Cevaplar.Org

MERHUM FIRINCI AĞABEYLE ALAKALI MÜTEVAZI BİR HATIRA

Geçen hafta Rahmet-i Rahmana uğurladığımız merhum Mehmed Nuri Güleç veya ismini unutturan tabirle “Fırıncı ağabey”in ardından çok şeyler söylendi, yazıldı. Artık ameliyle baş başa kalan merhum hakkında fakirin de küçük, mütevazı bir anısı var. Yazıp yazmamakta tereddüt ettim. Ama bu gönüllerin daraldığı ve sıkıldığı zamanda belki bir uhuvvet şebnemine vesile olur diye yazdım


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2020-10-08 21:40:48

Geçen hafta Rahmet-i Rahmana uğurladığımız merhum Mehmed Nuri Güleç veya ismini unutturan tabirle "Fırıncı ağabey"in ardından çok şeyler söylendi, yazıldı. 

Artık ameliyle baş başa kalan merhum hakkında fakirin de küçük, mütevazı bir anısı var. Yazıp yazmamakta tereddüt ettim. Ama bu gönüllerin daraldığı ve sıkıldığı zamanda belki bir uhuvvet şebnemine vesile olur diye yazdım.

2010 senesinin 1 Haziran günü Urfalı merhum Abdülkadir Badıllı ağabey telefon etti. Kendisinin İstanbul'da Vatan medresesinde olduğunu, görüşmek istediğini söyledi.

Hemen yanlarına vardım. Merhum Abdullah Yeğin ağabey de oradaymış. Onu da görmek nasip oldu. Hoş beşten sonra merhum Badıllı ağabey, Ahıskalı Ali Haydar Efendi merhumla alakalı malumat istedi. Ben de bildiğim kadarıyla anlattım. Sonra o zat hakkında malumat istemesinin sebebini sordum.

"Cübbeli Ahmet Hoca bizleri akşam yemeğine davet etti. Gittiğimde Mahmud Efendi'nin şeyhi olan bu zatla alakalı bir malumatım olsun istedim" dedi. Biraz sonra Fırıncı ağabeyin kendilerini taksiyle alacağını ve Abdullah ağabeyin de geleceğini söyledi.

Bu vesileyle öğrendim ki, bir müddet evvel Cübbeli Ahmet Hoca Urfa'ya gelmiş. Badıllı ağabeyi de ziyaret etmiş. Badıllı ağabey de hocaya, kendisinde emanet olan Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin cübbesini giydirmiş ve Ahmed Hoca o cübbeyle iki rekât namaz kılmış.(Bilindiği gibi bu Cübbe, Mevlana Halid hazretlerinin halifelerinden Küçük Âşık'ın, Mevlânâ Halid Hazretlerinden aldığı cübbedir. Torunu merhume Asiye Mülazımoğlu tarafından Bediüzzaman'a hediye edilmiştir. Hazret-i Üstad bu mübarek cübbeyi üç sene Kastamonu'da, sonra Denizli hapsinde ve ilk Emirdağ hayatında ve Afyon hapsi ve sonrasında on bir sene kadar yanında bırakmış ve çoğu zaman da onu giymiştir. Nihayet-1951 sonlarında cübbeyi, diğer bazı eşya ve kitapları ile birlikte Urfa'ya göndermiştir. Geniş bilgi için bkz. A.Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt.3)

Bu durumdan fevkalade mütehassıs olan Cübbeli hoca da "ağabey İstanbul'a geldiğinde bir gece mutlaka bana misafir olacaksın" demiş ve söz almış.

Ben de boş bulunup "Ağabey, ben de o zatı bizzat hiç görmemiştim. Mümkünse gelmek arzu ederim" dedim. Badıllı ağabey o tatlı gülümseyişiyle; "benden yana sorun yok. Fırıncı ağabeye soralım. Arabada yer varsa sen de gelebilirsin" dedi.

Bir müddet sonra Fırıncı ağabey geldi. Aslında araba da yer yoktu ama o sırada merhum Abdullah ağabeyin işi çıkınca, gelemeyeceğini bildirdi ve bir kişilik yer açılmış oldu. 

Arabaya bindik. Fırıncı ağabey büyük bir hürmetle Badıllı ağabeyi ön koltuğa oturttu. Biz ikimiz de arka koltuğa yerleştik.

Daha akşama çok vardı. İlk önce Sarıyer'e gittik. Üstad mütareke dönemlerinde burada bir evde kalmıştı. Bilindiği gibi Üstad, Ekim 1921'de doldurttuğu nüfus tezkeresinde, ikamet yeri olarak (Sarıyer) Fıstıklı Bağlar sokağı, 18 numaralı ahşap ev" şeklinde adres vermişti. Üstad bu evde inzivaya çekilmiş ve Eski Said burada Yeni Said olmuştu (geniş bilgi için A. Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, 1. Cildine bakılabilir) Burası ağabeylerin gayretleri ile alınıp restore edilmiş ve Bediüzzaman'ın bu menzili bir nur dershanesi olmuştu.

Yolda Allah'tan ses kayıt cihazımı açmışım. Yol boyunca yapılan sohbetleri böylece kaydetmiş oldum. O zaman farkına varamadım ama şimdi bende tatlı bir esinti olarak kalmış oldu bu araba sohbeti..(mümkün olursa o sohbeti tekrar dikkatle dinleyip bazı paylaşımlar yapmak isterim. Çünkü enteresan hususlara değinilmiş, mesela merhum Fırıncı ağabey 1950'lerde merhum Ahmet Aytimur ağabeyin 2 veya 3 defa kendilerini merhum Ahıskalı Ali Haydar Efendi'yi ziyarete götürdüğünü anlatıyor bu konuşmalar arasında)

Sarıyer girişinde Fırıncı ağabey kavun, karpuz gibi şeyler alarak içimizi serinletti. Zannedersem Sarıyer medresesinde çay da içtik ve tabii ki ders yaptık. İkindi namazını eda ettikten sonra oradan ayrıldık.

Fatih'e geldiğimizde yolda Mehmed Paksu Hocayı da arabamıza aldık. Ve o zaman Cübbeli Ahmed Hocanın çalışmalarını yaptığı binanın kapısını çaldık. Ahmed Hoca bizi büyük sevinçle karşıladı, tek tek hal hatırımızı sordu.

Hocanın babası Yusuf amca da bir süre sonra mekâna geldi. Merhum Fırıncı ağabeyle çok samimi kucaklaştılar, birbirlerinin ellerini öpmeye çalıştılar. Aralarındaki hukuk 1940'ların sonlarına kadar dayanıyordu.

Sohbet esnasında bir ara Cübbeli Ahmed hocamız dizime dokunup Fırıncı ağabeyi işaretle "şuna bak, ne mübarek bir insan" demişti.

Fırıncı ağabey her zaman olduğu gibi güleç ve fıtri ve latifeci idi. Bir ara Cübbeli Ahmed Hoca'ya "Ya hocam, sana ziyarete geleceğimizi öğrenince bir iki gündür sakal traşı olmadım. Kusura bakma ancak bu kadar çıkabildi" deyince hem biz güldük hem de Cübbeli Hoca gülerek "aman ağabey, estağfurullah" dedi.

Sonra akşam namazı vakti geldi. Cübbeli Ahmet Hoca ısrar ederek Mehmed Paksu Hocayı imamete geçirdi ve namaz kıldırması için bir cübbe getirdi. Paksu Hoca "ehh ben de bir vakitlik Cübbeli Mehmed Hoca oldum" diyerek latife etti.

Sonra Ahmed Hoca bizleri yemek sofrasına buyur etti. Sofrada Ahmed Hoca Üstadın Vehhabi meselesine bakış açısını sual etti. Fakir de o meseleleri zamanında ezberlemiştim. Ağabeylerin de müsaadesiyle o kısımları anlattım. Cübbeli Hoca çok hoşlandı. Mesela "meşhur, dehşetli dâhîlerden İbn-i Teymiye ve İbn-ül Kayyim-il Cevzî'nin pek acib ve cazibedar eserleri İstanbul'da çoktan beri hocaların eline geçmesiyle ilaahir gibi meseleleri zikrettikçe "maşallah. Üstad meseleyi halletmiş ya.." dediğini hatırlarım.

Yemek sonrası çaylar içildi. Sonra Cübbeli Ahmed Hocanın vaaz ettiği Fatih'teki mescide geçildi. Burada Cübbeli Ahmed ve Mehmed Paksu Hocaların sorularıyla iki ağabey ve daha çok da Badıllı ağabey Üstad hakkında hatıralarını anlattılar. Bu sohbet o sırada Lalegül FM'den de canlı yayınlandı ve elan internet ortamında mevcut. 

Ağabeyler orada sohbet ede dursun, biz de Yusuf Ünlü amcayla bir köşeye çekilip bayağı sohbeti koyulaştırdık. Kendisi gerçekten çok tatlı bir amca idi. Saat 12'ye yaklaşırken sohbet sona erdi ve vedalaşarak o mekândan ayrıldık.

Bu vesile ile hem Badıllı ağabeye hem de Fırıncı ağabeye rahmet dilerim. Ruhları şâd olsun…

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-2

Fahr-ı Kainat’a Nasıl Bakmalıyız: Kur’ân’da, “Muhakkak ki, Allah katında sizin en d

NURDAN VECİZELER-8

NURDAN VECİZELER-8

“Hakikaten mümin cennete layık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder.” İzah: B

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

YIKILMAKTA OLAN ÜÇÜNCÜ MABET

Kimi Yahudiler mecazen veya sembolik anlamda İsrail’e Süleyman Tapınağı makamında üçüncü

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

TACEDDİN TOPAL(1927-2020)

Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

SULTAN 2. BAYEZİD (1481-1512)

1448’de Dimetoka’da doğdu. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hâtun’dan doğan büyük oğl

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

AKSA TUFANI’NIN İSTİKBALDEKİ AKİSLERİ

De ki: " Bize iki güzellikten birinin dışında başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oy

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

ALLAH RASULÜNÜN MANEVİ ŞAHSİYETİ-1

Fahr-ı Kâinat Efendimiz, (Aleyhissâlatü vesselâm) Kur’ân’ı Mekkelilere tebliğe başladı

NURDAN VECİZELER-7

NURDAN VECİZELER-7

“İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, ink

Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.

Nûr, 38

GÜNÜN HADİSİ

Harb bir hiledir.

Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI