulandırmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz.

Fakat içkinin adına kafa bulmak, fâizin adına kredi, rüşvetin adına hediye, kumarın adına şans oyunu, zinanın adına da aşk diyenlerin, cehennemin adının halen cehennem olduğunu unutmaması gerekir.

 "Namazın anahtarı temizliktir"(10)

Abdest veya gusül gibi zâhiri temizlikle icra edilen namaz ibadeti, hakiki temizlik olan ruhun iffet ve nezâfetinin manevi kapısıdır. O kapıyı kapatanların iffetini insanlar sorgulayamasa da, ruhunun nezâfeti tartışılır olmaktan hâli olup, kendisini kurtaramaz.

Sûretin hakikat ile alakasını gözardı etmemek lazımdır. Sûretin ikmâli, hakikatın ikmâl ve insicâmına sebep olur ve o zâta Rahman'ın rahmet nazarı yönelerek iltifat eder. Şöyleki; Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şerifinde:

"...Şüphesiz Allah (Celle Celaluhu) size namaz (kılmanız)ı emretti, namaz kılarken sağa sola bakmayın, muhakkak Allah(-u Teâlâ) vechi( cemali)ni namazda sağa sola bakmayan kulunun yüzüne karşı diker (çevirir, ona nazar eder, ondan razı olur, ihsan ve ikramda bulunur, kul sağa sola bakarak yüzünü Mevla Teâlâ'dan döndürürse Mevla Teâlâ da ondan yüz çevirir)..."(11) buyurdular.

Demek ki sûreta da olsa namazda sağa sola bakmamak, Allah-u Teâlâ'nın o kuluna iltifat edip yönelmesine sebep oluyor.

O zaman namazda böyle bir ruhu yakalamanın ön şartı, sûretin nizam ve intizamına bağlanmış olmaktadır. Hatta rukûsu ve secdesini tam yapmayanlar hakkında Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "İnsanlar içinde en kötü hırsız, namazından çalandır"(12) buyurmasıyla, bu nizam ve intizamı bozanların hırsız ismiyle anıldıklarına tanık oluyoruz.

Şartlar vuku bulduğunda mal çalanın eli kesildiği gibi namazından çalan kimsenin elinin de fuyûzât-ı ilâhiyyeye ulaşmaktan kesilmesi söz konusu olunca, Rabbisinin emirleri hususunda noksanlık ve edepsizlik yapanların, uzaklık ve mahrumiyet ile cezalandırıldığını hadis-i şeriflerden okuyor ve namazın da ruhunun olduğunu idrak etmiş oluyoruz.

 Namaz vakti geldiğinde "Kalkın ve ateşinizi söndürün" diyen Ebû Bekr-i Sıddık (Radıyallahu Anh) ile "Emanetin vakti geldi" diyen Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh) namazdayken nasıl bir ruh hali içerisinde olduklarını anlamakta zorlanabiliriz. Fakat, bu sözlerden anladığımız bir şey varsa o da, namazın muhafaza edilmesi gereken bir emanet olup, kılınmadığı takdirde bacayı saran bir ateş ile yangına sebep olmasıdır.

Mecûsi bir köle tarafından namazdayken hançerlenen Hazreti Ömer'in (Radıyallahu Anh) dünyasındaki, namazın yerini ve ruhunu, "Namaz vakti geçiyor ey Ömer!" denildiğinde "Namazı zâyi edenin İslam'dan nasibi olamaz" diyerek kalkmak için doğrulan Hazreti Ömer'in (Radıyallahu Anh) şehâdetine şahit olmayanlar anlayamazlar.

Maalesef bizler de o şehâdete şahit olamayanların arasında bulunuyoruz.

Ezcümle, hakikat için sûret, sûret için de amel lazımdır. Namaz kılmakla amel etmiş oluyoruz ve namazın sûreti hâsıl oluyor. Ancak hakikat öyle bir şeyki ihlası olmayan gönüllerde bulunmadığı için evvela ihlasın tesis edilmesi icabediyor.

İlim; okuyarak elde edilir, amel ise öğrendiklerini yaparak. İhlasa gelince onu kitaplarda arama!? Bulamazsın. Onu da ehlinden alman lazımdır.

Şayet bu sözümü anlamakta zorlanıyorsan bir de şöyle düşün; kitap sana yüzme öğretemez, seninle suya giremez, o halde seninle beraber suya girebilecek birini bulman gerekir.

Çok uzaklarda arama, şöyle bir etrafına bakınıver göreceksin.

Ne hâcet Çin'e gitmek, mürşid ara

Yanı başındadır, göz görmez; âmâ

Vesselam

Kaynaklar:

1- Müminun: 1-2

2- Bakara: 3 den.

3- İbrahim: 40

4- Tirmizi, İman

5- Ankebut: 45

6- Buhari, Mevâkit: 6

7- Meryem: 59

8- Buhari, iman 37, Müslim, iman 13

9- Ebû Davud edeb 78, A.İ.Hanbel V/364,371

10- Tirmizi, Taharet 3 No: 3 1/8

11- Tirmizi, Emsal 3 No: 2863 den 5/148

12- A.İ.Hanbel, Müsned No: 22705, 8/386 Hakim, Müstedrek No: 835, 1/353, Beyhaki, Sünen-i Kübra, Salat 476, No: 3996, 2/539

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

Cum'a, 8

GÜNÜN HADİSİ

"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.

BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI