Cevaplar.Org

BENİM GÖZÜMLE-7

İmâmu'l-Harameyn el-Cüveynî İmam el-Gazzâlî'nin hocası olan ve özellikle Kelam sahasındaki eserleriyle ünlenmiş bulunan el-Cüveynî, Muğîsu'l-Halk fî Tercîhi'l-Kavl'il-Hakk adlı eserinde, mensubu bulunduğu Şafi'î mezhebini terviç için yanlış bir yöntem kullanmış ve –başta İmam


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-07-08 09:09:29

İmâmu'l-Harameyn el-Cüveynî

İmam el-Gazzâlî'nin hocası olan ve özellikle Kelam sahasındaki eserleriyle ünlenmiş bulunan el-Cüveynî, Muğîsu'l-Halk fî Tercîhi'l-Kavl'il-Hakk adlı eserinde, mensubu bulunduğu Şafi'î mezhebini terviç için yanlış bir yöntem kullanmış ve –başta İmam Ebû Hanîfe olmak üzere– Hanefî mezhebi imamlarının taz'îf ve tevhîni üzerinden bunu yapmaya çalışmıştır. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

el-Cüveynî mezkûr eserinde İmam eş-Şâfi'î'nin diğer imamlara üstünlüğünü, onun mezhebinin Hadis'e daha muvâfık olduğunu, buna mukabil Hanefî mezhebi imamlarının bu sahada yetersiz ve hatalı oldukları temasını işlemiştir. M. Zâhid El-Kevserî'nin Tenkitçiliği adlı makaleden.

İsmail Hakkı Bursevi

Her ilim dalında kendisinden sonra gelenlere iz açıp yol gösteren, rehberlik ve kaynaklık eden çalışmalar vardır. Konuyu Tefsir sahasına inhisar ettirerek örneklendirecek olursak, ez-Zemahşerî'nin el-Keşşâf'ı, Fahruddîn er-Râzî'nin Mefâtihu'l-Gayb'ı ve Ebû Hayyân'ın el-Bahru'l-Muhît'inin dirayet tefsirleri, et-Taberî'nin Câmi'u'l-Beyân'ı ve İbn Kesîr'in Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm'inin rivayet tefsirleri üzerindeki etkisi malum ve müsellemdir. İşarî/Tasavvufî tefsirler arasında da –mütekaddimuna ait eserleri hariç tutarak söylersek– İsmail Hakkı Bursevî'nin Rûhu'l-Beyân'ı böyle bir özelliğe sahiptir. Kendisinden sonra kaleme alınmış birçok eserde Rûhu'l-Beyân'ın izi ve etkisi vardır. Milli Gazete - 5 Şubat 2006

17. asır ricalinden olan İsmail Hakkı Bursevî (rh.a), 20 seneyi aşkın bir zamanda tamamladığı tefsirinde ayetlerin bütün vecihleri üzerinde durmamış, bunun yerine kolay anlaşılacak sade bir tefsir tarzını benimsemiştir. Eserinde bol miktarda nasihat, terğib, öğüt ve ibret ağırlıklı kıssalar, Farsça beyitler ve Tasavvufî eserlerden alıntılar vardır.

Her ne kadar Tasavvufî/işarî tefsir kategorisinin tipik örneklerinden ise de, Rûhu'l-Beyân'da Kur'an'ın Kur'an'la, Sünnet'le ve Sahabe ve Tabiun akvaliyle tefsirine de riayet edilmiştir. Bu bakımdan onun hem rivayet hem de dirayet tefsiri olduğunu söylemek mümkündür.

Şu kadar ki, ihtiva ettiği bazı rivayetler dolayısıyla Rûhu'l-Beyân'ın, el-Kevserî ve Abdülfettâh Ebû Gudde gibi Hadis sahasının otoritesi olan ulema tarafından eleştiri konusu yapıldığını görüyoruz. Eserin çevirisinin başında yer alan "İsmail Hakkı Bursevî Hazretlerinin Hayatı ve Eserleri" isimli çalışmasında Dr. Ali Namlı da bu noktaya dikkat çekmiş ve Ebû Gudde'nin, Bursevî hakkında kullandığı "Lâ yede lehû bi ilmi'l-Hadîs" (Hadis ilminde birikimi yoktur) ifadesine itiraz ederek bu tenkidin mübalağalı olduğunu söylemiştir. Ardından da onun, İbn Hacer'in Nuhbetü'l-Fiker'ini şerh ettiğini hatırlatmış ve meselenin, Bursevî'nin Muhaddisler tarafından belirlenen Hadis Usulü kriterlerine riayet etmekle birlikte "keşf"i de hadis tesbit ve tashihinde bir kriter olarak benimsemesinden kaynaklandığını söylemiştir. Milli Gazete - 5 Şubat 2006

 İzmirli İsmail Hakkı

Sadece cehennemin fena bulacağı görüşü ise ilk olarak Mu'tezile'nin ileri gelenlerinden Ebu'l-Hüzeyl el-Allâf tarafından ortaya atılmış ve İbn Teymiyye, İbnu'l-Kayyım, daha sonraları –İbnu'l-Vezîr diye bilinen– Muhammed b. İbrahim es-San'ânî, Musa Carullah Bigiyef ve İsmail Hakkı İzmirli tarafından savunulmuştur Milli Gazete - 24 Temmuz 2004

II. Jean Paul (Papa)

Sonuç olarak, seçimi Yahudiler tarafından "olumlu" olarak karşılanan "XVI. Benedict" döneminin, "Kudüs üç dinin kutsal şehridir; ama Tanrı bu şehri Yahudiler'e vaat etmiştir" diyen ve ölümü Şaron tarafından "Yahudi dünyası için büyük bir kayıp" olarak ifade edilen II. Jean Paul döneminden çok farklı olabileceğini söylemek isabetli görünmüyor. Milli Gazete - 21 Nisan 2005

 Kemaleddin İbn-i Hümam

"Uzun süre devam eden hastalıklar ve bedenî zayıflık olmasaydı, içtihad seviyesine ulaşırdım" dediği nakledilen, hatta birçok alim tarafından içtihad seviyesine ulaştığı söylenmiş olan İbnu'l-Hümâm.. Milli Gazete - 1 Şubat 2003

Mehmed Ali Demirbaş(Türkiye Gazetesi'nde "Sohbet" köşesini yazarı)

İsmini üç nokta ile setrettiğim zata gelince; Allah'tan korkun! İslam'ın sekülerleştirilmesi projesinin baş aktörlerinden birisi olan, şeytanının vahyettiklerini hayata geçirmek için ayet, hadis, icma, sahabe, mezhep, ulema... hiçbir değer tanımayan ilim, edep ve ahlak yoksunu bir nefsaniyet zebunu ile Mevdudi ve Hamidullah'ı nasıl bir tutarsınız? Milli Gazete - 1 Şubat 2003

İlk yazıma cevabında "nasihate açık" olduğunu söylediği için "delilsiz-şahitsiz münazara yapmama" prensibimi askıya alarak kendisiyle yazışmayı sürdürmekte bir sakınca görmediğim bu yazar, bir süre sonra mecrası değişen münazarada benim söylemediğim şeyleri bana isnat etme ve kimi sözlerimi de çarpıtarak yorumlama yoluna gidince kendisiyle yazışmayı kestim. Ancak şu noktada da kendisini ikaz ettim: Bana gönderdiğiniz son yazıda şahsıma yönelttiğiniz çirkin iftira ve isnatları tashih etmeden neşrederseniz, hem mahkeme-i kübrada iki elim yakanızda olacak, hem de Milli Gazete'deki köşemden bu iftiralarınızı ifşa etmek zorunda kalacağım. Milli Gazete - 20 Mart 2003

Nitekim kendisiyle yazışmaya başladığımız sürecin ilk aşamasında, "25 senedir köşemde bid'at ehline meydan okuyorum. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bir tane uydurma hadis bulabilene büyük mükâfatlar vaat ettim" demiş ve aynı "meydan okuyucu" tavrı bana karşı da sürdürmüştü. Kendisine verdiğim cevaplar duvara çarpıp geri döndüğü gibi, "kiminle dans ettiğini gör" dercesine ve nereden icabettiyse, bana, yazdıklarının ... isimli hocaefendilerin tasdikinden geçtiğini, dolayısıyla benim tavrımın, sadece münferit olarak kendisini değil, bütün bir camiayı karşıma almak anlamına geldiğini söyledi. Eğer söylediği gibi bana yazdıkları gerçekten adları bende mahfuz zevatın tensibinden geçiyorsa, –kendisine de yazdığım gibi– burada münferit değil, kolektif bir hata ile karşı karşıya bulunuyoruz demektir. Milli Gazete - 20 Mart 2003

1970 öncesi "Erbakancı" olduğunu ve telfik-i mezahibi savunan yazılar yazdığını, ancak daha sonra tevbe ederek siyaseti de, mezhepsizliği de bırakıp kurtulduğunu söyleyen yazara, bana iftira içeren ifadelerini tashih etmeden gazetesinde yayımlatması halinde ismini ifşa edeceğimi söylemiştim. Yazılarını olduğu gibi neşredip bana iftirasını "belge" haline getirdiği için adını açıklamakta bir beis görmüyorum: Bundan sonra kendisinden "müfteri" diye bahsedeceğim kişi, Türkiye Gazetesi'nde "Sohbet" köşesini yazan Mehmet Ali Demirbaş'tır. Milli Gazete - 22 Mart 2003

Hadis ilmi ile mübtedi seviyesinde iştigal edenlerin bile tanımına yabancı olmadığı uydurma rivayetlerin, bir kısım Ehl-i Sünnet âlimlerin eserlerinden geçtik, "din kitaplarında" bulunmadığını sayıklayacak kadar "vukufiyet sahibi" olan bu müfteriyi muhatap kabul etmekle –"Din nasihattir" hadisi doğrultusunda kendisine nasihat görevimi yerine getirmiş olmanın verdiği itmi'nan olmasa– onca zamanı heba ettiğimi düşüneceğim. Milli Gazete - 22 Mart 2003

Uydurma rivayetleri "din kitaplarında" değil, "fen kitaplarında" aramamız gerekir demeye gelen telkiniyle literatüre geçmeyi hak etmiş bir "vak'a" örneği olan müfteri yazar, cirmine bakmadan aklınca Ehl-i Sünnet savunusu yapıyor! Kendisinden, Ehl-i Sünnet âlimlerin kitaplarında uydurma hadis olmadığını söyleyen ve Hadis ilminde otoritesi müsellem olan "bir tek" isim istediğimde cevabı şu oldu: "Seyyid Abdülhakim (Arvasi) efendi hazretleridir. İkinci delilim ise bu zatın dedesi olan Resulullah efendimizdir. O buyuruyor ki, "Alim hata ederse bir sevap alır." Buna, "Allah şifa versin" demekten başka ne yapılabilir ki!.. Milli Gazete - 22 Mart 2003

Müfteri yazar ise hızını alamayıp Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin durduğu sınırın da ötesine geçerek, Ehl-i Sünnet alimlerin kitaplarının, hatta "Din kitapları"nın hiçbirisinde uydurma hadis bulunmadığını iddia edecek kadar uçuyor! 22 Mart 2003

Bu müfteriye, bu yaşında kendisini rencide etmeyeyim diye "Arapça biliyor musun" yahut, "Usul-i Hadis'ten neleri okudun" klasiğini tekrarlamadım; çünkü cevabın kocaman bir "tıssss" olacağını biliyordum. İmam es-Süyûtî'nin, bir eserinde uydurma olduğunu söylediği birçok rivayeti başka eserlerinde zikrettiğini gösteren deliller karşısında, keza ed-Deylemî'den "naklettiği" bir hadisin yerini sorduğumda, "kem-küm"e yetecek kadar bile malzemesi olmadığından, yutkunarak susmayı tercih etmiş; sonra da sıkılmadan "Sorduklarınızın hepsini cevapladım" demişti. 22 Mart 2003

Mevdudi

Mevdudi'nin kitaplarını, özellikle Fetvalar'ını insaflı bir gözle tetkik edenler, onun kendisini fetva vermeye bile ehil görmediğini tasrih ettiğini bilirler. (mesela bkz. Fetvalar, I, 257.) Milli Gazete - 30 Ocak 2003

Avam tabakasından olan veya içtihad ehliyetine sahip bulunmayan bir kimsenin, herhangi bir müçtehidi taklitten sarf-ı nazar ederek doğrudan nasslardan hüküm çıkarmaya kalkışmasının doğurduğu bir durum olan mezhepsizlik, çoğunlukla mezhepleri beğenmeme/reddetme tavrıyla kardeştir. Buna mukabil bir kimse kendisini bir veya birkaç meselede içtihad edebilecek donanım ve seviyede görüyorsa, o meselelerde kendi içtihadıyla amel; diğer meselelerde ise herhangi bir mezhebi taklid eder. Mevdudi'nin durumu en fazla böyle görülebilir. Mesela o, namazlarını Hanefî mezhebine göre kılan birisi olarak (bkz. Fetvalar, II, 87) başka meselelerde güçlü bulduğu delille amel ettiğini söylemektedir. Bununla birlikte, bir mezhebe bağlı olanlara veya bizzat mezheplere karşı hiçbir zaman itham edici bir tavır takınmamıştır. Milli Gazete - 30 Ocak 2003

Bu konuda Mevdudi'nin söylediklerini tekrar okudum. Kendisi konuyla ilgili herhangi bir inkârda bulunmak şöyle dursun, her üç hususa da inandığını bizzat söylüyor. Mesela Deccal hadisleri hakkında "Deccal gelecektir, şu şu sıfatları taşıyacak ve şöyle bir fitneye sebep olacaktır. Bütün bunlar Allah (c.c) tarafından Rasûlullah'a bildirilmiş kesin haberlerdir..." (Resâil ve Mesâil, I, 49) ifadelerini kullanıyor. Yine o, nüzul-i İsa (a.s) hakkında Tefhîmu'l-Kur'ân'da (IV, 483 vd.) 14 sahabîden gelen 21 rivayete yer verir ve "... bir kimse eğer Hadis'e inanıyorsa şunu teslim etmek zorundadır ki, geleceği haber verilen kimse, Meryem oğlu İsa'dır. Yok eğer Hadis'e inanmıyorsa, birilerinin geleceğine de inanmaması gerekir" der. Mehdi (a.s) hadislerine gelince, bunlar içinde, Mehdi'nin zuhuruyla sınırlı bir muhtevaya sahip olanları sahih kabul eder; bu konuda ayrıntı veren rivayetlerin ise uydurma olduğunu söyler. (Resâil ve Mesâil, I, 56.) Milli Gazete - 30 Eylül 2003

Mevdudi: Ehl-i Sünnet itikadına yüzde yüz uymayan bir takım görüşleri olduğu malumdur. Fıkhî sahada da kendi tercihleri bulunduğunu biliyoruz. Eserlerinden istifade edilebilir, ama her söylediği tasdik edilmemelidir. Milli Gazete - 19 Haziran 2004

Neden İbn Teymiyye "büyük bir alim"dir de, çağdaşı ez-Zehebî, Takiyyüddîn es-Sübkî, İbn Dakîk el-İyd… vd. "küçük"tür? Ya da niçin Mevdudi'ye yapılan onca vurgu, İslamî siyaset ile onun kadar içli-dışlı olmuş ve fakat ilimde ondan daha derinlikli Pakistan uleması hakkında yapılmamıştır?

Bu soruya herkesin farklı bir cevabı olabilir. Bana göre ise galiba cevap, yukarıdaki paragrafta geçen ve tırnak içine de almadığım için muhtemelen dikkatinizi çekmemiş olan bir tabirde gizli: "İslamî siyaset." Kişioğlunun bu tabire yaptığı vurgu ne kadar fazla ise, "İslamcılığı" veya popülaritesi de o kadar fazla oluyor! Oysa bu durum, kafamızın içinde kompartımanlara ayrılmış bir yapı bulunduğunu ele vermez mi? Milli Gazete - 6 Ağustos 2005

Son yüzyıla gelene kadar Ümmet'in nesh konusundaki ihtilafı, sadece Ebû Müslim el-İsfehânî ile cumhur-u ulema arasında cereyan etmiştir. Ancak yüzyılımızda, başka pek çok konuda olduğu gibi nesh konusunda da bu Ümmet'in âlimlerine muhalefet etmekle ünlenen kimselerin varlığını müşahede ediyoruz. Ülkemiz dışında bu kişilere örnek olarak Muhammed Tevfik Sıdkî, Ahmed Emin ve Mevdudî'yi, ülkemizden de Süleyman Ateş, Y. Nuri Öztürk, Hüseyin Atay, M. Sait Şimşek gibi isimleri sayabiliriz Kur'an'da Nesh Meselesi Beyan - Mart-Nisan 1999

Muhammed Abduh

Muhammed Abduh: Mucize vs. konusunda Ehl-i Sünnet itikadıyla örtüşmeyen görüşleri bulunduğu malumdur. Bunlardan bir kısmını ele alan bir makalemi inşallah çok yakında faaliyete başlayacak olan internet sitesinde okuyabilirsiniz. Fıkhî alanda da kendisini "mezhepler üstü" bir konumda görmüştür. Milli Gazete - 19 Haziran 2004

Muhammed Abduh, pek çok meselede ortaya attığı –kimi kendine özgü, kimi de daha evvel başkaları tarafından da ileriye sürülmüş– görüşlerle, hakkında, biri ifrat, diğeri tefrit olmak üzere iki ayrı yönelişin zeminini hazırlamış gibidir. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

Abduh'un bir "modernist" mi, yoksa sadece "ıslahatçı" mı olduğu yolundaki sorunun hala net bir cevaba kavuşamamış olmasında, bu kavramlara yüklenen anlamın sınırlarının açık bir şekilde tesbit edilmemiş olması kadar, Abduh hakkında kalem oynatan kimselerin onu kendi oluşturdukları şablonlar içinde görme ısrarının da rolü büyüktür. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

Oysa onu –ve tabii onun adıyla birlikte anılan Cemaleddin Efganî ve Reşid Rıza'yı– ne "kutsallaştırarak", ne de yere batırarak varılacak bir yer yoktur. Kanaatimize göre yapılması gereken, onun, Sahabe neslinden itibaren bu ümmetin muteber ve mutemet imamları ve ulemasınca ortaya konmuş bulunan sahih İslam anlayışına ters düşen görüş ve yaklaşımlarını herhangi bir zorlama tevil ve yoruma kaçmadan "net" bir şekilde ortaya koymak ve böylece "doğru" bir Abduh portresi ortaya çıkarmaktır. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

Ortaya koymaya çalışacağımız hususların tarafsız ve peşin hükümden arınmış bir gözle okunması halinde, Abduh'un, olumlu ve makbul yaklaşımları yanında, birçok noktada kendi içinde çelişkiler taşıyan görüşlere sahip olduğu, bundan da önemlisi, yukarıda işaret ettiğimiz "sahih İslam"la bağdaştırılması mümkün olmayan tavırlar sergilediği görülecektir. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

Muhammed Abduh, fikriyatını kristalize eden temel görüşlerinde Batı düşüncesinden ve Batılı Modernist yaklaşımdan etkilenmiştir. Aksini düşünmek vakıa ile ters düşmek olur. Zira onun görüş ve düşüncelerinden ilham alan İslam Modernistleri'nin, İslam Dünyasındaki Modernist hareketi besleyen temel hareket noktaları itibariyle Abduh'un düşüncelerinde kendileri için alabildiğine münbit bir alan bulmuş olduklarını söylemek, yeni bir keşifte bulunmak olmayıp, sadece "malumun ilamı"ndan ibarettir. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

 Tefsirinde geçmiş müfessirleri çoğu zaman muahezeden geri durmayan Abduh'un …Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

Kanaatimize göre Abduh'un fikriyatındaki en önemli badirelerden birisi, aklın bağımsızlığına abartılı bir vurgu yaparak mazinin birikimini "taklid"i zemmetmek adına karalamaya çalışmasıdır. Abduh, geçmişle refere ettiği her yaklaşımında İslam'ın ilk üç asrını öne çıkartırken, bu doğru tavrı bin yıllık tecrübenin reddi nakisasıyla malul hale getirmektedir. İslam tarihinin bu dilimi üzerinde durduğu hemen her yazısında göze çarpan, kargaşa, taklit, taassup vs. dir. Oysa unutulmamalıdır ki, İslam medeniyetinin, en görkemli ve somut yansımaları bu "taklit dönemi"nde ortaya çıkmıştır! Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan.. 

Abduh'a göre hadislerin bilgi kaynağı olarak görülebilmesi için tevatür seviyesine ulaşmış olmaları şarttır.. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan..

Nitekim mesela peygamberlerin mucizelerini teorik olarak kabul ederken, Hz. Peygamber (s.a.v)'in mucizelerini anlatan nasslar ile ilgili tavrındaki olumsuzlukta, yukarıdaki iki maddenin (aklî izah gayreti ve hadislere güvensizlik) belirleyici bir rolü vardır. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v)'in mucizelerini anlatan rivayetler –lâfzen olmasa da manen– tevatür seviyesindedirler ve Abduh bunları kabul etmemektedir. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan

 Abduh'un fikriyatını oluşturan temel taşlarından birisi "taklid"in reddi ve zemmidir. Gerek müstakil yazılarında, mektuplarında ve gerekse tefsir ettiği Kur'an ayetlerinde bu mesele üzerinde geniş bir şekilde durmakta ve taklidi mahkûm etmek için adeta her fırsatı ganimet bilmektedir Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan

Abduh da tevessülü şirk sayanlar arasındadır Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan

Bizzat kendi ifadelerinden hareketle yansıtmaya çalıştığımız bu görüşler bir arada ele alındığında onun itikadî bakımdan sahih İslam'a ve Selef-i salihin'in tarzına aykırı düştüğü görülmektedir. Muhammed Abduh'un Bazı İtikadî Görüşleri adlı yazıdan

M. Arkaoun

Talebesi ve mütercimi Ali Harb'ın bile eleştirisine maruz kalan bu yaklaşımında M. Arkoun, nasıl bir arka plana dayanıyor olursa olsun, "vahiy" anlayışında Ehl-i Kitap ile aynı safta yer aldığını açıkça ilan etmiş olmaktadır. Her ne kadar bu noktaya varmış olmasa da, Fazlur Rahman'ın vahiy anlayışında da bu tür bir yaklaşıma geçit verebilecek iddialar bulunduğunu biliyoruz... Milli Gazete - 6 Mayıs 2003

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sizi topraktan yarattık; oraya döndüreceğiz ve oradan tekrar sizi çıkaracağız.

Tâ Hâ, 55

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Resulullah (sav) buyurdu ki: "Kim "üç kız" veya "üç kızkardeş" veya "iki kızkardeş" veya "iki kız" yetiştirir, terbiye ve te'diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir."

Ebu Davud, Edeb 130, (5147); Tirmizi, Birr, 13 (1913)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI