Cevaplar.Org

BENİM GÖZÜMLE-13

M. Zahid el Kevseri Son dönemin yetiştirdiği ve Hadis, Fıkıh, Akaid... gibi sahalardaki otoritesi dost-düşman herkesçe müsellem olan Muhammed Zâhid el-Kevserî merhum bunlardan biridir. Makâlâtu'l-Kevserî'de (513, 20) Mirac'ı inkâr edenin kâfir değil, "bid'atçi" olduğunu söyler. Milli Gazete - 9 Ocak 2003


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-09-01 07:38:34

M. Zahid el Kevseri

Son dönemin yetiştirdiği ve Hadis, Fıkıh, Akaid... gibi sahalardaki otoritesi dost-düşman herkesçe müsellem olan Muhammed Zâhid el-Kevserî merhum bunlardan biridir. Makâlâtu'l-Kevserî'de (513, 20) Mirac'ı inkâr edenin kâfir değil, "bid'atçi" olduğunu söyler. Milli Gazete - 9 Ocak 2003

Yaklaşık 20 senedir kendi yazdıkları dışında –elde edebildiğim kadarıyla– lehinde ve aleyhinde yazılanları da döne döne okurum; gördüğüm şu: el-Kevserî merhumu "taassup"la itham edenlerin asıl kendileri koyu bir taassubun pençesinde kıvranan kimseler... Milli Gazete - 4 Eylül 2003

İmam el-Buhârî ve çağdaşı pek çok Hadis imamının hocası konumunda bulunan İbn Ebî Şeybe'nin, "el-Musannef"inde açtığı özel bir bölümde İmam Ebû Hanîfe'yi "hadislere muhalefet etmek"le suçladığı 125 meseleyi cevaplandırdığı "en-Nüketu't-Tarîfe" adlı eserinin girişinde Zâhid el-Kevserî merhum. Milli Gazete - 25 Mayıs 2004

Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumun nefis bir tesbitiyle yukarıdaki sorunun cevabına giriş yapalım. Merhum –anlam olarak– der ki: Öyle kimseler vardır ki, bir sahada "otorite" seviyesine çıktığı halde, başka saha(lar)da "avam" mertebesinde kalmıştır. Zira zamanını ve himmetini bir sahada yoğunlaşmaya sarf eden kimseler, çoğu zaman başka sahalarda gerekli mesaiyi sarf etmedikleri için belli bir seviyeden ileri geçemezler. Milli Gazete - 5 Haziran 2004

Belli sınırlar içinde tutulmadığı zaman yanlışlıklara sebebiyet vermeye müsait yapısı sebebiyle her ne kadar Zâhid el-Kevserî tarafından Şah Veliyullah ed-Dihlevî'nin görüşleri bağlamında eleştiri konusu yapılmış ise de, "alem-i misal" kavramının, Miraç yolculuğu esnasında Efendimiz (s.a.v)'in yaşadığı bazı olayların beşer idrakine yaklaştırılması konusunda yardımcı olabileceğini düşünebiliriz Milli Gazete - 5 Mayıs 2005

M. Zâhid el-Kevserî merhumun hikmetli bir sözünü nakletmenin tam sırasıdır: "Nefyu'l-vücûd bi ademi'l-vicdân leyse bi ceyyid" demiş büyük allame. Açılımı şu: Bir kimse, aradığı bir meseleyi kitaplarda bulamadığı zaman "Böyle bir şey yok" diye kestirip atmamalıdır. Ola ki o mesele mevcuttur da gözünden kaçmıştır veya başka kaynaklarda mevcuttur da, araştırmayı gereği gibi yapmamıştır. Hele o meselede onun bu tavrına aldanıp da söz konusu yanlışı yaygınlaştırarak devam ettirenler çıkınca, o meselede yanlış kanaate sürüklenenlerin günahı o kimsenin boynunda kalacaktır. Dolayısıyla böyle durumlarda doğrusu, kişinin, kesin bildiği meseleler hakkında konuşması, bilmediği/emin olmadığı hususlarda ise tevakkuf etmesidir. Milli Gazete - 8 Nisan 2006

Bu köşede ismini belki de en çok okuduğunuz âlim Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumdur. Onu bilenler biliyor şüphesiz; ama bilmeyenlerin bir an önce onunla tanışması, bıraktığı muhalled eserlere hiç olmazsa aşinalık kesb etmesi bir zorunluluktur. Dünü bugüne bağlamak adına, dünü ve bugünü doğru okumak adına ve nihayet "istikameti doğrultmak" adına ondan öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki!..

Tıpkı İbn Teymiyye'yi, İbnu'l-Kayyım'ı, eş-Şevkânî'yi, vb. olduğu gibi, el-Kevserî'yi okumadan, "İslamî kesim"in okumuş-yazmışları arasında ayrı bir mevkii bulunan Şah Veliyullâh ed-Dihlevî'yi de çok sağlıklı değerlendirebileceğimizi düşünmüyorum. Milli Gazete - 13 Mayıs 2006

el-Kevserî'yi okumadan İbn Cerîr et-Taberî'yi, Ebû Ca'fer et-Tahâvî'yi, el-Hatîbu'l-Bağdâdî'yi, Fahruddîn er-Râzî'yi, İmâmu'l-Haremeyn el-Cüveynî'yi, İmam el-Gazzâlî'yi, İbn Teymiyye'yi, İbnu'l-Kayyım'ı, Şihâbuddîn el-Mercânî'yi, eş-Şevkânî'yi, Abdülhayy el-Leknevî'yi, Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî'yi, Şebbîr Ahmed el-Osmânî'yi, Zafer Ahmed et-Tehânevî (Tanvî)'yi, Mustafa Sabri Efendi'yi, Selâme el-Kudâ'î'yi, Muhammed Bahît el-Mutî'î'yi… gerçek anlamda tanıdığını kim söyleyebilir? Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

el-Kevserî merhum, nasıl hayatının yarısından fazlasını geçirdiği Mısır'da –sadece Mısır'a değil, bütün İslam Dünyası'na– Osmanlı ulemasını tanıtmışsa, bize de Osmanlı coğrafyası dışından Hindistan'dan, Kazan'dan, Mısır'dan… son derece önemli kesitler sunmuştur. Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

Osmanlı ilim geleneğinin oluşturduğu altyapı üzerine Osmanlı coğrafyası dışındaki Müslüman dünyanın ilmî birikimini ekleyen, Kelamcı ve Fakih kişiliğini Hadis ilimlerindeki otoritesiyle perçinleyen, matbu eserlere olan vukufiyeti yanında yazmalar konusunda da başvuru mercii konumunu hakkıyla ihraz etmiş bulunan el-Kevserî merhumun katkısı alınmadan bugün yaşadığımız birçok ilmî/fikrî problemin üstesinden gelmemiz mümkün değil! Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

Günlerce süren açlığını yazma eserler kütüphanesinde unutacak kadar ilim aşığı, tam anlamıyla "ismiyle müsemma" bir "zahid", Osmanlı bakiyesi bir ilim adamı… Evi bütün dünyadan ilim ve fikir adamlarının buluşma yeri, bir "sivil akademi", desteklediği fikri ihya eden, tenkit ettiklerini çıldırtan, dost-düşman herkesin ilmî vukufiyetini itirafa mecbur kaldığı, modernleşme projelerinin İslam Dünyası'nda yol açtığı travmaları her seviyede yaşamış, tam anlamıyla "çağının tanığı" bir "allame!" Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

Geriye bıraktığı eserlerden irili-ufaklı 20'den fazlası basılmış durumda. Kalanlarsa –ki aralarında kendisinin de büyük önem verdikleri var– ne yazık ki yazma halinde duruyor ve çoğu da kayıp! Sadece onlar mı, talebeleri de yavaş yavaş aramızdan ayrılıyor. Son tanıklardan bir Emin Saraç hocaefendi var ülkemizde. Allah sağlık ve afiyet üzere hayırlı ömürler ihsan etsin. Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

O, tıpkı mum gibi bizi aydınlatmak için kendi hayatını verenlerden. Bu toprakların yetiştirdiği dünya çapında bir ilim adamı, Muhammed Ebû Zehra'nın nitelemesiyle "İmam el-Kevserî", Osmanlı vesikalarının tabiriyle "Düzce'li Zâhid Efendi!" Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

İslam Âlemi için, bizler için üstüne düşen sorumluluğu hakkıyla ifa etti ve gitti. Şimdi sıra bizde. Onun ilmî mirasını tanıtmak, ihya etmek ve "üretmek" adına Dâru'l-Hikme, daha büyük imkânlara sahip ilmî müesseselerin yapması gerekeni yapmaya soyundu ve "Kevserî Külliyatı" projesine "Bismillah" diyerek başladı.

Öncelikle matbu eserlerinin çevirisi… Müteakiben yazma halinde bulunan eserlerinin peşine düşülecek. Gerekirse Mısır'a, Pakistan'a, başka yerlere gidilecek. Hayatta kalan talebeleriyle görüşülecek; üzerine yazılanlar derlenecek, hakkında yapılan tezler toparlanacak. Mektuplarının ve diğer evrak-ı metrukesinin izi sürülmeye çalışılacak… Bütün bunlar olurken, bir taraftan da adına açılacak bir internet sitesi faaliyete sokulacak… Milli Gazete - 27 Mayıs 2006

Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumun dünya çapında bir ilim adamı olarak anılmasında ve eserlerinin ilim âlemi üzerinde kalıcı ve derin tesirler bırakmasında aslan payı, onun tenkitçi kişiliğinindir. Onun biyografisine dair elimizdeki en geniş çalışma, öğrencisi Ahmed Hayrî'nin kaleme aldığı el-İmâmu'l-Kevserî isimli risaledir. Bu risalede zikredilen 53 telif eserinden 18 kadarının "reddiye" tarzında kaleme alınmış olması, onun tenkitçiliğinin tek göstergesi değildir. Haklı şöhretini borçlu olduğu ve adeta adıyla özdeşleşen en hacimli eserleri de yine bu reddiyeler arasındadır. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Mısır'daki ilmî dergilere yazdığı makalelerin vefatından sonra bir araya getirilmesiyle oluşan Makâlâtu'l-Kevserî –ki elimizde bulunan en hacimli eseridir– onun tenkitçi kişiliğiyle ön planda olduğu en önemli eserlerinden birisidir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Şüphesiz el-Kevserî denince akla ilk olarak onun tenkitçiliğinin gelmesinde gayret-i dîniyyesinin büyük bir yeri var; ancak başta söylediklerime sanırım bir de tenkitçiliğe "fıtraten" yatkınlık olgusunu eklememiz gerekecek. Ahmed Hayrî'nin yukarıda zikri geçen biyografi çalışmasından anlaşıldığına göre Zâhid el-Kevserî'nin ilk teliflerinden birisi, Of'lu bir vâize yazdığı reddiyedir. Bir vaaz esnasında Tasavvuf aleyhine bazı sözler söyleyen bu zata cevap olarak 24 saatten daha kısa bir zamanda yazdığı el-Cevâbu'l-Vefî fi'r-Redd 'ale'l-Vâ'izi'l-Ofî adını taşıyan bu 20 sayfalık risale, Of'lu vaiz efendiyi Tasavvuf aleyhtarlığından vaz geçirmeye yetmiştir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Burada onun, tenkitçi kişiliğini besleyen bir mümeyyiz vasfına daha dikkat çekmemiz gerekiyor: Sadece matbu eserlere değil, yazma eserlere de son derece vakıf olması. Öğrencisi merhum Abdülfettâh Ebû Gudde'nin zikrettiğine göre Şam'da ikameti esnasında bir süre, Türkiye'den bir arkadaşıyla birlikte kiraladıkları bir otel odasında kalmışlardı. Paraları tükenince arkadaşı para bulmak amacıyla ayrılıp gitmiş, el-Kevserî merhum yalnız ve beş parasız kalmıştı. Bir gece yiyeceği olmadığı için aç yattı. Ertesi sabah açlığı daha şiddetlenmiş bir şekilde kalktı ve açlığını unutmak için devamlı gittiği –yazma eserleriyle ünlü– Zâhiriyye Kütüphanesi'ne gitti. Akşama kadar orada kitaplarla haşır neşir olmuş ve açlığını az da olsa unutmuştu. Akşam odasına döndü ve yine hiçbir şey yemeden yattı; ertesi sabah aynı şekilde kalkarak Zâhiriyye'nin yolunu tuttu. Bu durum üç gün böyle devam etti. Akşam aç yatıp, sabah daha kötü bir vaziyette uyanıyordu. Sonunda İstanbul'dan bir arkadaşının gönderdiği bir miktar para imdadına yetişti. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Her ne kadar ilmî çalışmalarında, temsil ettiği çizginin müdafaasını yaparken sert üslubuyla dikkat çekmiş olsa da, biyografisine dair elimizde bulunan çalışmalar onun, insanî ilişkilerinde tevazu numunesi bir yapıya sahip olduğuna değinmeden geçmez. Bu özelliğine zühdü, istiğnası ve mütehammil yapısı da eklendiğinde, her bakımdan örnek, dinini yaşayan ve bildikleriyle amel eden canlı bir Sünnet-i Seniyye aşığından söz ettiğimiz kolayca anlaşılacaktır. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Gerek Makâlât'ında, gerekse diğer telifleriyle, ta'lik ve takdim yazılarında sık sık İbn Teymiyye'nin görüşlerine değinmiş ve kendisine zaman zaman oldukça ağıra kaçan eleştiriler yöneltmiştir. Bunların başında İbn Teymiyye'nin, Yüce Allah'ı, mahlûkâta mahsus özelliklerle tavsif etmesi gelir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Zâhid el-Kevserî'nin, ulema tarafından, hocası İbn Teymiyye'nin izinden ayrılmadığı belirtilmiş olan İbnu'l-Kayyım hakkındaki tavrı da İbn Teymiyye konusundaki tavrı gibidir. "İbn Teymiyye'nin gözüyle görür, İbn Teymiyye'nin kulağıyla işitir"[17] dediği İbnu'l-Kayyım'a da ağır eleştiriler yöneltmiştir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Bilindiği gibi son Osmanlı Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi merhum, bu görevi deruhte ettiği dönemde Zâhid el-Kevserî'yi "Ders Vekîli" olarak seçmiş ve bununla da övündüğünü dile getirmiştir.

Bilâhare, kader bu iki büyük âlimi Mısır'da gurbet hayatı yaşarken de bir araya getirecektir. Bu dönemde de ilişkileri yakın bir dostluk, muhabbet ve saygı çerçevesinde devam etmiştir.

Ancak belki de Osmanlı'nın son ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında yaşadığı sürgün hayatı ve çektiği sıkıntılar, ömrünün bu çileli son döneminde Mustafa Sabri Efendi'yi Cebriye mezhebinin görüşlerine yaklaşmaya itmişti. el-Kevserî merhum onu bu anlayışından vaz geçirmek için gayret sarf etmişse de, netice alamamıştır. Mustafa Sabri merhum, Mevkıfu'l-Beşer adlı eseriyle itikâdî tavrını ortaya koyunca el-Kevserî, Kemâluddîn el-Beyâdî'nin İşârâtu'l-Merâm'ını, Râgıb Paşa'nın el-Luma'ını ve el-Cuveynî'nin el-Akîdetu'n-Nizâmiyye'sini kıymetli ta'liklerle neşrederek büyük Şeyhülislam'ı bu görüşünden vaz geçirmeye çalışır. Ancak o bu görüşünden vaz geçmek şöyle dursun, bu sefer de Mevkifu'l-Akl isimli muhalled eserinde el-Kevserî'ye cevap verir ve Mâturîdiyye'ye yüklenir. Bunun üzerine el-Kevserî el-Istibsâr'ını[26] yazmak zorunda kalır.

Bu hacmi küçük, fakat son derece önemli risalede kader, cebr, ihtiyar, kulun kudret ve istitaatı... gibi çetin itikadî meseleleri ele almış ve Mâturîdiyye mezhebinin görüşlerini savunmuştur. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Reşîd Rızâ ve Muhammed Mustafa el-Merâğî gibi, geçmiş büyük ulemanın görüşleri konusunda pervasız bir tavır takınan isimler de yer yer onun tenkidine maruz kalan kimselerdendir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Bunlardan başka, özellikle itikadî sahada Mücessime/Müşebbihe'nin görüşleri doğrultusunda eser vermiş olan İbn Huzeyme, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Osman b. Sa'îd ed-Dârimî... gibi isimler de itikatla ilgili yazılarında sıklıkla tenkide tâbi tuttuğu kimseler arasında yer almıştır. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Bir diğer grup da, çeşitli yazılarında, özellikle de Min İberi't-Târîh adlı eserinde görüşlerini detaya inmeden tenkit ettiği Caetani, Dozy, Goldziher, Schacht gibi müsteşriklerdir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Ancak üzülerek belirtelim ki, şu ana kadar ülkemizde el-Kevserî merhum etrafında yapılan çalışmalar, bir elin parmaklarını dahi bulmayacak sayıdadır. Yıllar önce yine Düzce'de adına düzenlenen sempozyumda da belirttiğim gibi, eserlerinin önemli bir bölümünün henüz yazma halinde bulunması, öncelikle el-Kevserî'nin torunları olarak bizlerin ayıbıdır. Bilhassa Türkiye'deyken kaleme aldığı el-Medhalu'l-Âmm isimli eseri, kendisini gün ışığına çıkaracak gayret ve himmet erbabını beklemektedir.

Öte yandan onun eserlerinden dilimize sadece iki tanesinin çevrilmiş olması da yine bizim ayıbımızı ortaya koyan bir vakıadır. "Müslümanlar'ın hali ne olacak" sorusunu dillerinden düşürmeyenler, bir onun ilme adadığı ömür ve geriye bıraktığı ölmez eserlere, bir de bizim ona karşı gösterdiğimiz vefasızlığa baksın. Sorunun cevabını orada bulacaktır. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

Yakın geçmişte yaşamış bir alim, Muhammed Zahid el-Kevserî (rh.a). Talebesi merhum Abdülfettâh Ebû Gudde'nin naklettiğine göre el-Kevserî merhum, el-Aynî'nin "Umdetu'l-Kaarî" isimli eserini 20 kere baştan sona mütalaa etmiştir. Burada yapılan iş, "okuyup geçmek" değil. İnceleyerek okumuş. el-Aynî'nın bu eseri, "Sahîh-i Buhârî"ye şerh olarak yazılmış ve bir kaç baskısı yapılmıştır. Bendeki baskısını esas alarak söylüyorum: Bu eser büyük boy 24 cilttir ve her sayfasında ortalama 30'dan fazla satır vardır. Üstelik küçük harflerle dizilmiştir. Şimdi bırakalım el-Aynî'nin bu eserini, onun aslını teşkil eden "Sahîh-i Buhârî"yi bu insanların kaçı baştan sona okumuştur acaba? Bu kitaptan metni ile senedi ile kaç hadisi ezberden nakledebilirler? Buna ben de dâhilim. O halde eğri oturup doğru konuşalım; biz bu ilim mirasının liyakatli evlatları değiliz. Farklı İslam Anlayışları Üzerine Beyan - Haziran 1999

Bilindiği gibi "Mezhepsizlik Dinsizliğin Köprüsüdür" sözü, yirminci yüzyılın yetiştirdiği en büyük âlimlerden ve son Osmanlı Şeyhülislam vekillerinden biri olan merhum Muhammed Zâhid el-Kevserî'ye aittir ve merhumun "Makâlât" adlı eserinde yer alan makalelerden birisinin başlığıdır. Bu hikmetli söz, bahse konu makale neşredildikten sonra adeta darb-ı mesel haline gelmiş ve dilden dile yayılmıştır. Mezhepsizlik Niçin "Dinsizliğin Köprüsü"Dür? Beyan - Temmuz 1999

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)

Åžuara, 88-89

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Mü'minin sezgisinden sakının, çünkü o Allah'ın nuruyla bakar.

Taberani

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI