Cevaplar.Org

BENİM GÖZÜMLE-12

Takiyüddin es Sübki Kimi özel sohbetlerde paylaştığım bir intibamı burada da nakledeyim: İnsanı saran ve kendisine bağlayan bir tarzı var baba es-Sübkî'nin. Ancak yaşanınca hissedilen bir haz bu ve ancak birkaç alimde yaşayabildim ben bu hazzı.


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-08-24 07:02:49

Takiyüddin es Sübki

Kimi özel sohbetlerde paylaştığım bir intibamı burada da nakledeyim: İnsanı saran ve kendisine bağlayan bir tarzı var baba es-Sübkî'nin. Ancak yaşanınca hissedilen bir haz bu ve ancak birkaç alimde yaşayabildim ben bu hazzı... 18 Mart 2004

Es-Süyûtî'nin, Hadis, Fıkıh ve Arap dili sahalarında içtihad mertebesine yükseldiğini söylediği (Kitâbu't-Tahdîs bi Ni'metillâh, s. 205) Takiyyüddîn es-Sübkî (v.756/1355)'nin tek özelliği, İslamî ilimlerin hemen her sahasında kendisi gibi örnek bir alim olan oğlu Tâcuddîn Abdülvehhâb es-Sübkî'nin, Tabakâtu'ş-Şâfi'iyye'de isimlerini iki sayfaya sığdıramadığı muhalled eserlere imza atmış olması değil. O aynı zamanda devamlı Kur'an okuyan, geceleri nafile namazla ihya eden ve çokça ağlayan bir abid ve zahid olarak dikkat çekiyor. Milli Gazete – 18 Mart 2004

Oğul es-Sübkî'nin zikrettiğine göre bir kere duyduğu/dinlediği birşeyi bir daha unutmayan ve Hadis, Fıkıh, Tefsir, Kıraat, Usul... ilimlerinde döneminin ilim adamlarınca "imam" olarak nitelendirilen baba es-Sübkî hakkında büyük Hadis hafızı allame Salâhuddîn Halîl b. Keykeldî el-Alâî şöyle der: "İnsanlar, "el-Gazzâlî'den sonra Takiyyuddîn es-Sübkî gibi birisi gelmiş değildir" diyor. Oysa bana göre onun hakkında böyle söyleyenler ona haksızlık ediyor. Zira benim nazarımda o, Süfyân es-Sevrî gibidir." Milli Gazete – 20 Mart 2004

Pek çok İslam âliminin ezber ve hafıza gücü konusunda nakledilen dehşetengiz anekdotlar onun hakkında da varittir. Başta Kütüb-i Sitte olmak üzere meşhur Hadis musannefatını, yine başta İmam eş-Şâfi'î'nin el-Ümm'ü ve el-Müzenî'nin el-Muhtasar'ı olmak üzere pek çok Fıkıh kitabını, fukaha akvalini, Arap dili alimlerinin görüşlerini, şiirleri... ezberinde bulunduran birisi olarak birçok eserini sadece hafızasından yardım alarak yazmış olması şaşırtıcı değildir... Milli Gazete - 20 Mart 2004

Kendisine reddiye yazdığı İbn Teymiyye bile onun ilmini ve dirayetini itiraf edenlerdendir. Milli Gazete – 20 Mart 2004

Ä°bn-i Teymiyye

Şu halde –tıpkı diğer ulema gibi– İbn Teymiyye'nin de "doğruları ve yanlışları olan" bir alim olarak görülmesi gerektiğini söylememe sanırım kimse itiraz etmeyecektir. Bunu böylece kabul etmek meselenin epeyce bir bölümünü çözmek anlamına geliyor. Bundan ötesini ise şimdilik tercihlere bırakma taraftarıyım. Milli Gazete - 9 Eylül 2003

Zira İbn Teymiyye'nin sözgelimi "ilahî sıfatlar ve fiiller" babındaki görüşlerini bugün için "gündemin baş meselesi olarak" tartışmak kimseye bir yarar sağlamayacak. Aksi, İbn Teymiyye'nin bugüne deva olabilecek görüş ve yaklaşımlarından da mahrum kalmamıza yol açar. Milli Gazete - 9 Eylül 2003

Ne zaman ki benimseyip bağlandığımız alimlerin yanlışları ortaya konduğunda "ale'r-re's ve'l-ayn" diyecek geniş yürekliliği, ilmî seviyeyi ve insaf anlayışını yakalarız, o zaman İbn Teymiyye'yi de diğerlerini de enine-boyuna konuşup tartışma hakkını kendimizde görebiliriz. Gördüğüm o ki, bu tarafgirlik psikolojisi içinde İbn Teymiyye karşıtları İbn Teymiyye'nin, yandaşları da el-Gazzâlî'nin, Fahruddîn er-Râzî'nin ya da M. Zâhid el-Kevserî'nin eserlerini ciddi bir mesai sarf ederek inceleme zahmetine katlanmadan, sloganlaştırılmış birkaç mesele üzerinden şablon üretmekle ömür geçiriyor. Milli Gazete - 9 Eylül 2003

Gerek tefsir ve hadis kitaplarında, gerekse müstakil çalışmalarda ele alınmış olan bu meselede, İbn Teymiyye dönemine gelene kadar Ümmet arasında aykırı bir sese ve tavra rastlanmazken, hatta Ümmet, avamıyla havassıyla tevessülü meşru kabul edip uygulamışken İbn Teymiyye ile birlikte tevessülü şirk sayan bir anlayış yerleşmeye başlamış ve bu durum günümüze kadar böylece gelmiştir. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan..

Yaşar Nuri Öztürk

İslam'ın sekülerleştirilmesi projesinin baş aktörlerinden birisi olan, şeytanının vahyettiklerini hayata geçirmek için ayet, hadis, icma, sahabe, mezhep, ulema... hiçbir değer tanımayan ilim, edep ve ahlak yoksunu bir nefsaniyet zebunu.. Milli Gazete - 1 Şubat 2003

Bugüne kadar "iki ucu keskin" kılıcını dilediği gibi sallayarak istediği her şeyi, kendisine "sonuna kadar" açılan her türlü platformda "ultra özgür" bir şekilde dile getirme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamamış olan Öztürk'ün, "anadilde ibadet" konusuna yaklaşımını bir "hak arama mücadelesi" kılıfına bürümesi bence son derece önemli. İmam Ebû Hanîfe'nin veya bir başkasının bu işe cevaz vermiş olması ise burada sadece bu yaklaşıma "zemin" teşkil etmesi dolayısıyla öne çıkartılıyor.

Zira İmam Ebû Hanîfe'den veya bir başkasından bu konuda "cevaz" nakledilmemiş olsa ne gam! O zaman –bu gibi durumlarda hep yaptığı gibi– "geleneksel din anlayışı" söylemini devreye sokar ve yine söyleyeceğini söylerdi. Aksine hüküm bildiren hadis mi var; "uydurma" damgası ne güne duruyor?! Doğrudan Kur'an'a gider ve meselemizi oradan hallederiz! Kur'an'da aksini bildiren bir ayet mi mevcut, hemen "klasik tefsir anlayışı" söylemi servise sunulur! Milli Gazete - 5 Temmuz 2003

Anadilde ibadet"i, Türkiye için ve hatta Türkî Cumhuriyetler için "varlık-yokluk meselesi" olarak gören Y.N. Öztürk' Milli Gazete - 8 Temmuz 2003

Öztürk ne zaman Hadis ilimleriyle ilgili bir bahse dalsa ya çarpıtma yapıyor ya da eline yüzüne bulaştırıyor. Milli Gazete 19 Temmuz 2003

Öztürk, sıklıkla yaptığı gibi açık bir "tahrif/saptırma" yoluna gitmiştir Milli Gazete - 29 Nisan 2004

Öztürk'ün, öküzün altından buzağı çıkarmaktaki mahareti (aslında bu, "ilmî emanete hıyanet"ten başka bir şey değil) daha nice kişilere söylemedikleri şeyleri söyletmiştir Milli Gazete - 29 Nisan 2004

Tenasuh ile reenkarnasyon arasında bir umum-husus ilişkisi mevcut ise de, bu ayrıntıdan sarf-ı nazar ederek şunu söylememiz gerekiyor: Tenasuh da, reenkarnasyon da ahiret inancına ters düştüğü ve pek çok muhkem nass ile bağdaşmadığı için küfürdür. Son zamanlarda birtakım akademisyenlerin, reenkarnasyon inancının İslam'a aykırı olmadığını ispatlamak adına "özel bir gayret" gösterdiğini biliyoruz. Bu tür yorumlardan kesinlikle uzak durulmalıdır. Milli Gazete - 6 Temmuz 2004

Şimdi Yaşar Nuri ve o anlayışta insanlar henüz yokken Türkiye'de modern hayat yaşayan kesimin dine yaklaşımı şöyleydi: "Biz de Müslümanız. Ama ibadet edemiyoruz. Günahkârız." Bir saygı duyuyorlardı dindar kesime. Ama Yaşar Nuri Öztürk ve o çerçevede düşünen insanların çabaları sonucu bu insanlarda halka karşı şöyle bir düşünce oluştu: "Sizin dininiz yanlış. Siz bidat ve hurafe içinde yüzüyorsunuz. Asıl İslam bizim yaşadığımız dindir." Bir zamanlar dinden uzak olduklarını düşünen insanlar, şimdi Yaşar Nuri'nin sayesinde asıl dindarlar olduklarını söylemeye başladılar. Dinle alakası olmayan insanların gündemine İslam'ın herhangi bir şekilde girmesi sevindirici olabilir ama bu bizim için hayırlı mıdır, şerli midir, ben o konuda pek de iyimser değilim. Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi Üzerine Anadolu Gençlik - Temmuz 2004

Mesela Prof. Dr. Y. Nuri Öztürk, hırsızın elinin kesilmesini öngören 5/el-Mâide, 38 ayeti hakkında şunları söylemektedir: "Geleneksel kabul ve uygulamaların dışında Kur'an'ın beyanını esas alarak bakarsak şu sonuca varılabilir: El kesmenin icrasında kanatıp işaretleyerek bırakmakla, eli kesip atmak arasında bir tercihi, yaşanan zaman ve mekâna göre kamu otoritesi belirleyecektir. Bu iki şıktan birini tek yol olarak alıp her devre uygulamaya kalkmanın Kur'an'ın ruhuna uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Uygulamanın Asrısaadet'te bazı el kesme örnekleri sunması yine, o devre göre yapılmış bir yorumdur. Yorum ancak kendi zamanını bağlar." (Bkz. "Kur'an'daki İslam", 679-80.) Modern İslam Düşüncesinin Fikrî Ve Toplumsal Tahribatı Altınoluk - Ocak-Mart 1999

Son yüzyıla gelene kadar Ümmet'in nesh konusundaki ihtilafı, sadece Ebû Müslim el-İsfehânî ile cumhur-u ulema arasında cereyan etmiştir. Ancak yüzyılımızda, başka pek çok konuda olduğu gibi nesh konusunda da bu Ümmet'in alimlerine muhalefet etmekle ünlenen kimselerin varlığını müşahede ediyoruz. Ülkemiz dışında bu kişilere örnek olarak Muhammed Tevfik Sıdkî, Ahmed Emin ve Mevdudî'yi, ülkemizden de Süleyman Ateş, Y. Nuri Öztürk, Hüseyin Atay, M. Sait Şimşek gibi isimleri sayabiliriz Kur'an'da Nesh Meselesi Beyan - Mart-Nisan 1999

Yusuf Kardavi

Yusuf el-Karadâvî: Nisbesi genellikle yanlış (Kardâvî tarzında) zikredilir. Doğrusu –Mısır'daki Karada kasabasına nisbetle– Karadâvî'dir. Eserlerinde herhangi bir mezhebi iltizam etmeme tavrıyla ön plandadır. Bununla birlikte İtikadî sahada Ehl-i Sünnet çizginin dışına çıktığını ortaya koyan bir tavrını bilmiyorum. Milli Gazete - 19 Haziran 2004

Yeri gelmişken el-Karadavi'nin, İbn Teymiyye'ye ittibaen Cehennem'in kâfir ve müşrikler için de ebedi olmadığı görüşünü benimsediğini bir not olarak eklemiş olalım. Milli Gazete - 13 Haziran 2005

Konya'da neşredilen "İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi"nin Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocaya armağan edilmiş 3. sayısında yer alan bazı yazılar münasebetiyle kaleme almıştım. Mezkûr derginin bu sayısında –üzerinde müstakil olarak durulması gereken birçok yazı yanında– Yusuf el-Karadâvî'nin de bir makalesi yer alıyor. Aslı "İslâmiyyetu'l-Ma'rife" dergisinde neşredilmiş olan makalesinin "Kolay ve Çağdaş Bir Fıkha Doğru" adıyla yapılan çevirisinde el-Karadâvî, Fıkh'ın, Hz. Peygamber (s.a.v)'in gönderiliş maksadının aksi istikamette işlediğini, insanlara yükler ve ağırlıklar bindirdiğini, bu durumdan kurtulmak için ruhsatlardan istifadeyle Fıkh'ın kolaylaştırılması gerektiğini söylüyor.

Geçtiğimiz hafta içi İstanbul'da katıldığı bir organizasyonda yaptığı konuşmada da el-Karadâvî benzer şeyler söylemiş. Hatta İslam ahkâmının yüzde 93'ünün "değişebilirler" kategorisinde olduğu tesbitinde bulunmuş (artık nasıl hesap ettiyse!). Bir tür "Selefî Modernizm"!? Milli Gazete - 2 Temmuz 2005

Belli bir mezhebe bağlı kalmayı reddederken ileri sürdüğü gerekçelere bakıyorum; Kur'an ve Sünnet bize belli bir mezhebe bağlı kalmayı emretmiyor, ya da İslam'a yeni girenlere hangi mezhebin hükmünü "İslam'ın hükmü" diye anlatmalıyız… gibi hayli yüzeysel değerlendirmelerden oluşuyor. Hele "kolaylaştırmanın zorunluluğu" tezini "globalleşme" ile gerekçelendirmeye çalışması akıl alır gibi değil…

Oysa günümüz dünyasında İslam ümmetinin de Fıkh'ın da karşı karşıya bulunduğu temel problemi doğru teşhis etmeden içeriye dönük böyle bir "tadilat" faaliyetine girişmek, hiç şüpheniz olmasın daha yıkıcı sonuçlar getirecektir.

Bu tesbit "fazla ithamkâr" gibi görünebilir. Ancak ne yazık ki mesele sadece "mezhep taassubu"nu reddederken kendi tercihini (dolayısıyla mezhebini) "İslam" diye takdim etme garabetinden ibaret değil. Dünyayı, varlığı, olayları bizden oldukça farklı ve yabancı bir bilinç durumuyla okuyanlara ait olan şu anki verili durumu "delaleti ve sübutu kat'î delil" gibi telakki etmek, bunun üstüne "ruhsatla amel" meselesini genelleştirerek (hatta "mutlaklaştırarak") İslam ahkâmını o doğrultuda ta'dil etmeye kalkmak bir "fakih"te bulunması gereken "basiret ve firaset" ile doğrusu hiç bağdaşmıyor! Milli Gazete - 2 Temmuz 2005

Yusuf el- Karadavi çok değerli bir İslam âlimi gerçekten. Fransa'daki başörtü yasağını onaylayan Ezher rektörü gibi değil. Kendine mahsus dik bir duruşu var. Omurgalı bir duruşu var. Tutarlı bir söylemi, tarzı var. Fakat beni rahatsız eden bir şey var Yusuf el- Karadavi'nin söylemleri içerisinde. Bu müslümanlar arası, müslümanlar içi bir meseledir. İslam'ı günümüz insanına anlatırken, yaşamaya çalışırken, tarih içerisinde oluşmuş ve bugüne kadar varlığını taşımış, devam ettirmiş İslam mezhepleriyle Yusuf el-Kardavi'nin bir derdi var. Bunu burada mutlaka dile getirmem lazım Güncellenmiş Bir Ehl-İ Sünnet Kelamına İhtiyaç Var İlkadım - Ağustos 2005

Herhangi bir mezheple bağımlı kalmak, herhangi bir mezhebin mukallidi olmak ki o buna, mezhep taassubu diyor, çağdaş bir müslüman için Yusuf el-Karadavi'nin onaylamadığı bir şey. Bir de şunu söylüyor: "Global bir köy haline gelen, çok küçülmüş olan bir dünyada artık mezheplerle bir yere varamayız. Mezhep taassubunu bırakacağız, İslam'ın kolaylaştırılmış hükümleri nerde varsa onu alacağız." Hatta daha ileri giderek şunu da söylüyor: "Kur'an ve sünnet aslında bu dini kolaylaştırdığı halde fıkıh zorlaştırmıştır. Fuzûli, gereksiz birtakım hassasiyetlerle birtakım yükler getirmiştir. Şimdi bu yükleri atıp bu fıkhı, bu dini kolaylaştırmamız lazım." Güncellenmiş Bir Ehl-İ Sünnet Kelamına İhtiyaç Var İlkadım - Ağustos 2005

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BENİM GÖZÜMLE-13

BENİM GÖZÜMLE-13

M. Zahid el Kevseri Son dönemin yetiştirdiği ve Hadis, Fıkıh, Akaid... gibi sahalardaki otorit

BENİM GÖZÜMLE-12

BENİM GÖZÜMLE-12

Takiyüddin es Sübki Kimi özel sohbetlerde paylaştığım bir intibamı burada da nakledeyim: İ

BENİM GÖZÜMLE-11

BENİM GÖZÜMLE-11

Seyyid Kutup Seyyid Kutub: İslam davası uğruna başını vermekten çekinmemiş bir şehid olmas

BENİM GÖZÜMLE-10

BENİM GÖZÜMLE-10

İmam Rabbani İmam-ı Rabbani'nin, hadiste "her yüz yılın başında" geleceği bildirilen müce

BENİM GÖZÜMLE-9

BENİM GÖZÜMLE-9

Muhyiddin Arabî Muhyiddin b. Arabî ("el-Fütûhâtu'l-Mekkiyye", III, 98-9 ve IV, 327-8) ve Said

BENİM GÖZÜMLE-8

BENİM GÖZÜMLE-8

Muhammed Ebu Zehra Muhammed Ebû Zehra: Ehl-i Sünnet dışı bir görüşünü bilmiyorum. Eserler

BENİM GÖZÜMLE-7

BENİM GÖZÜMLE-7

İmâmu'l-Harameyn el-Cüveynî İmam el-Gazzâlî'nin hocası olan ve özellikle Kelam sahasında

BENİM GÖZÜMLE-6

BENİM GÖZÜMLE-6

Ä°bn Kuteybe Ä°bn Kuteybe diye bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dîneverî, III/IX. asÄ

BENİM GÖZÜMLE-5

BENİM GÖZÜMLE-5

Not: Ebubekir hocamızın bu adama karşı nisbeten ılımlı ifadelerini 2004 yılına ait olduğun

BENİM GÖZÜMLE-4

BENİM GÖZÜMLE-4

Enver Şah Keşmiri Muhammed Enverşah el-Keşmîrî ilginç bir örnektir. Gerçi bizzat kaleme al

BENİM GÖZÜMLE-3

BENİM GÖZÜMLE-3

Celal Yıldırım hocanın "Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri" adlı 6 ciltlik çalışması tavsiyeye

Nâziât, 37-38-39

Azana ve dünya hayatını ahirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır.

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI