Cevaplar.Org

PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-16

Hasan Turabi(Sudanlı mütefekkir) İslam dünyasının hâlâ mühim siyasi ve entelektüel liderlerinden birisidir. Bir zamanlar Sudan’da umutlar ona bağlanmıştı. Raşid Gannuşi ile birlikte Müslüman Kardeşlerin yeni jenerasyonu ve yeni nesil liderleri olarak selamlanıyordu


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-09-01 07:41:27

Hasan Turabi(Sudanlı mütefekkir)

İslam dünyasının hâlâ mühim siyasi ve entelektüel liderlerinden birisidir. Bir zamanlar Sudan'da umutlar ona bağlanmıştı. Raşid Gannuşi ile birlikte Müslüman Kardeşlerin yeni jenerasyonu ve yeni nesil liderleri olarak selamlanıyordu.

* Turabi ise Humeyni'den 10 yıl sonra Sudan'da Ömer Beşir ile birlikte devrim suretiyle değil ama darbe suretiyle iktidarı ele geçirdi. Geleceğe dair büyük umutlar taşıyordu. Yeni Asr-ı Saadetin merkezi Sudan olacak ve Hicaz burada yeniden doğacaktı. Lakin Turabi'nın unuttuğu bir boyut vardı. Liderlik için entelektüel ve siyasi boyutların yanında bir de ruhi boyutu katmak gerekiyordu. Said Havva'nın 'Ruhi Terbiye' adını verdiği manevi boyutu. Turabi, Müslüman Kardeşler'den ayrılarak kendisine ayrı bir hat ve yol tutturdu. Sudanlı yazar ve düşünür ve Turabi'nin eski arkadaşlarından ve ondan kopan Malik Bedri de Turabi'deki bu damar eksikliğini keşfetmiştir. Bu da ruhi boyut eksikliğidir. Elbette siyasi ve entelektüel boyut liderlik vizyonu için gereklidir ama yeterlilik şartı değildir. Davanın ve dava arkadaşlarının yükünü çekmek için manevi donanıma ve kemalata ihtiyaç vardır. Kemal sahibi olmayan insanlar yapıcı değil daha ziyade yıkıcı olurlar.

* Müslüman Kardeşler ile Selefiler arasındaki münasebetlere değinirken bu konuya da temas eden Suriye asıllı yazar ve düşünürlerden Gazi Tevbe, ıslah için ve yapım için yola çıkan Hasan Turabi'nin zamanla nasıl bir yıkım aracı haline dönüştüğüne temas etmektedir. İşler akıbetleri itibarıyladır. Ağaç meyvesinden belli olur. Bununla birlikte, Turabi'nin hakkını da teslim etmek gerekir. 15 yıl sonra yanlış yaptığını kabul etmiş ve tövbe etmiştir. Bu iyileşme belirtisidir. Onca çekişmeden sonra bu noktaya gelmesi bile sevindiricidir. Ama giden geri gelmiyor. Sudan'ın güney ile kuzey arasında bölünmesinde de kusuru ve rolü olduğunu kabul etmiştir. Aslında neşteri vurmuş ve bizim de işimizi kolaylaştırmıştır. Zira hâlâ sağda solda, Turabi'nin olan bitende sorumluluğu veya yanlış yapıp yapmadığı tartışma konusu olmaktadır. Kendisi ise bu tartışmalara son vermiş ve bize de ders almak kalmış ve düşmüştür. Geçmişte kıyaslamalar eşiğinde içe yansımalardan dolayı bazıları Turabi'ye sahip çıkmış bazıları da reddetmiştir. Bununla birlikte, Turabi bir dönemi etkilemiş ve herkes hareketinin sonuçlarından etkilenmiştir. Bedel ödemiştir. Bundan dolayı dövünmenin veya yerinmenin veya savunmanın veya sahiplenmenin veya yermenin ötesinde meseleyi analiz etmemiz gerekir.

* Günümüzde Hasan Turabi gibiler kıyamet alametlerini reddediyor veya bahusus Hazreti İsa'nın nüzülü gibi meseleleri ret ve inkâr ediyorlar. Bana göre bu, kompleks ürünü bir yaklaşımdır. Geçmişte Turabi tıbbı nebevi gibi hususları da reddetmiştir.

* Hasan Turabi entelektüel bir adam olmasına rağmen iç ve manevi hastalıklardan muzdaripti. Şöhret ve makam hastalığı gibi..

* Sudan'da Ömer Beşir ile Hasan Turabi arasındaki kavga ülkeyi bölünmeye götürdü. Turabi sonunda bunu itiraf etmiştir. Bununla birlikte sürecin tek haksızı Turabi midir? Ya da Turabi erken çekilseydi bu felaketlerden bazıları önlenmiş olabilir miydi?

*Hasan Turabi ile Ömer Beşir el ele yanlış bir darbeye imza attılar. Buna İnkaz darbesi dediler. Ondan sonra da yolları zıtlaşmış ve çatallaşmış Sudan ve halkına ağır bir yük haline gelmişlerdir.

Hasina Vacid(Bangladeş Başbakanı)

Abdulkadir Molla'nın katili Hasina Vacid ikinci başbakanlık dönemine damgasını vurmak istedi. Bu damga Müciburrrahman damgasını taşımaktadır. Bunun açılımı şudur, ideolojide sol ve İslam dünyasına uzak ve Hindistan'a yakın bir siyasi çizgi. Hasina Vacid iktidara gelir gelmez yaptığı ilk icraatlarından birisi Mısırlı darbeciler gibi anayasayı değiştirmek ve ülkeyi İslami kimliğinden arındırmak oldu. Ve yine heva ve hevesine göre ülkenin tarihini yeniden yazmak oldu. Bu tarih İslami geleneği reddi miras sayan bir tarih anlayışıdır. 

*Sol ideolojiye sahip olan Hasina Vacid aynı zamanda 1975 yılında babasının bir darbeye maruz kalması ve idamı nedeniyle travmatik ve intikamcı bir kişiliğe sahip. İntikam dürtüsüyle hareket etmiştir. 40 yıl önce kapanmış olayların hesabını olaylarla hiç alakası olmayan taraflardan sormuştur. Uluslararası standartlara haiz olmayan bir mahkeme kuran Hasina Vacid, mahkemeye uluslararası bir sıfat takmış ama hakkını verememiştir. Mahkeme post mortem bir mahkemedir. Mahkemeler siyasi intikam davalarına alet edilemezler ama dünyanın gözü önüne intikam aracı olarak darağaçları kurmuştur. Pakistan ve Pakistanlılardan intikam alamayan Hasina Vacid, birlik yanlılarından ve ideolojisi gereği sınırları aşan Cemaat-ı İslami'den intikam almaya tevessül etmiştir..

Haydar BaÅŸ

İstismar düzeyinde kaldıkça Ehli Beyt meselesi de muvasala imkânı vermiyor. Neden sözde en çok Ehli Beyti öne çıkaran iki isim olan Haydar Baş ile Mustafa İslamoğlu'nun Risale-i Nurlara bu kadar hasmane yaklaştıklarını düşündünüz mü? İstismar arayı daha çok açıyor. Artık ehli bidata ve mürevviçlerine karşı bir duruş belirlemenin vakti geldi.

* Yemen'de Husiler, Ehl-i Beyt mesleğini istismar etmektedirler. Hakkı ilahi olarak yönetimin doğuştan ve kan bağıyla kendi hakları olduğunu savunuyor ve bunu elde etmek için de ona buna saldırıyorlar. Masumların kanlarını hiçe sayıyorlar. Türkiye'deki benzeri bir yapı da aynısını savunuyor. Türkiye'de onların aynası olan bir yapı ve hareket de Allah rızasını ve Ehl-i Beyt rızasını ( geçmişteki sloganları er Rıza min Al-i Muhammed idi) sermayeye ve şirkete ve holdinge dönüştürmüştür. Milletin alın terini ve örtülü ödenekleri iç ederek sermayesi haline getirmiştir. Bu harekete de sorsanız gelenekçidir. Geylani ile köprü kurar ve ona kadar uzanır. Ne gezer. Bu ilişki sadece aldatma düzeyindedir.

* Kadirilik perdesi arkasına sığınan malum yapı da Şah-ı Geylani'nin hilafına yeni Fatimilerin izinden gitmekte ve Anadolu'da Fatimileri inşa etmeye çalışmaktadır. Şeyhlikten geçmiş şahlığa özenmiştir.

Hayreddin Karaman

Sözgelimi Hayrettin Karaman Hoca ile Camia ilişkisi çok iç içe geçmişti ve bu ilişkilerin bıçak gibi kesilmesi ve ayrışması iki taraf için de iyi olmadığı gibi, dindarların umum manzarası ve münasebetleri açısından da şık olmamıştır. Kıyasıya dostluğun yerini kıyasıya düşmanlık almıştır. Burada iki tarafın da kusurlu olduğunu ve ilişkilere faydacı bir zeminden baktığını söyleyebiliriz.

* Sözgelimi Today's Zaman, 'Pro-gov't Islamist ideologue says Muslims can't accept West or EU/Hükümet yanlısı ideolog diyor ki: Müslümanlar Batı'yı ve AB'yi kabul etmez!' başlıklı bir haber yayınladı. Bu zorlama ve derleme bir haber. Hayrettin Karaman'ı karalamak istediği gibi, Hayrettin Karaman üzerinden hükümeti Batılı mahfillere jurnalliyor. Onların Batı karşıtı olduğunu ileri sürüyor.

HekimoÄŸlu Ä°smail

Bilindiği gibi, Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu), heyecan dalgaları estiren bir zamanların hit kitaplarından birisi olan Minyeli Abdullah'ı kaleme almıştı. Bununla bir nesli etkilemişti. Roman ilhamını Türkiye'den alsa da konuları Necip Mahfuz'un ülkesi Mısır'da geçiyordu. Daha doğrusu, 'kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla' misali, Mısır'a konuşuyor, Türkiye'yi muhatap alıyor ve kastediyordu.

Minyeli Abdullah Mısır'da dininden dolayı çilekeş bir hayat yaşıyor ve itilip kakılıyordu. Adeta Hıristiyanlık döneminde çöldeki perhizkâr/riyazatkar keşişler, İslam sonrasında da Müslüman sufiler Seyyid İbrâhim Düsûkî, Ahmed Bedevi veya Zünnün gibi teslimiyet dersleri veriyordu. 

* Şule Yüksel Şenler'in Huzur Romanı ve Hekimoğlu İsmail'in Minyeli Abdulah ve Maznun romanları bizim nesle yürüdüğü yolda azık olmuş ve hayata ufuk ötesinden farklı bir gözle bakmalarını sağlamıştı. 

Hidiv Ä°smail

Sisi'nin kötü seleflerinden birisi olarak Hidiv İsmail gösteriliyor. Mithat Paşa'nın kafadarlarından birisiydi. Hidiv İsmail, Dersaadet veya Padişah'ın iradesinin hilafına sadaret makamını temsil veya gerçekte işgal eden Mithat Paşa'dan istikraz yani borçlanma ve asker sayısını artırma iznini koparmıştır. Bu Mısır'ın başına dert ve bela oldu. Mısır'ın stratejik değerini artırmak için Hidiv İsmail iki şey yaptı; İngilizlere borçlandı ve Süveyş Kanalını açtırdı. Osmanlılar, Süveyş Kanalını istemediklerinden dolayı değil de; bunun sömürgecilerin iştahını kabartacağını bildikleri için bu projeden işkillenmişlerdi. Zira Kur'an-ı Kerim'de Musa ile Hızır kıssasında anlatıldığı gibi, zayıfların sağlam gemisi korsanlara yem olabilirdi. Dolayısıyla zayıf dönemde çok stratejik bir hamle yerli ellerce korunamazsa yaban ellere kaptırılabilirdi. Nitekim öyle de olmuştur. Hidiv İsmail'in tantanalı yaşamı yüzünden ülke borç sarmalarına veya borç bataklığına batmış ve İngilizler bunu bahane ederek Süveyş Kanalı üzerinden Hindistan'a rahat ulaşabilmek için Mısır'ı işgal altına almışlardı. Borç bahane işgal şahane. Sonrasında da sömürgecilerin iştahlarını stratejik Süveyş'ten başka petrol bölgeleri de çekmiştir. Mısır işgalin basamağı ve yolu olmuştur.

*Mısır'da yayınlanan al Mısriyyun gazetesinden Mahmut Sultan ' İhtifaliyyetü El Hidivi ve Tansib el Müşir /Hidiv Kutlaması ve Mareşal'in Atanması' başlıklı yazısında, bu iki şahsiyet arasında karşılaştırma yapar. Bu elbette mutlak bir karşılaştırma olmayıp benzer yönlere dikkat çekmektir. Hidiv İsmail ile Sisi arasında dikkat çeken benzerliklerden birisi şaşaalı kutlamalardır. Sisi 8 Haziran 2014 günü krallara yakışır bir tarzda seremoni ile yemin edip cumhurbaşkanlığı görevini başlamıştır. Bir de riyakârca selef ile halef arasında (Adli Mansur-Sisi) teslim ve tesellüm belgesi teati edilmiştir. Bu da işin rezillik kısmıdır. Zira böyle bir teamül yoktur. Galiba bununla Mürsi'ye nispet yapmak veya onun karaltısını gölgelemek istediler. Bu da kendilerine ve psikolojilerine yakışır bir yeniliktir! Hidiv İsmail ile Sisi arasında bir başka benzerlik ise borçlanmadır. Hidiv İsmail vaktiyle İngilizlere karşı borçlandı ve bunun sonucunda ülkesini ve bağımsızlığını ipotek etti. İngilizler de ele geçmez fırsatı değerlendirdiler ve Osmanlı'nın Hindistan'ı olan saltanat tacının incisi Mısır'ı, kendi Hindistan'larına ulaşım için işgal ettiler.

*Sisi gibi Hidiv İsmail de 1869 yılında şaşaalı bir törenle Süveyş Kanalını açmıştır. Hidiv İsmail Osmanlı'ya nadanlık yaparak eşit statü peşinde geziniyordu. Buna çalışırken tedbirsizce davranarak ülkesini İngilizlerin pençesine düşürmüştür. Mısır'da Hidiv İsmail başına buyruk hareket ederek vilayeti kendi istediği gibi idare etmeye yelteniyordu. 1863 yılında Mısır'la daha yakın ilişkiler tesis etmek için Sultan Abdulaziz bu vilayete seyahate çıkmıştır. Burada Hidiv İsmail'in densizliğini Keçecizade Fuad Paşa çevik bir manevra ile geçiştirmiştir. Sultan Abdülaziz, İskenderiye'ye vardığında padişahın binmesi için çok güzel bir at hazırlanmış, ayrıca Hidiv İsmail ve Fuad Paşa için de birer at getirilmişti. Padişah atına binince Hidiv İsmail de kendi atına binmek istedi, ancak Fuad Paşa'nın Sultan'ın atını çekmeye başladığını görünce, bir hayli canı sıkılmakla beraber, kendi de aynı şekilde davranmak zorunda kaldı. Fuad Paşa, ince zekâsıyla valiye gerçek konumunun ne olduğunu hatırlatmıştı. Hidiv İsmail, Mithat Paşa karakterinde bir adamdır. Frenkmeşreptir. Hidiv İsmail'i ihtişam ve debdebe düşkünlüğü yıkmıştır. Kanalın açılmasına yaklaşık 8 bin civarında konuk davet etmiştir. Bunlar arasında krallar, imparatorlar da vardır. Bu gösteri Mısır maliyesini çökertmiştir. Ve İngiliz işgalini beraberinde getirmiştir. Sonunda görevinden de azledilmiştir.

* Hidiv İsmail Sultan Abdulaziz'in ziyareti sırasında yapamadığını Kanal açılışı münasebetiyle yapmak ve Dersaadet'ten bağımsız hale gelmek istemiştir. Bu debdebeli davetiyle fiili olarak taçsız krallığa adım atmak istemiştir. Ona bu aklı veren Süveyş kanalının fikir babası olan dostu Fransız diplomat Ferdinand de Lesseps'den başkası değildir. Sultan Abdulaziz'in kendisine verdiği Hidivlik ünvanıyla da yetinmemiş ve oldu bitti ile kral olmayı tasarlanmıştır. Ama baltayı taşa vurmuştur. Kötü yönetiminden dolayı bilahare Sultan İkinci Abdulhamit Han tarafından azledilmiş ve geride şanına yakışır kötü bir yâd bırakmıştır. İşgal hazırlayıcısı olarak tarihe geçmiştir.

Hitler

Kur'an'da Hitler'den haber veren ayet var mıdır? Özel olarak yoktur ama genel ve zımni olarak vardır. Bunlardan birisi Araf Suresinin 167'inci ayetidir. Yahudileri kasteden ayette şöyle denilmektedir: "Ve senin Rabbin kıyâmet gününe kadar, onlara(Yahudilere) azabın en kötüsünü yapacak kişileri mutlaka göndereceğini bildirmişti."

* İyiliği veya kötülüğü bir tarafa Hitler, Kur'an-ı Kerim'in ismini sarahaten vermediği ama zımnen işaret ettiği tarihin safahatı içinde gizlenmiş isimlerden birisidir.

Huvari Bumedyen(Eski Cezayir devlet adamı)

Ahmet Bin Bella'dan sonra iktidara gelen Huvari Bumedyen, Cezayir'i en uzun süreyle yöneten isimdir. Elbette Abdulaziz Buteflika'nın yarı bitkisel başkanlık dönemini saymazsak. Bumedyen ilginç bir kişiliktir. Dini bir tahsil yapmasına ve Ezher'de okumasına rağmen sosyalist eğilimlere kapılmıştır. Nasır gibi sosyalist eğilimler taşımaktadır. Onun sosyalist sapmalarını bir nebze düzelten ise halefi Şadli Bin Cedid olmuştur.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sakın sizi dünya hayatı aldatmasın.

Fâtır, 5

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Ebû Malik'in babası şöyle dedi: Ben Rasûlullah'(S.A.V.)den işittim, şöyle buyuruyordu: "Her kim Allah'dan başka hak ilah yok eder, ve Allah'dan gayri ibadet olunan şeyleri tanımazsa onun malı ve kanı haram (dokunulmaz) olur. Hisabı da Allah'a aiddir."

(Müslim, Kitabu'l-İyman,37)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI