Cevaplar.Org

PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-17

Humeyni Dünyaya turlayan başka bir süreç ise Şeytan Ayetleri romanının orada burada tefrika edilmesi ve Müslümanların öfkesine neden olmasıdır. Öfke patlamasına neden olmuştur. Humeyni ise, parsa toplamak için infazı durdurma ile birlikte Rüşdi hakkında ölüm fetvası vermesi olmuştur.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-09-09 07:32:06

Humeyni

Dünyaya turlayan başka bir süreç ise Şeytan Ayetleri romanının orada burada tefrika edilmesi ve Müslümanların öfkesine neden olmasıdır. Öfke patlamasına neden olmuştur. Humeyni ise, parsa toplamak için infazı durdurma ile birlikte Rüşdi hakkında ölüm fetvası vermesi olmuştur. Nedense sessiz sedasız bir biçimde Abdurrahman Kasımlu ve benzeri örneklerde olduğu gibi ortadan kaldırma imkânı varken bunu yapmadı, aksine sesli ve gürültücü bir tarzı seçti! Neden acaba?

* Ilımlı Şiilerden Ahmet Meskati, Almanya buluşmalarında Halis Çelebi'ye şunları söyleyecektir: "Benim nazarımda Humeyni ile Saddam arasında hiç fark yoktur. Tek fark birinin kep giymesi diğerinin ise sarık takmasıdır…(http://www.manaar. com/vb/ showthread.php?t=13781 ).' 

* İran'ın, Saddam'la 8 yıl savaşmasıyla Esat'ların halkına karşı savaşını desteklemeleri arasında hiçbir fark yoktur. Fark görenlerin vicdanları nasır bağlamış ya da muhabbet körlüğüne düşmüşlerdir. Ma enzelallahu biha min sultan-Allah bir bürhan indirmedi ayetinde ifade edildiği gibi, hem Saddam hem de Humeyni la yüs'el bir biçimde yaptıklarını, arkasına sığındıkları bazı indi doktrinler adına yapıyorlardı. 

* Velayet-i fakih anlayışı resmi bir doktrin haline getirilmiş ve Şii ulema dahi olsa buna karşı çıkan kim varsa aktif ise ezilmiştir. Agacari'nin sözlerinden ve Muhsin Kadiver'in de 'Nazirihay devlet Der Fıkhı Şia/ Şia Fıkhında Devlet Nazariyesi' gibi eserlerinden dolayı başlarına geldiği gibi.

*Rahatlıkla, Humeyni'nin Şiiliğin sönmüş dinamiklerini yeniden canlandırdığını ve aktif hale getirdiğini söyleyebiliriz. Humeyni sönmüş volkanı yeniden aktif hale getirmiştir. Şah İsmail'in 1501 yılında açmış olduğu çığırı yineledi ve yeniledi. Çeliğe su verdi. Sönmüş duyguları uyandırdı.

* Bölgede istikrarsızlık amili üçüncü dalga ise, Humeyni ve devrimi olmuştur. Bölgesel liderlik peşinde gezen herkes Filistin meselesini kendisine binek yapmıştır. Humeyni de Nasır'ın izinden gitmiştir. Nasır milliyetçiliği yayarken, Humeyni de Şiiliği kendisine alet etmiştir. Sönmüş kavgaları yeniden aktüel hale getirmiş ve canlandırmıştır.

*Humeyni'ye en uygun sıfatlardan birisi 'sarıklı Nasır'dır. Her ikisinin de yöntemi kışkırtma üzerine kuruludur. İkinci ortak noktaları da Türkiye düşmanlıklarıdır.

* Humeyni'nin yükselişinde Şah'ın da yanlış kararları olmuştur. 1964'te kendisiyle pazarlık yaparak Humeyni'yi hapisten salıvermiştir. 1978 yılında ise gözünün önünde tuttuğu Irak'tan ya da kuşun kafesten uçmasına izin vermiştir. Saddam'a baskı yaparak Humeyni'nin ülkeden çıkartılmasını istemiştir. İş içten geçtikten sonra da bu davranışı yüzünden pişman olmuştur. Şah'ın yanlışları olmasaydı, Humeyni başarı sağlayamazdı. Bütün şartlar Humeyni'nin lehine gelişmiştir. Şah'ın hatıratına göre Kaddafi ve Carter, Humeyni lehine çalışmıştır.

* Mesih'in zuhurunu bekleyen (nüzulünü değil) Yahudilerin revizyonizmle birlikte Siyonizmi ihdas etmeleri gibi, Humeyni de İntizar doktrini üzerine velayet-i fakih aşısı yaparak İslam içinde teokratik bir dalga oluşturmuştur.

*20'inci yüzyılda Müslümanlar açısından siyaset-İslam ilişkileri açısından en tehlikeli iki kitaptan birisi, Ali Abdurrazık'ın hilafeti reddeden "İslam ve Usul'ul Hükm" adlı kitabı, diğeri de, İslam adına teokrasiyi ve din adamları rejimini vazeden Humeyni'nin "El Hükümet El İslamiye" kitabıdır. İslam ve siyasi alan ilişkileri noktasında Ali Abdurrazık tefriti temsil ederken, Humeyni de ifratı kuşanmıştır. Humeyni gelenek kabuğuna çekilmiş Şiiliğe yeni bir ivme vermiş, bu vesile ile Ortadoğu'yu kasıp kavurmuştur.

* Said Havva'nın hacmi küçük ama kıymeti büyük kitaplarından birisi 'El Humeyni Şuzuzun Fi'l Akaid Ve Şuzuzun Fil'l Mevakif' adlı kitabıdır. Başlığını, ' Humeyni'nin akide ve tutumlarındaki aykırılıklar' olarak çevirebileceğimiz bu kitap, Humeyni ve felsefesini çok güzel analiz etmektedir. Yıllar içinde ikinci kez okudum. Her okudukça kitabın kıymetini daha iyi kavradım.

* Humeyni ise şeyheyn'in (Hazreti Ebubekir ve Ömer) Kur'an ahkâmı ve Allah'ın hukukuyla oynadıklarını ileri sürmüştür. Bizim hulafa-i raşidinin sünneti olarak gördüklerimizi onlar Allah'ın hukukuyla oynamak olarak takdim etmişlerdir. Onları dinin hükümleriyle oynayan zalim, ahmak ve affak olarak nitelendirmiştir (El Humeyni, Daru Amman, 1987, s: 15).

* Humeyni türrehatına devam ederek, Hazreti Ebubekir ve Ömer'in bırakın imam (halife) olmasını ulu'l emr'den bile sayılamayacaklarını ileri sürmektedir. Hazret-i Ömer'in icraatlarının küfür ve zındıkadan ve Kur'an ayetlerine muhalefet etmekten kaynaklandığını ileri sürmektedir. Humeyni, Hazreti Ali taraftarlarının Şeyheyn'in hizbi nedeniyle başlarını kaldıramadıklarını ve çar naçar icraatlarına ses çıkaramadıklarını ileri sürmektedir. Ali Şeriati de Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer'in içinde olduğu toplulukları kastederek bunların gizli komiteler olduğunu ileri sürmüştür.

* Humeyni öncülüğünde bazı mollalar İran halkının devrimini çalmışlardır. Said Havva daha da ilerisine giderek dünyadaki İslami uyanışın Humeyni devrimiyle birlikte önünün kesildiğini ve mecrasının saptırıldığı ifade etmektedir. Dolayasıyla, Humeyni üzerinden eski kavgaları hortlatmak için küresel bir komplodan bahsetmek mümkündür. Bunun merkezinde ise Humeyni vardır. Maalesef içyüzünü bilmeden çokları Humeyni'ye aldanmıştır. Takiyye türü ifadelerine kapılmışlardır. 

* Said Havva, Humeyni risalesini yazma sebebini şöyle izah ediyor: Çağdaş İslam uyanışıyla birlikte İslam dünyası umuda ve müjdeye kapıldı. Geçmişteki şan ve yüceliklerine yeniden kavuşacaklarını umdular ve sandılar. Bu uyanışı söndürmek için Mecus kâhinleriyle Yahudi hahamları bir araya gelerek kafa kafaya verdiler ve İslam aleyhine tezgâh ve komplo kurdular. Bu uyanışı yoldan saptırmak ve mecrasından uzaklaştırmak için eski oyuna yeniden sahneye sürdüler. Bu oyun İslam'ı gösteriş olarak kuşanan bir topluluğu yeniden sahneye sürmekten ibarettir. Bu milletle birlikte prematüre bebeği öldürme imkânına kavuşuyorlar. (El Humeyni, s: 3).

* Şah'ın mı yoksa Humeyni'nin mi daha zararlı olduğuna tarih elbette ki kayıt düşecektir. Lakin Saddam Hüseyin'in de, ülkesinde sürgünde kalan Humeyni hakkındaki değerlendirmesine bilmeden onun şahsiyetini ve hırsını anlamak zordur. Humeyni doğrudan veya dolaylı olarak hem Şah'ın devrilmesinden hem de Saddam'ın idamından sorumludur. Bu arada milyonlarca insan da telef olmuştur. Saddam, 1984 yılında görüşmeye gelen bir İngiliz heyetine Humeyni'yi şöyle anlatır: Mollalar iktidara susamış haldeler. Gözlerini ihtiras bürümüştür. Bu yolda göstermeyecekleri maharet, esneklik ve pragmatizm yoktur (http:// www.islammemo.cc/akhbar/arab/2014/01/05/191351.html ). İslam dünyasında milyonları öldürürler ama Amerikalılara bir fiske atmadan onlarla masaya otururlar. Yine onlarla İslam dünyasını paylaşmak için.

* Dördüncü adam ise Şiiliği durağan bir mezhebi kalıptan çıkararak, yeniden bir siyasi ve dini harekete çeviren ve çılgınlığı ve kiniyle milyonlarca kitleyi ölüme gönderen Humeyni'dir. Böylece Şah İsmail'in çığırını ihya etmiştir. Bugün İslam alemi bu çığırın getirdiği felaketlerle dağlanmaktadır.

* Humeyni Musaddık'ın devamı değil asimetrisidir. Şah'ın ise daha keskin bir devamıdır. İran halkına ve dünyaya iyi pazarlanmıştır. Şah'ın hatıratında yazdığı gibi, ABD, NATO daha doğrusu Carter NATO Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Hoyzer'i Tahran'a göndermiş ve ordunun devrimcilerle Şah arasındaki kavgada tarafsız kalmalarını temin etmiştir. Darbe yapılacaktı önledi. Orduyu nötr hale getirdi. Carter Şah 'a iltica hakkı bile vermedi. Humeyni'den mi korktu? Yoksa Şah'tan mı hazzetmiyordu?

* Şah'ın öldüğü topraklarda ikinci bir 11 Şubat (2011) devrimi patlak vermiş lakin Humeyni'ye ön veren batılılar siyasi oportünist Sisi ile birlikte devrimin ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mürsi'yi devirmişlerdir. Zira Mürsi, İslam dünyası için toparlayıcı bir isimdir. Humeyni ise aksine dağıtıcıdır. Amelleriyle de bu vasfı pekâlâ ortaya çıkmıştır. İran devrimi hakiki değil çakma ve çalıntı bir devrimdir. 1962 yılında Cezayir'de ve 3 Temmuz 2013 yılında Mısır'da olduğu gibi. Halkın fedakârlıkları üzerinden dümene Humeyni geçmiştir. Veliyyi fakih adıyla Şah'tan daha ağır bir baskı rejimi kurulmuştur. Sadece İran halkının değil İslam âleminin de başına musallat olmuş, kara bela kesilmiştir. Devrimin karakteri sürekli ikili oynamaktır. Carter ile iş tutan Humeyni ve bendeleri ardından Reagan ile pazarlığa girişmişlerdir. Bu pazarlıkları ve iğreti tarzları 1986-1987 yılında ise İrangate skandalıyla birlikte patlak vermiştir.

* Yahudi asıllı 'saygın bir hukukçu' olan Richard Falk, 35'inci yılında Humeyni devrimini yazdı. İçeriden birisi olarak yazmış. Birincisi, dönüşü öncesinde Paris'te Humeyni ile uzunca bir süre görüşmüş. Ardından Carter döneminde ABD'nin son Tahran Büyükelçisi Büyükelçisi William H. Sullivan ile görüşmüş ve devrimle alakalı analizlerini dinlemiş. Daha doğrusu halk devriminin nasıl kaçırıldığını ve Humeyni devrimi haline getirildiğinin hikâyesini işlemiş. Sullivan, Şah'a sundukları muhtemel tehdit odaklarıyla alakalı bir raporda 26 muhtemel siyasi tehdit belirlediklerini ve bunların arasında Humeyni gibi bir tehlike öngörmediklerini söylemektedir. Falk şunu söylüyor: Acaba biz Humeyni'yi mi anlayamadık yoksa Humeyni herkese takiyye yaparak işletti mi? 

* Richard Falk 'Ayatollah Khomeini: A rare encounter with a true revolutionary' başlıklı yazısında benzeri bir hikâyeyi anlatıyor. Devrimden önce Humeyni ile Paris'te görüşen Richard Falk devrimden sonra bir heyetle birlikte Mehdi Bazargan'ın davetlisi olarak Tahran'a gider. 14 yıllık sürgünden sonra ülkesine Paris'ten avdet eden Humeyni hesapta olmayan bir biçimde bütün ipleri eline geçirir. Burada meselenin anlaşılması için şöyle bir ön tespit yapmamız yerinde olur. Şah halkının düşmanıdır. Şah'ı deviren Musaddık ise İngiltere'nin ve Batı'nın düşmanıdır. Humeyni ise onun ötesinde İslam dünyasıyla hesaplaşma adamıdır. İslam dünyasının ve tarihinin düşmanıdır. Richard Falk'un dediği gibi, milli sınırlar mefkûresini kaldıran Humeyni yerine dini sınırları ( Şii sınırları) yerleştirmiştir. Şiilik ve Perslik bileşkesinden yeni bir düşmanlık dalgası üretmiştir. Richard Falk Humeyni'nin düşüncelerinden bölgesel bir krizin ayak seslerini hissettiğini söylemiştir.

* Adeta Cemaleddin Afgani'nin Nasirüddin Şah'la ilgili intikam dürtüsünü kendisi Muhammed Rıza Pehlevi'nin şahsında gerçekleştirmiştir. Siyasi istibdada karşı çıkarken zümre istibdadını yerleştirmiştir. 1963 yılında Muhammed Rıza Pehlevi ile anlaşmasına rağmen hapisten çıkınca ona sırt dönmüş ve sonuçta Şah kendisini sürgüne göndermek zorunda kalmıştır. Cezayir anlaşmasından sonra Şah yanlışlık yapmış ve Saddam'a baskı yaparak Humeyni'nin Irak'tan da atılmasına vesile olmuştur. Irak'tan kovulma ise Humeyni'yi çifte intikam dürtüsü konusunda kamçılamıştır. Şah ve Saddam Hüseyin. 1979 yılında halk devriminin dalgasına binen Humeyni sonuçta halkın düşmanı olan Şah'ın devrilmesine vesile olmuştur. Bu suretle Şah'tan intikamını almıştır. Sıra Saddam'a gelmiştir. Humeyni'nin ipleri ele geçirmesine karşılık Kutbizade, Bazargan ve Beni Sadr iktidarda kalsa veya etkili olsalardı belki de tarihin mecrası değişir ve İran-Irak savaşı ve bölgesel çalkantılar hiç yaşanmazdı. Lakin Humeyni'nin ihtirasları bölgeyi kan gölüne çevirmiştir. Şah'la ilgili kehaneti kendisinde gerçekleşmiştir. Şah'ın aynasında kendisini görmüştür. Şah hakkında şu sözü söylemiştir: "Şah kendisi ile halk arasında kandan nehirler oluşturdu." Humeyni ise 10 yıllık iktidarı sırasında İslam dünyası ile İran arasında kandan nehirler oluşturmuştur. Konuşurken hep suret-i haktan konuştu, lakin icraatta iken hep tersini yaptı. Batılıları hedef gösterdi, Müslümanlara vurdu.

* Richard Falk'ın ifade ettiği gibi, Şah ülkeyi Yahudilerle ve Bahaîlerle yönetti. Humeyni ise onların yerine Şiiliği ikame etti ve mollaları geçirdi. Halkı da devrimin yakıtı haline getirdi. Dalgalar halinde halkı cephelere sürdü. Böylece geride kapanmayan kan davaları bıraktı. Humeyni devrimle birlikte yanılmaz ve yüce bir kılavuz haline gelmiştir. Velayet-i fakihe dayandırdığı bu mutlak gücünü ise İslam dünyasıyla sürtüşme amacıyla kullanmıştır. Sonuçta, Rıchard Falk Humeyni'nin devrimci kılığında bir karşı devrimci olduğunu yazıyor. İsrail'den sonra 35 yıldır bölgede felaketlerin ikinci zinciri ve halkası olmuştur. Kanlı miras bölgeyi kasıp kavurmaya devam ediyor.

* Humeyni'nin gelişini Amerikan ve Batı muvazaasına bağlayanlar pek de yanılmış sayılmazlar. Zira İran Devrimi veya hareketi sönmek üzereyken Walker Bush 11 Eylül sonrasında Afganistan ve Irak işgalleriyle imdadına yetişmiş ve yeniden çeliğine su vermiştir.

* Humeyni'nin panzehiri İran Kurtuluş Hareketi Lideri Mehdi Bazargan'dı. İran'da onun çizgisi kazanmış ve devrime damgasını vurmuş olsaydı bugün bambaşka bir İran ve bambaşka bir Ortadoğu görebilirdik. Zıddiyat üzerine kaim bir İran yerine, uyum köprüsü görebilirdik. Kan ve gözyaşı yerine halkıyla barışık, komşularıyla barışık ve İslam tarihiyle barışık ve dünya ile daha barışık bir İran görürdük. Heyhat kitleler ve dalgalar Humeyni'nin hissi söylemine aldanmış, o da halkın kabaran dalgalarının üzerine binerek çarpık tarihi anlayışı yeniden diriltmiştir. Bilmeden kaybeden İran halkı ve bölge olmuştur. Humeyni dini değil, tarihi ihya etmiştir. Dini değil, velayet-i fakih doktrini veya bidatıyla tarihi ihya etti, yeniledi. Mehdi Bazargan İran'ın Malik Binnebisi'dir. Her ikisi de Türk kökenlidir (http://www.risalehaber.com/malik-binnebi,-istanbuldan-hemserimiz-cikti-14477yy.htm ).

* Hâlbuki İran'daki molla rejimi bir Amerikan projesi ve Humeyni de bunun uygulayıcısıdır. Humeyni bunun ne kadar farkında idi, bilemeyiz. Bu yönde birçok tez var. ABD'nin Soğuk Savaş dönemindeki en parlak hariciye vekillerinden birisi John Foster Dullesdır. İran devriminin kopmasından on yıl kadar önce(1969 yılında) şunu söylemiştir: İsrail'in ihtiyacı olan tek şey bir Şii-Sünni kapışması ve savaşıdır (http://al-aman.com/subpage.asp?sectionid=22 ). 10 yıl sonra bu kehanet kendini doğrulamıştır. Humeyni'nin ülkesinde ipleri ele geçirmesinden hemen sonra ilk işi Irak'la dalaşmak ve savaşa tutuşmak olmuştur. Elbette bu hususta Saddam da kabahatlidir. O da işin nereye varacağını hesap etmeden tehevvüre kapılmıştır.

* Humeyni'nin zihin dünyasında Fehmi Şinnavi'ye benzer bir tez yoktur. O ortaklık değil Pers egemenliğinin peşindedir. Sıfır noktasını da, devrimi olarak görür. Onun bakışını tarihi zemin belirlemiştir. O rekabet ve düşmanlık damarıdır. Humeyni, devrimini evrensel olarak tanımlamaya çalışmış ve Şiilikle ilintili gösterenleri Amerikancılıkla suçlamıştır. Dolayısıyla hem tarihi hem de kendi yaptıklarını inkârda işbirliği ortamı aramıştır. İnkâr ve ret üzerine kurulu bir birlik hayal etmiştir! Onun yaptığı Şiilerin tarih boyunca yaptıkları, kolay suçlama kalıplarından birisidir. Bu yaklaşımıyla Sünni kitleler nazarında Şiiliğini gizlemek istediği kadar Sünnilik vurgusunu da suçluluk duygusu haline getirmek istemiştir. Bugün Şiilik yaptığından dolayı suçlanan kimse yok! Lakin aksine Abdullah Fehd Nefisi gibi Sünnicilik veya Şii karşıtlığı yapmaktan dolayı yargılanan ve hâkim önüne çıkanlar çok. Sünni dünyada Sünnilik propagandası yapan örgütlü bir mekanizma yok. Sünniliği sistematik olarak savunan bile yok. Karşı tarafın cesaretini artıran bu olmalıdır. Buna mukabil kışkırtıcı anlamda sahabeye dil uzatan ve Sünni değerleri tezyif eden bol.

* Humeyni çok tehlikeli bir çığır açmış ve zıtlaşmayı yeniden hortlatmıştır. 

* Kimileri velayet-i fakih doktrinini Şiilik içinde bir yenilenme olarak görebilir. Hâlbuki bu bir yenilenmeden ziyade tarihi bidat çığırlarından birisidir. Sayesinde zıtlaşma ve hilafiyat damarını yeniden nüksetmiş ve aktifleşmiştir. Adeta sönmüş tehlike veya volkan bu doktrinle birlikte yeniden aktif hale gelmiştir. 

*Humeyni devrimi 35 yılına girmiştir ve İslam âlemine kargaşadan ve kan ve gözyaşından başka bir şey vermemiştir. Bunun kanlı sonuçları Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen gibi bölgelerde halen devam etmektedir. Humeyni'nin halefi Ali Hameney Humeyni'nin getirdiği velayet-i fakih doktrininin tarihte eşine rastlanmadığını söylemiştir. İsabet etmiştir. Humeyni İslami Hükümet kitabında âlimlerin verese-i enbiya olduklarını söyleyerek neredeyse onların makamını peygamberin makamıyla eşitlemiştir. Evet, âlimler de ulu'l emrin bir parçasıdır lakin tamamı değildirler. Ulu'l emr mekanizmasının parçasıdırlar. Lakin Humeyni'nin anlayışında tamamı haline gelmişlerdir. Bu bir sınıf anlayışıdır.

* Bilindiği gibi ilk ve gerçek halifeler reşit halifeler olarak anılmaktadır. Reşit ise aklı başında, düzgün iş güden anlamına gelmektedir. Humeyni ise onları temsil etmediği gibi Şia içinde bile bidat olarak nitelendirilen veliyi fakih çığırını ve doktrinini ihdas etti. Bununla başta Şiiler olmak üzere İslam dünyasının başına büyük bir çorap ördü. Kendisi 8 yıllık İran-Irak savaşından sonra ne söyledi? 'Zehir içme pahasına savaşı sonlandırıyorum' dedi. İnsan dalgalarını kitleler halinde ölümün üzerine sürdü. İran-Irak Savaşı zaman olarak neredeyse iki dünya savaşından daha uzun sürdü. Saddam, İran karşısında yanlış yaptığını anlayınca savaştan bir iki yıl sonra almış olduğu toprakları terk etti ve çark ederek ateşkes istedi. Humeyni ateşkes için Saddam'ın kellesini istiyordu. Alamadan bu dünyadan gitti. Kellesini almak ise halefleriyle birlikte ABD ortaklığına düştü. ABD'ye şeytan diyenler Irak'ta şeytanca amellerine ortak oldular.

* Cafer Subhani gibilerin de deyimiyle, Ayetullah Humeyni asrımızda siyasal İslam'ın mimarıdır. 

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.

Fussilet, 46

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İşçi işverenin malından mesuldür.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI