Cevaplar.Org

PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-12

Fehmi Koru Doğru tercihin Esat olduğu Amerikalılar için makbul olabilir! Fehmi Koru’yu buna iten saik veya faktör nedir? Realpolitik midir, omurgasızlık mıdır? Bilemiyorum. Ya da Fehmi Koru bu noktaya nasıl savruldu? Acaba dünyaya hâlâ Bilderberg küpeştesinden mi bakıyor? Bilderberg çatısından olaylar öyle mi görünüyor? Veya hangi çevrelerle beraber? Bazı çevreler insanın kimyasını bozabilir.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-07-15 08:38:53

Fehmi Koru

Doğru tercihin Esat olduğu Amerikalılar için makbul olabilir! Fehmi Koru'yu buna iten saik veya faktör nedir? Realpolitik midir, omurgasızlık mıdır? Bilemiyorum. Ya da Fehmi Koru bu noktaya nasıl savruldu? Acaba dünyaya hâlâ Bilderberg küpeştesinden mi bakıyor? Bilderberg çatısından olaylar öyle mi görünüyor? Veya hangi çevrelerle beraber? Bazı çevreler insanın kimyasını bozabilir. 

* Amerikalıların 180 derece dönüşleri kendi kendilerine ters düşmeleri Fehmi Koru'yu hiç şaşırtmamış! Mantığına göre zaten olması gereken noktaya gelmişler. Onlar 180 derece dönüş yaptıklarına göre biz niye onlara uymuyormuşuz?

* Doğrusu, Fehmi Koru'nun bu dönüşümü de ( öyle ise) beni hiç şaşırtmadı. Şaşırmaması şaşırtmadı! Yoksa ilk günden itibaren Esat'ın kalmasından yana mıydı? Doğrusu ondan da emin değilim! Hüküm vererek boşluğa düşmek istemem doğrusu. Fakat 28 Şubat sürecinde Avrupai Müslüman kimliklerden birisi olarak takdim edilmiştir.

* Artık Esat rejimiyle el sıkışmamız gerektiğini ve dönenlerle birlikte olmamız gerektiğini öneriyor. Kerim Balcı da AKP kurmaylarına öyle akıl vermişti.

* Fehmi Koru sinirleri alınmış, acı hissetme duygusunu kaybetmiş. Bunun için nezdinde zalim ile mazlum bir olmuş. Acı duymuyorsanız zulüm de yoktur. Ya da hakkını yemeyelim körelmiş. Buna eskiler iptal-i his diyorlar. Bilderberg'e gideli beri acıları kanıksamış ve acı hissetmiyor. Bunun bir sonraki aşaması ise rüyaların iptalidir. Nitekim Çetin Altan dünya barışı için rüyaların iptalini istiyor. Bununla birlikte Çetin Altan rüyaların bir kısmını sansürleyip diğer kısmını bırakmaktan bahsetmiyor. Fehmi Koru'nun dünyasında ise Esat sonuna dek rüya görebilir, hakkıdır, halk ise asla! Halk rüya yetisini kaybetmeli, bu durumda Suriye'ye barış gelebilir. Esat'a rüya görmek serbest ama Suriye halkına yasak. 

* Fehmi Koru'nun dünyasında her türlü siyasi ahlaksızlık yasal olmalı, kovuşturulmamalı, soruşturulmamalıdır. Maalesef içimizden çıkmış bu kafalar İttihatçı Ahmet Rıza'nın bile gerisindeler. Ne günlere kaldık. Esat'ı devirmek yasak ama Esat'ı her türlü silah kullanması serbest. Fehmi Koru'nun kalemi gibi atış serbest!

 Ben her şeye rağmen doğru seçeneğin ( IŞİD-Esat ortaklığına karşı halk) üçüncüsü olduğunda ısrarcıyım. Usta gazeteci Fehmi Koru'ya ve onun Bilderbergci perspektifine rağmen.

Fehmi Şinnavi(Mısırlı yazar)

Fehmi Şinnavi Haçlı Savaşları, Moğol ve Tatar istilasıyla birlikte Arapların tarihe havlu attıklarını ileri sürmektedir. Yeni sömürgecilik ve Siyonizm karşısında varlık gösteremediklerinin de altını çizer. Dolayısıyla tarihi seleksiyon sonucu geride ümmetin iki temsilcisi kalmıştır (Masra el Hilafeti'l Osmaniye, Muhtar el İslami, s: 164). İranlılar ve Türkler. Ona göre, İranlılar yeniden tarih sahnesine Humeyni devrimiyle birlikte çıkmışlar ve İslam ümmetinin potansiyel liderlerinden biri haline gelmişlerdir. Diğer lider şahsiyet ise Türklerdir. Türkler cengâverlikleriyle, Persler ise sanatçı kişilik ve medeniyet erbabı olmalarıyla temayüz etmişlerdir. İkisinin bir araya gelmesiyle birlikte nur topu gibi bir birlik zuhur edecektir. İslam medeniyeti parlayacaktır. Adeta durumu, Bediüzzaman'ın tasviriyle, müspet ilimlerle dini ilimlerin izdivacının mahsulüne benzetebiliriz. Bu mücerret bir benzetme ve temennidir. Fehmi Şinnavi akıcı bir üsluba haizdir ama muhakeme denilen husustan ya yoksun ya da bu vadide yayadır. Coşkusu fazla, analiz gücü yetersizdir. Ya da Humeyni'nin çekim alanına girmiş ve çıkamamıştır. Kusuru budur. Yoksa Osmanlı Hilafetinin Yıkılışı kitabının sair bölümleri muhteşemdir. 'Türklerle İranlılar ve Şia ile Sünniler arasında ihtilaf' bölümü talihsiz ve tatbiki gayri kabil bir bölümdür.

* Fehmi Şinnavi böyle kaçık ve uçuk tezlerle İslam dünyasını seraplara yöneltmiştir. Kürtleri de kışkırtmıştır.

* Fehmi Şinnavi Türk-Pers ihtilafının giderilmesinin Şii-Sünni ihtilafının da bertaraf edilmesi olarak görür. Bu elbette doğru değil. Mesele Osmanlı Safevi meselesi değil. Safevilik tarihin ileriye tepmesidir. Geri dönmesidir. Humeyni devrimi de öyledir. Ümmetin başı İran mı Turan mı yoksa onların ortaklığı mı sorusunun cevabı şudur: Arapları ayartmak, Türklerin altını boşaltmaktır. Türkleri ayartmak ise, Arapları başsız bırakmaktır. 

Ferid el Ensari(Faslı âlim)

Faslı tanınmış âlimlerden Ferid Ensari de Türkiye'de tedavi görmekte iken vefat eden, ünü ülke sınırlarını aşmış büyük âlimlerden birisiydi.

Fethi Yeken(Suriye İhvan âlimlerinden)

Humeyni'nin ilk yıllarında İran, mezhep ihracını devrim ihracı üzerinden zımni olarak yapıyordu. Dini Şiilik siyasi Şiilik kalıbında yayılıyordu. Devrim ihracı ikinci kademede siyasi Şiileşmeyi ve ardından da dini Şiileşmeyi beraberinde getiriyordu. Siyasi Şiileşme birçok yerde etkisini gösterdi. Başarıya ve zafere susamış kitleler gördükleri ilk serapa şarap diye (içecek su) tutundular. Lübnan'dan Şeyh Said Şaban, oğlu Bilal Şaban, Fethi Yeken şu veya bu şekilde siyaseten Şiilik çemberine girenler veya kıyısında dolaşanlardan oldular. 

Fethullah Gülen

Fethullah Gülen ve ekibi Patrikhane'nin ekümenik olmasını savunurken keza Kudüs'ün uluslar arası açık bir şehir olmasına taraftar görünüyorlar. Bu ise İsrail'in tezlerine en yakın tezdir. Ezher bile Doğu Kudüs'ün uluslar arası karakteri olan ve açık bir şehir statüsünde değil bir Filistin şehri olduğu görüşündedir.

*Yabancıların operasyon aracı haline gelmiş bir birim. ABD durması kendisi açısından bir meşruiyet sorunudur. Gurbetteyim diye kimseyi acındırmasınlar. 1971 sonrasında Nurcu olmadığını söylemiştir. ABD de cazip ve alıcısı bol olduğundan Rumi Vakfı kurmuş ve Mevleviliğe özenmiştir. Onun içini de boşaltmaya çalışmıştır. 1980 yılında Kemal Kaçar gibiler hapse girerken o sırra kadem basmıştır. Firari olmuştur. 28 Şubat sürecinde kendisini sürgüne göndermiştir.

* Bediüzzaman'la karşılaştırıldığında, Bediüzzamankendisi Hicaz'a dahi olsa buraya gelmesi gerektiğini söylemiştir. Kendisini Türkiye'den başka diyarlara götürmek isteyenlere karşı çıkmıştır. Cemiyetü Ulemai' Müslimin lideri Badis de aynısını yapmıştır.

* Kendisi açısından ABD de durması meşruiyet meselesidir. Türkiye açısından da bir milli güvenlik meselesidir. İslami açıdan da ümmetin maslahatına aykırı bir meseledir. Sıradan birinin ABD'de kalıp kalmamasını kastetmiyoruz. Ülkeyi sarsan bir operasyona imza atan odağın kilit isminden bahsediyoruz. Dolayısıyla gelmesi için bakanlar kurulundan bir çağrı yapılması uygundur. Akabinde çok kısa süreli bir ültimatomun ardından vatandaşlıktan çıkarılmalıdır. Ondan sonra yanına uğrayan veya temas eden çevrelerin de casusluk veya Türkiye zararına faaliyet kapsamında takip ve tarassut edilmesi ve uygun icraat yapılması gerekir.

*Mezhep olarak böyle olduğu gibi meşrep olarak da böyledir. Sözgelimi, Fethullah Gülen'i Nurculuğun hangi kısmına koyabilir siniz? İlk Nurcular onun usul itibariyle Nurculuktan ayrı olduğunu ortaya koydukları halde kitlelere tesiri ve hızlı yayılması nedeniyle etkisinin önüne geçememişlerdir. Geçişli alanı kullanarak diğer Risale-i Nur şakirtlerini kendi camiasına devşirmiştir. Hâlbuki arada bariz bir usul farkı vardır. Burada Risale-i Nur Fethullah Gülen'den sakınılmamakta belki Fethullah Gülen'in Risale-i Nur'u gölgelemesinden kaçınılmakta idi.

* Atlantik İmamı da kombinasyon halinde Camiye anlayışı içine girmektedir. İçeride devlete ve dünyada ABD'ye rağmen hizmete edilemez diyerekten dolaylı bir biçimde de olsa ulu'l emr zincirini genişletmiş ve esnetmiştir. Buna ilaveten açık denizlerde İsrail'den de izin alınmasını şart koşmuştur.

* Hizmet hareketinin merkezi şahsiyeti Fethullah Gülen'in BBC'ye yaptığı konuşmada kriter olarak demokrasiyi veya AB'yi sayması veya alması dini batılılaşma çığırında vardığımız noktayı gösteriyor.

* Türkiye'de Hükümet ile Hizmet kavgası dışarıdan dikkatle takip ediliyor. Başbakan Erdoğan'ın dışarıda desteği azaldığı oranda Fethullah Hoca'nın desteğinde artış var. İçeride ise ters bir eğilimden bahsedebiliriz. Fethullah Hoca'nın kendi cemaati tarafından servis edilen beddua kasetinden sonra avam nezdinde itibar kaybettiğini hatta eridiğini söyleşebiliriz.

* Bir tek meselede bile hakkın ve hakikatin birçok mertebesi ve şıkkı bulunabilir. Mesele zımni olarak veya laşuuri bir biçimde Pensilvanya'daki Hocaya masumiyet karinesi giydirilmesinden, yüklenilmesinden kaynaklanıyor. Bundan dolayı da dua veya beddua meselesi dallanıp budaklanıyor. Kimileri ona yakıştıramıyor. Tevile başvuruyor. Yoksa kimsenin dua edenlerin duasına veya beddua edenlerin bedduasına aldırdığı yok. Yalnız malum Hocanın beddua meselesini itiyat haline getirdiği anlaşılıyor.

 Lakin mezkûr Hocanın bedduaları tutarsa elbette ki bütün Türkiye ve bölge sallanır. Neticesi vahim olur. Belki bu nedenle biraz şok edici olmuştur. Şurası muhakkak ki, Hocaya bağlı mekanizmanın veya şebekenin gizli olan tarzlarının bu kadar afişe olması ve ayyuka çıkması herkesi şaşırttı. Bu kadar letafet içinde bu kadar pervasızlık ve ateş saçan beddualar herkesi şaşırtmanın ötesinde şok etti. Olimpus Dağının zirvesinde ve eteklerindeki ateş tanrısı Promotheus'un öfkesinden lavlar saçması gibi Rebeze'ye özenerek Pensilvanya'nın yolunu tutan Pocono Dağı Hocası da adeta beddua üzerinden etrafa ateşler saçıyor. Burada mesele zannedildiği gibi beddua değildir. Verilen görüntü ile ona uymayan davranışlardır. Yoksa beddua gıda gibi değil, ilaç gibidir. Tavsiye edilmemekle birlikte yer ve makama göre istisnaen başvurulabilir.

* Hoca bedduayı itiyat haline getirmiş. Erbakan Hoca'nın yakın çalışma arkadaşlarından Nevzat Laleli'nin paylaşımına nazaran 1970'li yılların gergin siyasi atmosferinde Demirel ile Erbakan'ın atışmaları karşısında da malum Hoca istifini bozarak meseleye karışmış ve Demirel lehine ve Erbakan aleyhine bedduada bulunmuş. Evet, buradan iki husus anlaşılmaktadır. Hoca'nın bedduaları yeni değildir. İkincisi muayyen kesimlere yöneliktir. Rakip konumda gördüğü ya da tarz farklılığı içindeki bulunduğu kesimlere beddua etmektedir.

* Gülen'in İran'a mesafeli olduğu da doğru. Lakin son sıralarda ABD ve Suriye üzerinden tekrar zımni olarak ortak haline geldiler. Zaman'dan Kerim Balcı'nın 'Esed'le konuşmak' başlıklı yazısına bakabilir. Yetmedi ise Ali Bulaç üzerinden kurulan köprüleri görebilir.

*Kendisi Hocaefendi lakabına karşı çıkıyor lakin çevresi bu ifadeyi dilinden düşürmüyor. Gülen hareketinde belirlenmiş kurallar yerine mecraya ve akışa göre hareket var. 1994 yılı sonlarında aynı gün Sabah ve Hürriyet gazetesine verdiği mülakatta kendisini dışarıya açmasının temel nedenlerinden birisi hakkında talebeleri üzerinden birçok farklı algı oluştuğunu ve bu algıları teke indirmek ve düzenlemek olduğunu söylemiştir. Algı kurbanı olmamak için kendisini doğrudan ifade etme yolunu seçmiştir. Bununla birlikte umulan amaç sağlanmış mıdır? Algı farklılıkları veya çelişikler izale edilebilmiş midir? Sözgelimi etrafında toplanan kalabalıklar nasıl tanımlanıyor? Cemaat mi, cemiyet mi, camia mı yoksa hareket mi? Kendisi de bazen hareket deyimini kabul ediyor lakin bazı çekince ve kayd-i itirazilerle birlikte. Sürekli güvenli liman ararken, aslında kavram kargaşasını da beraberinde getiriyor.

* İçtihad meselesinde de Fethullah Gülen müçtehit olduğunu kabullenmiyor ama çevresi daima böyle bir hava veriyor ve kendisi de çevresinin algısını kıracak bir hamlede bulunmuyor. Sözgelimi Faruk Beşer hocanın Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Fıkhını Anlamak kitabında böyle zımni bir yükleme var.

* Burada şunu da söylemek gerekir ki Bediüzzaman'ın hizmet tarzı tamamen azami ihlâs ve uhuvvet üzerine kuruludur. Gülen hareketinde ise bunun yerine kullanma ve hiyerarşi görmekteyiz. Risale-i Nur'da şeyh mürit ilişkisine mukabil uhuvvet düsturları vardır. Gülen hareketinde ise bunun yerine kullanma ve hiyerarşinin aldığını görebiliyoruz. Sözgelimi Faruk Beşer ve Hayrettin Karaman ve Ali Bulaç gibi isimlerle cemaatin veya hareketin ilişkisi inişli çıkışlı olmuştur. Bunun nedeni, ilişkilerin bir şekilde geçici ve kullanma amaçlı olmasıyla izah edilebilir. Bu kişilerle ilgili hususiyle böyle bir amacın gözetilmediği söylenebilir lakin yöntemin esası buna dayanıyor. Yani otomatik olarak ilişkiler bu mecrada seyrediyor. Fazladan zorlamaya gerek yok.

* Fethullah Gülen Fred A. Reed'e hareket ve organize bir hareket olmadığını ve bunun bidatı çağrıştıran bir yöntemi akla getireceğini söylüyor. Reed bu cevap karşısında tebessüme gark olduğunu söylüyor( Anadolu Kavşağı, s: 104)! Demek ki hareket ve önderi hep bir inandırıcılık sorunuyla malul. Bediüzzaman'ın talebesi olamayacak kadar mütevazı olmasına rağmen, dünyayı kucaklama hedeflerinden bahsetmektedir. İslami iktidar talebinin doğru olmadığını ve bu açıdan İslamı politize edenlerle mücadele edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Burada durumdan vazife çıkartılıyor. 

* Lakin Gülen bu hususlarda daima zikzak ilişkiler içinde olmuştur. Demirel, Erbakan'la yolları kesiştiği gibi Özal'la da kesişmiştir. Başbakan Erdoğan ile ilişkileri de böyle olmuştur. Yeni Asya'ya karşı çıkarken Erbakan'ın lehindedir. Erbakan'a karşı çıktığında ise Özal'ın yanındadır. Erdoğan'a karşı çıktığında ise kimilerine göre Mustafa Sarıgül ve yeni adresiyle birliktedir. Burada haddi aşan unsurlar var. Doğrunun bir parçasıyla doğrunun tamamına hâkim olma dürtüsü var. İmam Şatibi bunu şöyle ifade eder: Kimileri İslam'ın kumaşını sırtlarına veya kıçlarına yama yapmışlar ve herkes bu parça üzerinden İslam'ın kendisinde olduğunu söylemektedir.

* Ali Halit Aslan'ın yazdığı gibi Hoca gerçekten de gelişi Türkiye'yi karıştıracağı için mi gelmiyor yoksa oradan burayı mıncıklamak ve karıştırmak daha kolay olduğu için mi orada kalmayı tercih ediyor? Bu, aynı zamanda neden ABD sorusunun da cevabıdır. Orada kalması kendisi açından bir meşruiyet sorunu ise Türkiye açısından bir milli güvenlik meselesidir.

*28 Şubat sürecinde bir başka Celal Hoca olan Fethullah Gülen generallerin içtihat ettiklerini ifade etmiştir: "Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz, mülahazasıyla hareket ediliyorsa, meseleyi böyle algılıyorsa, bana göre onlar masumdurlar... Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır... Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır mülahazası." (Kanal D / Yalçın Doğan'a Verdiği Mülâkat / 16.04.1997). İmam böyle derse cemaat ne der? 

* Gülen de iyi bir hatipti keşke hep öyle kalsaydı. Ama kasıtlı ve planlı olarak büyümeyi ve yayılmayı yeğlemiş sonunda böyle bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu yapının çok berrak olduğunu söylemek mümkün değildir.

* Paralel hareket olarak her yerde Risale-i Nur'un etkisini kırmaya, önünü kesmeye çalışmaktadır. Ya da gölge etmektedir.

* Bahailik, Kadiyanilik ve Türkiye'deki bir takım hareketlerin ortak yönleri dini güçlüden yana eğip bükmeleridir. Buna da dünya barışı demektedirler. Amaçları mazlumları zalimlere boyun eğdirmektir. Sözgelimi Gulam Ahmet Kadiyani İngilizlerin ulu'l emr olduklarını ifade etmiş ve onlara itaati zorunlu kabul etmiştir ( Eş Şuubiyye ve'z Zindaka ve Eseruhuma fi zuhuri el akaid ve'l firak el munharife, s: 57, Mektebetü Aksa, Amman-Ürdün). Buradan, Mavi Marmara konusunda bir şahsın "İsrail otoritelerinden izin alınması gerekirdi" sözüne yatay geçiş yapabiliriz. İkisi arasında mezhebi bir köprü olmasa da bu hükümde bir benzerlik olduğu aşikâr. Almanya'nın karşı çıktığı bu hareketlerden birisine İngiltere'nin ve ABD'nin desteğini esirgemediği görülmektedir. Bunlar tesadüfe hamledilemez!

* 28 Şubat sürecinde nedamet getirerek süreçle ilgili kritik bilgi ve değerlendirmeleri paylaşan eski vekillerden Tevfik Diker son sıralarda ise Hizmet ile alakalı değerlendirmelere yoğunlaşıyor. CHP'li Savcı Sayan gibi konuşmalarında vicdanın sesini dillendiriyor ve temsil ediyor. Tevfik Diker zaman zaman konuşmalarıyla bazen de yazılarıyla gündeme geliyor. Fethullah Gülen ile Mısırlı darbeci Abdulfettah Sisi münasebetiyle alakalı dile getirdiği ifadeler hem yazılı hem de görüntülü medyada yer aldı. Doğruysa, sözün bittiği noktada olmalıyız. Tevfik Diker'in söyledikleri doğru ise ağır kalibreli bir skandal ile karşı karşıya olduğumuzu farzedebiliriz. Diker çok tartışılacak yazısında ve konuşmasında (4 Mart 2014, A Kanal 20. 00/ Kadraj programı) Fethullah Gülen ile ilgili ilginç bir iddiada bulundu. Gülen'in Mısır'daki askeri darbenin lideri Sisi'ye sözel destek verdiğini savunan Diker şöyle yazmış ve konuşmuştur: "Fethullah Gülen, bazı Amerikalı yetkililerin aracılığıyla Mısır'daki darbe lideri Sisi'ye darbenin ilk günlerinde telefonla ulaşarak kendisini tebrik etmiştir! (http://www. yeniasir.com.tr/ Gundem/2014/03/03/eski-milletvekilinden-carpici-iddia )" Bununla birlikte, 28 Şubat sürecinde askeri çevrelerle münasebetleri ele alındığında veya genel yaklaşımları gözden geçirildiğinde bu münasebetleri uzak görülemez. 11 Eylül'de generallerin içtihat ettiğini söylemesi hatırlarda olmalıdır. Esasında, 11 Eylül sonrasında ABD'de ikamete devam etmesi de teorik olarak bu gibi ortamlardan uzak olamayacağını göstermektedir. Ortada bir sui zan değil larj halinde bir yöntem ve anlayış vardır.

* Keza 4 Mart 2014 tarihli 60 Dakika programında Gülen'in dini anlayışı masaya yatırılmıştır. Burada eski bir konuşması gündeme getirilmiştir. Bu konuşmasında ' ortak kelimeye gelin' ayeti yorumlanıyor. Fethullah Gülen bu ayetin tefsirinde gayri Müslimlerle bir araya gelmek için İslam ve Hazreti Muhammed'in isminin tasrih edilmesinin de gerekmediğini savunmuş ve ayetin dilinin veya muhtevasının buna gerek bırakmadığını ileri sürmüştür. Hâlbuki Hazreti Muhammed kâinatın en temel gerçeğidir ve ayrıca asla Hazreti İsa, Hazreti Peygamberin yabancısı değildir. Hoca bu tasrih edilmeme durumunu üslup açısından söylese de ehl-i kitap gibi hakikati ketmetmeyelim! Bediüzzaman'ın ehli kitaba gavur denmeyeceğini söylemesi kıyas maalfarıktır. Peygamberimiz afaka ve yabancı devlet adamlarına gönderdiği mektuplarda açıkça onları İslam'a davet etmiştir. 'Eslim, teslem' ifadelerini kullanmıştır. 'Müslüman ol, necat bul' buyurmuştur. Gizli veya ima ile tebliğ yöntemleriyle daha fazla mesafe alacağınızı mı düşünüyoruz? Yoksa bu bir kompleks meselesi midir? Faslı Berberi milliyetçisi Ahmet Asid daha öteye giderek Peygamberimizin mektuplarında yer alan 'Eslim, teslem/ Müslüman ol, necat bul" ' ifadesinin hâşâ ki bir terör ifadesi olarak değerlendirmektedir. O teslimiyeti anlamamıştır. Onunki ifrat ise öteki de tefrittir. İslam'da şahsi nezakete yer olsa da umumun hakkını ve mutlak gerçekleri indi davranışlara ve nezakete alet etmeye veya karıştırmaya yer yoktur. Hakkımız bulunmuyor. Üstelik gerçekleri söylemek nezaketsizlik de değildir. Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilemez.

* Hatırladığım kadarıyla, 12 Eylül hemen önce veya hemen sonra Fethullah Gülen dinleme değil ama vaaz kasetleriyle birlikte fenomen hale geldiği sırada ismi etrafında hummalı bir tartışma vardı. Nur dairesi ve mesleği içindeki yeri ve yöntemi tartışılıyordu. Bu tartışma bazen alevlendi ve bazen de tavsadı ama hiç dinmedi. O günlerden bugünlere intikal etti. O günlerde Nur mesleği dairesi içinde olanlar arasında iki isim tartışmalı idi. Bunlardan birisi Demirel diğeri de Fethullah Gülen. Fethullah Gülen'in Nur mesleği içindeki yeri ve Nur talebeleri dairesindeki yeri ve mevkii hep merak ve tartışma konusu olmuştur. Nur mesleği ve dairesi içinde olanların kahiri ekserisi Fethullah Gülen'in Nur mesleğinin dışında kendisine has bir yol ve yöntem tutturduğunu ifade ediyorlardı. Yaptıkları yadırganıyordu. Onun meslek içinde ittiba değil, ibtida yolunu seçtiğini söylüyorlardı. Bediüzzaman'dan menkul hizmet tarzına sadık kalmıyor, hizmet metodunu esnetiyor ve aşındırıyordu. Lakin dershaneler ve özel okullarla birlikte dal budak salan Gülen hareketi genişledikçe genişledi. Yönteme sadakati sürdürenler ise kendi kabuklarında kaldılar. Kimileri bu büyümeye hormonlu büyüme dedi. Mesleğe sadakatini sürdürenlerce büyüme keramet değil, istidrac olarak görüldü. Kimilerinin de gözleri kamaştı ve teslim oldu. Çünkü Hizmet içeride ve dışarıda inkişaf ediyor ve fevkalede bir himaye görüyordu. Çizgiyi değiştirmeyenler andığım günlerde Gülen için şeyhliğe soyunduğunu söylüyorlardı. Bunu, şeyhliğe itirazlarından değil lakin Nur dairesinde hilliyet ve kardeşlik mesleğine ters düştüğü için söylüyorlardı. Çizgi sapsa da yenilikçiliğe ve başarıya tutkun ve susamış sine ve eğilimler ise büyüme trendine kapılmış ve çarpılmışlardı. Aksine Gülen'i eleştirenleri paylıyorlar ve onları tekelcilikle suçluyorlardı.

* Hoca'nın meslek içinde kalıp kalmadığı sürekli tartışma meselesi ve konusuydu. Bu tartışmanın akisleri günümüze kadar geldi. Bugün de Hoca bir şekilde 'Pensilvanya şeyhi olmak' veya Cebel şeyhliği ile suçlanmakta veya anılmaktadır. Hoca diğer Nur mesleğine tabi kesimlerden farklı olarak doğrudan ticarete girmiş ve bankaları olmuş ve onun ötesinde örgütlenme içine girmiştir. Bediüzzaman'ın uyardığı mahzurlara dalmıştır. Bediüzzaman'ın cemiyet dediği komitacılıkla anılmaktadır. Kuralsız ve eksensiz büyümenin getirdiği her türlü ikilemi ve mahzurları yaşamış ve yaşamaktadır. Söylenen ile icraat çeliştiği için açığı kapatmak için tezvirat dâhil her yola başvurulmuş ve yol bir nevi ibahiye yolu olmuştur. Bundan dolayı ipin ucu kaçmıştır. Büyüme ve ele geçirme yolunda kural kalmamıştır. Dine aykırı bir yöntemle dine hizmet yolu benimsenmiştir! Dolayısıyla çarpık bir yapı zuhur etmiştir. İran karşıtlığıyla Sünni kesimlerin güvenini kazanamazken, cami-cemevi beraberliği projesiyle de Alevileri yanına çekememiştir. Hatta her kesimin tepkilerini çekmiştir. Benimsediği yöntem sosyolojik olarak değişim ve dönüşüm geçirmesine yol açmıştır. 'Nasıl inanırsanız öyle yaşar ve nasıl yaşarsanız da öyle inanmaya başlarsınız' deyiminin tezahürlerini göstermiş ve kapsamına girmiştir. Kuralların esnemesi ve oynamasıyla birlikte Cemaatin süreç içinde başkalaştığını görebiliyoruz. Bu bir anda olmamıştır. İstidracla (kademeli) olmuştur. Zamanla zeminine yabancılaşmış ve Müslümanlarla manevi rabıtalarını kaybetmiştir. Diğer İslami kesimlerle ilişkilerinde ortak rabıtaları güçlendirmek yerine infiradcılığı seçmiş ve onları, ihtiva etmek ya da dışlama yolunu seçmiştir.

* Türkiye'de Fethullah Gülen'in gelenekçi Ali Cum'a'dan farkı nedir?

* Latif Erdoğan'ın da anlattığına göre Fethullah Hoca gerçek anlamda değil kültürel anlamda gelenekçidir. Ya da tasavvufa alakası ve onunla irtibatı kültürel düzeydedir. İlişkisi profesyoneldir. Latif Erdoğan 'Kalbin Zümrüt Tepeleri'ni yazan birisi olduğunu hatırlatması üzerine F. Gülen bunları kültürel anlamda yazdığını ( hissetmeden ve içselleştirmeden) ifade etmiştir. Kader iddialarla hakikati yüzleştirmiştir.

* Gülen kendisini kâinatın merkezine yerleştirdiğinden dolayı kendinde her şeye müdahale hakkı görebilmektedir.

* Bizim oralarda 'hır durmak' diye bir tabir vardır. Rahat durmak anlamına gelir. Bana bu ifadeyi çağrıştıran Fethullah Gülen'in İtalyan gazetesine yaptığı açıklama oldu. La Repubblica gazetesine verdiği özel röportajda, son dönemde Türkiye'de yaşananların sorumlusu olarak gösterildiği hatırlatılan Gülen, "Ölümümle Türkiye'nin sorunlarının çözüme kavuşacağını bilsem, her gün bin kez ölmeyi tercih ederim" ifadelerini kullandı. Şu mübalağaya bakın! Mübalağa da tevazu veya tevazuda mübalağa olur mu? Bu ifade bana tırmalayıcı ve rahatsız edici geldi. Çünkü hakikati aksettirmiyor. Konuşması çelişki yüklü. İnsan genelde çelişkiye aynı anda işlemez ve düşmez. Ama Gülen'in konuşmasında çelişki zaman ayarlı.

* Gülen ise aynı anda ve ilk anda kullandığı ifadelerde çelişkiye düşmektedir. Türkiye'nin kendisinden kurtulması için ölümüne ihtiyaç yoktur. Susması veya rahat durması kâfidir. Ondan ötesi lütuf olur. Zaten Gülen, Bediüzzaman gibi olsaydı herhalde bu ifadeyi şöyle kullanırdı: Ölümüm sağlığımdan daha fazla hizmet edecektir! Mesela tamir yolunda ilk hareketini yaparak, adımını atarak; yerli ve yabancı basının çanak tutmasına ve mikrofon uzatmasına aldırmadan ve iltifat etmeden suskunluğu ihtiyar ve iltizam ederdi. Konuşmanın fayda vermediği günlerde susma orucunu yeğlerdi. Lakin o kendisiyle çelişme yolunu seçmiştir. ' Herkes konuştu, o sustu' bahanesi altında hiç durmadan laf yarışına girmiştir. Bir taraftan ölümü dileyecek, diğer taraftan da çilehanesinde hiçbir faniye nasip olmayacak kadar dünyaya konuşacak! 

* Hallac tartışmalı bir kimlik ve kişiliktir ama amiyane tabirle onun bir sözüne bitiyorum. İnne hayati fi memati. Hayatım ve diriliğim, ölümümdedir. Hoca'nın hizmeti ve hayatı da aslında suskunluğundadır. Ama o,' ölsem mi, ölmesem mi' med ve cezirlerinin ve sorularının eşliğinde sürekli konuşuyor. Burada samimiyet eksikliği sırıtıyor. Saflık bitmişse samimiyet can çekişiyor demektir. Daha önce de bir takıntısı vardı ve kendisinden manevi olarak kurtulmak isteyenlerden bahsediyordu. Bunun karşı kitlelerde aksi sedası şöyle hissedilecektir: Hep hayatımıza girmek zorunda mısın? Kendini bize dayatmak zorunda mısın? Buna hakkın var mı? Herkes hayatlarına girmenin bedelini bir şekilde ödüyor. 17 Aralık sürecinde ekonomik olarak yaşadıkları gibi. İslami camia olarak gerçekten de büyük iddialara değil fıtri tavırlara ve samimiyete ihtiyacımız var.

* Süleyman Şah Türbesi ile alakalı sızıntılar veya kayıtların yayınlanması akıllara Adana'da MİT, TIR'ına düzenlenen operasyonu getirmiştir. Artık siyasi çekişmeler milli güvenlik veya milli çıkarlar üzerinden yürütülmektedir.  Kimsenin ölmesini istemeyiz ama susmasını istemek de hakkımızdır. Ölümü istemek hakkımız da haddimiz de değildir. Allah'ın işine ve cilvelerine karışmak olur. Lakin hayır için konuşma ve hayır için susma prensibi çerçevesinde susmasını yeğleyebiliriz. Susmak 'mutu kalbe en temutu/ölmeden evvel ölün' sırrına da uygundur. Susmasını bilen için ölmeye gerek yoktur.

* Bediüzzaman Hutavat-ı Sitte'de İngilizlere karşı çıkarken Abduh yabancılardan yardım istemenin cevaziyetine dair fetva verir ( Ahmet Emin, Züemau'l Islah, S 314, Daru'l Kitab el Arabi, Beyrut). Bediüzzaman'ın peşinden gittiğini tasavvur eden Atlantikçi bir başka sarıklı ihtilalci ise bu yönüyle Muhammed Abduh'un çizgisine de yabancı değildir.

* Şeyh mi değil mi? Patron mu, gazete patronu mu, holding patronu mu? Yazar mı çizer mi? Hangisi. Belirsiz bir adam. Eski bir vaiz mi? Dünya da böyle bir vaiz var mı? Amr Halid gibi tele vaizler de ona özenmişlerdi. Sonra Kıptilerle işi pişirmek ve devlet başkanı olmak istemişlerdi. Her şeyin bir yolu ve yöntemi var. Gelsin siyasete girsin, olursa her şey olsun. Lakin dolambaçlı yollarla ve gizli gündemlerle kandırarak kendi gündemini topluma dayatmasın.. Fethullah hocayı tarif edebilene aşk olsun. Küçük dünyam diyor, ardından da herkül gibi laflar ediyor. Osmanlı haritası bile kendisine yetmiyor. İrşada mı doymuyor yoksa güce mi? Ama her halükarda sonunu getirdi. Karizma tuz buz oldu. Kendisini ya AKP bitirecek ya da AKP yıkılsa bile artık sonu geldi. Büyüme dönemi sona erdi. Bu vartadan bir tek kurtulma yolu var. Güç merkezi olmaktan çıkacaklar. Güç merkezi olmalarına hizmet eden kurumları elden çıkaracaklar. Gazete, televizyon vesaire hepsi buna dâhil. Bunlar örgütün veya gizli imparatorluğun parçaları olmayacak. Kayıt dışı imparator.

* Pensilvanya'daki 'gölge başbakan' veya 'paralel cumhurbaşkanı' yeni İttihatçıların savaşa girerek İttihatçıların yaptığı gibi ülkeyi dağıtacaklarını öngörüyor!

* Şahin Alpay geçmişte İslam içinde bir Luther çıkmasını bekleyen ve herkesi buna yakıştıran bir adamdır. Mehdi bekler gibi Luther beklemektedir. Bu yönde Fethullah Gülen de kendisini tatmin eden bir nokta var mıdır? Bilinmez. Ama keşke Fethullah Gülen de bir zamanlar Latif Erdoğan'ın yaptığını yapsaydı da yolları bu adamlarla hiç kesişmeseydi. Belki şimdi yaşadığı istikamet sorununu hiç yaşamamış olurdu. Hep kazanımlar üzerinden gidildi. Keşke bir kez olsun kaybedilenlerin muhasebesi yapılabilseydi. O zaman gerçek tablo ortaya çıkardı. Belki zarardan dönme imkânı da olurdu. Kendileri dönemeseler bile herhalde sevk-i kaderle dönecekler.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.

Zümer, 27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI